- 1446 Okunma
- 13 Yorum
- 6 Beğeni
LAMİA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
LAMİA
Bir güz mevsimi fasulyelerin ve mısırların hasat zamanı...
Bir gece vakti rüzgar ahşap evin kapısını döverken, evin her köşesinden rüzgarın ıslığı duyulurken, tıpkı evin titreyen vücudu gibi ve her bir çivisinden kopup savrulup gitmemek için verdiği mücadele gibi, Fatma hanımın da vücudu titriyor,savrulup gitmemek için büyük bir mücadele veriyordu.
Gece güne kızgındı.Bütün yükünü geceye yüklemişti çünkü gün.Ve gece günü doğurmakla yükümlüydü...
Çığırtkan bir ses gecenin karanlık perdelerini yırtıyordu.Aslında o gece, çığırtkanlıklarıyla geceyi sarmış bir sürü ses vardı.Köpek ulumaları,böceklerin tiz gürültüsü, uğursuz bir baykuş sesi ve kulak tırmalayan başka sesler.
Ama bu ses diğerlerinden bariz olarak ayrılıyordu.Bu ses sabırlı bir bekleyişin ardından, sabrın giderken çıkardığı ölüm çığlıklarıydı.
Çığlıklardan yayılan korku ve telaş zaman ilerledikçe evin içinde bulunan her insanın gözlerin de halka halka büyüyordu.
Evin dış avlusunda, voltalar beraber atılıyor,evin içinde titreyen eller beraber tutulup avutuluyordu.
Gece uzundu, milyonlarca geceye eş diyecek kadar uzun.
Ve nihayet gece günü doğururken, Fatma hanım da gün gibi aydınlık yüzlü bir kız çocuğu doğurdu.
Fatma Hanım’ın eşi Aslan Bey,çocuğa Lamia isminin konulmasını uygun gördü. Lamia cenneti gören, cennette ölümsüzlüğe kavuşan kişi anlamlarına geliyordu. Lamia adı bebeğin kulağına besmele ile fısıldandı.Zorlukların ardından kolaylıkları ve rahmeti veren Allah’a şükürler edildi, dualar okundu.
Adaklar adanamamıştı.Zira yokluğun kol gezdiği zamanlardı. Fasulyenin içinin dahi bulunamadığı, fasulye kabuklarından yemeklerin yapıldığı kıtlık günleriydi. Mısır ekmeklerinin, Ihlamur çaylarının,ayran bulamaçlarının revaçta olduğu günlerdi.
Yine de bütün yokluklara rağmen,bebek doğmadan bütün hazırlıklar tamamlanmıştı.
Aslan Usta, tahtalarla döşeli zeminin her köşesini kahverengi baklava desenleriyle süslü, pancar yeşili bir muşamba ile güzelce döşenmişti.Cam ustası olduğu için odayı aydınlatan küçücük tek pencerenin de camlarını yenilemiş, kenarlarını rüzgarlara ve soğuğa karşı macunlamıştı.Zira küçük bebekler anahtar deliğinden dahi yel alır,derdi büyükler.
Oğlanlardan kalma mavi renkli beşik de tavan arasından indirilmişti.Kenarlarında kırmızı küçük noktalar birleştirilerek çiçek haline getirilmiş motifler vardı.Tepesinde çıngırak görevi gören tahta halkalar asılıydı. Fatma Hanım bu halkaların yanına mavi boncukları da bir ipe dizip, nazar değmesin diye asıvermişti.
Beşiğin döşeği yenilenmiş,üzerine kumu dahil ısıtılıp hazır edilmişti. O zamanlar bebeklerin hem tuvalet ihtiyacını,hem de karın ağrısını gidermesi için bebeğin altına kum sermek adettendi.
Bebeğin sıkıca sarılalacağı kenarları oyalı kundak, artık etek basmalarından çocuk bezleri ve daha ne kadar eksiği varsa her şey tam teçhizat hazır edilmişti.Hatta bebek görünümüne gelenlere ikramlık verilmesi için tereğe üç beş tane daha bakır Sahan dahi ilave edilmişti.
Günleri günleri kovalıyordu.Zaman hiç olmadığı kadar aceleci davranıyordu.Küçük lamia’nın doğumunun üzerinden aylar geçmişti.Lamia her geçen gün büyüyüp güzelleşiyordu.Zümrüt yeşili gözleri,katran karası saçları,süt beyazı teni ile cennetten gelen bir huriyi andırıyordu.
