Kepiç'te Köy Odaları
Kepiç’te Köy Odaları
1944’lü yıllarda köy odalarının yaşamda ayrı bir yeri ve önemi vardı. Her türlü öğrenme olanaklarından, hatta akşamları dinlenebilmek için oturulabilecek yerlerden mahrum olanların durak yeri odalardı. Köyde birkaç zenginin odası var. Var da! Oda sahipleri genellikle kibirlidirler. Konu komşu biraz da zaruret karşısında bu odalara akşam yemeğinden sonra giderler. Yaş veya hatırlılık sıralarına göre yerlerini alırlar. Çocuklar arka ‘mum sekisi’ denen yerde oturur, büyüklere su taşırlar.
Odanın gündemini Hz. Peygamber’in savaşlarının yer aldığı (Siyreti) ve de Battal Gazi’nin savaşları teşkil eder. Bu kitapları okuyabilen parmakla gösterilir. Osman Ağa, O’nun yetiştirdiği akrabası Rıza Çelik tarafından büyük bir dikkatle ve özenle okunur. Ses tonu çok iyi olan Rıza Efendi kitabı eline alıp; “Seyyid’e kâinat! Ver Muhammet Mustafa’ya salavat!” diye kendine özgü Kur’an ağzı (Tilavet) ile başladı mı tüm nefesler kesilip pür dikkat dinlenir; “Acaba bu gün hangi cenk okunacak?”
Olay odadakilere okunurken birçoğu hıçkıra hıçkıra ağlamaktan kendini alamazlar. Düşman kalabalık, İslamlar (Müslümanlar) az. Dağın yüzünde savaş başlar. Yiğitler er dileyip çarpışırlar. Çoğu kez İslamlar onlara galebe çalarlar. Hele Hz. Ali ve de Hz. Hamza oldu mu? Karşıdan onlara karşı koyabilecek kimse çıkamaz…
Haftada birkaç kez bu savaşlar dinlenir. Sonra da büyüklerin son harpte ya bizzat başlarından geçenler ya da naklen işittikleri olaylar ballandırıla ballandırıla anlatılır. Küçükler cenkleri, olayları tüyleri diken diken dinler mest olurlar.
O zamanlar insanların radyosu, televizyonu, temsili, dramatizesi, tiyatrosu, sineması işte bu odalardı. Odalarda bir odayı işletmek külfetlidir. Oda sahibinin mağdur olmaması için, oraya gelenler çok kez sobada yakılmak üzere saçma, tezek gibi yakıtlarla beraber gelirler. Aksi takdirde oda sahibinin kaşları çatılabilir, elinde olanlar getirir, olmayanlar ne rumuzdan, ne de kinayeden anlamaz gözüküp başıboş gelmeye devam ederler. Ezile ezile, büzüle büzüle…
Odalarda oturma Mart ayı ortalarına kadar sürer. Bundan sonra artık Kepiçli’nin işi çıkmıştır. Akşamlara dek çalışır, sonrasında evinin bir köşesinde iskemlesine sokulup yatarak yorgunluk çıkartır. Erken yatıp, erken kalkar. Zira ataları ‘Mart, yatsıyı kıl yat!’ dememişler mi? Mart gelir Kepiçli işe başlar. Gelecek her ay onların temposunu artırır. Verim zamanında Kepiçli tümüyle yazıda, yabandadır…
Kadir ACI
Kaynak:
Ali İhsan Özkuzugüdenli (1936 Felahiye doğumlu), Emekli İlkokul Öğretmeni.
“Kapanmayan Yara” romanından alındı