- 840 Okunma
- 9 Yorum
- 3 Beğeni
SİZ MİT’TEN MİSİNİZ?
Rotasyon tayini için bulunduğum küçük ilin büyük bir lisesinde görevliydim. Başarı düzeyiyle Türkiye’nin ilk onunda uzun yıllar kalmış, sadece lise öğrencisi üç bin olan bir lise.
Boş dersimde öğretmenler odasının masasında çalışırken içeriye bir veli girdi ve kızının durumunu öğrenmek istediğini söyledi. Söylediği şubeye ben girmiyordum, işime geri dönerken velimiz başıyla bana selam verdi, ben de verdim.
Odanın bir köşesinde kızının derslerine giren öğretmenlerle görüşmeye başladı. Arada bir bana başıyla samimi ve saygılı bir ifadeyle selam veriyordu, şaşırdım.
Tamam işte, bir kez selam verdi, gerisi neyin nesi!...
Burada göreve başlayalı üç ay olmuştu daha, yeni geldiğimi fark edip kibarlık yapıyor diye düşündüm. Görüşmesini bitiren veli kapıya doğru değil de bana doğru geldi ve elini uzatıp: “Hoş geldiniz!..” dedi. Tahminimde haklı çıktığımı düşünüp ayağa kalktım, teşekkür ettim.
Elimi bırakmaya niyeti yoktu. Tekrar : “Hoş geldiniz Serap Hanım.” dedi. Beynim deli gibi çalışmaya başladı, acaba daha önceki görev yerlerinden bir öğretmen arkadaşımdı da ben mi hatırlamıyordum!
- "Siz adımla hitap ettiniz ama kusura bakmayın, ben sizi hatırlayamadım. Meslektaş mıyız?"
- "Yoo, hayır. Ben polis memuruyum."
- "Beni nereden tanıyorsunuz?"
- "Okuduğunuz Eğitim Enstitüsünden."
- "Benim polisiye hiçbir olayım olmadı ki beni bu yolla tanıyor olamazsınız."
O sırada odada bulunan bütün arkadaşlar büyük bir sessizlikle ayakta sohbet eden bizi dinliyordu. Ben çok yeni bir personeldim ve henüz beni tanımıyorlardı.
- "Tam da o nedenle tanıyorum. O dönemde birçok öğrencinin poliste kaydı olurken sizin hi.bir şeye karışmamanız çok ilgimizi çekti. Sizi o okulda görev yapıp da tanımayan hiçbir polis yok!"
Şimdi şaşırma sırası bana gelmişti. Şaşkın bir ifadeyle velinin açıklamasını ben de bekliyordum.
- "Ben orada okulun müdürünün koruma polisiydim. Bizim binamız kapı girişinin biraz ilerisinde ve tam karşısındaydı, sizin bölümünüz de kapının hemen yanındaki bize ‘L’ düzeninden kalan binadaydı. Siz Türkçe akşam bölümünde okuyordunuz."
- "Numaramı da söyleyin bari," dedim.
- "O kadarını hatırlamıyorum ama sizi çok iyi hatırlıyorum. Siyah deri ve uzunca bir pardösünüz ve siyah uzun topuklu çizmeleriniz vardı. Her zaman döpiyesliydiniz ve çok şık giyinirdiniz."
O yıl kazandığım tıp fakültesine babamın vefatı nedeniyle ( şehir dışında olduğu için ) gitmem mümkün olmayınca o puanla, şehrimizdeki tek yüksek okul olduğu için eğitim enstitüsüne kaydolmuş, gündüz bir devlet kurumunda çalışıp oradan da okuluma gitmiştim. Görevimin ve kılık kıyafet yönetmeliğinin kurallarına uygun giyiniyordum. Öyle olunca çoğunluğu puanı hiçbir yere yetmediği için akşam bölümüne mecburen kaydolan, akşama kadar kafelerde zaman öldüren özgür giyimli öğrenci kimliğinden ister istemez farklı kalıyordum. Kitaplarım kolumda ve okuduğum gazetenin de adını saklamaya gerek duymadan en üste koyar sınıfıma girerdim. Ders başlayıncaya kadar ve her teneffüste açar ve okurdum.
