SEVGİLİYE MEKTUPLAR (9)
Endamında Nurlandığım Kadınım,
Güllerin En Güzeli,
Sevdasına Ömrümü Verdiğim Sevgilim,
Temmuz sıcaklığı öylesine kavuruyor ki ortalığı, kuşlar bile uçmayı erteleyip ağaç yapraklarının gölgelerine sığındıklarını anlıyorum ağaç yapraklarının arasından gelen ahenkli ötüşlerinden. Dalları kuşatmışlar doğal klima diye. Ortalık alabildiğine sessiz. Cırcır böceklerinin baygın seslenişleri, bir kaç köpeğin havlaması var. Mayıs, haziran ayında boy boy atan gök ekinler altın başaklar sarısına döndüler. Kimi tarlalar biçildi, kimi tarlalar biçerin gelmesini bekliyor. Bu yıl gördüğüm kadarı ile mahsuller çok iyi. Her halde mayıs ortalarında başlayan yağmurların haziran sonlarına kadar uzamasından kaynaklandı. Bereket yağdı bu yıl. Alın terini alamayan köylülerin asık suratlarına gülücükler serpildi. Allah’a şükrediyorlar. Şu zamanın zorlukları onlarında belini bükmüştü; ilaç gibi geldi mahsulün bolluğu. Ama tabi iç durumlarını bilemem. Köylülerin masrafları çok ve zahmetli işleri. Reçberlik bana göre değil! Yapamam. Buradaki köylü kadınlar harıl harıl çalıştıklarını gördükçe hayretler içinde kalıyorum. Tamtamına gerçek alın terli emekçi kadınlar bunlar olsa gerek. Yedikleri her lokmada helâl var! Bu zor işlere nasıl dayanırlar? Ekilen haşaşların, pancarların bir kaç kez çapalanması, toplanması, kesimi işlerinde onlar çalışıyor. Daha dün gördüm haşaş tarlasında toplama, kırma işi yapan kadınları. İçim gitti! Evdeki sebilden termostata soğuk su doldurup götürdüm. Nasıl memnun oldular. Duaları ile teşekkür ettiler.
Bir Tanem,
Geçen yıl bahçemize diktiğim bazı meyve ağaçları meyve verdiler. Şeftali, üzüm eriği, kırmız elma az da olsa meyveleri var. Bebek gibi bakıyorum onlara. Güller dikmiştim geçen yıl ve bu sene de. Üzülerek söylüyorum; bakmakta kendimi vazifelendirdiğim köpeklerim, eniklerim hepsini kemirip attılar. Hatta diktiğim biber, patlıcan, domates, kavun, karpuz, nane ve soğanlarımı dümdüz ettiler. Kedilerimin hiç zararları olmadı, olmuyor da. Ne yapayım hatayı yine kendimde buluyorum. Çit altına alsaydım bunlar olmazdı. Sağlık olsun. Zaten onları hobi olarak ekmiştim. Ama seneye daha plânlı, proğramlı çalışacağım. Bir de şu var; bahçe işleri ile uğraşmak için her takımın olması şart. Yeterli alet elimde olmadığı için başkalarından yardım almak yeterli olmuyor. Yani; taşıma suyla değirmeni döndürmek kolay olmuyor. Bu konularda daha çok şeyler öğreneceğim belli. Lahey’de yaşamaya benzemedi buradaki kır hayatım!.. Yanımda olsaydın bana çok yardımcı olurdun. Ama ben sana asla iş yaptırmazdım, kıyamam. Senin o tatlı bakışların, gülüşlerin yeter de artardı bile bana. Yorulduğumda nefis çayın, kahven ve bir bardak verdiğin soğuk suyun tenimdeki terleri soğutarak, yorgunluk diye bir şeyim kalmazdı. Bankta yan yana oturarak muhabbetin belini kırardık değil mi? Kaçamak, sen farkına varamadan aniden dudaklarına buseler kondurur, saçlarını sevgimin rüzgârında savurur, dalgalandırırdım!..
