- 356 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Büyücüler Allah'ı nasıl tarif eder?
Hani Lem’alar’da bir bahis var. Refet ağabeyin Bediüzzaman’a sorduğu bir suale dayanıyor. Sualin özü şudur: Hüdhüd kuşu neden Cenab-ı Hakkı tarif için ’göklerde ve yerde gizli olanı açığa çıkaran’ ifadesini kullanıyor da başka bir tercihte bulunmuyor? Neml sûresinin 25. ayetinin tamamı ise kısaca şu mealdedir: "(Şeytan bunu) göklerde ve yerde gizli olanı açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah’a secde etmesinler, diye yapmış." Mürşidim bu suale cevap sadedinde ilk olarak diyor ki:
"Beliğ bir kelâmın bir meziyeti şudur ki, söyleyenin ziyade meşgul olduğu san’atını, meşgalesini ihsâs etsin." Ve devamında ekliyor: "Hüdhüd-ü Süleymanî ise, suyu az olan sahrâ-yı Ceziretü’l-Arabda gizli su yerlerini ferâsetle, kerâmetvâri keşfeden bedevî arîfleri gibi, hayvan ve tuyûrun arîfi olarak ve Hazret-i Süleyman aleyhisselâma küngânlık eden ve su buldurup çıkarttıran mübârek ve vazifedar bir kuş olmakla, kendi san’atının mikyasçığıyla Cenâb-ı Hakkın semâvât ve arzdaki mahfiyâtı çıkarmakla mâbûdiyetini ve mescûdiyetini ispat ettiğini, kendi san’atçığıyla bilip ifade ediyor."
İşte, arkadaşım, büyücülerin Firavun’a verdikleri cevapta da aynı sırrı hissettim ben. Uzatmayayım. Hemen Tâhâ sûresindeki ilgili ayetin kısa bir mealini alıntılayayım: "Hatalarımızdan ve bize zorla yaptırdığın sihirden ötürü bizi bağışlaması için rabbimize kesin olarak iman ettik. Hayırlı ve sürekli olan Allah’tır." Bir başka mealde ise son kısım için şöyle deniliyor: "Allah’ın sevabı daha hayırlı ve azabı da daha devamlıdır." Evet. Elhamdülillah. "Vallahu hayru ve ebka!" ifadesinin meali ister öyle ister böyle verilsin, nihayetinde ’hayırlılık’ ve ’beka’ vurgusu kaybolmuyor. Biz de mevzuu buraya getireceğimiz için farklılıktan endişelenmedik. Genişliği ’tefsir’ sadedinde saydık.
"En doğrusunu Allah bilir!" kaydıyla diyeceğim ise şu arkadaşım: Biz birşeyin ’gerçeği’ ile ’sahtesini’ birbirinden nasıl ayırırız? Veya şöyle soralım: Biz birşeyin ’fıtrî’ mi yoksa ’tasannu’ mu olduğunu birbirinden nasıl farkederiz? Veyahut da şöyle arzedelim: Biz birşeyin ’doğal’ mı yoksa ’kurgu’ mu olduğunu nasıl ayrımlarız? Soruları istediğimiz kadar çoğaltalım. Verilecek cevabın hep iki şıkkı olur zannederim: 1) Hayırlılığından. 2) Devamlılığından. Peki neden böyle zannederim?
Evet. Birşey gerçekçe, fıtrîyse, doğalsa ’hayırlı’ olur. Peki ’hayırlı’ ne demektir? Onun da cevabını yine Lem’alar’da buluyoruz: "Ekseriyet-i mutlaka ile dalâlet ve şer, menfidir ve tahriptir ve ademîdir ve bozmaktır. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve vücudîdir ve imar ve tamirdir." Yani vücuda/varlığa hizmet eden şey hayırlıdır. Örneğin: İnsanın nefes alması hayırlıdır. Çünkü varlığına hizmet eder. Ancak zehirli bir gazı soluması hayırlı değildir. Zira varlığının sonlanmasına sebep olur.
Yine bir insanı durup dururken elini kesmesi hayırlı değildir. Çünkü sağlığına zarar verir. Ama kangren olan elinin kesilmesi hayırlıdır. Zira böylece hastalığı yayılmaz. Yaşamı devam eder. Bu gibi misallerden de anlaşılacağı üzere hayrın ’varlığın devamıyla/artımıyla’ şerrin ise ’varlığın son bulmasıyla/azalmasıyla’ ilgisi vardır.