O dönemde bulvar gazetelerini okuyanları bile dövdüler, okuldan ayrılmak zorunda bırakıldılar. Benim yanıma sık sık gelen Adapazarlı sarışın ve çok hanım bir kız, Günaydın gazetesi okuduğu için dayak yemiş, babası okuldan alıp götürmüştü.
İşin ilginç tarafı bana kimse bir şey demiyordu. Fikren yakın ya da karşı olabileceğim hiçbir öğrenciden tepki almadım. Üç yıl, kimseyle arkadaşlık kurmadan, gazetemi aralarda okuyarak mezun oldum.
- "O kadar özgüvenli bir haliniz vardı ki şüphelendik. Arkanıza polis görevlendirdik. Aylarca sizi sıkı takip ettiler, iş yerinizden de araştırdık. Ev – iş – okul arasında gidip geldiğinizi raporladık. Hiçbir siyasi tarafa yakın olmadığınızı görünce neye güvendiğinizi merak ettik. Siyasi polis olduğunuzu düşündük. Kayıt dosyanızdan fotoğrafınızı alıp Emniyet Genel Müdürlüğüne okuldaki durumunuzu yazıp siyasi polis olmanızdan şüphelendiğimiz yazdık ve kod adınızı istedik.
Genel müdürlükten “Okulunuzda böyle bir personelimiz yoktur.” yazısı geldi. Kendimize ‘bunu neden düşünemedik’ diye çok kızdık. Böyle bir şey olsaydı bize mutlaka haber verirlerdi.
Okuldaki polislerle yaptığımız her toplantıda sizin adınız mutlaka geçerdi ve arkadaşlar sizden çok çekinirdi. Sonunda sizin MİT’ten olduğunuz konusunda fikir birliğine vardık ve aynı yazışmayı oraya gönderip sizin kod adınızı istedik.
Kısa bir süre sonra oradan da “Okulunuzda böyle bir personelimiz yoktur.” yazısı geldi. Ama biz artık çok emindik. MİT personelini bize açıklar mı?"
Ben on dört yıl önceye ait bu yaşananları ve o kadar zor bir dönemde neden çok rahat okuyabildiğimi ilk kez anlamaya çalışıyordum. Nefes almadan konuşan bu polis velimizin bu kadar yıl sonra beni nasıl tanıdığı da az çok açığa çıkıyordu ve ben çıt çıkarmadan onu dinliyordum.
- "Şimdi artık uzun yollar geçti, köprülerin altından çok su aktı hocanım. Hepimiz ayrı yerlerdeyiz ama ben hâlâ çok merak ediyorum. SİZ MİT’TEN MİSİNİZ?"
- "Bu hiç söylenir mi beyefendi, hoşça kalın." dedim ve uzaklaştım.
Velimiz artık benim MİT’ten olduğumdan kesinlikle emindi!... ))
Onun mesleki algısıyla bu kanısını normal karşıladım, ikna etme gereği bile duymadım. Şartlanmışlık, gerçeği görmeye her zaman engeldir çünkü.
Çünkü biz birey olamamış insanlarla dolu bir toplumuz. Bir gücün arkasına sığınarak arada bir kafasını çıkarıp bağıran çağıran, ilk gördüğü tepkide de toz olan kişiye, özgür kişiliğin cesaretini hiç anlatamazsınız. Rüzgara karşı tükürmek cesaret işidir ve cesaret öğretilemediği gibi unutulmaz da…
Siz ne anlatırsanız anlatın kişiler sizi niyetine göre ya da zekası izin verdiği kadarıyla anlayacaktır. Ben ikisini de değiştiremeyeceğim için doğrularımı söylerim, sorarlarsa açıklarım ama kişilerin kendi istemeden değişemeyeceklerini bildiğim için bu konuda hiçbir çaba harcamam.
Gencecik bir kız çocuğunun dayanağı olmadan bunları yapamayacağını düşünmeleri de aynı nedenledir.
1977’den 2019’a kadar bu düşünce düzeyinde bir arpa boyu yol alamamış olmamız ise çok acı gerçekten...