Bebeğim,
Geçen gün Akşehir’e gittim. Şehrim diye demiyorum ama o kadar eksikliklerine rağmen şehrimin mistik havasını seviyorum. Gözlerim onu görmeden edemiyor. Çok seviyorum şehrimi. Aslında o kadar güzelliği de yok diğer şehirler gibi. Olsun! Benim büyüdüğüm şehir, sevgisi kalbime kazınmış bir kere. Nasrettin Hocamız, Nakçivan-i Hazretlerimiz, Seyyid Mahmut Hayrani’miz, Sultan dağlarının yamacına kurulmuş Hıdırlığımız ve Hıdırlık’da mevtun Hıdır Hazretlerimiz, Yağlı dedemiz ve belki de benim bilmediğim nice velileri koynunda yatırır Akşehir. Daha önce de demiştim; kirazımız çok meşhurdur. Erik büyüklüğündedir ve oldukça tatlıdır. Genel de yurt dışına ihracatı yapılır. Yeşillikler etrafında kucaklanmış bir şehirdir burası. Ünlü romancımız Tağrık Buğra buralıdır. Tarihi Ulu, İplikli, İmaret camilerimiz ve Selçuklu devletimizden kalma taş medresemiz eşsiz ve muhteşem 700 yıllık minaresi ile Türk-İslam ülküsünün en belirgin nişanesi dimdik Bilge Tonyukuk gibi ayakta durmaktadır. Hani demiştin ya bana; bir rüyânda başka bir şehre giderken Akşehir’e uğradığını ve senin otobüsten inip Akşehir’i gezdiğini, bu şehri çok sevdiğini. Demek ki alın yazımızı Rabbim ta o zaman yazmış bize! İnşallah bir gün birlikte el ele, göz göze dolaşırız şehrimizde. Sana Arasta’yı,Akşehir’e mahsus tarihi Türk evlerimizin olduğu mahalleyi gezdiririm.Tekke’ye de götüreceğim seni. Şehrimizin ortasından geçen çayın doğduğu yer orası. İki dağ arasında çamlıkların, ardıçların mis kokularına sarılmış minicik bir köy. Buz gibi kaynak suları harıl harıl akar. Akşehir’imiz, maalesef gelişmemiş veya geliştirilmemiş bir şehir işte burası. Talihi değiştirilememiş nedense? En üzücü yanı da bu.
Şehre gelmişken alış veriş için pazara uğradım. Bizim buranın pazarı perşembe günü kurulur bildiğim bileli. Eskiden sadece perşembe günleri kurulan pazar, şimdi salı ve pazar günü ayrı ayrı mahallelerde kuruluyor. Ben genelde perşembe pazarına giderim. Köylüler yetiştirdikleri ürünleri getirirler taze taze. Onlardan alış veriş yaparım. Bugün de ihtiyaçlarımın bir kısmını onlardan aldım. Kedilerim için de pazar yerinde devamlı müşterisi olduğum esnaftan ciğer aldım. Şehirde fazla işim olmadığından kırdaki evime döndüm. Evimizde beni karşılayan sen olurdun yanımda olsaydın. Arabayı bahçeye park edip eve doğru yöneldiğimde içimden bir hüzün koptu sonbahar yaprakları gibi. Ağladım, ağlayacağım. Hayalin karşımda mıh gibi çakılıp kaldı! Sen bana bakıyorsun, ben sana... Bir anda nutkum tutuldu o nemli ela gözlerinin bakışlarında. Hep hüzün hakimdi yüzünde. ’’ Gel beni al buralardan!’’ der gibiydi.
Ah Sevgilim!
İçimden ne fırtınalar kopuyor! Sanki koca Okyanus’un dalgalarıyla çarpışıyorum. Baktığım uzaklarda ne gün batımları yok oluyor. Dalgalarla boğuşan yelkenler batıyor! Martıların küskün, nefret dolu bakışlarında eriyorum inan! Lahey sahilinde bağrıma vuran lodosun yumruğunda yıkılıyorum. Çaresiz bakışlarım ömrümün son noktasına varmışım korkusunu düşürüyor yüreğime. Öyle yıkığım ki sensizlikte; harabeye dönmüş halimin enkazlarını toplayacak mezarcılar sanki yanımdalar! Titriyorum kan çanağı gözlerimle! Hasretinin yangınları yakıyor beni. Volkanik dağ yüklü yüreğim patladı patlayacak!
Offf! Bak taaa nerelere gittim yine. Hayalini izlerken masmavi gökyüzünün derinliklerinde; nasıl bir umutsuzluğun içine düşüverdim bir anda? Sevdamın yangını, gönlümün çiçeği, bunları seni üzmek için yazmadım. Kırılma bana olur mu? Evimin güzergâhına diktiğim lavantama çevirdim başımı. Olumsuzlukları attım üzerimden. Eğilip en tepesinden öptüm alnından öper gibi. Onu ne zaman öpsem, koklasam, okşasam sen yanımdasın. Nefesinin, dokunuşlarının, öpüşlerinin izi saklı onda. O benim için çok önemli ve özellikle ona daha çok titizlik gösteriyorum. Seni buluyorum onda! Kokusu sen, güzelliği sen...
