- 318 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DAHA NE KADAR
Beyinler dünyayı yöneten en önemli faktördür. Çalışan beyinlerin çalışmaz olduğu, düşünen kafaların düşünmez olduğu şu zamanda insanlar makaslanmaktadır. Şöyle bir düşünün; dünyada bir buçuk milyar Müslüman bulunmaktadır. Lakin bunlar kırk sekiz ayrı devlete ayrılmışlardır. Bununla da kalmayıp halkı Müslüman olan ülkeler eyaletlere yani Cumhuriyetçiklere ayrılarak birbirlerine muhalefetin en acımasız örneğini göstermektedirler. Kendi makinasını kendi yapamayan bu devletler, daima tüketici durumundalar. Zaten tüketmekten üretmeye zaman bulmadıkları gibi kendi içerisindeki halkı da eritiyorlar.
İleri gelen beyinler süper güçler tarafından kiralanmış ve kendi öz kaynağına meydan okur hale gelmişlerdir. Geri kalmış ülkelerin hammaddeleri, Batı ve gelişmiş ülkeler tarafından tüketilerek, bu hammaddelerin atıklarını İslâm ülkelerine ve diğer fakir ülkelere bırakıyorlar. Tavuğun veya herhangi bir hayvanın etinin en iyi yerlerini alıp gelişmiş ülkelere ihraç ediyorlar, bizlere de kıyıda, köşede kalmış, işe yaramayan yerlerini sunuyorlar. Bu durum, sebze meyvede olduğu gibi sanayi ürünlerinde de mevcuttur. Teknolojik ürün üretmeyeceksin; uçak, gemi, füze, tank, top, tüfek vb. üretmeyeceksin. Fabrika yapmayacaksın… Hep gelişmiş ülkelerden alacaksın, sömürüleceksin, sömürülmeye de mahkûmsun…
Halkı Müslüman olan ülkelerdeki süper beyinler; maalesef maddenin ve duyguların kölesi olarak, efendilerini memnun etmek için kendi öz vatandaşını kandırabilmenin yollarını aramaktadırlar. Tabiî ki bütün bunlara evrensel dedikleri Batı tipi ödüller koyarak, bu beyinleri daha da galeyana getiriyorlar, Nobel barış ödülü gibi. Bu beyinler; buna karşın kendi halkını küçümseyerek yaptıkları her şeyi yanlış görürken, gelişmiş devletlerin her dediklerinin doğru olduğunu söyleyerek kendi halklarını kandırmaya çalışıyorlar. Hatta o devletlerin gücü olmaksızın; fakir ve gelişmemiş ülkelerin durumlarının daha da kötüye gideceğini bu sebeple fakirliğin içinde yüzeceklerini empoze ediyorlar. Onlar adeta güce taparlar. Zamanı geldi mi de onlardan kedilerin önünden kaçan fareler gibi deliklerine kaçarlar.
Radyo ve televizyon haberlerine göre Amerikalı veya gelişmiş ülkelerin bilim adamlarının büyük çoğunluğu dış kaynaklıdır. Kendi benliğini bulamamış bu beyinler için görev nerede olursa yaparlar. İslâm dinine hizmetleri hariç. Emeklerini kendi halklarından esirgerler. Efendilerine krallar gibi davranan bu insanlar, fakir ve yoksullara bir mikrop gözüyle bakarlar. Bu fakir ve yoksul insanların toplumun refahını bozdukları için en kısa zamanda boğazlanması gerektiğini söylerler. Bütün sömürü makinalarını ellerine alan bu emperyalist güçler, canlarının istediği zaman fakir memleketlere musluklarını açmakta, canları istemediği zaman da seni bir kaşık suda boğmaktan geri durmazlar. Günümüzde süper güç diye tanınan Amerika’nın dişlileri olmuştur geri kalmış ülkeler. Dişlilerin çalışması ve hareketi tek bir düğmeye basmakla başlar. Bu dişlilerin altındaki; masum, kadın, çocuk ve yaşlı olsun hepsini ezer ve geçer. Şehirler, hiçbir canlı ayırt edilmeksizin bombalanır. Çünkü yaşayanlara canlı gözüyle bakılmaz. Hiçbir canlıya acımazlar, acıma hissi kalmamıştır damarlarında.
