Küçük yol paralarını ben ödedim, büyük yemek paralarını o ödedi.)
YOK, ÖYLE DEĞİL
Yok, öyle değildi diye söze başlamak alışkanlıkların en başında gelir. Bir türlü kendinizi ifade edemediğinizi düşünüp sürekli söz doğrultup bir şekilde kendini haklı çıkarmaya çalışmak kadar yorucu bir şey yoktur şu hayatta. İnsan neden bu duruma düşer bilmiyorum ama sinir bozucu olduğu kesin.
Her şeyin ’’çok güzel olacağı’’, düşünülen bir dönemden geçiyoruz. İşin garip tarafı buna kimse inanmıyor altmış beş yaz üzeri yaşlı kadınlardan başka. İnsanlar inanmaya çalışıyorlar, inanmak istiyorlar ama karşı tarafın hain lığı bu duruma engel olacak korkusuyla da çekingen bir tavırla düşüncelerini kısık sesle anlatıyorlar, ya da anlatmaya çalışıyorlardı. Farkına varmadan ne hale geldik. Bize çocukken büyüklerimiz, ‘fareler çocukların kulaklarını üfleye-üfleye yediği için acı duymazlar’ ‘derlerdi. Hem karanlık bir gece, hem de yer döşeğinde yatır çocukları, ondan sonra da o çocuğun uyumasını bekle, yine de uyurduk ama.
Şimdi, yıllardır her şeyi o kadar usulen yaptılar ki, geriye baktığımızda ise bütün bunları yapıyor muyduk, bunlar var mıydı sorusunu soruyoruz kendimize. Geçmişte yaşadıklarımıza inanamıyoruz. Bi düşünsenize, şekilde yaşamayan kişiyi nasıl inandırabiliriz ki gerçek yaşam bu değildir diyerek.
Bu durum o a kadar zorlaştı ki, her şey çok doğal, her şey sıradan artık biraz ötesi suç zaten. Bir sabah ezanında, evinizden sıcak yatağınızdan alınıp parmaklılar arasında buluyorsunuz kendinizi, bir de böyle bir korku salındı insanların yüreğine. İnsanlık- uyutuldu, insanlık yok ediliyor yavaş yavaş İşte bu şekilde geçiyor hayatımız ve ondan sonra da, yanlış anlaşıldım, niyetim o değildi diyerek bu kadar haksızlığın içerisinde haklılık aramak masal gibi aslında.
Her şey akşamın yalnızlığıyla başlıyor. Bütün huysuzluklar, bütün o şeytani dürtmeler, hınzır düşünceler ne varsa hep bu saatte ortaya çıkıp muzurluk yapıyorlar her nedense. Yok, benim henüz bu düşüncelerden yanımda yok. Yalnızlık zaten arkadaşım olduğu için onu hep bir yanımda tutuyorum. Akşamın bu vaktinde kızıl kıyamet güneş beklemiyorum.
Sarhoş dakikaları yoldaş olsun diye çağırmadım,
Yolcu etmedim uykumu, sıradan olmak hep âdetimdir
ve yine sıradanım işte.
Yine sıradan, yine hallice bir vakitteyim.
Olasılıkları saysam kaç ip tutar, ya da kaç kalem olurlar düzinede hiç düşünmeden kendime kalanları yine kendi kendime oyalanıyorum, tıpkı bir çocuğun annesi gidince arkasından ağlamasın diye nasıl oyalanırsa tam da öyle.
.. karışık duygular yani.....
Bazen, düşüncelerimiz isteklerimizi karşılayamıyorsa ve düşüncelerimizin altında kalıp ezik bir şekilde karşımızda ki insana bakıp, bak ya, ne kadar iyi ne kadar mutlu görünüyor diye düşünür, öfkelenir, kendimize acımaya başlarız.. Keşke ben de onun kadar şanslı ve de mutlu olabilseydim keşke.
.Oysa gerçek hiçte öyle düşündüğümüz gibi olmayabiliyor bazen. Hemen herkesin sorun ve sıkıntıları vardır ve önemli olan bütün bunları bilmek, bütün o sorunların üstesinden nasıl gelebileceğimizi düşünmektir. İşte ben de tam da bunu yapmaya çalışıyorum elimden geldiği kadarıyla.
Bana misafir olarak gelip üç gün boyunca onu evimde ayarladığım bir kadın misafir. Bu kadın bir psikolog, dekan yardımcısı. Ve bu kadın ayrıca emekli. Aile boyu var olan şirketlerine ait olan dershanelerden birine hala daha ders vermekte. Daha başka görevleri olduğunu söyleyen, çok zengin bir hayatın içinden gelen ve de hala o zengin hayatın içerisinde cirit atan bir kadını ağırladım evimde kısa bir sure önce..