Cumartesi gecesi çardağa çıktım. Kahvemi yıldızları, ay’ı izleye izleye içeyim dedim. Oturdum masamın başına, kahvemi yudumlarken baktım gökyüzüne pırıl pırıl. Ulaşılması imkansız yıldızlar nasıl ışıl ışıldı. Seni aradım aralarında. Bir yıldız vardı ki orda en parlak olanı. Çoban yıldızı diyorlar. Düşündüm! Çobanlar ona bakarak mı yolunu buluyorlardı? Ben de onu takip ederek seni bulabilir miyim acaba? Gecenin ılıman ikliminde keyfime keyif veren yıldız kaymaları sanki birbirleri ile yarışıyorlardı. Yoksa saklanbaş mı oynuyorlardı? Düşünmedim değil! Yanımda olsaydın bizde oynardık. Sen saklanır, bulmaya çalışırdım. Seni bulduğumda ne ile iddiaya girmişsek onu alırdım senden! Bahçeye senin için kurduğum salıncağa biner, ben de seni sallardım gökyüzünün ihtişamında. Sonra seni kucağıma alır, evimize kadar götürürdüm ellerin boynumda sarılı. Biliyor musun ne hayaller kuruyorum ikimiz için? Hayal edemezsin!.. İnşallah hayal ettiklerim bir bir geçekleşir, mutluluğun tadını çıkarırız!..
Sevgilim,
Günüm güneşin sıcaklığında, akşamlarım ay’ın güzelliğinde geçiyor yaz aylarının yalnızlığında. Biz hep yalnız mı kalacağız böyle. Bizim de hakkımız mutlu olmak, bir çatı altında ömrümüzü tamamlamak. Ama inanıyorum, bu zor günlerimiz gidecek. Sabrımızı biraz daha zorlayacağız. Bizim sonbaharımız bitecek, nisan yağmurları altında el ele ıslanacağız. Gönül bahçemizin mavi gülleri açacak. Çektiğimiz kahrolası ayrılıklar unutulmaz hatıralar olarak kalacak sayfalarımızda. Sen üzülme sıkıntılarına. Ben senin için varsam, mutlu etmek boynumun borcudur sana!.. Yüzlerimizde güller açacak, papatyalar başına taç olacak!
Gönlümün Yangını,
Yaşam Sebebim,
Sana sayfalar, kitaplar dolusu mektup yazmak isterim. Bu sefer bu kadarla yetinerek gelecek mektupta daha çok muhabbet oluşturarak yazacağım mektubumu. Senden gelecek cevap mektubunu iple çekeceğim. Ne olur geciktirme olur mu? Seni o kadar çok özlüyorum ki; gökyüzünde gördüğüm her kuşa sesleniyorum sana selamlarımı götürmesi için. Her şeyden medet umuyorum senden bir haber ulaştırsın bana diye.
Bebeğim,
Seni hasretimin yangınları ile alnından öpüyorum.
Sevdamızı dile getiren bir şiir yazdım dün. Onu da yolluyorum sana. Şiir yazmayı pek beceremem ama senin aşkın bu gidişle beni amatör şairler arasına katacak. Elime kalemi aldığımda içimden gelen duygularımı aşkımızla bütünleştirip şiirler karalamaya başladım. Umarım beğenirsin.
Allah’a emanet ol aşkım!
SEVDAMIN MAVİSİ
Gün pırıl pırıl umutlarıma doğuyor sevdamın güneşi
Ay gecelerimin yalnızlığını süpürüp atıyor
Gökyüzünün mavisi düşüyor gözlerime
Mehtabım karşımda, ufalanıyor dertlerim
Derin türküler pasımı alıyor düşlerin ortasında
Ilgıt ılgıt esen rügârın tılsımlarına bırakıyorum halimi...
Her gördüğüm yer masmavi gökyüzü, deniz gibi
Aşk bahçemize ektiğim mavi güllerin özü sen
Ne kadar uzaklarımda olursan ol
Aldığım nefes de, kalp atışında, damarımda kanımsın
Öyle çok sevmişim ki seni, tarihe iz bırakacak adın
Sonsuz mutluluğun şarabını içirdin bana ömürlük kadın!..
Zafer Direniş
…
05 Haziran 2019 Cuma 02:25 KARABULUT
YORUMLAR
Çok güzel bir mektup makale okudum.Ancak bu kadar güzel anlatılırdı bir sevginin hikayesi.Bakalım cevap ne olacak,merak ettim.Böyle bir yazının elbette ki cevabı da güzel olacaktır.Saygılar.
direniş
Değerli yorumuna teşekkür ederim Aygün
Vefalı yüreğine sevgi ve selamlarımla