- 293 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“Yangın Yerinde” Kabare mi Komedi mi?
“Yangın Yerinde Kabare” isimli oyun, KKTC gündemine birdenbire düşüverdi. Veya kasıtlı olarak, bilerek düşürüldü. Kaç gündür gerek basında, gerek sosyal medyada, gerekse TV’lerde başka bir şey konuşulmaz oldu.
Nedir bu “Yangın Yerinde Kabare” oyunu? Neden bu kadar gündeme oturdu? Neden bu kadar ses getirdi? Edebi yönü çok güçlü bir oyun muydu? Sanat açısından paha biçilmez bir oyun muydu? Kim yazdı? Neden yazdı? İçerik olarak neyi ele alıyordu?
Oyun, Yaşar Ersoy tarafından yazılmış, politik eleştiri türünde, bir komedi oyunu. Henüz yeni kaleme alınmış bir oyun. Bu nedenle pek okuyan yok. Ama her nedense oyun üzerinde olumlu; ya da olumsuz herkes bir şeyler söylemeye başladı.
Öncelikle oyunun adından başlayalım. “Yangın Yerinde Kabare” oyunu ilk bakışta bana Mehmet Baydur tarafından yazılan “Yangın Yerinde Orkideler” isimli oyunu çağırıştırdı. Yani ismin bir kopyadan ibaret olduğu düşüncesini verdi. Bu oyunla isim benzerliğinden başka ortak bir yönlerinin olduğunu sanmıyorum. Öyle sanıyorum ki oyunun yazarı, Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın en son sahnelediği “Yangın Yerinde Orkideler” adlı oyun olmasından dolayı bu ismi vermiş oyununa. Çünkü Yangın Yerinde Orkideler’den sonra Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nda yangın çıkmış ve tam 20 yıldır taş üstüne taş konulmamıştır.
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nı son Müdürü olan Sayın İlknur Türkmen Işıl da yaptığı açıklamalarda Yaşar Ersoy ile bir anlaşma yaptıklarını, Ağustos 15 itibarıyla Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nda kendisinden bir oyun yönetmesini istediklerini belirtti. Bu iş için de Sayın Yaşar Ersoy’a “Kıbrıs Türk Kültürünü anlatan, Devlet Tiyatrolarının yandığını ve bir türlü yapılamadığını dile getiren, politik içerikli bir oyun istediklerini” söylemiştir. “Yaşar Ersoy’un da “Yangın Yerinde Kabare” adlı oyunu yazıp kendilerine sunduğunu” belirtmiştir.
Buradan da anlaşıldığına göre “Yangın Yerinde Kabare” oyunu, ısmarlama bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Böyle oyunların da edebi yönden hiçbir değer taşımadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Tabii 4’lü koalisyon düştükten sonra kurulan yeni hükumette, diğer bürokratların değişmesi gibi Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Müdürü de değişmiştir. Dolayısı ile eski müdür ile Yaşar Ersoy arasında sadece sözlü olarak yapılan anlaşmanın da bir hükmü kalmamıştır kanaatindeyim.
Yaşar Ersoy’un edebi kişiliğine baktığımızda ömrünü tiyatroya adamış, bütün yaşamını bu uğurda harcamış bir tiyatro adamı olduğunu söyleyebiliriz. Bu konuda herkes aynı düşünceye sahiptir diye düşünüyorum.
40 yıl kadar önce Yaşar Ersoy’un Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nda oynadığını ama o yıllarda bir oyunu izinsiz olarak oynadıkları için Devlet Tiyatrolarından görevine son verildiğini biliyoruz. Ve bu süre içinde Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları ile barışık olmadığını, bu kurumla sevgi içinde kalmadığını söyleyebiliriz.