Evet, sizlere sesleniyorum; bu dişlilere diş olmayacağız. İtikadı ve ameli konularda tek bir dişli gibi olmayı İslam’ın bünyesinde gerçekleştireceğiz. Toplumsal konularda da beynimizi maddenin ve Batı reklamcılığının tutsaklığına atmayacağız. Asla yem olmayacağız! Gelecek neslimizin kurtuluşu ve hakkın hâkimi için çalışacağız. Bu da ya şehadetle ya da gazilik rütbesiyle gerçekleşecektir. Halkımızı İslâm terbiyesi ile terbiyelendirerek, direnme gücümüzü artıracağız. Bütün servetlerini önümüze yığsalar, fakir olsak, giymeye bir ayakkabınız olmasa, elbiselerimizin yırtığından vücudumuz görünse bile bizlere altın tepsi içinde sunulan dünya menfaatlerine kanmayacağız ve aldanmayacağız. Kuru iddiaların peşinden koşmak Müslümanın şanına yakışmaz...
Bizler; duygu, heva ve hevesimizin tutsağına düşmemeliyiz. Ancak bu tutsaklıktan kurtulmak İslam’ı yaşamakla gerçekleşebilir. Evet, dünya hızla değişiyor, beyinler fonksiyonlarını yapıyor. Nankör insanlar; Rabbinin nimetlerine şükretmekten yoksundurlar. Batı hayranlığı bizim iliklerimize kadar oturmuş. Televizyonlarla yatak odalarımıza kadar giren Batı hayranlığı, istikbalimizin yönünü saptırmaktadır. Bütün devletler, süper güçlerde yaşayan kiralanmış beyinlerine geri dönmeleri için bir çağrı yapsalar, gelişmiş ülkelerin ömürlerin kısalacağını hatta sona ereceğini çok yakında göreceksiniz.
Günümüzün samimiyetsiz Müslümanları batılılara yem olmaktadırlar. Onlar, İslam’ın kültürünü ve medeniyetini beyinlerinde idrak etselerdi, rızkı vereni anlasalardı, dokuz köyden bile kovulsalardı, bu durum onların gerçek kimliklerini bulmalarına vesile olabilirdi. Kuru laf kalabalıklarının arasında sıyrılıp çıkan hakiki şuurlu Müslümanlar, bir gün bu kişilerden hesap soracaktır. Tabiî ki yapılan eylemlerin ahiretteki mükâfat ve cezaları unutmamak gerekir.