Bu kadın, kendi deyimiyle Dünyayı dolaştı ve gitmedik yer, basmadık toprak kalmamış ama bana sorarsanız o kadın bile çok mutsuz, oyun oynuyordu, mutluluk oyunu. Kadın, bu durumu gülüşlerinin arkasında saklasa da, karşıdakiyle arasına duvar örse de, mutsuzluğunu kapatmak için sürekli konuşup kafa dağıtsa da. Sürekli mutlu olduğunu ve hayattan ne Kadar zevk aldığını anlatsa bile, mutsuzluğunu gizleyemedi benden. Eşinden, işinden ve de çocuklarından bahsederken, içinde bir yerlerde hep bir acı, gülüşünde hep bir eksiklik vardı. Bir türlü tatmin olmuyor, hep bir açlık içerisindeydi ve bu açlığı doldurmak istiyordu, belki bunun farkındaydı, ya da değildi ama bu ilgi ve de sevgi açlığıydı, bu boşluğu parayla dolduramamıştı henüz...
Onu uğurlamak için, Onunla birlikte Kadıköy’e Kadar giderek, ona bilet aldık, onu otobüsün kalkış saati gelinceye kadar orada bekledim ve o bu durumdan çok memnun olmuştu. Onu uğurlarken gözlerime bakamadı ağlamamak için bence. Belki de ilk kez bu şekilde, karşılanmış ve de uğurlanmıştı. Böylesine ilgi görmek onu çok mutlu etmişti. Onunla kaldığımız sure içerisinde her anımızı değerlendirdik, konuştuk, paylaştık ve de dolaştık. Hele ilk geldiği günü asla unutamayacağım, her ikimizde unutamayacağız, yıllar geçse de.
..Kadını Kadıköy rıhtımda bekliyordum, bana daha önce yazmıştı kolların uzun mu? Çünkü şişko ve de tombik bir arkadaşı karşılayacaksın, kolların beni sarmaya yeter mi, diye. Bende gerçekten öyle bir kadın bekliyordum Kadıköy iskelesinde. Birde baktım ki karşıdan birisi bana doğru koşuyor, neşeli güler yüzlü ve de heyecanla bana doğru koşarak gelen bir kadın. Şaşırdım, karşımdaki ki kadın hiçte öyle biri değildi, gayet düzgün, zayıf değildi ama hiçte şişko birisi değildi. Şaşkınlığımı biraz atlattıktan sonra ona tüm gücümle sarıldım. Sonra da birlikte bir çay bahçesinde oturduk. Bu çay bahçesi sahilde deniz kıyısında ve bizde o kıyıdan denize bakarak çaylarımızı yudumlamak istemiştik ama bu mümkün olmadı çünkü çay bahçesi tıklım tıklımdı ve biz yer bulmakta zorlandık. Kaldırıma yakın bir yer bulup orada karşılıklı oturduk ve denizi uzaktan görüyorduk artık. Kadın arkadaşım, olsun, denizin sesini duymakta güzel, ben denizi çok severim deyince
Evet, bende öyle, sıkıldığım ve de daraldığım zamanlarda kendimi buraya atarım dedin ve arkasından birer bardak çay istedik, çaylar geldi çaylarımızı içtik, sonra birer bardak daha çay istedik ama ikinci çaylar gelmeyince bizde kalktık karnımız açtı ve bu yüzden yemek yiyebileceğimiz bir yer aradık. Ben daha önceden gittiğim bir yer vardı ve onu o yere götürmek istedim ama ben o yeri bulamadım, yıllardır gittiğim bir yer olduğu halde. Bende böyle bir sıkıntı var, yön ve yer bulamama sıkıntısı. Kısa bir aramadan sonra o yeri bulduk ve girdik oturduk, yemek yedik, üzerine birde kahve söyledik, kahvelerimizi de içerken her ikimizde aynı anda, aa, biz çay bahçesinde içtiğimiz o çayların parasını ödememişiz.
Sahi mi, nasıl ya Ben hemen gidip ödemek istedim. Kadın arkadaşım, ‘’ o yeri nasıl bulacaksın ki, arka arkaya bir kaç çay bahçesi var, hangisine, nerede oturduğumuzu biliyor musun?, bulamazsın, yarın karşıya gideceğiz ya, o zaman öderiz’’ dedi ve bastık kahkahayı..
Yemek yedikten sonra minibüs durağına kadar yürüyüp oradan bir minibüse bindik.
