Georges Perec'i anlayabilmek/ ''Uyuyan adam'' izdüşümü
‘’Artık hiçbir şey istememek…Bekleyecek bir şey kalamayana kadar beklemek.. Avare dolaşmak, uyumak. Kalabalıkların, sokakların seni sürüklemesine seyirci kalmak. Zaman kaybetmek, tüm tasarılardan, sabırsızlıktan kurtulmak…Arzulamayan, gücenmeyen, isyan etmeyen biri olmak…’’
Son günlerde çoğunluğun hissettiği, düşündüklerinden anladığın tek şey,’bir uyumluluk’ fotoğrafından başka bir şey değil senin için.
Yıkıcı, kışkırtıcı, bencil, korkunç ve acımasız insan siluetlerinin içinden geçiyorsun, kimse seni fark etmiyor, kimseye bakmadan boş kaldırımlarda yürüyorsun. Bunu sorgulamıyor, yargılamıyorsun,suçlamıyorsun,eleştirmiyorsun..Sonsuz bir dinginlikle sadece seyrediyorsun.
Kalabalıklar halinde öyle aynı tonda söylenen bir şarkı gibi bir ritmi var yeryüzünün, insanların hareketlerinde, yüz ifadelerinde daha söze dökülmeden onaylanmış ortak hislerin örüntüsü, figüratif desenlerin arasından geçerken sadece yürüdüğünü ve bedeninin hareket ettiğini biliyorsun,
İçinde bulunduğun kalabalıklar,sokaklar,marketler,parklar,restoranlar,köprüler,alışveriş yerleri, eski İşhanları, sokakta konuşanlar, bir yere koşanlar, gülenler, bir yere gözlerini dikip bakanlar… hiçbir noktasında senin varlığın yok.
Coşkulu kalabalık içinde beynini yakan gürültülere anlam vermeye çalışmıyorsun. Her zaman gittiğin yolda her zaman tanık olduğun caddenin kenarında bir aynaya baktığın anda kendin ile aynaya yansıyan benliğin arasında boşluktan başka bir şey yok, rahatsız etmiyor seni hiçbir şey. Bundan mutluluk duyuyorsun, Sadece sen varsın, hep yalnızsın.
‘’Bir şey beklememenin bin şekli vardır, uydurabileceğin ve anında vazgeçebileceğin binlerce oyun vardır.’’
Hayatın bazı anlarında dar bir koridor, bir merdiven boşluğu bazen bir pencere kenarı, bir ağaç ya da açan çiçeğin güzelliğine ilgin yok, güzel ve gerçekçi olabilecek duygu ve nesneler ile aranda upuzun sessizlik ve beklentisizlik var.Bu, ne bir kaygı ne bir arayışın izi oluyor senin için..Kazanmak için vazgeçebileceğin bir şey yok, tutunabileceğin, hissedebileceğin…Görünmez olduğun hissi ve yokluk…Sen hiç yoktun bu caddelerde, yollarda..
En tuhafı da buydu işte: yok’tun ve mutluydun.
**
Sabah çalan saatin sesiyle irkiliyorsun , güne başlamanın en berbat hissi..
Zamanın işe yaramayan çağrısı..Saat çaldı birkaç defa.
Saatin durmasını bekliyorsun. Yerinden kalkmıyorsun..Saat çalmaktan vazgeçince örtüyü başına kadar çekip uyumaya çalışıyorsun.
Hiçbir düş bulmuyor seni.
Ya uyumuyorsun hiç ya da bunu hatırlamıyorsun.
Zamanın sonsuzluğunu sınırlandırmak için duvarlardaki şekillerden desen yapıyorsun.
Yağmur yağıyor. Karşı apartmandaki çatıdan akan suyun sesini duyuyorsun.Uzun süre yatağında uzanmış suyun sesini dinliyorsun.
Yavaşça yerinden kalkıp perdeyi aralıyorsun, her taraf karanlık…karanlıkta amaçsız öylece duruyorsun birkaç dakika.
‘’Önünde, zamanlar boyunca kıpırtısız,bunalımsız,kargaşasız bir yaşam olacak;
Ne bir pürüz ne bir dengesizlik..’’
Kişi ve nesneler silik bir kağıt gibi buruşuk, yıpranmış…Işığı yakmak istiyorsun,sonra vazgeçiyor, yatağın içinde oturup perdeye dikiyorsun gözlerini, yağmurun sesini dinliyorsun.
Üşüyorsun,
Parmak uçlarını hissetmiyorsun
Zamana dair hiçbir bilgin yok, sadece boşluk ve karanlık...