Gördüğüm lüzum üzerine bu anımı paylaşma gereği duydum.
Sevgilerimle, saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
Serap öğretmenim, bu kadar tane tane bu kadar akıcı bu kadar temiz bir anlatımla çok az karşılaşıyorum ben.
Demek tıp kazanıp da gidemediniz, üzüldüm buna çok. Ama siz tıp okusaydiniz bile yine de edebiyatla bir bağlantınız olurdu. Tıpkı Anton Cehov gibi, doktorluk yaparken yazarliga ilgi duymuş ve doktorlugu bırakmış..
Birde meşhur bir sözü vardır, "Tıp nikâhlı karım, edebiyat metresim. Birine kızarsam, geceyi öbürüyle geçiririm” diye.
Sevgi ve saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Birçok meleke gibi dil de galiba doğuştan getirdiklerimizden... Bir hayli geç konuşmuşum. Ablam çok erken ve bıcır bıcır konuşurken benim sessizce oturup daha çok izleyen ve konuşmayan halim, aile büyüklerini düşünmeye sevketmiş.
Üç yaşımı geçtiğim zaman bir seferde ve cümleyle konuşmuşum. Rahmetli annem, 'Çok şaşırdık, ilk defa sesini duyuyorduk ve sen yıllardır konuşuyormuşsun gibi başladın ve devam ettin.' derdi.
Bütün kardeşlerimin ve yeğenlerimin yanlış/eksik sözükleri şaka konusu olurken benim böyle bir söylemimi hatırlamıyorlardı!... :)))
Ben de bu sözünüzü bekliyormuşum gibi ne kadar çok yazdım...
Sayfamda olmanızı seviyorum.
Sevgilerimle...
Şartlanmışlık, gerçeği görmeye her zaman engeldir. ( Zaten siz yazmışsınız ) Ben de yorum olarak seçiyorum Değerli Öğretmenim. Einstein 'in dediği gibi ön yargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zor.İnsanlar birilerini illa ki bir yerlere çekerler.
Serap IRKÖRÜCÜ
Bu ön yargılara rağmen 'dik durmayı' başaran, eğitim ve iş hayatında 'bir erkeğe yaslanmadan da... sırtını herhangi bir siyasi oluşuma dayamadan da' var olunabileceğini ispatlayan bizlerin mücadelesinden bir kesittir bu...
Değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim Kenan Bey.
Saygılarımla...
“"Ben burayı okurken yalanlayacağınızı düşünmüştüm okurken..." YALANLAMAK!... ????””
Serap Hocam;
Evet, sanal ortamın anlatamama sıkıntısını yaşamışım. Yalanlamak... Derken; polisi yalanlayacağınızı, o kişinin siz olmadığınızı, karıştırdığını söyleyeceğini sanmıştım, öykünün gidişinden. Ben; polisin o ana kadar sizi birisiyle karıştırdığını düşündüm...
Günaydın gazetesi... Kız öğrenci günaydın gazetesi okuduğu İÇİN sıkıntı yaşadıysa altı gazete okuyan vay benim halime demek istedim. Ama bazen düşündüğünle anlaşılan farklı oluyor...
Sizin yazdıklarınızın doğruluğunu sorgulamak... Sorgulamak... Sizin gibi benim gözümde çok değer ifade eden _hem kalemi, hem kişiliği hem de bilgisiyle, Serap Hocamın (yazdıklarını hem çok okuyan hem de çok düşünen) yazdıklarının doğruluğunu sorgulamak aklımdan BİLE geçmez. Aklımdan BİLE geçmeyen bir şey için ne diyebilirim ki.
Evet, yazdıklarınıza mizah penceresinden yaptığım dokundurmalar sadece mizah içinde şu çekilmez dünyada bir gülümseme, bir an keyiflenmek içindir.
Yanlış anlatımları inşallah düzeltebilmişimdir ya da düzelteyim derken daha da batırmış olabilirim.
Çok üzüldüm. Yanlış anlatım için tekrar kusura bakmayın. Gerçekten...
