- 642 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
SABIR
Sabır, insanlara verilen en güzel nimettir. “Allah sabredenlerle beraberdir.” Sabır ve sabretmek ne güzel bir duygudur. Biz, sabrı kalbimizin en merkezi noktasına yerleştirerek, iyi ve kötü günde bizi kucaklayan bir jeneratör durumuna getireceğiz.
Müslümana; ibadet ile sabrın, müminin en hassas silahı olduğu bilinci verilerek, bunlara sımsıkı bağlanmanın, iki dünyada da kazandıracağı anlatılmalıdır. Mekke döneminde Müslümanlara yapılan zulüm ve işkenceleri göz önünden geçirdik mi mesele daha iyi anlaşılacaktır. Bize verilmesi gereken sabır dersinin en yüce kulu olma vasfına sahip olan yüce peygamberimiz, bizim önderimizdir. Onun ashabı ise birer hocamızdır.
Dünyada yapılan işkencelerin en şedidi belki de peygamberimiz döneminde olmuştur. Ambargolar, ikili münasebetlerin kesilmesi, açlık ve ölümle karşı karşıya kalan ilahi nizam temsilcileri… Aylar ve senelerce süren bu işkence kıskacı, yüce Rabbimizin emriyle bozuluyordu. Evet, bu dönemlerde, ağaç yaprakları ve otlar yiyen, karınlarına açlıktan taşlar basan bir peygamberin ümmetiyiz. Aynı sıkıntıları ashabı da çekmiştir. Bizim safımız, ambargonun uygulandığı peygamber tarafında olmalıdır. Bizi dünyanın malı, mülkü, şöhreti, makam ve mevkisi aldatmasın…
Günümüzle o dönem arasında ne farkı var? Bir tarafta Allah’ın dininin mücadelesini veren bir avuç Müslüman, diğer tarafta hakkı ortadan kaldırmak için mücadele verenler…
Sindirme ve asimilasyon hareketleri karşısında yenik düşeceğimizi düşünen beyinsizlerin ve Emperyalistlerin çabaları beyhudedir. Küfür medeniyetini dünyaya hâkim kılmak isteyenler, boşa heveslenmesinler. Nefesleri kursaklarında kalacaktır. Şunu asla unutmasınlar ki; “Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” Yüce Rabbimiz bizlere, kaldıramayacağımız ağır yükler yüklemez. Biz, Allah’ın güç ve kudretine güvenip sapasağlam durmalıyız.
Kime ibadet ettiğimizin ve kimden yardım dilediğimizin bilincinde olmalıyız. Bütün bunları sözde bırakmayıp, kalbimize bir ok gibi yerleştirirsek Allah’u Teâlâ ancak o zaman bizlere yardım edecektir. Biz, her ne yaparsak kendimiz için yaparız. Ahirette kazananlardan olmak istiyorsak, pişmanlık duyacağımız amellerden kaçınmalıyız ve salih ameller yaparak, sarsılmaz bir imanla Rabbimize yönelmeliyiz.
Yirmi birinci yüz yıla girerken, günümüz insanlarının cahiliye dönemi insanlarıyla adeta yarıştıklarına tanık oluyoruz. Sabrımız sonunda mutlak kazanlardan olacağız. Mekke döneminde, Müslümanlara o kadar baskı ve işkence yapılmasına karşın, halk sabrediyor ve sarsılamaz imanlarıyla imtihan oluyordu. Lakin onlar, İslam’ı yaşıyorlar ve yaşatmaya çalışıyorlardı. Yasir ailesinin durunu bizler için gayet açık bir örnektir. Çünkü onlar; eşi ve benzeri görülmemiş cennet nimetleriyle müjdeleniyorlardı. Dört günlük dünyanın ihtirasına kapılmayıp, kendilerini sadece ve sadece yüce Rabbine teslim etmişlerdi. Bütün bunlar, bizler için örnek alınması gereken vakalardır. Bunlar, sadece Allah’ın dinini yaşamak ve yaşatmak için mücadele veriyorlardı. “Rabbimiz Allah” dedikleri için vatanlarından kovularak hicrete maruz kalıyorlardı.
Sabretmek ve dinden taviz vermeksizin mücadele etmek, kanımızın son damlasına kadar mücadele etmek gerekir. Davaları batıl olanlar, şeytani ve nefsani davalarına nasıl sımsıkı sarılıyorlarsa biz de hak olan davamıza onlardan daha çok ve sımsıkı sarılmalıyız. Çünkü bizim davamız haktır. Bizim davamız, geçek ve mutlak doğrularla sabit olduğu halde davamıza sımsıkı sarılabiliyor muyuz? Yüce Peygamberimizin hak davası ortadayken biz onlar kadar davamıza sadık olabiliyor muyuz? Bu durum gösteriyor ki; bu eksiklik davamıza tam olarak inanmamızdan ya da tam bir imana sahip olmamızdan kaynaklanmaktadır. Eksiklikleri kendimizde aramalıyız, başkalarını aldatmaya hakkımız yoktur…
Bizim en iyi beklediğimiz mükâfat; yüce Rabbimizin kulluğuna ve onun Resulüne ümmeti olmaya layık olmaktır. Cennet ve sonraki nimetler bunlardan sonra gelen nimetlerdir. Zaten Rabbimiz, bu yaptıklarımızdan razı oldu mu cennetine bizleri inşallah girdirecektir.
Sabır tohumlarını vücudumuzun potasında eritmeliyiz. Sabrın meyvesini yudumlayarak, hak ve adaleti Yüce Allah’ın kitabı Kur’an ve Peygamber’inin Sünneti çerçevesinden aramalıyız. Yıldırma ve sindirme hareketine karşı, onu yok edebilecek yegâne en gelişmiş silahımız sabırdır. Sabır, Müslümanın olgunlaşmaya başlamasıyla kendini daha da iyi gösterecektir.
Gençliğin vermiş olduğu heyecan, sabrı biraz zorlayabilir. Lakin Müslümanın en büyük ideali gençliğinde duyduğu heyecanı hayatına tatbik ettirmesidir. Patrik hayatta, sabrın güzelliklerini etrafa yayarak, cemaatlerin ondan aydınlanmasını ve onun ışığıyla, sabır mektepleri kurmasını, genç dimağında günden güne geliştirmelidir.
Nefsi arzularına karşı, sabrın tükenmez enerjisinden faydalanmalıyız. Sabrın ilacından vücudumuzda meydana gelen yaraları tedavi etmeliyiz. Bu yoldaki yegâne ilaç sabırdır. Kişi kendini sabırla yoğurduktan sonra, başkaları bu yoğrulmuş sabır ile kendini tedavi edecektir…
Hakkı yaymak için en ufak taviz bile verilmemelidir. Hakikatin karşısında susan dilsiz şeytandır. İslam dışı bütün cahili hareketler, Allah’ın izniyle etkisiz hale getirilecektir. Her Müslüman, tebliğci olmalıdır. Onların İslam’la tanışmaları için Allah’ın kitabını anlatmaya çalışacağız. Biz, onlara İslam’ı tebliğ etmekle görevimizi yapmış oluruz. Onların hidayete erip ermemeleri, yüce Allah’ın takdirindedir. Onların İslam’ı kabul etmemeleri durumunda ise en ufak bir yeise düşmemiz gerekir. Unutmayalım ki, Allah sabredenlerle berberdir...
03.12.1990
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.