Bu satırların yazarı Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Müdürlüğü’ne atandığında Sayın Yaşar Ersoy’u Tiyatro’ya davet etmiş ve bazı tekliflerde bulunmuştu. Mesela yapılmakta olan ve fakat bir türlü bitmeyen Lefkoşa Belediye Tiyatrosu Salonu’nun devlet tarafından bitirilmesi halinde oldukça büyük ve yeterli olan bu binayı ortaklaşa olarak kullanılmasını ve gerek Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın gerekse Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun birlikte kullanmasını önermişti. Ama bu teklif Sayın Yaşar Ersoy tarafından kabul görmemiştir.
Maalesef, bu gün gelinen noktada o salon hala bitmemiş, ne onlara; ne de Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’na yar olmuştur.
Bunca zaman sonra Sayın Yaşar Ersoy’un Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları tarafından yapılan yönetmenlik teklifini nasıl kabul ettiğini de anlayabilmiş değilim. Çünkü Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları ile asla anlaşamayan, bu kuruma sıcak bakmayan biri diye biliyorum.
Gelelim “Yangın Yerinde Kabare” adlı oyuna. Oyunu tam olarak okumadığım için hakkında fikir yürütmek istemiyorum. Gazeteci Yazar Sayın Sabahattin İsmail, köşe yazısında “Oyunu okuduğunu” belirterek oyun hakkındaki görüşlerini yazmış. Oyun hakkında şunları yazıyor Sayın İsmail: “Oyunda evlendirilen “ŞÜKRAN” VE “ŞÜKRETTİN” adlı iki tipleme yaratılmış…
“ŞÜKRAN”, Mücahitler Derneği’nin her yıl yaptığı ŞÜKRAN etkinliklerinden hareket edilerek Türkiye’ye şükran duyan Kıbrıs Türk Halkını, oyunda adı geçen “ŞÜKRETTİN” ise, “Kıbrıs Türkleri ile evlenip mahvolmalarına sebep olan Türkiye’yi” kastediyor.
Genel Ahlaka ve milli değerlere aykırı oyunda Türkiye’nin evlendiği Kıbrıs Türklerine her türlü kötülüğü yaptığı, nüfus yığdığı, fakirliğe ve her türlü sıkıntıya mahkum ettiği ahlak dışı ifadelerle ileri sürülüyor…
“Şükran”, “Şükrettin”e; “keşke senle evlenmez olaydım, her gece azgın boğa gibi üstüme çıktın, 5 çocuk yaptın” diyor.
“Şükrettin” de “tedbir alacaktın, geleni içeri almayacaktın, giriş çıkışları kontrol edecektin, Ama sen ne yaptın, nüfusumuz çoğalsın diye (senin üstündeyken) oh oh oh çekip içeri aldın……Bu ekonomik kriz ondan….” Ve devam edip gidiyor…
Ekonomik paketlerden Türkiye’den gelen nüfusumuza kadar siyasi konuları sıralayarak “ŞÜKRAN İLE ŞÜKRETTİN’İN EVLİLİĞİ ÜZERİNDEN” Türkiye ve KKTC aşağılanıyor.”
Ben de yukarıda yazılanlardan fikir edindim. Ama yine de metnin bütününü okumadığım için oyun hakkında yorum yapmayı uygun bulmuyorum. Ne zaman ki oyun metni elime geçer; işte o zaman bir edebiyatçı gözüyle oyun hakkındaki görüşlerimi kaleme alırım. Bunu da tamamen tarafsız bir gözle yapacağımdan hiç kimsenin endişesi olmasın…
“Yangın Yerinde Kabare” oyunu neden bu kadar konuşuldu? Konuşuluyor? Düşünün bir kere, daha oyun bilinmeden, meydana dahi çıkmadan “Sansüre uğradı!” yaygarası yapıldı. Çağdışı olarak nitelediğimiz sansür yaygarası sanki de bilerek ve isteyerek ortaya atıldı. Çünkü bizim toplumumuzda ezilmişe karşı, mağdur olana karşı, zorda olana karşı hep bir acıma hissi duyulur. Ona veya onlara karşı koruma duygusu artar. Toplumumuz da ister istemez ezilenin yanında olur hep. Böylece oyunun adı daha şimdiden duyurulmuş oldu.
