DOGON GÜNLÜKLERİ
Bir sesin kuyuya düştüğünü gören siyah kelebek gecenin en soylu yıldızından yardım istedi
- Ona yardım etmeliyiz. O, bir kuyunun içinde nasıl şarkı söylenir hiç bilmiyordu ki ıslık çalabilsin.
- Islık çalamayan bir sese yardım edemeyiz siyah kelebek. Çünkü yardım istemek için ıslık çalması gerekiyordu. Yasalara göre ıslık çalmayan bir sese istemediği bir şeyi yapmış sayılırız.
- Bu onun suçu değil… Öğretmediler!
- Bu bizim de suçumuz değil kelebek.
- Ve bu kuyu Yusuf’un kuyusu değil…
Ses karanlık kuyunun içinde ağlıyordu. Gece tüm ağırlığı ile gökyüzünden evrene gücünü gösteriyordu. Edgar’ın Kara tanrıçası yıldızları tek tek toplayıp ışıksız bir gök yarattı. Kara tanrıça sesin ölümüne hazırlanıyordu. Siyah kelebek, gün ışıdığında öleceğini bildiğinden gecenin daha uzun gökte asılı kalmasını istedi. Bunun için Kara tanrıçaya yalvardı.
Kara tanrıça yıldızların arasından seçtiği birkaç beyaz cüceye seslendi. Ölüler zamanından seçtiği bu hayalet yıldızlardan kuyudaki sesin yanına gitmelerini emretti. Beyaz cüceler homurdanarak sesin olduğu kuyunun başına vardılar. Ses bunca ışıyan yıldız varken neden bu ölü yıldızların kendisine gönderildiğini anlamadı. ‘’Bana nasıl yardım edeceksiniz?’’ diye sordu cücelere.
- Bizler büyüklüğümüze güvenerek sonsuz bir enerjiye sahip olduğumuzu düşünüyorduk. Oysa evrenin içinde sadece kendi görevlerini yapan, kimse tarafından fark edilmeyen kızıl cücelerden öğrendik ki uzun ömürlü olmanın büyük olmakla ilgisi yoktu. Onlar sahip oldukları enerjinin kıymetini bilerek sahip oldukları hacimlerine iyi baktılar. Ellerindeki az enerjiyi dikkatle kullandılar ve şimdi bizler ölü iken onlar hala yaşıyorlar. Sen bize benziyorsun. Sahip olduğun gücün kıymetini bilemedin. Bu nedenle şimdi bu karanlık kuyunun içindeki zavallı bir sessin. Kara Tanrıça sana yardım etmemiz için bizi göndermedi. Senin kendine yardım etmen için bizi sana gösterdi. İçinde bir yerlerde kızıl bir cüceye sahipsin. Işığını yansıt ve kuyunu aydınlat.
- Ben, ben, ben… Sadece ölmek üzere olan bir sesim. Bu kuyudan yankılanıyorken bana yardım edebilirsiniz. Beni kurtarıp boşlukta yeniden gücümü toplamamı sağlayabilirsiniz. Bu kuyunun başına gelebildiğinize göre içinizden biriniz aşağı inip bana biraz ışık verebilir. Belki o zaman ıslık çalabilirim. Belki o zaman…
- Islık çalmak için ışığa ihtiyacın yok. Sen bir sessin, karanlıkta da duyulabilirsin. Hem sabaha ölecek olan bir kelebek, zaten ölmüş olan birkaç yıldızdan yardım istemen çok bencilce. Kendin için bir şeyler yap, hadi dene…
Ses kendini olabildiğince güçsüz hissediyordu. Yıldızlarla konuşmak için kullandığı kelimeler onu iyice güçten düşürmüştü. Artık ses susmayı seçti. Siyah kelebek kuyunun etrafında dönüp durdu. Sesin gücünü toplaması için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Sabaha pek bir şey kalmamıştı. Ses, onunla birlikte ölüyordu. Kelebek, sese onun için son bir şey yapıp yapamayacağını sordu. Ses,’’ artık çok geç’’ dedi. ‘’ Daha önce yardım istediklerinde hiçbir sese kulak asmamıştım. Kendi hatalarının sonucunda düştükleri kuyudan çıkmaları için yardım etmek çok saçma gelmişti. Sadece yukarı haykırmaları gerekiyordu. Bunu neden yapamadıklarını anlamamıştım. Bu sonu istedikleri için orada olduklarını sanmıştım. Oysa şimdi görüyorum ki bir ışık olmadan buradan çıkmak imkansız. Ben bu sonu istemiyorum ama gökyüzünde binlerce yıldız olmasına rağmen hiçbiri benim için biraz ışık vermiyor. Sanırım bu sonu hak ediyorum. Her şey için teşekkür ederim siyah kelebek. Ben artık hazırım. Merak etme lütfen. Huzur içinde ölebilirsin.’’