Saygılarımla Serap Hocam
Çok nadirdir yoruma ikinci yorumlarım🙏🙏🙏
Serap IRKÖRÜCÜ
'Nasıl Yanİ' başlıklı yazımın sonunda bu 'yazı dili kazalarını' gidermek için 'sesli klavye' önerimi ve beklentimi dile getirmiştim... İşte gereken yerlerden biri daha!... :)
'itiraz etmek' belki tüm yanlış anlamaların önüne geçebilirdi... Neyse!.. yazışarak da anlaştık...
Büyük bir incelikle yaptığını dönüşünüz ve açıklamalarınız içn çok teşekkür ederim Ersin Bey...
Saygılarımla...
“Siyah deri ve uzunca bir pardösünüz ve siyah uzun topuklu çizmeleriniz vardı. Her zaman döpiyesliydiniz ve çok şık giyinirdiniz."”
siyah uzun topuk... çok şık giyinirdiniz...
Ben burayı okurken yalanlayacağınızı düşünmüştüm okurken...
O dönemler çok ilginçti. Günaydın gazetesini okuyun kızın dövülmesi... Yani dedim, Günaydın gazetesinde bile ki o gazete siyasi bile değil. O dönemde de... Bulvar gazetesine yakındı. Ben dört yıl cumhuriyet milliyet hürriyet tercüman ve sanırım güneş ve sabah olabilir(hatırlamıyorum) altı gazete okudum. Beni ne yaparlar, merak BİLE edemiyorum.
Yaşanmışlıkları dünya görüşünüzü de ekleyerek aktarmanız çok güzel. Okuması keyifli.
Sanırım sizde MİT şansı var ve bu şans halen devam ediyor:))))
Çok güzeldi. Keyifle okudum.
Saygılarımla Serap Hocam
Serap IRKÖRÜCÜ
Her yönüyle özgür bir üniversite öğrencisi olmak, içimde hep bir ukde olarak kaldı. Anlattığım şartların getirisiyle yaşımı her zaman birkaç yaş büyükler gibi yaşamak durumunda kaldım. Bu da onlardan biriydi... :(
Gazetenin adını özellikle verdim. O dönemlerde de bulvar gazetesi diye bilinen bu gazetenin adını vererek 'nasıl okursun bunu..?' denilerek dövülmüş arkadaşımız. Sınıfta hem bunu anlatıyorlar hem de Cumhuriyet okuyan bana inananmayan gözlerle bakıyorlardı.
Yorumunuzdan, anlatılanların gerçekliğini sorguladığınızı hissettim.
Kimseye kendimi iki kere anlatmam... Yazımın sonunda bunun da nedenini anlatmıştım...
Üstü kapalı uyarınızı da dikkate alarak değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Ersin Bey.
Saygılarımla...
İnsanları okuduklarıyla yargılamak dahi başlı başına cehaletin en dik alasıdır
oysa insanlar her türlü görüşe saygılı olarak her türlü mecmuayı okumalıdır ki Ön yargılarından arınsın
maalesef ki maalesef sözünü esirgemeyen doğruları söylemekten imtina etmeyene ya deli derler yada arkası sağlam kime güveniyor tedirginliği yaşarlar
başları her daim kuma gömülüdür bilmezler
bu tür ön yargılardan dolayıdır ki ne acılar yaşanmıştır
ve halada yaşanmakta
hiç unutmuyorum
Mehmet ağarın solcular iyi çocuklarmış onlar okuyan eli kalem tutan çocuklarmış dediği itiraflarını
Ülkemize yazık ediyorlar hocam yazık
ne kadar gerçekçi bir yazı ve anı
ve bir o kadar da ibret alınması gereken... alınır mı???? sanmıyorum
En içten saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
O dönemde yaşanan ve bedel ödenenlerin hepsi su yüzüne çıkmadı daha bence... çıkacağı da yok!...
O nedenle yazılanlardan ibret alınması gibi bir beklentimiz olmamalı. Canlı canlı yaşananlardan pay çıkarılamıyor da - zaten okumayan bir milletiz - okunanlardan çıkarım yapan kaç kişi olur?... Belki bir elin parmakları kadar.
Yorumunuz için teşekkür ederim Müslüm Bey.
