- 441 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAYIP /ROYA...?
.......Tanışık olmadığım yüzleri, bir o kadarda sıra sıra dizilmiş küçük dükkânlar ile hiçbir şekilde göz teması kurmadan ve sessizce gittikçe uzaklaştığımı fark ettim. Aslına bakılarsa acilen görülmesi gereken ihtiyaçlarım vardı. Kendim için yapmak istediklerimi listelerken renk renk balonlar ile yeni açılışı yapılan bir kâffede buldum kendimi. Doğup büyüdüğüm yerlerin keşfim sonrası, koca su variline düşmüş bir sinek gibi his edişime. Öyle bir daraldım ki, anlatamam buradaki varlığımı ve sanki ayaklarıma tonlarca demir, külçeleri bağlanmış bir o kadarda beceriksizim. Zaten çocukken bile kayıp, olan hiçbir eşyamı herkes gibi elimle koymuş gibi bulamazdım. Bu şartlarda ise onu nasıl bulabilirdim ki!
Yaşamımı devleştiren o koşuşturmaların içersin de. En büyük zamanlama hatası ile karışı karşıya idim. Hem kendi adıma; hem onun adına toparlanması imkânsız ve yarım yamalak bir cam kavanozun içinde benliği ve bütün düşüncelerim alınıp geri verilemeyendik.
Oysa Kahraman olabilme edası ile buraya kadar gelmiştim. İçimdeki mühmat deposu patlamış, her yanım acıyor. Buna rağmen bütün ağrılarımı iç sesime doğru yakınlaştırıp, sımsıkı gözlerimi loş ışığa doğru kapattım. Biri gelip, bana; hemde şu an maddiyat ilgisi göstermeli bu bir kahve olabilirdi.
Yüzde bir gülümseme ile mimari cehalet diye bir şeyin olduğunu o kambur duran kâffenin merdiven ile bir kez daha ispatlandı.
Kâffenin en üst katına doğru çıkmayı düşündüm. Nerede o yiğitlik şu dizlerim yine her zaman ki gibi şişme belirtisi ve kasınmalarla kapıya yakın bir masaya otur verdim. Oturur oturmaz dikkatimi bir şey çekti. Evet, bu Kâffenin dekoru tanıdıktı sanki ...
aaaa! Dedim.
Çocukluğum gözlerimi önce ışığa doğru çekti, bedenim hafif sağa sola savruluyordu. Korkuttuğum beli ettirsem olacaklar daha büyümediğimi halen korkak bir ördek olduğumu gösterirdi. çünkü burası bizim evin o meşhur misafir odası idi. Güzel sesler birbirini o kadar tanıdık ki Annem yine bahçe duvarına yaslanmış mahalle kadınları ile günlük haber alıp verme limitini dolduruyordu. ya odaya girdiğimi bir görürse kim bilir ne kadar azar işitirim.beli mi olur o gelir beni gördüğünü anneme balandıra balandıra anlatırdı.
iiiişt ses uçuk maviye sever. Nasıl olur bir evin eşyalarının misafiri hazır ol vaziyetinde durup, beklediğine inanırsınız bizim misafir odamızdaki eşyalar dimdik ve sert bakışlı idi. Uzun içi saman dolu el dokuma olan yastıklar ve yastıkların omuzlarına atılmış şal gibi bembeyaz işlemeler onu tamamlayan minik renk renk bir dolu yastıkçık vardı.
Birde duvarda yerine tam yakışan o geyikli halılar sanki bir başka dünyaya aittiler ve biz onları sahiplenmişiz.
Bana göre misafir odası olarak hazırlanan bu oda çok suratsızı şeklini birazda kendisi koruyordu. Minicik ellerimle mevcut olan eşyalara her sefer dokunma hissi duyar. Fakat vaaz geçerdim…
Göz uçlarımla bir şeyin kime kimlere ait olma hissini arıyorum.ya küçücük midemin içindeki kasılmalar yediklerimi çıkarmama ramak bırakıyordu. Sımsıkı ağzımdan tutup, odandan kendimi dışarıya atmam bir oluyordu.
Günlerce hata aylarca o odaya girmez misafir diye birilerine aitti asimetri kurallarına göre döşenen ruhen bir çocuk gibi korunan gözetlenen bu oda hiç bize ait olmadığı düşünürdüm.
Ta ki! Bir sabah günün ışımasına yakın misafir odasından dışarıya adeta yankılanan sesleri duyuncaya kadar. Hafif başımı kaldırıp, çıkan seslere pür dikkat kesildim. Orada benim bilmediği acaba ne oluyordu?
