- 441 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİR HİLAL DEĞİL, NATO UĞRUNA BATAN GÜNEŞLER--KORE SAVAŞI-- 4. BÖLÜM
Arap Enver bir posta daha çayı çırağı vasıtasıyla kahve ahalisine dağıtırken oluşan kısa sessizlikten sonra Boğacı Hüseyin anlatmaya kaldığı yerden devam etti.
-Bize Kore’de savaşa gitmemiz emri geldiğinde dokuz yüz elli senesinin Eylül Ayı idi. Ama sonradan öğrendiğimize göre Celal Bayar ve Adnan Menderes Temmuz ayında Birleşmiş Milletlerin çağrısına cevap vermişler ’’ Çorbada bizim de tuzumuz olsun madem ’’ Demişler.
Esat o an için bana alakasız gibi gelen bir soru sordu:
-Hüseyin Amca ! Unuttum sormayı. Sen kaç doğumluydun?
- 1338 Doğumluyum beaa
Esat az düşündü sonra tekrar sordu.
-Yani 1929. Bu durumda Kore’ye gönderildiğinizde yirmi bir yaşındaydınız.
-Te be kızanım devlet dedi ki ’’ Koreye gidecek askerler ep 1929 doğumlu olsun ve mümkün oldugu kadar gönüllüleri alın.’’
Evet, o ana kadar bildiğim bir yanlışı düzeltmişti Hüseyin amca. Kore’ye giden askerimiz hep on dokuz değil, yirmi bir yaşındaki gençlerdi ve benim bildiğimin tersine çoğu gönüllü gitmişti.
-Peki sen? Sen gönüllü mü gittin?
-Ah be kızanım. Kore burnumuzun dibinde bir yer sanırdık. Madem Adnan Menderes, Celal Bayar ’’ Gitmemiz lazım ’’ demişlerdi bir saniye bile düşünmedim ’’Acaba gönüllü yazılmasam mı?’’ Diye. Ama sana bir şey diyim mi kızanım? Her şey bir yana da o yirmi dört günlük gemi yolculunun öylesine zaametli olduğunu bilseydim eralde gönüllü yazılmazdım.
Herkesin gözü faltaşı gibi açılmıştı ’’ Yuh anasını satayım. Ulan yirmi dört gün hiç kara yüzü görmeden deniz yolculuğu yapılır mı? İnsanın içi dışına çıkar ’’ Diyordu herkes.
-Demek yirmi dört gün boyunca deniz yolculuğu yaptınız Kore’ye varmak için.
-Evet kızanım. Ondan öncesinde de Ankara’da topladılar hepimizi. Oradan askeri cemselerle İskenderun’a geldik.
-Şimdi sizin Kore’ye gönderiliş hikayenizden önce merak ettiğim husus şu: Belli ki Menderes ve Bayar, Nato’ya girebilmemiz için bu savaşa katılmamızı şart görüyor. İyi de o sırada muhalefette de olsa koskoca bir İsmet Paşa var. O itiraz etmiyor mu?
Boğacı Hüseyin yine tebessüm etti.
-Valla bizim öğrendiğimize göre o zamanın Demokrat Parti ükümeti sormamıştı ki İsmet Paşa’ya...Yani erangi bir meclis kararı alınmamıştı. Biz meclisin değil hükümetin kararıyla gidiyorduk Kore’ye. Ükümet ’’ Meclis kararına gerek yok.’’ Demişmiş. Ayrıyyeten bu karara itiraz edenlere daa Demokrat parti bir şey demeden Millet Partilier bile ’’ Kominizlik etmeyin lan. Natoya girmemiz şart ülkemizin güvenliği için. Natoya girebilmemiz için de Kore savaşına katılmamız şart. Bakın Yunanistan bile itiraz etmiyor. Siz neye itiraz ediyorsunuz’’ Derler imiş.
-Yani diyorsunuz ki Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıkanlar komünistlikle suçlandı öyle mi?
-Yav kızanım işin aslına bakarsan İsmet Paşa da Kore’ye asker gönderilmesine karşı değildi. Alk Partısının (Cumhuriyet Halk Partisi) ve Millet Partısının karşı oldugu şey meclisin onayının alınmaması idi. Bir de alk partılılar ’’ Kore’ye asker gönderir isek Rusları tahrik ederiz. Bu savaş eninde sonunda biter, bitince de Ruslar bizim anamızı beller’’ Diye korkarlarmış. Atta Millet Partısı başkanı ( Hikmet Bayur ) dermiş ki ’’ Kore’ye asker göndermemiz şart ama bunun bize sormadan yapılmasına karşıyız.
-Peki Hüseyin Amca ! Zamanın basını, yani gazeteler ne diyordu bu olaya?
