- 249 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İlahlar da cehenneme girer mi?
Bugün de Enbiya sûresinin 99. ayetini okurken duraksadım arkadaşım. Kısa bir mealiyle şöyle buyruluyor orada: "Eğer onlar ilah olsalardı cehenneme girmezlerdi." Kimleri kastettiği ise 98. ayete bakınca anlaşılıyor: "Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz." Duraksatan ise şu oldu: Ayet-i kerimede ancak ahirette gerçekleştiği görülünce kendisinden fayda alınabilecek bir hakikat anlatılıyor. "İlahlar(!) eğer cehennemde yanıyorlarsa iddiaları sözdedir. Haksız iddiaları nedeniyle onları cezalandıran hakiki ilahtır. O da Allah’tır." Tamam. Fakat bu sahne yaşandığında birşeyleri değiştirmek için zaten çok geç kalınmış olacağından nakledilişi (hâşâ) ’hikmetsiz’ gibi geliyor. Yani, başta Şükrü oğlu Ahmed denilen ben olmak üzere, insan denilen zalim/cahil bunu öyle anlıyor. Sanrılıyor. Ancak ahirette görülünce iman edilebilecek birşeyin makam-ı tebliğde zikrini kendi dar hikmet algısına yerleştiremiyor.
Fakat Cenab-ı Hak Ahmed’e çok rahmetler etmiş. Onu küçücük aklıyla bir başına bırakmamış. Bediüzzaman gibi mürşid vermiş. Elhamdülillah. O da elbette hemencecik mürşidinin kapısını çalıyor ve 20. Söz’de İblis’in de benzer bir itirazda bulunduğu görüyor: "(...) Hem de Âdem’e secde olan hadise sırf bir emr-i gaybîdir. Akıl ona yol bulamaz. Kavî bir imandan sonra teslim ve iz’an edilebilir. Halbuki Kur’ân umum ehl-i akla ders veriyor?" Peki mürşidimin bu türden sorulara verdiği en özet cevap ne? Onu da alıntılayalım: "Kur’ân-ı Hakîm’de çok hâdisât-ı cüz’iye vardır ki herbirisinin arkasında bir düstur-u küllî saklanmış ve bir kanun-u umumînin ucu olarak gösteriliyor."
Merak edenleri 20. Söz’e yönlendirip sorumuza bakan tarafına dönelim. Evet. Sözde ilahların cehennemde çatır çatır yanması hadisesi bir hadise-i gaybîyedir. İblis’in itirazında olduğu gibi denilebilir ki: "Akıl ona yol bulamaz. Çünkü olduğunu göremez. Takliden iman eder. Ancak bunu yapabilir." Fakat Bediüzzaman bize sordurur: "Acaba? Acaba hakikaten tek yapabileceğin bu mudur? Yoksa hayatına/bugününe kadar uzanan ’düstur-u küllî’ler veya ’kanun-u umumî’ler bulabilir misin şu hâdisât-ı cüz’iyeden de?"
Bulabilir miyiz peki? Pekala buluruz efendim. Çünkü onun da kokusu Risale-i Nur’da değişik bahislere sinmiştir. Mesela: Daha 2. Söz’de mürşidim cennete ve cehenneme düstur/kanun gibi bakmamızı öğütler gibi der: "(...) Demek iman bir mânevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor." Ne noktadan hareketle söyler bunu peki? Kâfir ile mü’minin dünyada yaşanan olayları anlamlandırırken yaşadıkları farklılıklardan. Evet. Bu yazıda alıntıyı fazla kaçırdık. Lakin burada da yapmaktan kaçınmayalım. Zira tam yeridir arkadaşım:
"Ey nefsim! Bil ki, evvelki adam, kâfirdir. Veya fâsık, gafildir. Şu dünya, onun nazarında bir matemhane-i umumiyedir. Bütün zîhayat, firak ve zevâl sillesiyle ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insan ise, ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz, müthiş cenazeler hükmündedirler. Daha bunun gibi çok elîm, ezici, dehşetli evham, küfründen ve dalâletinden neş’et edip onu mânen tâzip eder. Diğer adam ise mü’mindir. Cenâb-ı Hâlıkı tanır, tasdik eder. Onun nazarında şu dünya bir zikirhane-i Rahmân, bir talimgâh-ı beşer ve hayvan, ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır. Bütün vefiyât-ı hayvaniye ve insaniye ise, terhisattır. Vazife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, mânen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler—ta yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar."