Fatma Hanım, üç oğlan dan sonra bir tane de kızı olduğu için her daim Allah’a şükür hisleriyle doluydu. Kızının zümrüt yeşili gözleri, simsiyah saçları,kar beyazı teni ile gurur duysa da Küçük Lamia ’da onu tedirgin eden şeyler vardı.
Zamanla konuşmasında,yürüyüşünde ve davranışlarında diğer çocuklara çok da benzemeyen ufak tefek farklılıklar sezinlemeye başladı.
İlk başlarda kötü düşüncelerini rağbet etmemekle birlikte, zamanla kızının diğer çocuklardan kesinlikle farklı olduğuna kanaat getirdi.
Yürüyüşünün, konuşmasının ve hareketlerinin her karesinde bu farklılık kendini belli ediyordu. Ve bu haliyle diğer bütün çocuklardan daha saf daha masum ve daha şefkate muhtaç görünüyordu.
Günler ilerledikçe Lamia bedenen büyüyüp serpilse de davranışları üç beş yaşlarında ki bir çocuk gibi o takvime takılı kalmıştı.
Allah ona bir ömür boyu saf ve masum kalmayı vaat etmişti işte.Lamia ismi anlamı bilinmeden konulmuş olmasına karşın bir masum yaratılışın nişanesi gibiydi sanki.
Fatma hanım Bu farklılığı sezinlediği ilk zamanlarda büyük üzüntü duyup sarsılsa da,bu duruma zamanla alışıp kabullenmek zorunda kaldı.
Kızını bir ömür boyu himayesi altında bulundurmak zorunluluğunu da kabullenmişti.O bir anneydi.Anneler evlatları uğruna kendilerini dahi feda etmeye gönüllü, şefkatli ve korkusuz fedailer değil miydi. Gerekirse bir ömür boyu saçlarını o tarar yemeğini o yedirir banyosunu dahi o yaptırırdı.
Fatma hanım bir yanda bunları düşünürken zamanla olan amansız mücadelesi de devam ediyordu.
Eş, çoluk çocuk bakımı, ot ,inek ,tarla, tırpan fındık ,bağ bahçe derken günlerin ne kadar da hızlı akıp geçtiğinin farkına varamayacak kadar da yoğundu.
Onun okula gitme yaşının yaklaştığını biliyordu.Ve onun okula gideceği günü hayal ederken,yüzünde acı bir tebessüm belirliyordu.
Lamia okulun ilk günü diğer çocukların heyecanlarını görünce heyecanlanmadan edemedi.Annesi hazırladığı siyah önlüğü giydirdi.Beyaz dantel yakalağını da bir güzel taktı. Lamia pazen pijamasını eteğinin altından hiç çıkarmazdı.o günde Fatma hanım pijamasını çıkarmaya Lamia’ yı ikna edemedi.
Okul yolunda ilk günün heyecanıyla,diğer çocukların ardından paytak paytak koşarken; etek boyundan daha uzun ama topuklarına da gelmeyen kısa pijamasıyla, o gün diğer çocuklardan daha farklı ve çok daha masum görünüyordu.Ve Lamia annesinin kaygılı ve hüzünlü bakışlarının, okul yolunda ona eşlik ettiğinin, farkında bile değildi.
Okulun ilerleyen zamanlarında arkadaşlarının alaycı tavırlarına maruz kalsa da, onun aklı bunların hiçbirini tartıp da gücenemeyecek kadar çocuktu.ve içi hep sevgiyle doluydu.Herkese yetecek kadar sevgiyle dolu...
Okulu bitirdiğinde ancak birkaç fiş okuyup, birkaç tane de rakam öğrenebilmişti ama, bunların hiçbiri onun zerre kadar umurunda dahi değildi.O, kendi küçük ve kaygıdan arındırılmış dünyasında bunları üzülmeye değer görmüyordu.
Lamia artık büyümüş kocaman bir genç kız olmuştu. Fatma Hanım sırayla oğullarını evlendirse de, Lamia’ yı evlendirmeye gönlü razı gelmiyordu. Güzelliğinden olsa gerek, birkaç defa isteyen de çıkmıştı.
O çocuk aklıyla evliliğin ne demek olduğunu öğrenebilmişti de evlenmeye razı bile gelmişti. Ama bütün aile evlendirilmesinin uygun olmayacağı fikri üzerinde karar kılmıştı.