Ben öyle sanıyorum ki, bu sansür iddiası, tamamen kasıtlı olarak ortaya atıldı. Böylece halkımızda bir merak uyandırılmış oldu. Günlerdir bu haberle çalkalanan ülkemizde, başka bir şey konuşulmaz oldu. Oyun, o kadar çok konuşuldu ki şimdi herkes bu oyunu merak ediyor.
Büyük ihtimalle oyun, bir şekilde bir yerde, birilerinin desteği ile oynanacak. Tabii, oyun, şimdiden sansürlü damgasını yiyip konuşulduğu için, bazı kesimler, destek amaçlı izlemeye koşacak. Bu kadar reklamdan sonra kim olsa koşar oyuna... Merak unsuru daima ön plana çıkar çünkü. Bu merakın giderilebilmesi için de tek yol oyuna gidip izlemek olacaktır. Ben olsam ben de giderim oyuna.
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’na yeni atanan Müdür, “Oyunun sansüre uğramadığını, Denetleme Kurulu’nun oyundaki bazı bölümleri uygun bulmadığını, bu sözlerin değiştirilmesi halinde oyunun oynanabileceğini veya yazarın-yönetmenin başka bir oyunu da oynaması halinde kendisiyle çalışabileceklerini” belirtiyor. Bence de gerçekten güzel bir açıklama. Zaten sansürü bu zamanda hiç kimse kabul etmez ve etmiyor.
Yapılan iş tamamen yasal ve doğru. Yasakçılıkla, sansürle hiç bir ilgisi yok. Yasa, edebi kurula oynanması gereken oyunlar için yetki vermiş. Bu kurul da Devlet Tiyatroları’nın oynayacağı oyunları belirler, tespit eder veya iptaline karar verir. Kurulda kimler vardır? Bu kurulda Devlet Tiyatroları Müdürü, Bakanlıktan 2 Müdür, 1 Dramaturg bulunur. Oyunların oynanmasına da tamamen bu kurul karar verir. Yetki ondadır. Yasa böyle öngörmüştür.
Burada benim üzerinde durmak istediğim nokta şu: Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın gerçek sorunu bu mudur? Halkımızın üzerinde konuşacağı nokta bu mudur? Yani yazılan bir oyuna, yasal yetkisi olan bir kurulun, onay vermemesini mi tartışacağız; yoksa Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın gerçek sorunlarını mı konuşacağız? Tabii ki Devlet Tiyatrolarının kangren haline dönüşmüş gerçek sorunlarını konuşacağız. Konuşmamız gerekiyor…
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları sanatçılarından biri olan Sayın Mehmet Samer, facebooktaki özel sayfasında bakın ne demiş: "Klavye başında bugün devlet tiyatrosunu kurtaran kahramanlar, hafta başı elinizde birer tuğlayla bekliyorum, 20 yıldır yanık olan binamızı yeniden inşaa etmeye. Tiyatronun yerini bilmeyenler varsa Google haritalardan bulabilirsiniz."
Aynen bu yazının altına imzamı atıyorum. 20 yıldır hiç konuşulmayan gerçek sorunların konuşulması gerekir diye düşünüyorum. Devlet Tiyatroları Çalışanlarının çektiği sıkıntıları, dertleri konuşalım diyorum.
Onların salonsuz, sahnesiz 20 yıldır göçmen kuşları gibi oyun sahnelemek için oradan oraya koşmalarını, bazen evlerinde prova yaparken, bazen sokaklarda çalışırken ve hatta bu nedenle etrafa rahatsızlık veriyor diye polislik dahi olan, oyunlarını bir salonda oynayabilmek için, salon sahiplerine bin bir ricada bulunan ama her şeye rağmen büyük bir özveri ile görevlerini yapan bu kişilerin 20 yıldır salonsuz kaldıklarını konuşalım. Ve bu salonun hala neden yapılmadığını sorgulayalım.