-Te be kızanım o zamanlar bu zamanlar mı ki gel kaveye, otur, günü gününe öğren bütün aberleri günlük gazetelerden. Bu gün çıkan gaste üç gün sonra ulaşırdı elimize. O da birileri alacak da, bize de okuyacak da öyle haberimiz olsun. Ama yine de öğrendiğimiz kadarıyla gazeteler de destekler imiş Kore’ye asker göndermemizi.
-Türkiye’nin Kuzey Kore’ye ne zaman savaş ilan ettiğini biliyor musun peki?
Hüseyin amca tam bardağı ağzına götürdüğü anda gelen bu soru üzerine güleceğim derken neredeyse boğuluyordu.
-Bak o kısım çok komiktir. Bizim ükümet demiş ki ’’ Biz Birleşmiş Milletlerin emrinde oluşturulmuş uluslararası birlikte görev yapacağız, herhangi bir devlete savaş açtığımız filan yok. ’’Yani anlayacağın kızanım, bizim ükümete göre erangi bir devlete savaş ilan etmemiştik.
Boğacı Hüseyin doğru diyordu. Resmen ilan ettiğimiz bir savaş yoktu ama bir savaşa elli yedi binden fazla asker gönderiyorduk.
-Peki Hüseyin Amca ! O zaman hiç bir dernek filan bu savaşa karşı çıkmadı mı ? Çıktıysa duydunuz mu böyle bir şey?
-Duyduk kızanım. Barışseverler Derneği diye bir dernek varmış, o karşı çıkmış. En fazla karşı çıkan da oymuş. Ama onun bile karşı çıktığı şey savaşın kendisi değil bu savaş kararının anayasaya aykırı oluşu imiş.
-Kore’ye gidecek asker ve subaylar önce Ankara’da toplandı, sonra İskenderun’a geldiniz gemilere binmek için. Doğru anlamış mıyım?
-Evet kızanım. Dogru anlamışsın.
-Halkın tepkisi nasıldı peki? Yani ne düşünüyorlardı? Ne yapıyorlardı?
-Alk mı? Akın akın askerlik şubelerine koşuyorlardı ’’ beni de alın, gönüllü gitmek istiyorum’’ Diye. Atta ’’ Amca senin ne işin var Kore’de. Gençlerimiz yeter de artar o gavurlara ’’ Cevabını alan bir dedenin ’’ Bana şeitliği çok gördüler ’’ Diye agladıgını bilirim. Vardığımız her yerde davullarla, zurnalarla, bando ile karşılanıyorduk.
-İskenderun’da peki?
-İskenderun’a vardığımızda da bando ile karşılandık.Önce Atak Yaylası denen bir yerde toplanmış idik. Alk, er gün gelir idi bizi ziyarete. Gideceğimiz gün bir sürü kurbanlar kesildi.
-Peki devlet erkanından sizi yolcu etmeye gelen oldu mu?
-Ben kimseyi görmedim kızanım ama Celal Bayar’ın İskenderun’a geldiğini, yine bazı devlet adamlarının, valinin, İskenderun kaymakamının geldigi söylendi. Çoook çook sonra ögrendiğime göre Alay Komutanımız Celal Dora, atıralarında Genel Kurmay Başkanı Nuri Yamut’un, İskenderun’a geldiği halde bizi uğurlamak için iskeleye gelmedigini, bunun yerine Soğukoluk’taki keraneden ( Hatıralarda otel odası diye bahsedilmiş. ) gemilerin areketini dürbünüyle seyrettigini yazmış.
Fatih yine dayanamadı
-Tüm bunlar Natoya girebilmek için ha? İnsanın inanası gelmiyor.
-Evet Kızanım. Aslında bizi almak istemedikleri Nato’ya kendimizi adeta zorla kabul ettirmek için.
Evet, Hüseyin Amca haklıydı. Türkiye ilk kez CHP iktidarının sonlarına doğru Mayıs 1950 de Natoya üye olmak için ilk resmi başvuruyu yapmış ama İtalya dışında destekleyen olmadığı için reddedilmişti bu isteği. 14 Mayıs 1950 de iktidara gelen DP Hükumeti de ayağının tozuyla 1 Ağustos 1950 de Natoya üyelik için resmi başvuru yapmıştı ve bu istek de 12 Eylül 1950 de reddedilmişti. ABD ye göre Türkiyenin Natoya üye olmak istemesi Rus tehlikesinden kaynaklanmıyordu zira Rusya’dan Türkiye’ye yönelik bir tehdit yoktu. Türklerin istekleri asıl kendi iç sorunlarından kaynaklanıyordu. Velhasılıkelam iki kez kovulmuştuk o kapıdan ama kafaya da koymuştuk. İlle de girecektik.
Gelecek bölümde kaldığımız yerden devam inşallah.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.