- 293 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BU İNSANLAR NEREYE YUVARLANIYOR?
İnsanlar bu dünyaya yaşamak ve Allah’a (cc) kulluk için gönderilmiştir. Ama nasıl bir yaşam bu? Hayatın her safhasında Kur’an ve sünnete uyan bir yaşam olmalı Müslümanın hayatın. Şöyle bir baktığınızda gerçekten her şeyin bir düzen ve nizam içinde yaratıldığını görürsünüz. Çünkü âlemlerin Rabbi olan Allah (cc) böyle yaratmasaydı bu dünyanın düzeni bozulurdu.
Yüce Allah (cc), evrende birçok âlem yaratmıştır. Hayvanlar âlemi, insanlar âlemi, bitkisel âlemi vb. Hepsi de kâinatta görevlerini ayrı ayrı ifa etmeye çalışır. Tabi ki feza âlemini de unutmamak gerekir. Bütün bu âlemlerin ve âlemdekilerin bir nizam ve intizam içinde yaratıldıkları ve yaşadıkları şüphe götürmez bir gerçekliktir. İnsanlar âlemi için aynı şeyleri söylemek mümkün müdür? Bu mümkün görülmemektedir. Şöyle bir etrafınıza baktığınızda, insanlar günden güne dipsiz bir kuyuya mı yuvarlanıyor yoksa mutluluk bahçelerine mi? Bunu zamanla hep beraber göreceğiz. Yüce Allah (cc), insana aklı vermekle onu eşrefi mahlûk kılmıştır. Ama insan Rabbine karşı o kadar nankör olmuştur ki kendisine sunulan nimetlere şükretmesini bile bilmemektedir. Evet, insanlık bir lağım çukuruna doğru yuvarlanıyor. Yüce Allah (cc), Kur’an-ı Kerim’de bazı insanlar için esfelei safilîn sıfatını kullanmıyor mu? Beni yaratan kimdir? Beni rızıklandıran kimdir? Bu aklım olmasaydı hâlim nice olurdu?” diye insanoğlu kendine hiç sorup düşünüyor mu?
Henüz baharın yaklaştığı şu günlerde insanları bir telaş içinde görüyorum. Kimileri sıcak günlere şefkatle hazırlanırken, kimileri de bu insanları sömürebilmenin yollarını arıyor. Zalim insanlar, yılanın kış uykusuna yattıkları gibi yatarlar, daha sonra gözleri içki ve diğer uyuşturucudan şişmiş olarak uyanırlar. Rabbini unutmuş ve rızkının nereden geldiğini bilmeyen sefil adam, şu yalan dünyada kendini koyun olmaktan kurtaramamıştır. Bundan da öte bir lağım çukuruna itildiğinin farkında bile değildir.
Her şey ama her şey; nefis, heva, heves, para ve pul uğruna yapılmaktadır. Cinayetler işleniyor, her türlü dolaplar çevriliyordu her bucakta. Âlemde bu yaşam tarzıyla insanlardan Allah’ın (cc) kitabına ve onun Resulüne uyduklarını söylemek elbette imkânsızdır. Allah’ın (cc) emir ve yasakların karşı çıkmalarının sebepleri yukarıda saydıklarımız değil mi? İslam, anlatılıp yaşanmak için uygulamaya konulunca bu insanların menfaatleri ellerinden gidecekti. Bu durumda menfaatleri ellerinden gidenler soysuzlaşacaklardı.
Allah (cc) ve Resulüne uyulmadıkça ya nefsimiz ilah olur ya da dünya bataklıkları. Binlerce genç başıboş geziyor, topluma kazandırılmıyordu. Bu gidişle gençler topluma kazandırılamaz da. Çünkü kazandırılsalar Allah’ın cc) kitabına ve Resulüne uyacaklar o zaman da afyonların sonu çıkmaza girecekti. Korkunun ecele fayda vermeyeceği şu dünyada gerçekler asla susturulamaz. Bir takım insanlar, demokrasi ve laiklik adı altında milletin İslam’a göre yaşamasını engellemek istiyorlar. Bunu yapmak kimin haddine. Hürriyetçi ve demokrat geçinenler bu terimleri kendi çıkarları uğruna kullanmaktan asla geri durmuyorlar. Eğer bir kişi İslam nizamını pratik yaşamına uyguluyorsa hemen başkaldırıyorlar. Şu dünyada İslam’la şereflenmiş toplumların bizim hayatımıza örnek olması gerekir. Asrısaadet devri neden yaşanmasın? Yüce Allah istedi mi her şeyin yerine geleceğini unuttuk mu? Kur’an ve sünnet varken biz neden uyuyoruz ya da uyutuluyoruz? Yoksa dünya hayatını ahiret hayatına tercih mi ediyoruz? İçinde bulunduğumuz şu sahte ilahlardan kurtulup âlemlerin Rabbi olan Allah’ı niçin hatırlamıyoruz ve Ona dönmüyoruz?
