- 536 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
18Suskunluklarımız benlik direncimizi aştı 18.
Tüm yorgunluklar sabaha vuruyor bel diplerimle ve akşamdan kalma düşlerin apansız art arda düşmesi başlıyor yorgun gözlerin diplerine ve ben hâlâ gün sonu düşüncelerinin peşinde hayatımı kurma çabasındayım,
Karmakarışım yaşam sonrası bu düşüncelerin çıkmazlarında yürümek…
Kaç saattir yürüyorum gece sonuna doğru, kaç saattir düşler kuruyorum yaşama dahil, kaybedilmiş tüm zamanların içinde sanki bozguna uğramış bir benlikle kendime hükmetmeye çalışıyorum…
Sanki yaşamımın tüm kuralları dağılmış ve allak bullak olmuştu yaşama dair güvenim…
Korkular içinde geçen bunca nefes almaların ardına saklanan boğucu anıların düşünceleri, bireysel olarak benliğimdeki tahripleri dağıttığı kurallarımın ardında beni soyut bir zaman tüneline soktukça sanki tek başınalıkla verilen bir yaşam savaşı ile baş etmeye çalışan bir bedenin dağılmak üzere olan yapısına her an müdahale eden çaresizliklerle dağınık bir savaş kurma anlarındaydım sanki…
Her an sonrası çıkmaz düşüncelerin sertliği ile sorduğum soruydu ben neredeyim şimdi ve hangi sebepler sarmalamıştı benliğim…
Sebepler ve de çaresizliklerdi kendi bedenime hükmetme duygularımı zayıflatan…
Hangi sokak köşesinin çaprazındayım ve burası hangi sebeple benim ruhuma hükmediyordu?
Bu kadar zor muydu çok eskilerde gülümseyerek ve de sevgi mutlulukları ile haykırdığımız bu parktaki çam ağacının altında geçen yaşamın anıları ile boğulmak bu kadar kolay mı oluyordu…
Hangi bilinmez sebep getirmişti beni buraya, galiba sisli bir zaman kavramının görüntüsü altında yaşam nefesleri bunlar…
Hangi ağaçtı gölgeliğine oturup geçmişe dair hayaller kurmuştuk ki yıllar sonra burada olmam bana ne kazandırıyordu…
Bizim hikâyesini yazdığımız bir aşkın tortuları idi ardından kıvranarak gözyaşı dökmelerimiz…
Kaç yaşam yılımızı feda ettik ardına bakamadığımız sevginin?
Hangi sebeplerdi bu günlere sarkan irdelemelerimiz?
Kendimizin kurduğu kuralları kendimizin kırdığı kuralların ardına düşen yaşam pişmanlıklarımız neydi bu kadar derin hüzünler yaratan?
Yarınların endişelerini yaşarken, dünlerin korkularını unutamamanın sebebi neydi?
Adını “köşe başı ağlamalar” taktığım bu düşüncelerle nefesler alınsa bile, eskimiş nefeslerimi arar haldeyim…
Gece sonu zamanların gün başına uzanmasıydı asıl yorgun bir yapıyla, bedensel direncin kırılması… İçinde tüm pişmanlıkların gizlendiği, tüm özveri kayıplarının bedendeki düşkünlükleri, kırılmış umutların çapraşık sorgulanmalarının ardına gizlenmiş kelen hayatın zorluğu ve unutulması uzun yıllara dayanacak bir dirençti belki de sevgi direncinin kırılıp yaşam direncini zorlaması, artık umutların parçalandığı bir yaşamın içinde varlık savaşını kazanılma çabasıydı belki de var olma direncinin kazanılması…
Oysa biz kendi masalımızın tüm kurallarını kendimiz yazmıştık, içinde güven ve öz güven üstünlüğü vardı…
Katı kuralları vardı, güven ve özgüven yüklü bir yaşam vaat etmiştik kendimize, ve bu masalın kahramanlarımızın soyut düşlerini sadece sevgiye dayalı olduğunu güvenle güçlendirerek yazmıştık ve sonuçta nerede hata yaptık hala çözülmez bir kural oldukça önde kalan yaşamsa o kadar kolay olamayacaktı
Şimdilerde bozulmuş kuralların yıkıntıları içinde varlık savaşı verirken, kendimize acıma duygusunu da kaybettik sanırım…
Artık kalan yaşam tüm güven duygularında uzak kalarak yaşam şartlarında var olmaya çalışarak geçiyor sanırım…
Kaçıncı gecenin sabahındaydı yorgun ve her zamanki gibi tedirgin uyanışım…
Birbirine benzeyen insanların var olduğu, bir birlerine anlam olarak benzeyen rüyalarımdaki ürperişlerimin sebebi, kuşkulu bir yaşamın içinde uzun zaman kalışım mıydı bu sebepsiz rüyaların bedenimde bıraktığı bezmişlikler…
Hesabı ruhsal olarak verilmemiş yaşamımın hangi kesiti kalmıştı?
