- 445 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
The Movie Wars
The Movie Wars
Her şeyden önce başarı için sanırım ilk ve önemsenmeyen en büyük ölçü öngörü olabilir. Bu cümlenin ne kadar doğru olabileceğini Samuel Warner ‘in öngörüsünün başarıyı yakalamasındaki gerçeklikle biraz olsun açıklayabiliriz.
Evet ‘Warner’ bizlere hemen ‘Warner Bros’ u hatırlattı. Bu Samuel Warner ne mi yaptı? Vitaphone adlı makinanın kullanım haklarını satın aldı? Sorun sorun! Vitaphone nedir? Vitaphone, görüntü ve sesi birlikte kayda alabilen çağının ötesinde bir cihazdır. Evet, yani bizim günümüzde ‘kamera’ diye adlandırdığımız cihaz. Hah işte o Vitaphone ‘Kamera’ nın ata dedesi.
Samuel Warner ‘in bu öngörüsü sayesinde John Barrymore, ilk sesli film olan ‘DON JUAN’ı çevirdi. Don Juan öyle bizim bugün için izlediğimiz filmlerdeki gibi bir seslendirmeye, diyaloglara sahip bir film değildi. ‘Dünyadaki ilk sesli film.’ Dediysek de ‘Don Juan’ sadece müzikle seslendirilmişti ve diyaloğu olmayan bir filmdi.
Bu olayın sinema sektöründeki devrimsel yanını anlayabilmek için Dünyanın en büyük kentlerindeki köklü sinema salonlarında o dönem neler olup bittiğini anlamak gerekiyor. Sanırım sizlere sessiz filmler oynatılırken, sahnede sessiz filme eşlik eden piyano ve diğer enstürmanları çalan sahne sanatçılarının olduğunu söylemem bir fikir verecektir. Yani, sessiz filmlerin oynatıldığı dönemlerde bu filmleri daha etkili hale getirerek daha çok izleyici çekmek için canlı müzik kullanılıyordu. İşte Vitaphone sessiz filmlere canlı canlı kımıl kımıl müzik yapma işini bitirdi. (Matrix değil mi o? Makinelerin insanların işlerini elinden aldığı film.)
Müziğin seyirci üzerindeki müthiş etkisi tabiî ki film şirketlerini harekete geçirdi ve filme özel müzik yapılmaya başlandı. Yani, sountrock. İlk örneği ise(score) 1908’de “‘L’Assassinat du Duc de Guise” filmi için Camille Saint-Saens yapmıştır.
Sizlere uzun uzun (FD) film müzikleriyle ilgili kes, kopyala, yapıştırlarla dolu bir yazı sunmak yerine; daha öze dönük ve daha eğlenceli (bazıları eylenceli yazıyor) bir yazı hazırlamak istedim. Bu nedenle zaten aklınızda kalmayacak bir sürü film, yapımcı vs… yazmıyorum.
Yazı buraya kadar gelmişken ülkemizde ‘Elektrik Savaşları’ adı ile çevirilen ‘The Current War’ filminden biraz bahsetmek istiyorum. (Nedeni çok çok çok önemli.)
The Current Wat her ne kadar tarihin en önemli olaylarından biri olan ampülün icadını konu alıyor ve alternatif akım mı döver yoksa doğru akım mı döver sorusunu soruyor ve cevabı biz izleyicilere bırakıyor ise de filmin son sahnesini sürpriz bir sonla bitiriyor. (İşte bu son sahne çok önemli.)
Film, kısaca Thomas Edison, George Westinghouse ve zaman zaman Tesla arasındaki rekabeti konu alıyor. Filmle ilgili genel bir muhabbet var ki o da Tesla’nın filmde yeteri kadar yer almadığı. Sanırsın tüm film bunun üzerine kurgulanmış. Amerika yine ‘Coni’ liğini yaparak Edison’u her yönüyle anlatmış lakin koskoca Tesla’ya film boyunca gereken değeri verememişte falan falan. (Genel muhabbete ben de dâhil oldum.)
Ben filmle ilgili en önemli olayın ampülün icadının ya da Edison ile Westinghous arasında geçen rekabetin olmadığını düşünüyorum. Filmde de üzerinde durulduğu üzere Edison elektrik savaşlarını kaybediyor. Fakat çalışmalarına devam ediyor ve Kinetograf ve Kineteskop’u icat ediyor.(Önemli dediğim nokta burası.) İşte ilk film bu cihazlarla kayıt altına alınmış oluyor. Tesla ve Westinghous Niagara Şelalesine elektrik santrali kurup tüm Amerika’yı aydınlatıp, balodan baloya başarılarını ve zaferlerini kutlarlarken, Edison Niagara Şelalesini ilkkez filme almış oluyordu. Tarih de bizlere gösterdiki Niagara Şelalesindeki santrali herkes bilmeyebilir ama çoğu insan Edison’un kameraya aldığı görüntüleri hatırlayacak ve onu saygıyla anacaktır. Film endrüstrisi de Edison’a geçmişte, şimdi ve gelecekte her zaman minnet duyacaktır.
Timur KOHEN