5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
950
Okunma


Tahrik kelimesinin birinci sözcük anlamı: ajite etme, kışkırtma, harekete geçirme, insanın zihninde ve duygu dünyasında sarsıntı yaratma ve nihayetinde öfke patlaması sonucu, suç işlemeyi sağlayan eylem biçimi anlamına geldiği gibi, ikinci sözcük anlamı da cinsel içerikli olup; Cinsel isteği uyandırma, artırma ve yoldan çıkarma şeklinde de değerlendirilir. Bu iki eylem biçimi, tanımı ve sonuçları itibariyle her iki şekliyle de suç teşkil ettiğinde ağır tahrik olarak yerel ve evrensel ceza hukukunun dava kapsamına girer.
Bazen bela insanı gelir bulur, bazen de insan gider belayı bulur.
Çalıştığım iş yerin de arızalı ve işlevini yitirmiş eski makinelerin konulduğu hurdalık olarak kullanılan yaklaşık dört yüz elli metre karelik atıl alanı içindeki hurda makineleri başka bir yere nakledip aradaki duvarı kırarak üretim bandına ilave etmeye karar verdik. Bir dostumun referansıyla tanıştığım tadilatı yapacak olan beş kişilik inşaat ekibinin sorumlusu olan Cengiz ile yapılacak işlerin içeriğini ve maliyetini belirledikten sonra, yer karoları ve fayansların satıldığı firmaya gitmek üzere şirket aracıyla iş yerinden yola çıktık. Yaklaşık yarım saat süren yolculuğumuz boyunca çeşitli konularda sohbet ettiğimiz Cengiz’in lise mezunu otuz dört yaşında ve Vanlı olduğunu öğrendim. Memleket üzerine yaptığımız sohbetin bir bölümünde Cengiz’in doğu şivesiyle; Abi ben Vanlıyım ama Kürt değilim Türküm sözü dikkatimi çekti. Neden böyle bir açıklama yapma gereği duydun diye sorduğumda; Kürt değilim, Kürtçede bilmem ama esmer oluşumdan ve o yörenin şivesiyle konuşmam dan dolayı beni Kürt zannediyorlar. Dedi. -Eee ne var bunda seni Kürt zannetmelerinde ne sakınca var diye sorduğumda verdiği cevabı pek gerçekçi bulmamıştım. Söylediği şeyler terör örgütü yandaşı olarak görülmek ve Kürt olduğu zannıyla bu tür götürü türü inşaat işleri almakta zorlandığını alsa da bu sefer de parasını tahsil etmekte güçlük çektiğin den falan bahsediyordu. Doğrusu söyledikleri bana biraz abartılı geldi. Yani anlattıklarında ağır tahrik söz konusuydu ve biraz da ajitasyon yapıyor gibi gelmişti.
Naçizane bende kendisine her işte olumsuzluklar olabileceğini sen işini iyi yaparsan kimse sana bir şey diyemez. Şeklinde konuyu işle sınırlandırmış ve adeta onun etnik kökeni hatta ısrarla mensubu olmadığını söylediği etnik köken yüzünden aşağıla nacağı gerçeğini görmezden gelmiştim. Belki de bilinçaltım da bir insanın kültürü, inançları veya etnik kökeni nedeniyle aşağılanma ilkelliğini duymak istememiştim.
Nihayetinde yer karolarını ve fayansları alacağımız firmanın önüne gelmiştik. Cengiz’in tanıdığı ve ilk defa geldiğim firmanın oto parkına aracımızı park ettikten sonra birkaç bin metrekare üzerine kurulmuş binadan içeri girdik. İçeride bizi firmanın sahibi olan kırk yaşlarında olduğunu düşündüğüm güler yüzlü kibar bir hanım karşıladı. Cengiz’in bizi tanıştırmasından sonra yer karolarını ve fayans çeşitlerini görmek için ofisler bölgesinde bulunan teşhir salonuna geçtik. Alacağımız ürünlerin renk ve desen seçimini yaptıktan sonra bu kez de hem çay içmek, hem de ödeme ve fatura işlemleri için hanımefendinin ofisine geçtik. Ofisten içeri girdiğimizde arada herhangi bir bölmenin olmadığı sade döşenmiş ofiste üç ayrı müdür masası ve o masaların koltuklarında oturan otuzlu yaşlarda iki hanım daha vardı. Onlarla birlikte hanımlardan birinin masasının misafir koltuğunda oturan motosiklet kıyafeti giymiş uzun saçlarına ak düşmüş seyrelmiş saçlarını atkuyruğu bağlamış tahminen atmış yaşlarında oldukça dinç görünen bir de adam vardı.