İşte, bakınız, yukarıda en son ne dedik? ’Varlığın devamı.’ Gördüğünüz gibi şimdi işin içine bir de ’beka sorunu’ dahil oldu. Neden? Denge için bunu da konuşmamız şart çünkü. Tabii bizim beka sorunumuz siyasî değildir. Mevzu devlet değildir. Öncelikle varlığımızın devamıdır. Daha büyük düşündüğümüzde ise ’ancak ibadet etsinler diye’ yaratılan hayatların ’ibadet üzere’ devam etmeleridir. Fakat şuna da dikkat edelim:
’Artmak’ her zaman varlık için olumlu birşey olmayabilir. Bir insan varlığını devam ettirmek için beslense hayırlıdır. Fakat obez olacak derecede yese israftır. Peki bu noktada doğru ile yanlışı birbirinden ne ayırır? ’Devamı’ tam da bu noktada devreye sokabiliriz: Bir beslenme hayatımızın devamına hizmet ediyorsa hayırlıdır. Yok, ondaki tasarrufumuz ’sağlığımıza zarar verecek boyutlara’ ulaşıyorsa, şerdir. İsraftır. İfrattır. Bu açıdan artık şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Vücudun devamına hizmet eden şeyler, devamlılığa zarar verecek boyutlara ulaşmadığı sürece, hayırlıdır.
Peki buradan büyücülere nasıl döneceğiz? Elbette Ahmed kardeşinin bir planı var. Mesela, Firavun kavminin ’büyücülükte’ tutturduğu yola gelmeden önce, şunu söyleyebiliriz: Büyücülük aslında doğala yapılan bir müdahaledir. Evet. Müdahaledir. Kurgudur. Devamsızdır. Uyumsuzdur. Sahteliktir. Bir insan kaderin ona yaşattığı imtihana hikmet-i tevekkül gereği sabredemezse, böyle çirkin yollara sapar, bahtını çeşitli sûretlerde değiştirmeye çalışır. Sonuç ne olur peki? İnsan bahtından öteye düşemez. Fakat nimeti kendine nikmet edebilir. Büyücüler de, ister gözboyama ile olsun ister daha farklı şekillerde, yaptıkları tesirin geçiciliği nedeniyle hep zarara uğrarlar. Uğratırlar. Fıtrata uygun olmayan mutlu da etmez. Halk tabiriyle söylersek: Zorla güzellik olmaz.
Firavun’un büyücüleri attıkları ipler yılan gibi göründüğünde yaptıklarının ’geçici’ olduğunu biliyorlardı. Büyü böyle olurdu çünkü. Kem bir niyetle muhatapların algılarıyla oynanırdı. Fakat Musa aleyhisselamın asâsı yılana dönüştüğünde diğer hepsini yedi. Hakikatin yalana yaptığını, gerçeğin sahteye yaptığını, fıtratın tasannuya yaptığını yaptı Musa aleyhisselamın asâsı. Yani varlıklarını sonlandırdı. Kendi varlığı ise hiçbir zarara uğramadı. Çelik süsü verilmiş plastik ile çeliğin çarpışmasında yaşanan şey oldu.
Kanaatimce onları uyandıran da buydu. İşin doğasını çok iyi bildiklerinden, kendi sahtelikleriyle gerçeği birbirinden çok iyi ayırdıklarından, Allah’ın yarattığının ’hayırlı/devamlı’ fakat kendilerinin kurguladıklarının ’şer/devamsız’ olduğunu yakînen tanıdıklarından Musa aleyhisselamın hak peygamber olduğunu kavradılar. Ve Firavun’a da, işte, tam da Hüdhüd kuşunun yaptığı gibi, kendi sanatları üzerinden Rablerinin güzelce bir tarifini ettiler: "Hatalarımızdan ve bize zorla yaptırdığın sihirden ötürü bizi bağışlaması için Rabbimize kesin olarak iman ettik. Hayırlı ve sürekli olan Allah’tır."
Her ne dersek başı da sonu da ’Allahu’l-a’lem’dir arkadaşım. Sen de bu kaydı yazdıklarımı okurken sakın unutma. İkimiz de istikametimizi Cenab-ı Hak’tan dileyelim. Ve, eğer becerebilirsek, kendi sanatlarımızla Allah’ın tariflerini öğrenelim. Bunlar bize de birer öğüttür çünkü. Boyuna denk gelen pencereden bakan görmekte daha rahat eder.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.