Genç kızlığının ilk yıllarında, muhabbet ortamlarında kendini isteyenleri tek tek saysa da,yaşı ilerledikçe bu söylemlerini bırakır oldu.
Küçük çocukları çok severdi. Evdeki bütün yeğenlerini tek tek sırtında gezdirip büyümelerini İzlese de, kendi hep çocuk kalmaya devam edecekti.
Lamia’nın kendine özgü bir kişiliği vardı.Onu ve yaşantısını bir kaç eylem üzerine oturtabilir,
bir günü nasıl geçireceğini tahmin edebilirdiniz. Davranısları,eylemleri ve söylemleri belirli kalıplarda,tekdüze ve sadece Lamia’ya aidiyet uyandıran kalıplar içerisinde bulunurdu.
Hayvanları insanlardan çok severdi.Gününün büyük kısmını onları otlatarak geçirirdi.Sakin sakin yanlarında oturur,akşama kadar sadece susup ot, çiçek ,börtü böcek seyrederdi.
Havanın yağışlı olduğu günlerde, hayvanlarını götüremediği için içini buruk bir hüzün kaplar, keyifsizliği yüzünün her köşesinde çizgi çizgi belirirdi.
Mahallede düğün varsa Lamia için bayram demekti.Köy yerlerinde düğüne basma,yemeni gibi hediyelik eşyayla okuma adeti bulunurdu.
Koltuğunun altına düğüne okumalık bir basma parçasını tutturdu mu dünyalar onun olurdu. Bu bir yemeni de olsa sevinirdi.Ama basma daha makbul sayılırdı.Şöyle ilk bahar çiçekli basmaları ayrıca bir severdi.
Bu basmaların çoğunun kaderi de,dikilmeden Lamia’nın elbise leğeninde istiflenmek olurdu.O güzelim ilkbahar çiçekleri, karyolanın karanlık kuytularında gün yüzü göremeden solar giderdi.
Onu mahallede kilometrelerce uzaktan görseniz yine de tanırdınız. Yürümeyi yeni öğrenmiş bir kız çocuğu gibi; bazen oldukça ihtiyatlı ve yavaş, bazen de özellikle çay saatine yetişmesi gerekiyorsa ,özensiz ve hızlı hızlı yürürdü.
Çaya yetişmesi gereken durumlarda o hızlandıkça,pijamasının paçaları da onun gibi hılanır ,bir o yana bir bu yana hızlıca savrulur dururdu. Mahallenin hangi evinde yada bahçesinde çay içilirse içisin o mutlaka yetişirdi. Çay saati olduğunu nasıl anlardı,her yere nasıl yetişirdi,akıl sır erdiremezdik. Çayın son damlasına, muhabbetin son noktasına kadar yanımızdan ayrılmazdı.
Bazen içimden gelip ona sarılırdım.Gözlerimi, zümrüt yeşili gözlerine dikip halini hatrını sorduğumda utanır, başını anlamsızca sağa sola çevirir ,gözlerini benden kaçırdı. Sanki orda en son ilgilenilmesi gereken kişi oymuş da yanlış bir şey yapmışım gibi ne tarafa bakacağını şaşırırdı.
Onun bu hali hoşuma giderdi ve ona sıkıca sarılırdım.
Mahsun, utangaç ve nazlı bir eda ile kollarımdan kurtulmaya çalışırdı. Sonra Fatma Hanım’la gözlerimiz birbirini bulur,gülüşürdük.
Mahalledeki herkesten daha çok severdim onu. yemenisini çene altına kenetleyip bağlayışı nı. Dünyada bir eşi daha olmayan yürüyüşlerini. Zümrüt yeşili gözlerinin çocukça bakışlarını.Tam çay saatinde gelişlerini. Onu insan yapan, masumiyetini.Ona ait olan ne varsa herkesten çok severdim.
Bir Fatma hanım ,bir ben onu herkesten daha fazla severdik...
CEMİLE ÜLKÜ
YORUMLAR
Bunu okumaktan hep korkmuştum. Bu gün duygu durumum iyiydi göze aldım okumayı. Hiç alakası yokmuş aklımdaki ile Hatta sevindim de biraz Lamiamız'a bir şey olmadan bitince yazı.
Önemlimi bilmem
"Koltuğunun altına düğüne okumalık bir basma parçasını tutturdu mu dünyalar onun olurdu. dm Bu "
.............. Bir tane daha vardı bulamadım.:) klavye yada yazım hatası.