O seslerin birbirinden ayrıştırmak için biran önce yatağımdan, çıkıp oraya gitmek gerekiyordu. En niyetinde kendimi az dinlendikten sonra yavaş yavaş yataktan doğrulup, her iki ayaklarımı ranzadan aşağı sarktım. Kötü bir korkunun varlığı çöreklenmiş içime bütün vücudum zangır zangır titriyor ellerim kasılmış gibi az yumuşamasını beklemeyi tercih ettim. Fakat ayaklanıp kapıya kadar gitme gücünü bir önce kendimden sağlamalıydım da.
Bu nasıl olacak meret kapı büyük bir gıcırtı ile açılırdı. Dışarıdan gelen sesler benim kapıyı açtığımı fark ederlerse tıpkı annemin babamın kavgalarında olduğu gibi beni görünce ya susarlarsa fikri de vardı. Ama olsun bu seslerin tam kaynağına ulaşmam için hiç kayıp edecek zamanımın olmayışı hareketlendir di beni. Evimizin iki odası mutfak diğer kulanım alanları ortak uzun bir solana açıldığından. Seslerin geliş yönünü daha belirleyici bir şekilde bulmuş olurum.
Keşkeler içimde kımıl kımıl olan sezgilerimi geri plana atıp bırakması o seslerin azıldığına ve ben orada neler olduğun belki hiç bulamayacaktım. O ne ben kapıyı açma savaşı verirken dışarıdan biri kapıyı açmakla uğraşıyordu. Buda işime geldi hafifçe adımlarım geri geriye çektim. Gelen babamdı. Yüzünde inanılmaz bir o kadar sıcak al pulu bir gülüş hâkimdi. Acaba ne olmuştu ki babamın yüz ifadesi bu kadar güzel ve bana verecek bir haberi olduğunu söyleme çabasına girmişti.babam ince ince kahkahaları sonrası bir ciddileşti. Elleri ile iki omzumu sımsıkı tutup,"sen artık abla oldun" ve halen nedensiz gülüyordu. Bu gülüş onun rakı masası da hep hazır olan arkadaşları ile sabahlaması da demekti.
Hiç tepki vermeden onu kendisi ile eğleşen tipine çok alışıktık.hiç cevap vermeden hızlıca misafir odasına koştum. Nasıl bir şeydi acaba abla olmak fikri mideme tekme tokat sancılar sokuyordu.
Annemi hiç sevmediği yatakların içinde sımsıkı bağlamış gibi sadece kafası görünüyordu.
Geldiğimi bile fark edemedim. Anneme ulaşmanın bir yolunu bulmalıyım burada olduğumu fark etmeli ama nasıl yapacaktım bunu hiçbir fikrimde yoktu.benim geldiğimi görüp sevinçle bana sarılsın istedim.
derin bir uykunun içerisindeymiş gibi ondan hiçbir ses yoktu. ince bir ağlama sesi yankılandı odada belki de bebek ağlaması benim fark edilişim olabilirdi. Ama annem hiç duymuyordu. Duymadı duymadı beni. Saatler sonrası evimiz rengi havası değişti. kocaman insanlar evimize geldi. ve çok garip kokuyorlardı o tülbentli teyzeler daha sonra öğrenecektim o kokunun gül kolonyası olduğunu.
annemin bizi o misafir odasından bırakıp gitmesi tam tamına iki ay olmuştu.o gidişle yaşamımızda büyük değişimler getirmişti. alkolik bir babandan çok dindar kıytırık bir hoca taklitti oluşmuştu. sürekli besmele çekip dualar ediyordu.
şaşılacak bir durum rakının özlemini nasıl duymadığını merak ediyordum. zaman zaman annemle kavga ederlerken onu bırakamam derdi..
gidişler sebeplerini geride bırakırken bize de işte böyle dediğim gibi yarım dindar bir baba kalmıştı. ve bu ona sonradan gelen dindarlık oyunları çoğaldıkça insanlar hayvanları bakış açısı değişti evrenin üzerinde tek canlı kendisiymiş gibi diğer canlıların yaşam haklarını görmezden geldiğini ona anlatmıyorduk..
insandaki niyet önemli öğrenmenin geç kalmışlığının o kalını faturasını yaşamımız boyunca ben ve o verdik.
aaah! babam keşke biraz daha uzun yaşasaydın, bunların neler malı olduğun göre bilseydin..
