- 968 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM TURNALAR HEP BÖYLE DÖNEREK Mİ UÇARLAR? FİNAL BÖLÜMÜ
SONUÇ İÇİN YORUMLARINIZI BEKLİYORUM LÜTFEN
Bir saat sonra, Orhan’la havuzun pırıltıları içinde ve düşen yaprağa, uçan kuşa, suyun köpüğüne çığlıklarla gülen , mutlulukları , o koca bahçe duvarlarını , ağaçları , çimenleri , havuzu gülümseten , rüya aleminde , zaman içinde uçuş modunday dı. Abisinin de, babasının da, Cemal’in de, hiç mutlu olamıyorum, hiç yüzüm gülmüyor, güzelliğinin Allah belasını versin. Ömrüm kullanılmakla geçti. Ben de bir kulum. Ben de güzellikler yaşamalıyım. Bana iyi davranan bir tek Çetin olmuştur. Onu da, Cemal puştu yüzünden terk ettim. Yine de beni arayıp teselli eden o oldu. Belki Orhan kadar zengin değil ama o benim hem ilk erkeğim hem de gördüğüm en korkusuz delikanlı. Orhan daha Kulüp’e bile gitmemiş hanım evladının biri.
Atıf ve Betül Hanım olanları evin balkonundan seyrediyorlardı. Betül Hanım gülümsüyor, el sallıyordu ama Atıf Bey bir heykel gibi duruyordu Handan’ın telefonu yine çalıyordu. Arayan annesiydi. Orhan ‘ın duymaması gereken şeyleri konuşmak istemiyordu. Bu yüzden telefonu açmıyordu. Fakat bu sefer çok önemli bir şeyler olabilirdi. Canı sıkkın bir şekilde havuzdan çıkarak telefonu açmıştı. ‘Kız babanı hastaneye yatırdılar. Savcı Atıf Beyi nereden tanıdığını sormuş. O da tanımıyorum demiş. Atıf Bey, bizim eve geldi birlikte kahve içtik. Kız bunlardan senin haberin yok mu ? Okşan ablan ile bana ,çok güzelsiniz dedi. Karaoğlan’a beş yüz lira bahşiş vermiş. Çok iyi bir adam.’
Handan neredeyse bayılacaktı , sallanarak havuza doğru yürüyüp kendini serin suya bıraktı. Orhan merak ediyordu. Babaannem biraz ağırlaşmış. Gidelim istersen Lüleburgaz’a. Gerek yok baban gitmiş zaten ölmüş babam ile annemle, Okşan Ablam’la , babaannemle de konuşmuş. Handan sen neler söylüyorsun. Handan’ın gözleri yerinden fırlamış gibiydi. Balkondan bakan Atıf Bey’e ; mutlu musunuz ? Öğrenmek istediğiniz başka bir şey kaldı mı ? Gelin anlatayım. Sizin nezaketinizden de, zenginliğinizden de bıktım. Hatta yalan söylemekten de bıktım. Hemen giyinmeye başlamıştı. Mayosunun , pantolonunu ve
t-shirtnün ıslatmasına hiç aldırmıyordu. Onu artık ,Orhan bile durduramazdı. Evden o hışımla yürüyüp çıkmıştı dışarı. Ona söylenenleri hiç duymuyordu bile.
Yavaş adımlarla sahile doğru yürüyordu ,sırtındaki çantada mayosu, havlusu vardı. Sırtından çantayı sıyırıp kaldırıma bırakıp yürüyüşüne devam etti. O anda gözü hiçbir şey görmüyordu. Israrla onu arayan Orhan’a, Betül Hanım’a cevap bile vermedi. Sonra telefonunu kapattı. Bu rüya bitmişti. Sahilde yürürken gözünün önünden geçen güzel günleri yeniden yaşayabilecek mi diye düşünüyordu. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar derlerdi. Evet doğruydu.
Yatağına uzanmış telefonu açmadığı için suskun odasında bitmeyen çilesini yazıyordu. Cemal’den kalan hapları vardı. Yavaşça kalkıp ,önce televizyondan bir müzik kanalı açmıştı. Bu müzikle beraber ne güzel oynardı. Kulüp’te çalıştığı, dans ettiği günleri hatırladı. Çetin onu gerçekten sevmiş olmalıydı. Seven öyle bir terk ederdi ki; terkedilene hiçbir şey kalmazdı söylenecek.
Hapın ikisini birden attı ağzına , dolapta çok sevdiği Frigolar vardı. Nasıl olsa atacaklardı onları. Gidip iki tanesini birden alıp yedi. Kilo aldırırlarmış, alayım ulan. Sonra iki hap daha yuttu. Gülüyordu. Kapının çaldığını duydu. Onu uzaktan takip eden Çetin, sosyal medyada, Orhan’ın ‘ Aşkımız bitti. Yalancı yosma’ mesajını okumuştu .İçeriden müzik sesi geliyordu. Belli ki, Handan evdeydi. Kapıya daha hızla vurdu.
