- 391 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
-"hayatımda hiç iyi bir şey yok muydu?"
-"hayatımda hiç iyi bir şey yok muydu?"
Geçmişimin son el takıntısını bir mavi biraz aceleci gecenin siyahına dönüştürür. Kahredici bir rüzgâr uğultusu yer bulamamış gibi taa! kulak diplerine kadar yanaşmış ben ise pense ile diş çekimine gelen hasta olduğumu var sayıp her ağrısına bin bir akıl güderim ki! hiç sormayın. Hem kavalsız; hem derenin ötesini cayır çimen aklı yaşıyorum. Ve düşünceye lazımken koçbaşı tek bir darbe vurmadan bir ben geçtim öteye yana. O kötülükler kazandı, kepçenin sapı ise kırıktı. Bir dalışın getireceği ne bana fayda; ne kim dediğim ona da.
İçimden geçenlerin o ben tarifine gelince kör bir makas ile fırtına biçen ve son damlasına yağmur yağdıran Evet, bir ben kaldım çıplaklığı kese kâğıda saran. Ve şahların ve sultanların azarı dilinden
Yani kurtulamadım.
-"Bir başıma şu toprağın tırnağındaki o çamura geleyim"
Ben hiç değişmedim
Sabahları yüz yıkmadan öteki sayıları durulamak şurada dursun; İp gerip iki mandala asmamakla beceriksizliğimi ispatladım hem de güneşin kızıl benekli çocuklarına. kimin kimin keyfi ekseninde olduğunu pek bilmiyorum. ama az biraz gül dokunuşum da rüzgar olsun isterim.
Hayal benim yaaa! Bir kuşun kanadından. ilk fırsatta uçurmayı düşünüyorum.
fakat şansa uzakları beriye getirmek de. Numarasız bir gözlük gibi göze takılıp ve çok körüm bu konuda hadimi aşıyorum.
Nefsine bir o kadar fukara bu son olsun demek yerine papaz eriğinin altında iki üç dişleme sonrası bütün günahımın hop diye fotokopisini çıkarıyorum!
-" kimi zaman kazandığı paraya dokunmamak gibidir aşk"
Korunacaksın, birine ait iken yüreğin her akşam kapında. seni bir kurşun asker beklemeli! Eğer birileri aşkın sende olan yokluğunu fırsat bilip gelirse işte o vakit yüreği ağzına gelmeli bütün ıssız sokakların
Ve tut ki! Düşük ısıya ayartılmış bütün bedenin. Ateşin kömürle yaslandığı kül burada benim gidişimi anlatmak olduğunu unutma!
Bir tutku örneği bizimkisi suç ve zekânın gerisinde ince ince işlenmiş
Lakin!
Demir somya küflü ranza olayını ben hayatından çekip aldım. Artık kuş tüyü bir yatakta beni can kulağı ile dinleme mühebetdesin
-"acaba tanrıların çıplak ayaklı kadınlara zaafı var mıydı?"
Aynanın kudretini hep kendi gözlerimden yazıp okudum. Ve çok kere onun ruhuma yansıyan ışığına şükür etmeyi hiç ihmal etmedim. Dualarım ise benzersizdi. Aynı içeriye açılan kapı kolu gibi bir bana hep bana demek vardı.
Tabi ki benim açımdan.
Evet, bunu şu an size açık yüreklilikle söyleyebilmekte hoş bir davranıştır.
Her tarih de aşk o kadar dışlanmış ki asılana. Adıma şahitlik edecek birine gelince işte onu bir gece yatağının sol köşesini boş bırakarak sırra kadem bastım. Bu yaşadıklarının bedelini ödeyen anılar tıpkı eskiyen çoraplar gibi çorabın rengine uygun çorapla yamalamak şartını koydu.
Ha! bu arada kızgınlık içine eriyen kar taneleri gibi sebepsiz de. Elimde değil yaradılışın kendine has yargılaması ve böylece suçlayacak bir tanrılar kalıyor.
Aaah o tanrılar! İnadına kum tepelerine çıplak ayakla çıkıp dönmemi beklediler. Yani aldığım her bir nefes burun deliklerime bir düş doğurdu. Kimsenin fark edemediği anaçlığı ise gerçeğe doğurganlık ile neredeyse tam kısırdı.
Kimine göre gün gibi kendi sırrıma ağırlandım. Apaçık ve bembeyaz ince incecik o tüllerin arasındayım.
Sonra kırmızı yerinin darlaştığını söylene söylene kol bileklerimden asılıp, şaaaak! diye yere düştü.
O mu? Benim tam tersim idi. Gayet enine boyuna geniş olduğu kadar cesur yürekli ve hiç ağlamıyordu.
Ya ben en çok ne zaman ağlarım bilir misiniz? Bir anahtarın elimden diğer ele alınması ile derin bir çukurun içine saklanıp ağlarım.
Derler ya! Kuşların böceklerin hiç kapı anahtarları yok. aslında olmayış güzel şimdi daha iyi anlıyorum. Onların bizim gibi geliş gidişini kısıtlayan bir bencilikleri yok ki!
-"Aç olan tokun halinden anlar mı?"
Kahvaltıda bir yenilik yaptım.ama görmelisiniz ne yenilikti.
Biraz çay bardağına çayımı sıcak ve demli doldurdum. Tat alma duyularıma inat şekeri tarla firarisi o aslına geri gönderdim.
O nefes almadan yudumladığımın adı çay mıydı? Kaşıkla alakasız karıştırıp sadece ses çıkardığımı biliyor ve sohbet edilince kahve bahanesi gibi geldi. her neyse
Bu aşk el afetti çağa göre. masallar gerisi ve devler yesinler diye karınca yumurtası kırdı. Kalbimde çok kırık bu şehirde.
Anlıyor musun?
Yaş eli buçuk artık gökyüzüne yükselen o ağaç dalları değilim. Kemiklerim içe içe doğru kırılıyor.
Birini biriyle his etmemek imkansız; canım acıyor ve o kırılmalar ağır kanama sonrası kanserleşti de. Geçmişine tükürdüğüm mutlu son niye gelmedi? acaba o sonu yanlış yerden mi bekliyordum.?
İnsanın kendisi ile işgali katır tırnağı gibi büyür büyür o büyüme sonrası tek kelime edersin "yok sanırım ben kavga arası açlığa erken davrandım.
Derim ki en
En sona !"Şiir! söyle hangi dağın arkasındasın!!!... "
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.