- 775 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
-DÜŞÜNMEDEN İNANMAK MI İNANMADAN DÜŞÜNMEK Mİ?-(1)
Tarihin dönüm noktaları var. Yazı öncesi evrelerde ateşin, tekerleğin bulunuşu böylesi bir köklü değişim, kavşak nokta teşkil etmeli. Öyle ki, üretim tarihinde toplayıcılık, avcılık, tarım gibi aşamalara geçişi de tayin eden buluşlardır bunlar.
Diğer yandan yazının bulunuşu da en büyük devrimlerden biri hiç kuşkusuz. Baksanıza tarih öncesi/sonrası ayrımını belgeliyor. Tarih araştırmacılığının arkeolojik kalıntılar üzerinden bilgi yığdığı tarih öncesine dönük çalışmalar önem arz eder elbet. Ne ki, yazılı tarih keskin bir viraj teşkil etmekte.
Sümerler’in insanlığa kazandırdığı bir yüksekliktir evet. Genel anlamda da insanlık tarihinin baş köşesine kurulur bir ece edasıyla. Mezopotamya kendisinden bu yana geçen altı bin yıla hükmediyorsa başka ne söylenebilir ki?
Kimi zaman tek tanrılı dinin soy ağacı da buraya dayandırılır. Ne ki, bilimsel bilginin temel özelliklerinden biri yanlışlanabilir ve yenilenebilir olmasıdır. Doktriner ya da filozofik dayatmalarla bilimsel düşünce ne kadar bağdaşır ki?
Zaman zaman şöyle denir dinler hususunda: Efendim! Bilim bir gün her sualin yanıtını verebilir. Tanrı/Allah muamması da çözülür gider. Yine biraz daha farklı bir saha olan dinler de bilimin ateşin dünyasının saçtığı ışıklarla erir, yok olur gider denildiği görülür.
Bu anlayış kanaatimce bilimi ideolojik bir vasıta görmekte. Ateşle temas kurulacak bir maşa. Burada şunu sormalı derim. Bilimin inceleme yürüttüğü evren sonlu mu sonsuz mu? İki temel yanıt var sanırım. Evren sonsuz diyen bir düşünüşle sonsuzluğu Tanrıya veren anlayış. Tanrı’nın ezeli ve ebedi olmasını akıl dışı bulan felsefi kurmaca bu sonsuzluk pozisyonunu evrene vermektedir. Demem şu ki, sonsuzluk muhakkak surette bulunmakta ve fakat herhalde akıl dışı olmaktadır. İnsan zihni kapasite olarak sonlu bir yapıda ise sonsuzluğu hiçbir durumda kavrayamaz. İster Tanrı/Allah ister madde/evren ezeli/ebedi olsun idrakin dışında kalacaktır bu bahisler. Hani maddeci yahut tanrıtanımaz inanış ve düşünüşlerin zannettiği gibi tanrının sonsuzluğunu aklın almadığı buna karşın evrenin aynı durumunun idrake sığdığı zannı da bir vehimdir gerçekte.
Öyleyse sorarım ve sormalı da; bilim ne zaman sonsuzluğu çözer, açıklar kesin ve mutlak bir dille? Bunu devirli ondalık sayılarla izah etmek mümkündür söz gelimi. 6,999999 ne zaman yedi olursa. Sahi ne zaman yedi olur 6,99999? Hiç şüphesiz virgülden sonra sonsuz miktarda dokuz geldiğinde. Hiçbir zamana karşılık gelmez mi bu? Bunun gibi genel olarak sayılar evreni de eksi sonsuzdan artı sonsuza uzanan bir genişliğe sahiptir.
Matematik elbette bilimin dinin yerini almasını, bir nevi din halini almasını engeller. Ya da bilimsel yaklaşım yahut rasyonel düşünce adı altında bilimi pozitivist bir teraneye indirgemeyi mahkûm eder. Mesela dinsel inancın temel önermelerinden kader ve ahiret inancı düşünüldüğünde kimi zaman kader paradoksu tabir edilen Tanrı hem evveliyatta her şeyi biliyor hem de insana ceza ve mükâfat vermeyi mi vaat ediyor? Nerede kaldı Tanrı’nın adaleti? Sorgulaması da düşünülebilir. Oysa zaman mefhumunun sonsuz bir varlığın hakimiyetinde olması icap etmez mi? Allah’ın yahut Tanrı’nın her şeyi önceden bilmesi insan zihninin bir yanılgısı olacaktır kaçınılmaz olarak. Mesela bir dünya günü dünyanın kendi ekseninde dönmesine bağlı olarak yirmi dört saat ise her gök cisminde böyle midir vaziyet? Süreler değişmez mi? Yine ışığını gördüğümüz halde gerçekte an itibariyle sönmüş yıldız olan gök cisimleri nasıl olabilmekte?
Bunları söylerken Tanrı’nın varlığı ve insanlara din gönderdiği gibi hususları birebir matematik üzerinden izah etmek iddiasında değilim. İnancın doğasına da aykırı olacaktır bu. Böylesi, daha farklı tasavvur ve bilgi birikimini gerektirir açıkçası. Şu kadar ki, tersi düşüncenin bilimsel dayanaklar gütmesinin mantıksız ve muhakemesiz olduğu kanaatindeyim.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
levent taner
Varlığınızla her dem değer kattığınız muhakkak
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...