- 863 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
AĞIR TAHRİK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Tahrik kelimesinin birinci sözcük anlamı: ajite etme, kışkırtma, harekete geçirme, insanın zihninde ve duygu dünyasında sarsıntı yaratma ve nihayetinde öfke patlaması sonucu, suç işlemeyi sağlayan eylem biçimi anlamına geldiği gibi, ikinci sözcük anlamı da cinsel içerikli olup; Cinsel isteği uyandırma, artırma ve yoldan çıkarma şeklinde de değerlendirilir. Bu iki eylem biçimi, tanımı ve sonuçları itibariyle her iki şekliyle de suç teşkil ettiğinde ağır tahrik olarak yerel ve evrensel ceza hukukunun dava kapsamına girer.
Bazen bela insanı gelir bulur, bazen de insan gider belayı bulur.
Çalıştığım iş yerin de arızalı ve işlevini yitirmiş eski makinelerin konulduğu hurdalık olarak kullanılan yaklaşık dört yüz elli metre karelik atıl alanı içindeki hurda makineleri başka bir yere nakledip aradaki duvarı kırarak üretim bandına ilave etmeye karar verdik. Bir dostumun referansıyla tanıştığım tadilatı yapacak olan beş kişilik inşaat ekibinin sorumlusu olan Cengiz ile yapılacak işlerin içeriğini ve maliyetini belirledikten sonra, yer karoları ve fayansların satıldığı firmaya gitmek üzere şirket aracıyla iş yerinden yola çıktık. Yaklaşık yarım saat süren yolculuğumuz boyunca çeşitli konularda sohbet ettiğimiz Cengiz’in lise mezunu otuz dört yaşında ve Vanlı olduğunu öğrendim. Memleket üzerine yaptığımız sohbetin bir bölümünde Cengiz’in doğu şivesiyle; Abi ben Vanlıyım ama Kürt değilim Türküm sözü dikkatimi çekti. Neden böyle bir açıklama yapma gereği duydun diye sorduğumda; Kürt değilim, Kürtçede bilmem ama esmer oluşumdan ve o yörenin şivesiyle konuşmam dan dolayı beni Kürt zannediyorlar. Dedi. -Eee ne var bunda seni Kürt zannetmelerinde ne sakınca var diye sorduğumda verdiği cevabı pek gerçekçi bulmamıştım. Söylediği şeyler terör örgütü yandaşı olarak görülmek ve Kürt olduğu zannıyla bu tür götürü türü inşaat işleri almakta zorlandığını alsa da bu sefer de parasını tahsil etmekte güçlük çektiğin den falan bahsediyordu. Doğrusu söyledikleri bana biraz abartılı geldi. Yani anlattıklarında ağır tahrik söz konusuydu ve biraz da ajitasyon yapıyor gibi gelmişti.
Naçizane bende kendisine her işte olumsuzluklar olabileceğini sen işini iyi yaparsan kimse sana bir şey diyemez. Şeklinde konuyu işle sınırlandırmış ve adeta onun etnik kökeni hatta ısrarla mensubu olmadığını söylediği etnik köken yüzünden aşağıla nacağı gerçeğini görmezden gelmiştim. Belki de bilinçaltım da bir insanın kültürü, inançları veya etnik kökeni nedeniyle aşağılanma ilkelliğini duymak istememiştim.
Nihayetinde yer karolarını ve fayansları alacağımız firmanın önüne gelmiştik. Cengiz’in tanıdığı ve ilk defa geldiğim firmanın oto parkına aracımızı park ettikten sonra birkaç bin metrekare üzerine kurulmuş binadan içeri girdik. İçeride bizi firmanın sahibi olan kırk yaşlarında olduğunu düşündüğüm güler yüzlü kibar bir hanım karşıladı. Cengiz’in bizi tanıştırmasından sonra yer karolarını ve fayans çeşitlerini görmek için ofisler bölgesinde bulunan teşhir salonuna geçtik. Alacağımız ürünlerin renk ve desen seçimini yaptıktan sonra bu kez de hem çay içmek, hem de ödeme ve fatura işlemleri için hanımefendinin ofisine geçtik. Ofisten içeri girdiğimizde arada herhangi bir bölmenin olmadığı sade döşenmiş ofiste üç ayrı müdür masası ve o masaların koltuklarında oturan otuzlu yaşlarda iki hanım daha vardı. Onlarla birlikte hanımlardan birinin masasının misafir koltuğunda oturan motosiklet kıyafeti giymiş uzun saçlarına ak düşmüş seyrelmiş saçlarını atkuyruğu bağlamış tahminen atmış yaşlarında oldukça dinç görünen bir de adam vardı.
Ben ve Cengiz, Hanım efendinin buyur etmesiyle masasındaki misafir koltuğuna geçip oturduk. Masanın üzerindeki kalemlerden ve diğer objelerden hanımefendinin ana muhalefet partisinin bir seçmeni ve sempatizanı olduğunu anlamak çok zor değildi. Kısa sohbetimizden öğrendiğime göre diğer masadaki hanımlar da hanımefendinin kız kardeşleri imiş, babalarının vefatından sonra üç kız kardeş hem firmada çalışan onlarca insanın işsiz kalmaması, hem de baba yadigarı firmayı ayakta tutmak için firmanın idaresini ele almışlar. Ortada insanı gururlandıran ve keyif veren müthiş bir kadın cesareti vardı.