Demek insana imanı ’ona daha bu dünyada cenneti/cehennemi yaşatır’ bir varlık algısı yükler. Yani ne mü’min için cennet ne de kâfir için cehennem sadece öteki âlemde yaşanır şeyler değildir. Bu dünyada da ahirettekini işaret eder nümuneleri vardır. Örneğin: Ölüm ayrılığından ardından ahirette tekrar buluşulacağına inanmayan bir insanın nazarında kaybettiği her sevdiği yüreğindeki bir cehennemdir. Ötekinden haber verir.
Hatta şunu da söyleyebiliriz artık: Varlık algımızın çıkmaza düştüğü her yerde biz bir cehennem yaşarız. "Savaşlar neden vardır? Çocuklar neden ölmektedir? Masumlar neden acı çekmektedir? Açlık neden yaşanmaktadır? Bazı insanlar neden fakir doğmaktadır?" türünden birçok sorunun cevabı Esmaü’l-Hüsna bilgisi olmadan teskin edici şekilde verilemez. Allah’ın Hakîm, Rahîm, Kadîr, Kayyum gibi isimlerinin manaları kuşanılmadan, daha doğrusu bu türden manalara sahip bir Allah’a inanılmadan, varlığa dair soruların da içinden çıkılamaz. Evet. "Bütün güzel isimler Allah’ındır!" fermanıyla İslam en kemalde ilah anlayışının kendisinde olduğunu beyan etmiştir. Hakikaten de öyledir. İlah tarifinin en eksiksizi, en sahihi İslam’ın tarif ettiği biricik Allah’tadır.
İslam’dan uzaklaştığınız anda ilah tanımızı da parçalamaya başlarsınız. Kimileri Deist olur isimlerini eksiltir. Kimisi Ateist olur neden-sonuç ilişkileri kadar ilahlığı paylaştırır. Kimisi de ona ortak koşarak ilah kavramına (koştuğu ortaklığın türüne göre) sınırlar çizer. İlah kavramına sınır kabul etmeyen tek din İslam’dır. Evet. İslam’a göre ilahsız kainat açıklanamaz. O ilah da kemalsiz tarif edilemez. Kemalin de zirvesi tevhid ile olur. Çünkü ancak böylece ’sınırlayıcı paylaştırmalar’ biter. Bütün güzel isimler birleşir.
Bu geniş bahsi çok dallandırmayarak tekrar anakonuya dönelim. Yukarıda cehennem ile çıkmazlar arasında bir bağ kurmuştuk hatırlarsınız. Oradan devam edersek diyebiliriz ki: İnsanın çıkmaza düştüğü her yerde bir cehennemi vardır. Yaşadığı acıları anlamlandıramayan çıkmaza düşer. Sevdiklerinin gidişini anlamlandıramayan çıkmaza düşer. Lezzetlerinin bitişini anlamlandıramayan çıkmaza düşer. Yani bir insanın çıkmaza düşmemesi için inandığı ilahın, tıpkı tevhidde olduğu gibi, bütün varlığı kuşatıyor olması lazımdır. Öyle ki, onun marifeti hatırlandığında, hiçbir boşluk kalmamalıdır. Her yer anlamla dolmalıdır. İnsan yaşadıklarıyla bu sayede barışabilir.
İşte, insanın boşluğa düşmeyeceği, anlamsız nokta bulamayacağı, yine Kur’an’ın ifadesiyle ’kusur bulamamaktan yorgun düşeceği’ bir iman ancak İslam’da mevcuttur. İslam’ın anlattığı Allah’la varlığa bakılırsa ancak böyle bir yürek genişliği yaşanır.
Diğer bütün inançların ilah anlayışları sınırlı/kusurlu olduğundan çıkmazlardan kurtulamazlar. Dolayısıyla cehennemlerinden de kurtulamazlar. Çünkü hepsinde ’açıklanamayan bölgeler’ vardır. Benedick Anderson’un Hayali Cemaatler’de ifade ettiği türden ’rahatsız edici bir sessizliğe’ gömüldükleri yerler bulunur. Modern ideolojiler de böyledir sahte dinler/inanışlar da böyledir. Ancak İslam hiçbir soru karşısında susmaz. Sessizliğe gömülmez. Çünkü Allah’ın ’Allah’ olabilmesi için her soruya cevap olması lazımdır. Bütün çıkmazlarda çıkışı göstermesi lazımdır. Mü’min Allah’a ancak böyle inanır. Hem zaten de böyle bir Allah’a inanır. Oradan da yüzümüz tekrar ayet-i kerimeye döner işte arkadaşım: "Eğer onlar ilah olsalardı cehenneme girmezlerdi." Evet. Amenna. Zira onlar gerçekten ilah olsalardı çözümsüz bir soru/sorun bırakmamaları gerekirdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.