‘’Öğrenecek çok şeyin var,öğrenilmeyen her şey;yalnızlık,kayıtsızlık,sabır,sessizlik..Tüm alışkanlıklarından,bitmek bilmeyen dostlukların sıkıcı suç ortaklığında yıpranan ilişkilerin ödlek ve oportünist kırgınlığında sürünmekten sıyrılmalısın. ’’
Kendi kendinle uzlaşma gibi anlamsız pek çok ayrıntıyı düşünmemek için özel çaba harcıyorsun, hiçbir şey düşünmek istemiyorsun.
Hiçbir şey yapmak istemiyorsun.
Yağmura meydan okuyan sarhoş bir geceden kalan nidalarının tükenmiş halleri şimdi pencerende, sessizlik duvarlara sarmaşıklarla örülü, odandaki her şey sana kayıtsız… yoksun sen, olmak da istemiyorsun hiçbir yerde..Arayışın yok, kaygın yok, sevincin ve özlemin yok..Hiçbir konu hakkında vardığın bir karar yok, sonuç yok.
‘’Sürprizsiz bir yaşam, güvenliktesin’’
Zamana dair hiçbir ayrıntıyı önemsemiyorsun. Saatin kaç olduğunu bilmiyorsun, güneş doğmuş olabilir ya da hala gece, bunun önemi yok..
Dışarı çıktığında sokak bomboştu, yollarda sararmış yığınla yaprak, çürümeye yüz tutan yapraklar yol kenarında kahverengi bir halı gibi duruyor, bir bankta oturup çürümüş yaprakları seyrediyorsun bir süre…Begonvil de eşlik ediyor yaprakların dallarını terk edişine…
Yaprakların da insan gibi olduğunu düşünüyorsun,
Çürüyerek içine birikiyor insan, bu yapraklar gibi, biriktikçe çoğalıyor parçalanmışlığı, insan eksiliyor,
insan eskiyor.
‘’Bu bir aldatmacaydı,gözalıcı ve tuzaklı bir yanılsamaydı. Yalnızdın hepsi bu…Dünyayla senin arandaki köprüler sonsuza dek atılsın istiyordun. Ama sen bir hiçsin, dünya ise öyle kocaman bir sözcük ki…’’
Bir kuş sesiyle irkiliyorsun...başını kaldırıp bakıyorsun bir süre sana yakın duran kuşa..kuş sana çok yakın, sesi cırcır böceğinin sesine karışıyor.
İnsan sesi silikleşiyor ,sessizliğin gibi, yalnızca doğa var karşında.
Rüzgar saçlarını dağıtıyor...suyu izliyorsun, nehrin berrak akışını... eline aldığın minik çakıl taşlarını suya fırlatıyorsun,suya düşen taşın çıkardığı o ses, sonra suda beliren incecik halkaların ahengini izliyorsun uzun uzun dik bir bakışla.
Suya bir taş daha atıyorsun.. Suda oluşan halkayı izliyorsun..Bakışların dakikalarca taşa kilitleniyor. Kuş sesleriyle örülü bir gün batımında karanlık çökünceye kadar suya bakıyorsun.
‘’Bir gözden başka bir şey değilsin. Kocaman ve sabit bir göz, her şeyi gören yığılan vücudunu olduğu kadar seni de, bakan bakılan seni de gören …Hiçbir şey demeden seni seyrediyormuş gibi, seni, senin içini, karanlık, boş, su yeşili, korkmuş, güçsüz içini...Sana bakıyor ve seni olduğun yere çiviliyor.Kendini görmeyi hep sürdüreceksin.Hiçbir şey yapamazsın,kendinden kaçamazsın,kendi bakışından kaçamazsın,hiçbir zaman bunu yapamayacaksın…’’
‘’Uyanık değilsin ve hiç uyanmayacaksın.’’
www.youtube.com/watch?v=eNQhLsvk30Y
YORUMLAR
Notos'un Haziran-Temmuz sayısı Perec'e ayrılmıştı. Dergiyi alsam da bir takım aksilikler yüzünden okuyamadım. Zaten Perec'i de okudum sayılmaz. O halde Eylül ayını Perec kitaplarına ayırayım dedim. Ekim'de de tekrar alacağım dergiyi okurum. Ben de böyleyim işte. Ne yapsam bir grupla beraber hareket edemiyorum. (Bunu da eleştir Perec! Hatta şöyle yap, güzel güzel okut okut, yazdıklarınla bağ kurdur. Son dakikada çak golü doksana.) :)
Uyuyan Adam'ı okuduktan sonra bu yazıyı bir kez daha okurum.
Oldukça etkiliydi.
hena
Notos, aldığım aylık dergilerden biri değil,alıp okuyacağım hemen,merak ettim ne yazmış Perec için..İnsana bakışı farklı Perec'in. İlgimi çekiyor..
Teşekkürler olricx, sevgiler çokça..