- 347 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NEDEN BAŞLAMA GEREĞİ DUYDUM -5
NEDEN BAŞLAMA GEREĞİ DUYDUM -5
Ben, bazen hatta sık, sık düşünüyorum da keşke onunla hiç karşılaşmamış olayım diyemiyorum. Görüntüsünü gözlerimin önüne getirince, benim güzellik anlayışıma hiç uymadığını görüyorum. Peki, beni bu kadar etkisi altında bırakan şey neyin nesi. Yaklaşık dört senedir tanıyorum. Bunun üç senesini bir kenara atsam da geri kalan bir sene için çözüm bulamıyorum. Sadece çözüm diye şunları öne sürebilirim. İçimi ısıtan bakışları, iri gözleri ve içten gelen billur gibi akıcı ses tonu. Bunlar birine ilgi duymak için yeterli sebep olabilir mi? İşin enteresan tarafı daha da korktuğum şey, ya yanılıp evet deseydi, ya sevgime sevgi ile karşılık verseydi, elimi eline değdirebilir miydim? Yüzüne karşı seni seviyorum diyebilir miydim? O cesareti bulabilir miydim? Bunlar hala cevabı hiçbir zaman verilemeyecek meçhul sorular. Bir gerçek var ki, başkalarının yanında kabullenmesem de o beynimde ve yüreğimde unutulması mümkün olmayacak bir şekilde yer etmişti. Bunun ne demek olduğunu aşağıdaki satırlarda daha iyi anlayacaksın. O farkında olmasa da hayatımın bir dönemine imza attı. Hayatımı kurtardı.
Yağmurlu bir gecede binanın en üst katından Çatıdan, aşağı atlamamı önledi. Son anda karşıma çıkan hayali beni kendime getirdi. Ben bugün yaşıyorsam, biraz da onun sayesinde. Her şeyin dışında ona bir can borcum var. Bir akşam evde yemekten sonra çaylarımızı içerken, uzun ve kısa yaşamaktan bahsediyorduk, evde bulunan herkes kendi düşüncelerini anlatıyordu. Sıra bana geldiğinde, söze uzun yaşamayı istemektense değişik dileklerde bulunmaktan söz ettim. Bunlar sırayla şöyleydi,
* Birincisi, kızımın üniversiteye girdiğini görmek, Bana üç sene kazandırırdı. İkincisi, Onun mutlu bir evlilik yaptığını görmek, şimdiki şartlarda sadece işitme, bana yedi sene kazandırır. Üçüncü dileğim ise, torunumun ilkokulu bitirdiğini görmek, bana on bir, on iki sene kazandırır. Şimdi artık hiç bir şey dilemiyorum.
Sıra artık bayan patronunuza geldi, o üçgenin ikinci ayağı. Her şeyden evvel sana şunu açıklamam gerekiyor. İsimlerden çok sembol kullanıyorum. Onları küçümsediğimden değil, isimlerini bu satırlarda sık, sık zikretmek hoş bir şey değil gibi geliyor. Konuya dönmek istiyorum. İnanmayacaksın ama bu olaylardan sonra, en büyük kaybım ne biliyor musun? Senin bayan patronun arkadaşlığını kaybetmek, ama ortada bir gerçek var ki, ikimizin de hamuru aynı çamurdan yoğrulmuş. İkimizde düşüncelerimizin doğruluğuna sonuna kadar inanmış ve taviz verecek karakterde insanlar değiliz. Bu küslük bir aksilik olmazsa, yıllarca sürecek eğer dikkat ediyorsan, bir birimizden yavaş, yavaş uzaklaşıyoruz. Şimdiden selam sabahı kestik. İkimizin onun konusunda anlaşamadığımız, ramazanda Şişli Kırık Tabağa gidip gitmemem konusunda su yüzüne çıktı. Bayan patronun kesinlikle gitmemem ve onu görmemem yönünde tavır koydu. Hâlbuki tamam git deseydi gitmeyebilirdim. Çünkü oraya gitmem sadece onu için değildi. O sadece bahaneydi. Asıl merak ettiğim, Şişli Kırık Tabak’tı. Gittim ne oldu? Hiç konuşmadık, hiç bakışmadık. Zaten oda on beş, yirmi dakika sonra kursa gittiği için oradan ayrıldı. İkinci önemli sebep ise, ne zaman aynı masaya oturup konuşmaya başlarsak dönüp dolaşıp ona dolayısı ile bana sorulan bir soruya takılıp kalıyoruz. Soru şu, onu yüreğinle mi seviyorsun? Yoksa beyninle mi seviyorsun? Her defasında karşımdakine beynimle deyip durduruyordum. Şimdi düşünüyorum da, hiç kalbimle seviyorum diye cevap verdim mi acaba? Vermemiş olsam bile, ona yazmış olduğum mektup eline geçtiği zaman, kendince değerlendirdi ve kalbimle sevdiğim kararını verdi. Bu belki de benimde işime geldi. Belli bir noktadan sonra zaten bende o görüntüyü verme kararı almıştım. Yani iplerin kopmasını istiyordum ve koptu. O mektubu okuyup okumadığını bilmiyorum. Onun için bir kopyasını sana bu yazıyla birlikte vereceğim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.