Ağlamayana meme verilmez. Cennet ve cehennemi unuttuk mu? Bu dünyanın geçici olduğunu nedense dilimizden pek düşürmeyiz. Müslümanın dininden taviz vermemesi gerekir. Allah (cc) istedi mi her şey olur. Ama Müslümanlar istemedi mi durumun çok farklı olacağı apaçıktır...
Arkadaşın biriyle bir beraber gittik. Birkaç kişi berberde aralarında sohbet ediyor ve birbirlerine sorular sorup bu soruları cevaplıyorlardı. Gelenek haline gelen soruları sorup cevaplandırmaya başladılar. Kırk yaşında biri diyor ki: “Bu hafta maçlar şöyle geçti, böyle geçti, bu maçlarda haksızlıklar yapıldı, hakem ve oyuncu suçluydu, falan filan…” derken az kalsın aralarında kavga çıkacaktı. Yine onlar: “Maçların ilk yarısı bitti mi ikindi namazının vakti giriyor araya bu namazı sıkıştırıyoruz” diyordu. Yüce Allah (cc) bizlerden böyle bir ibadet mi istiyordu? Bir haftanın üç dört gününü maça verirken, Rabbine ibadet için acaba kaç dakikasını veriyorsun? Bu kıldığı namazda da sanırım maçtan başka bir şeyi düşünmemiştir. Milyonlarca gençlik stadyum tribünlerinde niçin toplanmıştı? Verilen bunca paralar nereye gidiyordu? Bu paralar ne için kullanılıyordu? Kim zerre kadar iyilik yaparsa mükâfatını göreceğini, kim de zerre kadar kötülük yaparsa cezasını göreceğini yüce Rabbimiz bizlere bildirmemiş miydi? Bu insanlar nereye koşturuluyordu acaba?
Geçenlerde bir düğüne gittim. Genç kızları bir endişe almış ve uzun düşüncelere dalmışlardı. Düşünüyorlardı kendi kendilerine; bizleri mal gibi satacaklar mı diye? Yoksa İslam’ın şanına göre mi evlendirip düğün yapacaklardı? Acaba mutlu olabileceğim bir hayat arkadaşını bulabilecek miydim? Yoksa alkolden ağzı bir karış açılmış, kumar haneler köşesinde sabahlara kadar bekleyen bir eş mi rast gelecekti kendilerine? Zavallı genç kızlar… Doğrusu genç kızlar da haklıydı. Onların evde kalıp kalmama korkusu da bambaşka meseleydi günümüzde. Bir evlilik için o kadar masraf vardı ki gençler evlenemiyorlardı. Ayrıca evlilik için ilk sorulan sorular şunlardı: Mesleğin, işin, evin, araban ve paran çok mu? Yaşlı anne babana bakacak mıyım veya kendi anne babama bakacak mıyım? Ancak şu sorular ya hiç sorulmuyor ya da az soruluyordu: Bu genç ahlaklı mı, dindar mı, dürüst mü, güvenilir mi, Allah ve Resulünün emirlerine uyuyor mu, haramdan kaçıyor mu?
Dini kendilerine göre yorumlayarak adeta Allah’ın (cc) ayetleriyle alay edenlere karşı toptan bir cephe alabiliyor muyuz? Alınamıyorsa bunun sebebi nedir? İnsanlar, İslam’dan başka huzur vadeden bir din mi arıyorlardı? Muhakkak ki yüce Allah her şeyi bilendir. Siz nasılsanız, öyle yönetilirsiniz…
Biz İslam’ı gündelik hayatımıza pratik olarak uygulayarak felaha erenlerden olabiliriz. Bir kimse bir şeyi Allah ve Resulünden daha çok sevmişse onu kendine rab edinmiştir. Bir kişi tam olarak inandı mı İslam’ı yaşaması gerekir. Eğer bu kişiler ihlas ve samimiyetten yoksunsalar işleri haraptır. Her zorluğun bir kolaylığı vardır. Biz, mallarımızla ve evlatlarımızla imtihan oluyoruz şu dünyada. Allah’tan başkasına boyun eğmememiz gerekir. İbrahim (as)’in Nemrut’a boyun eğmediği gibi bizim de haksızlıklara, putlara, tağutlara, müşriklere, münafıklara ve kâfilere boyun eğmemiz gerekir. Rabbinin onun ateşli yerini nasıl yemyeşil bir bahçeye çevirdiğini unutmamamız gerekir. Yüce Allah (cc), inanlarla beraberdir. Giden zaman geride kalır. Bizim ise yaşadığımız zamanı çok iyi değerlendirmemiz gerekir…
Nisan/1991
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.