‘Defol be, kimseyi istemiyorum. Leş kargaları.’ Ses aslında ‘Defol’ dese de, ağladığı belli oluyordu. Ölüme giden son adımlardı bunlar. Kapı çelikti. Kırılamazdı. Tek hamlede açamazsa ,16 dili birden kilitlerdi. Çaresiz arabasına gidip, bijon anahtarı ve levyeyi aldı. Kapıcı ona telaş içinde ne yapıyor ,diye bakıyordu. Adama buraya gel, bana yardım et diye bağırınca, o da durumu kavramıştı. Birlikte kapıya koşup, hiç ses çıkartmadan levye ucunun kilit üzerine soktular. Haydi başla işareti ile, omuz ve tekmeler ile açmışlardı kapıyı. Sekiz hap içen Handan, yatakta upuzun yatıyordu. Henüz sıcaktı. Çetin tereddüt etmeden arabanın ön koltuğuna taşımıştı Handan’ı. Kapıcı da arka koltuğa geçince, dörtlüleri yakıp kornaya basarak gazlamıştı Çetin. Bazen refüjlere bazen de kaldırımlara çıkarak, lanet İstanbul trafiğinde, arazi de koşan deli kısraklar gibi uçuruyordu Mustang’i. Levent Hastanesinin acil bölümü bütünüyle hareketlenmişti. Çok mu geç kalmıştı acaba. Son olarak onu
‘ Defol’ diye bağırırken duymuştu.
Zor geçen saatleri ,acil kapısında yere oturarak geçirdi Çetin. Bir yandan da Facebook’tan, Orhan’ın yazdıklarını takip ediyordu. Bu kız kurtulursa bir daha kovsa bile onu bırakmayacaktı. Orhan, daha düne kadar çok sevdiğini yazıyordu ama ya şimdi ? Bir el dokunuyordu omzuna. Beyaz pantolon ve beyaz Ceyo terlikleri ve boynuna atılı streskopu, bu gelenin doktor olduğunu gösteriyordu. İntihar eden hanım, sizin hastanız mı ? Evet doktor hanım benim hastam. Maalesef çok uyuşturucu almış ve zehir kana karışmış vaziyette. Bütün kanını değiştirdik. Midesini tamamen yıkadık. Bütün kanı ha ! Belki bu gerekirdi diye düşündü. Şu an onu uyandırmadık. Kendini toplayacaktır eminim. Teşekkürler doktor hanım, çok teşekkürler.
Senin bu evi sevdim be Handan, buraya yerleşmemi ister misin ? Evet Çetin, çok isterim. Evlenmeyelim diyorsun ha ! Bak son defa soruyorum Handan. Evlilik gönülden olur Çetin. Ben o imzayı seninle deftere değil kalbime attım. Biliyor musun, su akarsa hiçbir güç durduramaz. Önüne barajlar yapsan gün gelir onu da yıkar. Öyleyse bu temiz aşkımıza akrabaları da, komşuları da, arkadaşları da neden ortak edelim. Seni seviyorum Çetin. Ben sadece senin bana açık yüreğini kalbinle birleşmiş dudaklarından dökülen, Handan diyen, beni özümlemiş iç dünyanı istiyorum. Ben de seni çok seviyorum ,Seni gölge gibi takip ettim ama hiçbir şey söyleyemedim Handan. Bak ne diyorum biliyor musun ? Afrika’ya safari turuna gidelim. Oradan da Hindistan’a. Ne dersin ? Evet derim aşkım. Seninle her şeye evet. Bu intihar olayı da sadece ikimizin arasında kalsın. O zengin çocuktan ayrıldığımı duymuş ağabeyim. Beni işe sokacaktı, neden ayrıldın,diye küfürler ediyor. Ha bak sevgilim, o ağabeyin olacak adamın işe değil, iyi bir sopa yemeye ihtiyacı var. Aman Çetin bulaşma daha iyi. Şu mutluluğumuzu bozmasın hiç kimse. Kedinin sütünü unuttun değil mi ? O kadar seninle meşguldüm ki unuttum.
Dünya hala dönüyor, yapraklar rüzgarla uçuşuyordu. Bir yanda sevenler, bir yanda ayrılanlar ve aşkı hiç yaşamamış ,aynalara küskün bakan şişmanlar, sıskalar, çirkinler ve güzeller. Güzel yaratılmak belki şanstır. Belki de; bazı güzellikler, üzerlerine vızıltılarıyla sinekleri, böcekleri toplayan taze boklar gibidir. Kurutuluncaya kadar emilir, yenilir. O taze boku bile yaşatmaz Dünya kanunu. Her şey eskimeli, solmalı hatta yok olmalı. Taze hep aranıp ,yok edilmeli. Haydi emiciler iş başına…
Eyüp Yaşar OVALI
YORUMLAR
kutlarım efendim.yazınızı takip edenlerdenim.inlşallah başka öykülerde geç kalmazsınız çünkü yorum yazamasamda severek takip ediyordum.bittiyine üzülsemde sevenlerin kavuştuguna seviniyorum....güller diyarından selamlar
kukurikuu
Güzel temennileriniz için çok teşekkür ederim. Evet, bu roman da burada bitti. Ama hayatın bu zalim romanı hiç bitmeyecek galiba.
Benim kökenim de Ispartalı. Oraya ismini veren Hamit Ovalı oğlu ceddim olur. (Hamideli)
Selam ve saygılarımla.