- 363 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMA GÜNLERİ
Bundan yaklaşık 40 yıl öncesi Yeni Melek’in Yeni Melek, Saray’ın Saray, Atlas’ın Atlas, kısacası sinemaların sinema, filmlerin film olduğu. TV’nin koltuğumuzun karşısındaki tahtına kurulup bizi beyaz perdeye hasret bırakmadığı günlerde İstiklal Caddesi’de İstiklal Caddesi’ydi. 12’de sinemaların ’’halk matinesi’ ile başlardı caddenin yaşamı. Her sinemanın bir ’’halk’’ı vardı. Taksim ve civarında Rum madamları yanlarında matmazzelleri ile birlikte en sıradan Türk filmlerini oynatan Lale’yi Türklerden daha fazla doldururlar, fonda ezan seslerinin inlettiği mezarlık sahnelerinde Türklerden daha fazla ağlar, orta oyunu yadigarı en yavan esprilere Türklerden daha fazla gülerlerdi. Cadde artık sinemayla soluk alıp verirdi, ta 24’e kadar. Matinelerin başlama ve bitimlerinde bir anda bir insan seliyle dolardı. Selin akış yönüne ve yoğunluğuna göre hangi sinemanın boşaldığı hemen anlaşılırdı. Emek’in çıkışında yaya kaldırımın kenarında bugün anlamsız bir çirkinlik olarak duran demir parmaklıkların o zamanlar bir işlevi ve bir anlamı vardı. Saraydan, Emek’ten boşalanların caddeyi işgal etmemeleri için önlerine İstanbul’un surları gibi dikilirdi.
Akşam 20.30’ a doğru cadde, bütün ışıklarını yakarak ve vitrinlerini süsleyerek suare yaşamına hazırlanırdı. Suarelerin bitimiyle birlikte, gece yarısından sonra, cadde sabahın ilk ışıklarına kadar sürecek yeni bir yaşama başlardı. Sabah içki yorgunlarının duvar diplerindeki kusmuklarını temizler, her yana yapılmış sarhoş naralarını derin bir soluklanmaya havaya üfler, orospuları ve tellallarını güneş ışığının sızamadığı karanlık arka sokaklarındaki sonsuz dehlizlerine gizler, vitrinlerinin camlarını parlatır, en masun görünüşünü takınarak 12 matinesinin başlamasını beklerdi.
Her şey üslubunca olurdu. Sinemaya üslubunca gidilir, film üslubunca izlenirdi. Herkes neşede ne tepki vereceğini sanki önceden bilirdi. İyi bir izleyici hangi sinemanın keyfinin en iyi ’’Parter’’ de çıkarılacağını bilirdi. Perdeyi tam karşıdan gören gözün perdenin tam ortasına çakıldığı yer en alasıydı. İyi bir izleyici hangi sinemada hangi sırada hangi koltukta oturacağını bilirdi.
Gazetelerdeki film eleştirileri dikkatle izlenirdi. Sanki o zamanki eleştirmenler başka bir türlü yazarlardı. Hep vizyon filmleri oynardı. Dışarda festivallerde adı duyulmuş filmleri izlemek için bir yııl beklemek gerekmezdi. Bu türden filmler için mutlaka günler öncesinden bilet alınır ya da rezervasyon yaptırılırdı. İnanılacak gibi değil ama sinemaların önünde bilet kuyrukları uzayıp giderdi.
YORUMLAR
Kazamız o zamanlar küçük bir kasabaydı.
Buna rağmen iki sinemamız vardı.
Çoğunlukla gündüz giderdik sinemaya.
Gece annem zor izin verirdi.
Bazen de açık hava sinemasına ailemizle giderdik.
Bir de Ankara merkezde anneannemlerin evinin yanında bir sinema vardı: Özer sineması.
Orda olduğumuz zaman iki günde bir film seyrederdik sinemaya ekli duvara yapışık yerden.
İnsanlarla birlikte film izlemek güzeldi, onların da filmi ıslıklamaları sesleri arasında.
Eski sinemalı günlere gittim.
Tebrikler Çetin bey,
selâmlar..
Kıymetli hocam, çok çok teşekkür ediyorum.
Bir dönem hayli düşkündüm sinemaya gitmeye ve her şey yolunda yordamında güzel güzel yaşar giderdik ve birbirimize saygıda kusur da etmezdik zaten dünü yad edip de günü yaşanır kılıyoruz.
Hiç bir şeyin tadı kalmadı artık: ne eski günler ne eski dostluklar ne de değer verdiğimiz ölçüde değer görmek.
Çok güzel bir paylaşımdı: var olsun kaleminiz, değerli hocam.
İstanbul aslında çok yalnız tıpkı sinema salonlarının terk edilmişliği gibi zaten doğru dürüst sineme salonu da kalmadı hepsi birer birer kapanıyor en azından yaşadığım semtte buna şahidim.
Saygılarımı ve selamlarımı gönderiyorum değerli şahsınıza.
Var olun; var olsun kaleminiz.
çetin altungüneş
çetin altungüneş
Değerli hocam, biraz rengi açmanızı rica etsem.
Kusura bakmayın okuması zor.
Teşekkür ederim.
çetin altungüneş
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim.
Şimdi çok rahat okuyabiliyoruz.