Kendi kabiliyetlerimizin tutsağı olmayalım lütfen. Bütün kabiliyetlerimizi, yeteneklerimizi, gücümüzü ve irademizi son ilahi hak din olan İslam’ın yayılması, insanların kalplerinin fethi için harcayalım. Süper devletlerde çalışan beyinler, sizlere sesleniyorum! İslam’a gelin ve tutsaklık zincir şerrini kırarak özgürlüğe koşun. Bu yalın ayaklı fakir ve yoksul halk sizi bekler. Sizden daha zeki olan beyinler sizleri bekler. Sizi düşündüren Allah’a dönün. Dönün de sihirli değneklerinizi yılan sanmayın. Düşünün, düşünün ve tekrar düşünün, dönmeniz için…
İnsan zamanla kendini yemenin ve yok etmenin formülünü kuruyor. Bu saydıklarım sizlere saçma gelebilir. Rızkı vereni unutan insandan başka bir şey beklemek mantıksızlık olur. Yok olmaktan korkan beyinsizler, yokluğun içinde kendini bulamayan zavallı insanlar, ana rahmindeki çocuğun gıdası için savaş yapan robotlardır. Bu robotlar, hızla yok olmaya sürüklenmektedir. Ahirete inanmayan, öldüreni ve dirilteni düşünmeyen ahmak insanlar, insanları daima küçük görerek hem onları dünyanın gözü önünde ekranlarda; aç, bitkin, bir deri bir kemik kalmış insanlar olarak göstererek daha çok para kazanma yollarını ararlar. Gelişmiş ülkelerdeki münafık tipli insan müsveddeleri yoksul insanlara yardım kisvesi altında reklâm olarak bütün dünyaya gösterirler. Bu mudur insanlığınız? Bu mudur insan haklarınız? Bu mudur demokrasiniz? Bu mudur evrensel dünya görüşünüz? İkiyüzlülüklerini gizleyerek, iyilik meleği maskesine bürünerek kendilerinin ne kadar yardım sever olduklarını utanmadan ve sıkılmadan dünyaya göstermeye çalışırlar. Timsah gözyaşı dökerler. Bu devletler, insanları bu duruma getirenlerin arka planda kendileri olduklarını bütün dünyadan gizlerler. Ayrıca Müslüman ülkelerin ihmal ve zaaflarından faydalanarak gelecek için planlar kurmakta ve kendi yaşadıkları doğanın pazarlığını yapmaktadırlar. Allah bütün bunlara rağmen nurunu mutlaka tamamlayacaktır. Kâfirler istemse de…
Bu dünyanın çarpık düzenine dur demeliyiz. Uyuyan beyinlerimizi harekete geçirmeliyiz. Gerçek bir İslam’ı şuurla halkı şuurlandırarak milletimiz ve Ümmeti Muhammed için çıkarılması gerekenleri ortaya çıkarmalıyız. Çıkar yolu bulup vadilere taşmalıyız. Yoksa buharımızla kaybolup gideriz çöllerde. Kur’an ve sünnetin çizgisinde yürüyerek gerçek kimliğimizi bulmalıyız. Bulmalıyız ki İslam adaleti bütün dünyaya hâkim olsun. Amerika ve diğer ülkelerdeki düşünen beyinler; hak, adalet, özgürlük ve insan hakları için o ağacı yeşertin ve İslam’ın aslanları olun, olun ki Allah (cc) sizlerden razı olsun. Ne mutlu yem olmaktan kurtulan ve düşünen beyinlere…
Şu günlerde bir ülkenin yönetimini almak zor olmasa gerek. Halk, ilerici ve medeni çağdaş insanların izinden bir dem bile ayrılmaz. Bunları parayla satın aldı mı bu iş hallolur gibi gözükür. Lakin bu elindeki paraya dayanması onun varlığını tam olarak kalplere bir saniye bile dayandırmaz. Şu seçim günlerinde binlerce kitlenin çıkıp da her partiyi alkışlara boğması, onların yalancı olmasının en büyük delili olsa gerek. Yoksa birinde alkışlar diğerinde susar. Çünkü hak ve doğru birdir. Doğruların toplamı da birdir. Uyanık olun hakkı hâkim kılmak istiyorsanız ona kucak açın. Kuru iddiaların peşinden koşarcasına eski atalar dinine dönmeyin.
Din apaçık ortada, onu seçip yaşayın. Önünüzdeki tıkanan kanalları açın. Fakir dayanma gücüyle, zengin malı ve canıyla kâinatta etle kemik gibi kaynaşsın. Et tırnaksız olmaz, tırnak da etsiz olmaz. Zenginin malında zaten fakirin hakkı vardır. Bunu zengin, malın bir kısmını zekât vererek gösterir. Tek gayemiz Allah’ın dinin yaşamak ve onun Resulünün yolundan yürümektir. Niyetimiz doğru, amelimiz salih olsun. Yüce Rabbimiz bizleri iki dünyada da kazanan Müslümanlardan eylesin…
1990/Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.