Saygılarımla.
Sezen Aksu,"Beni kategorize etme" derken sanırım feryat ediyor ve bunda da haklı.
"Cemaat" -sağ sol fark etmiyor-sosyolojik bir "olgu" iken,"cemaatçilik" psikolojik bir durum kanımca.
Birey olmak zor tabi,ne duyarak büyütüldük?
-Sürüden ayrılanı kurt kapar!Oysa bunu göze almadan yol almamız da çok zor...
Alınacak çok ders barındıran bir yazıydı.Öyle olsun diyerek...
Serap IRKÖRÜCÜ
Haklı olabilir, çünkü kategorize etmede ön yargılar vardır genellikle... Görmek istediğini seslendirmek ya da kendine yapılanları yansıtmak gibi.
Sürü!... İnsana yüklenen anlam algısı yönünden çok rahatsız edici bir benzetme... kalabalıklar arasına sığınmaya yönlendirme... özgüveni yo eden bir öğreti!...
" Kurda niye ensen kalın diye sormuşlar: 'Kendi işimi kendim görürüm de ondan' demiş!..." Bu da birey olarak yaşamanın zorluğunu ama mümkün olduğunu anlatan başka bir atasözümüz.
Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
"Evet ben MİT'denim ama aramızda kalsın" deseydiniz,
dünyanın en mutlu insanı olurdu.
Biz niye böyleyiz?
Biliyoruz niye böyle olduğumuzu...
Ama maalesef yapacak bir şey yok.
Teşekkürler.
Selam ve Saygılarımla Hocam.
Serap IRKÖRÜCÜ
Ama tahmin edin ne kadar hazırlıksız yakalandığımı... hiç beklemediğim bu isnadı onaylatmayı bekleyen biri var karşımda. Ben de ilk aklıma geleni söyledim ama bu anımı saniyesine kadar hatırkarımi hiç unutmadım...
İnsanları yaftalamak bu kadar kolay demek ki... günümüzde de öyle... Beni üzen de bu .
Evet, hepimiz, her şeyi biliyoruz da ... o kadar işte!... :)))
Samimi katılımınz için teşekkür ederim Bedri Bey.
Saygılarımla.
Öncelikle sizi tebrik ederim, hayatınız ile ilgili önemli bir kısmı bizimle paylaştığınız için.
"Gördüğüm lüzum üzerine" Bugün yayınlanan bir yazıda yapmış olduğunuz yorum ve yorumları okudum. Paylaşılan yazıdan ziyade, sizin yorum kısmınız benim daha çok ilgimi çekti. "Ah" dedim içimden biraz daha devam etse Serap hanım. Ama devam etmedi, sanırım siz uzamasına gerek görmediniz. İşte ben de tam bu sebeple yorum yazmadım. O kadar inanmış ki yazdıklarına, karşı olan her fikri reddediyor. Bu mantık ile 2019' 2023' de gelinse bile, bu düşünce ve zihniyet ile sizin de yazdığınız gibi
"bir arpa boyu yol" alamayacağımız aşikâr.
Sevgilerim ve tebriklerimle çok güzeldi harikasınız...
Serap IRKÖRÜCÜ
Yazıyı paylaşma nedenimi doğru tahmin ettiniz.
Yazıştıklarımızla yıllar önceki yaşadıklarım depreşti ve çok üzüldüm. Kırk küsur yılda toplumun kendini bu kadar aşamamış olması, geri gittiğinin kanıtıdır ve tabii hepimiz için çok üzücüdür bu durum. Dünya nelerle uğraşıyor, biz nelere takılı kaldık. Çok yazık!...
İlgili bir üye olarak yazışmaları takip etmenize çok memnun oldum Nuray Hanım. Her şey bir zincir çünkü ( sebep sonuç ilişkisi gibi... )
İlginiz, desteğiniz, yorumunuz ve beğeniniz için içtenlikle teşekkür ederim.
Sevgilerimle.
Nuray Çakmak
Afet İnce Kırat
Serap IRKÖRÜCÜ
Evet, var...
İlginize teşekkür ederim.
Sevgilerimle.