- 701 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
19Suskunluklarımız benlik direncimizi aştı 19.
Bundan sonrası yaşamımın gerekli olan her şeyi elde etme gerekliliğini anlamış olarak nefes almaları kabullenilmiş bir benlikle her şeyi göze almışken yapayalnız yaşamında negatif getir götürüleriyle idame edilecek bir yaşam ertesiydi göze alınan.
Sadece özveri ile direnme gücü gerekliydi buna da tek etken kendine güven olgusuydu…
Acılanmalar, yaşamın her anlarında var olma mücadelesi yaşandıkça, sevgi çıkmazlarındaki veya yaşanmış aşkın tortuları ile var olmaya çalışmaktı onunla tekrar bir araya gelmek ve onun haklılıklarını kabullenmekse ona boyun eğmekten başka hiç bir şey değildi…
Onu tekrar kabullenmek ve sevgisine tutsak olmaksa yaşamımın sonuna kadar asla diyerek onu kabullenmek ise, imkânsızdı…
Kabullendiğim tek olgu vardı onlu hiçbir şey, onsuz çok şey vardı gelecek yaşamımdan…
Elbette şüphesiz onun sevgisinden daha büyük sevgiler yaşayabilecektim, onun sevgisini kırmak, yeteri güce sahip olmak demekti ki o da bu güne kadar katlanılmış hayattan daha büyük öfke ve depresyonlar değildi…
Bir vedadır yaşamın hüzünlerindeki anılarla nefes alınan beldelere, bir vedadır yaşanmışlığın içinde kalan her hareketsiz gölgeliklere, bir hoş kal demektir gülümsemeye çalıştığımız yerlere, hüzün sonrasında, bir hoşça kal demektir umutsuzluklarla bakındığın rengi koyulaşmış deniz üstü dalgalanmalara, bir gidiş ve ya kaçıştır aslınla uzun uzun düşler kurduğun yerlere, aslında yalnızımsı yaşamın diğer yalnızlaşma zamanların başlangıcına, geriye kalan ne varsa hepsine hasretin başlangıcıdır bu sessizce vedalaşma zamanları arda kalan ne varsa hasretin başlangıcıdır anılar zinciri ile en garibi oradaki düşlenmelere zaman kovalamacası ile hoş kal demektir sahilin kumlarına uzanmış bedenimle ve yaşama, yeniden doğacak Güneş’e merhaba.
Öyle işte sevgili, öyle işte yaşamak kendi kendimizi, dar zamanlara sokarak heba ettik yıllarımızdaki acılanmalarla.
Elbet mutlu günler ve inkâr edilemez güzelliklerle dolu zamanları denizin üstündeki köpüklere bakarak hayaller kurduğumuz konuşmalarla emsalsiz zamanların içinde var olduk ve var oldukça uzun yıllar yaşamdan haz aldık, yaşamı sevdik, hayâllerimizi de sevdik, senin konuşmalarını ben dinledikçe, gençlik hayallerime uzayan zamanları nefessiz yaşadım Gözlerime dalıp dalıp bakarken, yüreğimdeki erimeleri unutmak bu günlerde gene de nankörlük olurdu…
En güzel günlerin içinde mutluluğu bir birimizle paylaşırdık. Yeşil dağların kuytularına, sesimizin yankılanışlarıydı en çok kısık kısık gülüp o ahengi bozmamak için gülme hareketleri yapardık…
Eskittiğimiz yılların içinde en çok acılanmaları birbirimizi kaybetme korkuları yaşatırdı. Ama gene de birbirimize tutunur kısık seslerle konuşmaya başlar ve korkardık birbirimizi acılandırmaya.
Yıllar bizimle beraber eskidi… Ve yılların içinde kendimiz de acılanmalarla eskidik…
Umutsuz zamanlar yaşadık, yine de kenarından köşesinde umutlu anlar peydah ettik…
Fedakârlık ve sevginin saygısın limitsiz yaşadık, her şeye rağmen uzun yıllar ve yaşamın sadece mutluluk olmadığını gördük…
Pürüzler ve çatallaşan düşüncelerle yılları ömürden erittik.