Madem ki sanatı bu kadar çok seviyordunuz, madem ki sanata bu kadar düşkündünüz 20 yıldır neden bu insanlara yardımcı olmadınız? Salonlarının yapılması için neden fikir, proje üretmediniz. Bir tuğla alıp da salonu yapmaya çalışmadınız?
Konuşmaya gelince konuşuyorsunuz, mangalda kül bırakmıyorsunuz... Klavye başında ahkam kesmek kolay...
Hadi şimdi tam zamanı... Madem olay bu duruma geldi seferberlik ilan edin ve Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın kangren olmuş bu yarasına bir son verin. Bir kampanya başlatıp salonu yapın... Hem de hep birlikte yapalım bu işi... Hükümetiyle, muhalefetiyle, inananıyla, inanmayanıyla.. Kısaca herkes ve her kesim elini taşın altına koysun ve bu iş burada bitsin. Halkın gücüne hiç kimse karşı koyamaz. Halk isteyince her şey olur... Yeter ki istemesini bilin...
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nı salonuna artık kavuşturun... Bu acıyı burada hep birlikte bitirelim... “Sansür”müş, “yasakçı zihniyet”miş, “tiyatroyu tiyatrocular yönetecek”miş, “faşist yönetim”miş, “sol zihniyet”miş, “ilericiymiş”, “gericiymiş”... Geçin bunları bir kalem...
Kavga-dövüş, 20 yıldır kimseye fayda vermedi. Vermiyor da... Bu iş, ancak birliktelik ile çözülür, hep birlikte hareket edilirse son bulur... İşi, show’a dökmek kolay... İşi, göstermelik olarak sunmak kolay... Zor olan harekete geçmek, ortaya somut veri yaratmaktır... Harekete geçilmediği sürece bu kısır döngü bir 20 yıl daha devam eder... Daha da ileriki yıllara doğru sürüp gider.
Ben, şuna inanıyorum: Hiç yoktan bir gündem yaratıldı. Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın sorunu bu olmamalıydı. Devlet Tiyatroları’nın eksikleri haddinden fazla: Oyuncu yok, yönetmen yok, teknik eleman yetersiz. Işıkçı bir tane. Yardımcısı bile yok. Yönetmeni yok. Efektçi yok. Sanatçı sayısı çok az. Sözleşmelilerle ihtiyaç giderilmeye çalışılıyor. Sahnesi yok. Bütçesi yeterli değil... Bunlar gibi daha birçok sorunlar var. Ama bu sorunların hiç biri dile getirilmiyor. Konuşulmuyor ve üzerinde durulmuyor.
Bunlar konuşulması gerekirken, bir oyunun oynanıp oynanmayacağı söz konusu ediliyor. Sorun, bir oyunun oynanıp oynanmasında değil. Sorun, oyuna sansür uygulanıp uygulanmamasında değil. Salonu olmayan bir tiyatroya, kadrosu yetersiz olan bir tiyatroya sansür uygulasanız ne olacak, uygulamasanız ne olacak?
“Salon yapılsın” diye bağıran, konuşan bir kişi var mı? 20 yıldır “Bu çile bitsin!” diyen biri var mı? Devlet Tiyatrolarının kangren olmuş sorunlarını dile getiren var mı?
Komediden başka bir şey değil. Biz de bu komediyi izleyip gülüyoruz... Kimse gerçek yüzünü ortaya koymuyor... İşte hodri meydan... Elini taşın altına kimler koyacak?
20 yıl yaa... Dile kolay 20 yıl...Ne diyeyim artık... Biraz da gerçek anlamda Devlet Tiyatroları’nın sorunlarını konuşsak diyorum. Yapılamayan salonu konuşsak diyorum. Bu çileye artık bir son versek diyorum...
Ha ondan sonra ne oynanıp oynanmayacağına hep beraber karar da veririz...
Sanatı politika için değil, halkımızın yararına olacak şekilde yapalım.
Sanatı sanat için, sanatı halk için yapalım…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.