Siyah kelebek ve ses sabah olduğunda artık ölmüşlerdi. Gün ışığı boyunca Dünya kendi olağan akışında günü bitirirken kelebek ve sesten bahseden hiç kimse olmamıştı. Bir gece önce ölenleri unutmak için sabah olması yeterliydi. Gece olduğunda Kara Tanrıça gökyüzünü yıldızları ile süsledi. Bir gece önce sesin yardım çığlıklarını hiç umursamayan yıldızlar neşe içinde geceye ışıldıyordu. İçlerinden bir tanesi rüzgarın aldatıcı serinliğine kapılıp peşi sıra gitti. Rüzgar onu diğer yıldızlardan ayırınca hırpalayarak güçsüz bıraktı. Neye uğradığını şaşıran narin yıldız o kuyunun içinde buldu kendini. Kuyuya düşmesi ile ışığını kaybetmesi bir oldu. Artık o, sadece bir sesti. Bu kimsenin umurunda değildi.
Kuyudan yükselen siyah bir kelebek ölmek üzerek olan bu yıldızın vicdanı olmaktan, dişi bir yıldızın ruhu olmaktan, yıldız ışıdığı sürece hiç fark edilmemiş olmaktan tüm renklerini kaybetmişti. Kelebekler büyürlerken gerçek renklerini dönüp bakmadıkları seslerin ruhlarına bıraka bıraka siyah kalıyorlardı. Dünya ölü siyah kelebeklerle geceyi örüyordu.
Geceler her geçen gün biraz daha siyah ve biraz daha uzun…
Deniz...
YORUMLAR
çok karamsar olmamak gerek
ıslık çalmada çok hünerliyim zira 5 yaşımdan 14 yaşıma kadar çobanlık yapmış biri olarak söylüyorum
ıslık çalmak koyunları, kuzuları, hayvanları ve de doğayı huzura kavuşturur
seni kendinle barışık yapar
karanlıklara ıslık çalmak yeri gelir seni, yeri gelir toplumu, yeri gelir bir ulusu, ülkeyi kurtarır
ISLIK ÇALMAK GÜZELDİR
NİCE SEVGİLERİMLE
Bir biçim olarak kuyu metaforu
Ses dil iletişimin karmaşası
dilin ortaya çıkışı değilde dillerin karışması
Yıldızların büyüklük küçüklük ve bilgileri hakkında bilimsel tarzda bilgilerde içeren
Ve bunu toplumsal ölçekte
Her koyun kendi bacağından asılıyora entegre eden
Ve elbette
Vazgeçenin ışığını tekrar ortaya çıkarmaya üşendiğinide belirten bir tür iç dökümü olmuş
Elbette yazıyı edebi olarak beğendim
Ancak karamsarlık ve karanlık fazla yer tutmuş bu açıdan bakarsam yazıyı daha zevkli okuma fırsatını azaltmış sanki.
Pikachum.