Uzun yıllara dayanan bu ruhsal hesaplaşmanın sonu nereye kadar uzayacaktı ve bunların sebepleri nelerdi ve kimlerdi?
Her nefes aldığım şehrin kalbime dokunduğu bir an vardır beni kendimle yüzleştiren…
Veya her gittiğim şehirde sevgili düşleri varsa işte o şehirde zaman durur...
En son dün geceydi, gitmezinden önceki zaman GİBİ, kalan yaşamın girdabıydı benim ruhumdaki dalgalanmalar, sen ki ömrünü adamışken bana, şimdilerde yokluğundu acılanmalarımın sebebi...
Zaman hep aleyhimde oldu hep acılanmalar ve hep şüpheler doluştu içime...
Kendi kendimin ruhsal koruyucusu oldum hep, nerede ve nasıl yıkılmam gerek olduğunu bilmemin verdiği güçle kendimle savaş halinde yaşadım ve bu savaşın adı varlık savaşımı idi...
Her düş bir çıkmazda sonlandı… .
Her çıkmaz ise ömrümden yılları yok etti.
Yaşamın dibinde hissettikçe kendimi, kendim ile nefes almaların en limitinde var olma savaşı verdim hep, sonuçta yalnızımsı hayatı seçmemdi belki sahipsizlik duygularımı körelten...
Ömrümü ben bana yeterim, gerekirse son nefese eğilmeden düşerim derken bile yaşama tutunma çabalarımın içinde bu günlere var olarak geldim...
Ama suskunluklarımız yaşam direncimi hep koruyamaz hale geldikçe, hep teklikle savaşırken var olma girdaplarından dolaşıp durdum…
Kendimi sadece kendime emanet etmiştim, yaşamın tüm girdaplarıydı per perişan olduğum yılların içinde nefes alırken oysa bu günlere hazırlamışım kendimi…
Bu günlerde yaşam oldukça zor olmasına rağmen bedensel direncim ile kendi düşlerime hükmetmek artık pek de zor değildi…
Sana sevdiğimi söyleyebildiğim zamanları düşündükçe, farkındasızlıkla kendim geçmişin kulvarlarında koşarken gözlerimden düşün yaşların göğsümdeki ıslaklığını fark etmemin acılanmalarını düşündüm bu gece yine, kararsız düşler ve sahiplenmek istemediğim duyguların içindeki yığılmalarımı düşledim…
Ne kadar tarifsiz düşüncelerdi onlar, kendinle savaş halinde olan bir benliğin ek acılanmaları ile yollarda yalpalanmaları da ayrı bir iç kırıkları idi…
Sönük düşüncelerdeki yangınlardı belki de içyapımdaki darlıklara sebep…
Galiba her günkü gibi u gün de sen düşlerinde boğulmak üzere iken kendi düşüncelerime yön vermenin gerekliğini hissetmem çok eskilerden beri edindiğim bir kurtuluş adımı idi karabasan düşlerinden…
Bakışlarımla yıldız sayıyorum, derler ki çoğulda aşklar sonlanmalara,gök yüzündeki yıldız kaymaları ile başlar...
Her gecenin sabahı var derdin umutlarımın içinde, onca yıl onca zaman oldu hesabı yapılamayan, bir gidiş ki bu, artık hesabı umulmaz da olsun derken, zaman bizi aştıkça, mutlu olmak adına tükenen umutlar vardı, hepsi yaşamın bir anına sindi şimdilerde, adına umut beklenen dense de artık zaman aşımının içinde kaldı tüm düşler…
Sadece bakiyeye kalmış bir ödenti vardı, geçmiş ve de geleceği ile…
Nerede bıraktıysan oradayım… Hep, sevgi çıkmazlarla dolup taşsa da bir daha tekrar sevebilir miyim, evet ama seni asla düşüncelerime bile sevgi adına seni dahil etmem.
Uzak bir düşüncesin artık, çıkmazlarla dolu yaşamımda sen varlığını çıkarabilmem için, şuursuzca harcadığım yaşamın bu günlere sarkan kısmında acılanmalardan başka hiç ir duygumda yoksun…
Şarkımız desen, onu bir kenara koy, Kayahan, sevgisi artık senin sevginden çok üstte kaldı… Sadece o şarkının melodisini bile mırıldanmam, senden nefrete kol attığımdan başka bir duyguya ulaşmıyor…
Eski aşklar, eski şarkıların altında ezilirken, sadece inilti sesleri ile yaşama dahil olmanın da renksiz bir yaşam nefesime dahil oluyorum…
Öylesine düşmüşüm kendi kendime ki tüm düşmeler artık düşüncemin dışında...
Tüm meydan okumalar da artık sahibinin düşlerinde kalacak derken bile bir öfkenin içindeki girdaptayım...
Tekrar sevmek mi seni, ihtimali bile korkutur bedenimi ki yürek atışlarım donuklaşır...
Nefretin içindeyken bile, sahip çıkılamayan bir aşksa yaşanan, bu gün onunla yaşamak sanırım imkânsızdır…
Mustafa yılmaz