İçeride bardak çanakların çıkardığı o tıkırtılarının sesi ile tahminen kaffe çalışanın bir iki kişi olduklarını fark ettim, onları ise beni görmesi beş on dakika sürdü. Ensesi bel bütünlüğüne eş hafif sol ayağı aksayan bir adam başımda bitti verdi. Bakışları elindeki not defterinde ve hafif masaya doğru elini koyup kısa cümlelerle ne içeceğimi sordu.
Hepsi o kadardı. Her nedense ondan benim kimliğimi deşifre edecek cümleler bekledim. Benimle göz temasını yasaklayan bu adamın benle konuşmaya hiç niyetti yoktu. Gayet açık ve netti ve en doğrusu oydu tanımaz etmez beni Adam ne halin varsa gör edası ile tezgâhın arkasına geldiği gibi geri döndü.
Ben ise radyoda süzülen müzik ile baş başa kaldım.
Aaah! o kış günleri öyle uzun geçerdik biz türkülerin en güzelini o gecelerde mırıldanırdık o hep sırasını savma bahanesi bulurdu. Güzel bir sesi olduğunu kabul etmez başka zaman belki söylerim derdi…
Gesi bağlarından dolanıyorum
Yitirdim yarimi amman aranıyorum
Yitirdim yarimi amman aranıyorum
Bir çift selamına güveniyorum
Gel otur yanıma hallarımı söyleyim
Halımdan bilmiyor ben o yari neyleyim
Gesi bağlarında üç top gülüm var
Hey Allahtan korkmaz sana da bana ölüm var
Hey Allahtan…
Öyle kolay kolay beğenmezdi her türküyü gesi bağları onun en sevdiği türkü idi. Acaba halen bu türküyü seviyor mu? Ve ya bileklerine taktığı nazar boncuğu duruyor muydu?
Hafif gözlerime uyku çöker gibi oldu. Çok zaman geçmedi ki Ve Kâffenin ense bel bütünü o sahibi elinde bir fincan kâffe ile geliverdi.
Kahvemi usulca masaya bırakıp, başka bir emrim olup, olmadığını sordu. Söylenecek ağzıma çokça cümle birikti, ama sonra vaaz geçtim. Ona özelimin kayıp olduğunu ve ben onu nasıl yıllar önce arkamı dönüp geride bıraktığımı hiç durmadan anlatsam anlatsam ne değişecekti ki…
Mantığım düşüncelerimi diğerine öteliyor. Lakin annesinin elini bırakıp nerede olduğunu hiç, bilemeyen bir çocuk gibi tutup, iki elimden hadi seni ona götüreyim ve sen hiç üzülme mi? diyecekti sanki!
Herkesin içinde saklı bir aşk öyküsü var mı? Var! Ne kadar mutluluk ne kadar hüzün içerdiğini bazı sonuçlanmalar sonrası öğrenilir. Davranış bozukluğu harcanmaz olduğu gibi kanıtsaldır da. Bunu görmezden gelindiği sürece beyinde ise kalın kalın tranvalar oluşurken demez ki ah! Sevgili seni hayalinle aldatmanın tek katili benim.
Bu böyle olmayacak içimdeki amansız duygular savaştıkça daha bir kimsesizleştiğimi biliyorum artık kahvemi içip onun yokluğunu kabullenip vedalaşmam gerek, ama bulamadığın biri ile nasıl veda edilir onu bilmiyorum…
Bakışlarıma öyle rast gele ısmarlanmış güneş ışıkları tam gözlerimin içine doğru yükselip alçalırken bu kâffede çok zaman kayıp ettiğimi düşündüm. Sigaramdan bir yudum daha çektim ve geride kalan izmariti de kul tablasında gelişi güzel ezerken birde söndüğünden emin olana kadar bir iki dakika daha öyle izledim.
Ve kâffeyi bütün hükmüne alan o müzik tanıdık ortaklaşa karar verilmiş gibi hep sevdiğim türküler yankılanmasında olsa gerek iki buçuk saatimi burada geçirdiğimi fark ettim.
Biran önce hesabı ödeyip çıkayım yoksa burada daha çok iki buçuk saatleri tükete bilirdim de. Ben kapıya doğru yürürken oda ne dışarıda gün ışığının fitili kısılmış gibi hava soğuk bir rüzgârla ürpertti beni
Bilindik her yer gibi sokak aralarında küçük küçük kıpramalar vardı. Evlerine dönen insanların tarafından. Ya ben yönümü ucuz alıp satan garipler gibi kara kara düşündüm. İyide ben hangi yöne gitsem benim parçalarımın eksik yanları çoğalacaktı....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.