Acı çekmek mutlu olmak kadar iç açıcı olmasa da yaşamın içindeki acılanmaları da kabullendik…
Ve yalnızlığımızı keşfettik, ayrı ayrı zamanlarda yalnızımsı yaşamın çıbanları deldi edenimizi, kara çıbanlar oluştu beden derilerimizde ve biz her şeye, her güce rağmen acıdan da yılmadık yıllar yılı…
Şarkılar hep anılarımızı yeniledi ruhumuzun dinginliği bozulduğu zamanlarda şarkımızı mırıldanırken, gözyaşlarımız göğsümüzde dağıldı…
Neticede biz birbirimizi severek aştık yılları ve de acılanmaları…
Ve bu günlere ulaşan kısık gülüşler bile bastıramadı içimizdeki patlayan öfke bam telini…
Öfke ve sevgi sanırım birbirini inciten iki duygu, hangisi öne çıktı yıllarca hiç elli olmadı…
Bu gün bile kalemden düşen kelimeler öfkeden oldukça uzak kalıyor…
Sevmek öfke ile gerilmiş çok gergin bir zincirdi sanki sürttüğü her bölümü öfkemizin sesini yansıttı ama sanırım o zincir hiç kopmadı ve öfkeli boyası ile bugünlere sakladı kendini…
Galiba sevmekten ötede kalan aşk bu içinde barındırdığı saygı, özlem ve de kendiliğinden oluşan hasrete bağlı acılanmalarla yakarışlardı unutulmaza girdiğimiz ruhsal yapımızla aşk bu işte, hem de tüm acılanmaların en güzelini en şiddetlisini içinde barındırarak yaşanan aşk bu işte... İnsanız işte bu aşkla yaşamda barınan...
Ben diyor, yaşamıştım seni, yazınla, kış öncesi baharınla, sonunda kara kışlar yapıştı omuzlarımızdaki tere, beraberce büzüştük biz kış ayazına, sonra baharlar geçti araya giren ayrılıkla. Sonra da karakışlar omuzlarımıza karları bıraktı sen bir yerde ben bir başka şehirde ve yaz yalnızlığına dönüştü yaşam...
Gün geldi kış sadeliğine dönüştü yüreğimizin heyecanları, ardından gelen baharla yine coştu kanım,
Hasreti mühürledim öfkeden önce yüreğime, yılları karşıladım kumsalın ıslak zemininde her bahar.
Kaç yıl oldu şimdilerde o hesap şaştı, kaç gecenin sabahından uyandım kuş sesleri ile gecikmişken güneşe. Sonra zaman arkamdan hep ittirdi beni, yönü belli olmayan zeminlere. Kimsesizliğin tarifini yaptım hep kendi kendime, sonra uyuştu hislerim ve de düşlerimdeki bakışlarım…
Kim dedi sevgi uzaklarda hep düşler seni bilmem ama ben düşledikçe seni yoruldu bakışlarım ve sadece uzaklarda çakılı kalan gözlerimde bir karartıydı tüm geçmiş ve sen sevgili, içme düşürdüğün nefretin gücü ile bu günlere taşırken beni, kendimden çok sana acılandım ben…
Oysa zaman çok acımasızdı acıdan yana, her daim, her an kısım kısım saldı acılanmaları yüreğime, oysa seni yüreğinden öpeyim derken bile, gülümserdi dudaklarım sessiz seslerimle…
Sanki kayıp bir rüya bu akasından koşuşturarak zamanını harcadığım, belki de korkulu düşlerle kovalanmada bu yaşamın bu kısımları…
Şimdilerde soğumuş kahvemin fincanına baka kalmış gözlerimden fırlayan öfkelerin çıkmazına bakarken, acınılası bir yaşamın bu günkü beklentisizliğinin içine düşmüş sen varlığını düşlemek, asla tekrarının olmasını istemediğim o sevgimin sahipsizliğinden korkularımdır yılları arkama alıp o sevgiye sahiplik etmem…
Oysa sen gözünü bile bana döndüremediğin utanç hisleri ile giderken, bu günlere sarkacak bu sevgiye sahiplenmemi bile anlayamayacak kadar duygunu yitirmişken, bana eski günlerdeki gibi sevginin affedilmez taraflarında var olmandır artık bu aşkın bitiş tarihi…
Düşündüm de sevgi adına, zaman zaman başını omuzlarıma koyduğun sabahı uzun gecelerdeki yolculuklarımızda, ağlamaklı sesin ve ıslanmış gözlerinle bana bakmaya çalışırken, aracın içinde çalınan müziğin sesine karışan ağlamaklı sözlerinle bana sevginin ve de sevmenin eksilmeyecek konularının varlığını anlatırken, sonumuzun hep belirsizlikle uzayan konuları arasında var olduğumuz sevginin huzur ve büyüklüğünden bahsederken ağlamaklı seslerindi o zamanlar içimden yüreğini öpme duygusu uyandıran…
Bu günler kahır günleri sevgili, o günlerin geçmişine ait zamanları düşleme zamanlarının son günleri, sevmenin hükümlülüğünün tükenmeye ulaşacak başlangıç günleri, belki de benim kendimle hesaplaşmalarımın son günleri, ama buna inansam ki çoktan unutmuştum seni…
En iyi sen bilirsin gurbeti düşlemenin zorluğunu, en iyi bildiğin yaşanmışlığındı gurbetin zorlukları… Şimdilerde benim gurbet türkülerine düşkünlüğüm, senin düşkünlüklerinden çok daha uyumlu bir yaşam zamanları bırakıyor bana…
Şimdilerdeki bu acılanmalar yaşamın içindeki zorluklardakilerine göre çok küçük kaldı, en azından eski sevdamdı der geçersin demek geldi içimden ama zaman bunun da doğruluğunu gösterecek bana şüphesiz…
En azından inkârsız “seni sevmek güzeldi geçen onca yılın ardından” söylenecek bu cümleye artık ilave edecek söz olmamalı derken bile, düşüncemden binlerce cümle oluşuyor…
Sevgiye saygı, geçmişte kalsa bile sevgi, bu cümleyi hak eder sanırım…
İki kişilik bir yalnızlık yaşamının içinde varmış gibi bir nefes alma zamanlarını yaşıyorduk.