Kadın beni yıllardır görmek istiyordu ve de gördü, şimdi de benim eve gidiyorduk ama benin aklım evdeydi. Acaba evi görünce ne yapacak, nasıl bir tepki verecek acaba? Benin ev hiçte konforlu değildi; hele de arkadaşımın yaşadığı evlere hiç benzemiyordu. Benim içim ne kadar da rahat desem de aslında kendimi kandırıyordum, hiç de rahat değildi içim. Acaba?, diye, diye eve vardık. Bir kat merdiven çıktıktan sonra kapıya geldik, kapıyı açtım, kadın ilk adımını atarken bir irkildi, şaşırdı ama hiç belli etmemeye çalıştı. Kadının daha merdivenleri çıkarken korkuyla çıktığını fark etmiş, sen hele eve bir gir, sonra banyo tuvaletimde bir gör ondan sonra irkilmek nedir asıl o zaman görürsün dedim içimden. Ürkek ve de telaşlı bir şekilde içeriye girdi. Onu oturma odasına götürdüm, çekyata oturdu ve etrafı seyretmeye daldı bunu bana hiç belli etmemeye çalışıyordu ama benden kaçar mı? Kaçmadı da. Ben ona hiç bir zaman varlıktan bahsetmedim, çok iyi yaşıyorum demedim, bu yüzden çok rahattım aslında. Ben onu ille de gel diye çağırmadım, çağıramadım daha doğrusu. İşi vardı ve gelmişken birkaç arkadaşıyla konuşmak buluşmak istedi, onlardan bir tanesi de bendim ve bende kalmayı tercih etti çünkü iki yıla yakın bir zamandan beri yazışıyorduk, ben ona tüm sorun ve sıkıntılarımı anlatıyor, o da beni dinliyordu. Yani Beni fiziksel olarak tanımasa da, ruhen tanıyordu, bu yüzden benin evime gelmiş, bende kalmayı tercih etmişti. İlk gece sabahın dördüne kadar oturup sohbet ettik, sabahta arkadaşlarıyla buluştuk, birlikte dolaştık ve yine bana, benim eve geldiğimizde ise her ikimizde bir tarafa yayılıp uyumuşuz. İlk akşamki endişe ve heyecanı geride bırakmış, tamamen bir bütün olmuş, sanki yıllardan beri beraberdik, o hale geldik her ikimizde, çok rahat ve de doğal davranıyorduk her ikimizde.
…..Sade, doğal ve tamamen çıkarsız bir karşılamayla onu karşıladım ve ağırladım
Yani bütün bunları başarmak çok kolay olmadı benin için elbette. Bu durum çok zaman almış, çok şey yaşayıp görmüştüm ve her yaşadığım olay bana ve hayatıma acı ya da tatlı çok şey katmıştı. Bende şimdi elimden geldiği kadarıyla, hayatın bana kattıklarını İnsanlarla bölüşüp, onlarla paylaşıyordum.
Tabi ki biraz param olmuş olsaydı onu çok daha iyi ağarlar hoşnut ederdim çünkü bana gelmiş benim misafirimdi. Tüm masraflarını ben karşılayabilseydim çok daha mutlu olurdum ama yapamadım, çünkü onun masraflarını karşılayacak kadar param yoktu, ben ona sadece evimi açmış ve elimden gelen her şeyi yaptım kendimce.
Daha önce ki yazışmalarımız da bana şeker hastası olduğunu yazmıştı. Ben de tanıdık arkadaşlara şeker hastası olan kişiler ne yer, ne içerler diye sorup araştırdım ve ona göre yemekler hazırlayıp pişirdim… Sırf bu yüzden yemeklere tuz koymayıp, ya da çok az tuz attım ama o yemedi o başka. Onun için kendi ellerimle etli karalahana sarması bile sarmıştım, ya yemedi, ya da yiyemedi. Gel ki buna fırsatımız pek olmadı dolaşmaktan ama sabah kahvaltısını bile dışarda yaptık. Ben onu ben olarak karşılamış, onu sade ve de doğal halimle evimde misafir etmiştim.,. Kadını çok şaşırtmış etkilemiştim Belki çok zayıf, yâda çok muhtaç bir kadın mı bekliyordu karşısında acaba?. Âmâ karşısında ki kadın öyle biri değildi, , hiç olmadı da zaten. Karşısında ki kadın sadece yorgun, oğlunu yeni askere yolladığı için üzgün bir kadındı o kadar. Kadın ne kadar memnun kaldı, ne kadar mutlu oldu onu önümüzdeki zamanlarda görecektim, yeniden benimle yazışmaya devam edecek miydi? O nu ne derece etkiledim bilemiyorum ama onu en güzel şekilde karşıladım ve ağırladım.
… Bende misafir kaldığı iki gün sure zarfında, küçük yol paralarını ben ödedim. Büyük masaların büyük masraf paralarını o ödedi Gündüz Yavuz..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.