Bu yazıda diğerlerindeki tat yok. Konu güzel aktarımda gayet iyi duygu yönüyle çok zayıf kalmış. Anne de Lamia da olayın kahramanı olmayı becerememiş ve sizde çok geri plandasınız. En azından bendeki intibası bu oldu. Oysa kaleminizi tanıyorum. Bu sayfada mendiller küflenebilirdi şayet isteseydiniz.
Muhtemelen.Bir dostla hasbıhal İle Çınarın Gölgesinde. Hiç çıkmayacak aklımdan.
Bu yazıda da oldukça güzel geçti zamanım Teşekkür ederim Mevlam içinde bulunduğumuz günlerin ihyasını mümkün kılsın. (Amin)
Cemile Ülkü
Fikrimi soracak olursanız ben lamia yazısını çok beğeniyorum.ama bunun şahsi bir tarafı var.dedigim gibi Lamia benim için özel biri belki ondandır.belki lamiayı yeniden anlatırım bir zaman.zira bıkmam onu anlatmaktan.o insanlığın en saf hali.
Yazım hatamdaki düzeltme için teşekkür ederim hocam.yine her zaman ki gibi oldukça dikkatlisiniz.degistirmeye üşenmiştim.ama artık değiştirmek gerek.
En derinden saygılarımla.sağolun sayın hocam
yeğinadnan
Sevgi ve Selam.
Çok değerli bir öyküydü. Yaşanmışlıklar kaleminizden akıp gitti okurlara. Karadenizin zorlu yaşam koşulları ve sıcak aile bağı biz okurları yaşamış gibi hissettirdi. Karedenizin yamaçlarında yaşanan bu hikâyede hiçbir ayrıntı atlanmadan duru bir şekilde kaleme alınmış. Bu değerli eseri ve yazarını kutluyorum.
Cemile Ülkü
Aygün Deniz
Lamia sevgiyi en çok hak eden ve şüphe yok ki bizler de aldın onu yüreğimize.
Güne yakışan başarılı bir çalışma.
Tebrik ediyorum.
Sevgimle.
Cemile Ülkü
Cemile Ülkü 29 Eylül 2019 Pazar 07:46:27
Lamia yazısına yapmış olduğunuz yorum beni ziyadesiyle mutlu etti.çünkü bu kadar uzun bir yazıýı zahmet edip az insan okur.sağolun varolun.saygılarımla
Gülüm Çamlısoy | Gülüm Çamlı
Yazınızı beğenerek okudum. Oldukça güzel, etkili ve anlaşılır bir dille yazmışsınız ve güne gelmeyi fazlasıyla hakketmişsiniz.
Candan tebriklerimle.
Cemile Ülkü
Lamia yazısına yapmış olduğunuz yorum beni ziyadesiyle mutlu etti.çünkü bu kadar uzun bir yazıýı zahmet edip az insan okur.sağolun varolun.saygılarımla
Beğenerek okuduğum bir yazı. Ülkemizde ve hatta dünya üzerinde o kadar çok Laimakar var ki, farkına varıp onların öğreneceği şekilde hayatı öğretmek ne güzel olur. Ama yazıdaki Laima o öğretimden yoksun, sevgiden bolca nasiplenmiş bir karakter.
Kaleminizi kutlarım. Selamlar.
Cemile Ülkü
GÜNE DÜŞEN , YAŞAMIN RENKLERİNDEN, LAİMA, ... BU GÜZEL YAZIYI OKUDUM KEYİFLE,
NE ÇOK LAİMA VARDIR YAZIYA DÖKÜLMEYEN...
Cemile Ülkü
Aslında metin üç aşamalı ama son aşamasında ilk bölümün (ikinci kısımdan daha uzun) akışını getirecek ve okuyucu için daha doyum hissi verecek son bölümün eksikliği hissediliyor.
Metin matematiği üzerine kafa yorup, kafa şişirme derdim yok ama anlatınız (ya da yazınız diyelim) tarzında Türk öykü coğrafyasında pek çok güzellikler mevcut. O coğrafya içerisinde tadımlık arabesk bir son oluyorsa, filizlenen cümleler haliyle biraz buruk kalabiliyor.
Cemile Ülkü
Bir çok Lamia'ya ithaf bir hikaye okudum güzel kaleminizden.
Tebrik ediyorum hayatınızda iz bırakmış bir kişiliği böylesine naif bir şekilde yansıttığınız için.
Sevgilerimle