Çoğu zaman birimiz, çoğu zaman sonralarında da diğerimiz için nefes alıyorduk…
Veya birbirimiz için yaşıyorduk kendi dünyamızda kurduğumuz düzen içinde…
Aslında öksüzleşmiş bir ruhsal yapıda idik…
Kendimizi kalabalıklarımızın içinde bir birimize yetikli bir dünyaya penceresinden bakıyor, sadece ara sıra sevinç ve mutluluk gözyaşları birikiyordu göz diplerimizde kendimiz öksüzleşmiş olarak…
Kara bir düş yorgunluğu ile doluşurdu benliğimiz yalnızlaşmak zamanlarından…
İhanetler ve nankörlük düşlerinden uzak kalmış yaşamın varlığında iken, sadece birbirimiz için yetikli ruh yapısında gülüşürken, hayata, zamanın yorgunluğu çökmüştü
İçimize...
Ve bu yorgunluk yıllara yayılırken, kendi kendimize içimizde bir kemirgen büyütmüştük…
Şimdilerde düş yorgunu olarak yaşamın savaşında var olmaya çalışırken, her güneşin batışı ve doğuşu arasındaki zamanlarda uykusuzluğa meydan okurken, anı zincirlerini düşleyerek yaşarken, öfkeden uzak umutsuzluktan uzak, nankörlükten uzak, saygı sözcüğüne boyun eğerek eğilen aşımla var olma mücadelesi verirken ile geçmişten intikam almaktan ziyade, mahzunlaşmış yüreğimde oluşan öfkeleri bastırırcasına, sensizlik dedim sensizlik, tüm imkânsızlığımdır aslında…
Hiç bir değer ölçüsü yoktu bu düşlerimin…
Yaşamış, gülünmüş, ağlamış bir yaşam şeridiydi aslında var olma mücadelesi verirken…
Belki de yaşamın bölümlere ayrılmalıydı yaşananlara göre…
Günlerin ardında kalan bir serüvenin yıllara yayılışıydı aslında…
Yaşamın içindeki belki de çeyrek bir yaşamdı bir kısım eksiklerimizin ve de ulaşamadıklarımızdan yaşamı didiklediğimiz zamanların ardıydı bu özlem savaşı…
Bu güne kadar ödediklerimden fazla, daha da ödeyeceğim değerler vardı hayata, işte şimdi dönüm noktasıydı, artık dur demek gerekirdi hatalara ve artık tüm yaşam düşlerde dahi yeniden başlamalıydı...
Telef oldu yılları içinde yaşadığımız zaman.
Tümü uykusuz geçen gecelerin son anına kadar
kurulan düşler, o düşlere sığdırdığımız umutlar, o umutların içinde kalan beklentilerle geçen onca zaman, o zamanlara hayâl edilen tüm düşlerim ve sen varlığı doluşan hayâllerle, zamanın gidişi…
Yılgın zamanlardı onca ömre sığan beklentiler ve sadece düş kurma ile yoğunlaşan isteklerin ardındaki şaşkınlık beklentilerinin tükenmesi ile içime doluşan yılgın bezmişlikler yavaş yavaş tükeniyordu artık, tüm kırılganlıklara ve de yılgınlıklara rağmen…
Mustafa yılmaz
Fotoğraf için Oya Zobu Mutver arkadaşıma teşekkür ederim...