Ben ve Cengiz, Hanım efendinin buyur etmesiyle masasındaki misafir koltuğuna geçip oturduk. Masanın üzerindeki kalemlerden ve diğer objelerden hanımefendinin ana muhalefet partisinin bir seçmeni ve sempatizanı olduğunu anlamak çok zor değildi. Kısa sohbetimizden öğrendiğime göre diğer masadaki hanımlar da hanımefendinin kız kardeşleri imiş, babalarının vefatından sonra üç kız kardeş hem firmada çalışan onlarca insanın işsiz kalmaması, hem de baba yadigarı firmayı ayakta tutmak için firmanın idaresini ele almışlar. Ortada insanı gururlandıran ve keyif veren müthiş bir kadın cesareti vardı.
Biz bu konular üzerinde konuşurken oturduğum koltuğun çaprazında kalan adam da diğer hanım kardeşimizi adeta esir almış bir şekilde ona söz hakkı vermeksizin aralıksız iktidar partisi üzerinden rahatsız eden bir üslupla İslama İslamın değerlerine ve Müslümanlara şuursuzca saldırıp duruyordu. Belli ki adam ya materyalist düşünce yapısında olan fanatik bir ateist, ya da azılı bir İslam düşmanıydı. Her insanın inanç ve düşünce özgürlüğü olmalıydı ama bu, hiç kimseye başka inanç ve düşünce sistemine sahip olanları aşağılama hakkını vermezdi.
Bu prensibi savunan biri olarak adamın devam eden hakaret, yalan ve iftira içeren sözleri ve agresif ruh hali karşısında, açıkçası keyfim kaçmış ve sabrım tükenmeye başlamıştı. Sanırım durumu fark eden muhatabımız olan hanımefendi adama hitaben; tamam abi bu konuların konuşulacağı yer burası değil diyerek adamın susmasını ve sakinleşmesini istiyor ve bir yandan da kısık bir ses tonuyla hoş olmayan bu durum için bizden özür diliyordu. Adamın baba dostu eski bir müşterileri olduğunu söyleyip oluşan nahoş durumdan kaynakla bir tartışma ya da kavga ortamının oluşmaması için adeta yüz mimikleriyle bize durumu idare edin ricasında bulunuyordu.
Nihayetinde ağzının payını verme noktasında hanımefendinin derin mahcubiyetinin hatırına adamın pervasızca İslama ve Müslümanlara dönük tahrik edici yalan ve iftira içeren hakaretlerine sessiz kaldık.
Ertesi günü firmanın kamyonuyla gelecek olan ürünlerin Fatura kesimi ve muhasebe işlemlerinin tamamlanmasından sonra hanımefendinin nazik uğurlamasıyla iş yerine dönmek üzere aracımızla yola çıktık.
Yol boyunca ağzımı bıçak açmıyordu. Gerçi Cengiz teskin etmeye çalışan sözler söylüyordu ama ben derin bir sessizliğe gömülmüştüm. O sesiz kaldığım anlarda doğrudan şahsıma yönelik olmasa da inançlarıma dini değerlerime yapılan hakaretlerin psikolojik travmasını yaşıyor ve insanın sinir uçlarına dokunulduğunda açığa çıkacak cinnet halinin sonuçlarının ne kadar korkunç olabileceğini düşünüyordum.
Bir kez daha çok iyi anlamıştım ki, yaşanan bireysel veya toplumsal öfke patlamalarının sebep olduğu trajedilerin gerisinde, aşağılanma duygusunu oluşturan kışkırtıcı ağır tahrik yatıyordu.
Serhat BİNGÖL. 04.07.2019