Biz bu konular üzerinde konuşurken oturduğum koltuğun çaprazında kalan adam da diğer hanım kardeşimizi adeta esir almış bir şekilde ona söz hakkı vermeksizin aralıksız iktidar partisi üzerinden rahatsız eden bir üslupla İslama İslamın değerlerine ve Müslümanlara şuursuzca saldırıp duruyordu. Belli ki adam ya materyalist düşünce yapısında olan fanatik bir ateist, ya da azılı bir İslam düşmanıydı. Her insanın inanç ve düşünce özgürlüğü olmalıydı ama bu, hiç kimseye başka inanç ve düşünce sistemine sahip olanları aşağılama hakkını vermezdi.
Bu prensibi savunan biri olarak adamın devam eden hakaret, yalan ve iftira içeren sözleri ve agresif ruh hali karşısında, açıkçası keyfim kaçmış ve sabrım tükenmeye başlamıştı. Sanırım durumu fark eden muhatabımız olan hanımefendi adama hitaben; tamam abi bu konuların konuşulacağı yer burası değil diyerek adamın susmasını ve sakinleşmesini istiyor ve bir yandan da kısık bir ses tonuyla hoş olmayan bu durum için bizden özür diliyordu. Adamın baba dostu eski bir müşterileri olduğunu söyleyip oluşan nahoş durumdan kaynakla bir tartışma ya da kavga ortamının oluşmaması için adeta yüz mimikleriyle bize durumu idare edin ricasında bulunuyordu.
Nihayetinde ağzının payını verme noktasında hanımefendinin derin mahcubiyetinin hatırına adamın pervasızca İslama ve Müslümanlara dönük tahrik edici yalan ve iftira içeren hakaretlerine sessiz kaldık.
Ertesi günü firmanın kamyonuyla gelecek olan ürünlerin Fatura kesimi ve muhasebe işlemlerinin tamamlanmasından sonra hanımefendinin nazik uğurlamasıyla iş yerine dönmek üzere aracımızla yola çıktık.
Yol boyunca ağzımı bıçak açmıyordu. Gerçi Cengiz teskin etmeye çalışan sözler söylüyordu ama ben derin bir sessizliğe gömülmüştüm. O sesiz kaldığım anlarda doğrudan şahsıma yönelik olmasa da inançlarıma dini değerlerime yapılan hakaretlerin psikolojik travmasını yaşıyor ve insanın sinir uçlarına dokunulduğunda açığa çıkacak cinnet halinin sonuçlarının ne kadar korkunç olabileceğini düşünüyordum.
Bir kez daha çok iyi anlamıştım ki, yaşanan bireysel veya toplumsal öfke patlamalarının sebep olduğu trajedilerin gerisinde, aşağılanma duygusunu oluşturan kışkırtıcı ağır tahrik yatıyordu.
Serhat BİNGÖL. 04.07.2019
YORUMLAR
Serhat tebrikler.
Yazın günün seçkisi.
Ancak bir şey dikkatimi çekti:
"Belli ki adam ya materyalist düşünce yapısında olan fanatik bir ateist, ya da azılı bir İslam düşmanıydı" diyorsun.
Bu ne müthiş bir yetenek.
Adamın konuşmasından ateist olduğunu hemen anladın yani...
Helal olsun sana...
Öperim gözlerinden.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
"Çözümü bende var lakin gücüm yok;))))"
Alıntı yaparak sabrınızı selamlıyorum hocam..
Kışırtılmanın verdiği ve insan öldürmeye kadar gidebilecek bir konuyu dün veya evvelsi gün ben de yaşadım..
evimizi alalı 2 seneyi geçti ömür ortasında kiradan kurtulduk,
10 daireli bir apartmana kapağı attık..
sanki devlet yönetimi gibi yöneticilere karşı gösterilen tahammülsüzlükler yüzünden 2 yılda 3. yöneticimizle devam ediyoruz, öğretmen bir komşumuz olan 2. yöneticimiz ise taşındı apartmandan geçen aylarda..
tüm olaylar müteahhidin ki geçen yıl "hacı" olmuş..
normalde tüm daire sahiplerine depo ve ortak alan olarak gösterilen zemin katını daireye çevirmek istemesiyle başladı desek yeridir.önce garajımızın ortasına duvar ördürdü, belediye marifetiyle yıktırdık. ve 34 metrekarelik alandaki pencereleri de kapattırık..
5-6 sefer giderlerimiz tıkandı, bir önceki tıkanım nedeni, kanalizayon borularının hemen ağartmanın dışında bırakılması yani logara kadar gitmemesi veya sonradan kepçeçinin dikkatsizliği sonucu boruların kırılması olduğu çıktı ve düzeltirdik, daha sonra yine tıkandı ki bu sefer de 34 mkarelik depo alanını bir yakını üzerine tabuda gösterdiği için oraya taktığı kapının üzerine kalan gider borusunun yukarıya sündürülmesi sonucu tıkanıklıki onu da düzelttirdik..
herşey yolunda giderken..
dün iki gen gelip pencereli taktımışlar 34 mkarelik yere...
iyi hoş neden niçin belgelerinz falan derken işin ucunda "imar affı" çıktı...
tamam dedik, tapu tarihinden itibaren aidatları ödeyin okey...
hiç bir sorun yok:))
sonra o gençlerden biri mütehadi aramış, ben de apartmanın güney cephesindeki hobby bahçelerine geçmiştim..
bir bağırış çığrış, yöneticimizi almış müteahhid, müteahhidin kankası, ve tapu sahibi bayan ağız dalaşı başlamış...
oraya yetiştişip yönetici komşumu oradan uzaklaştırmak isterken ilk duyduğum cümleler; "sen kimsin yönetici parçası" oldu.. bizim komşuyu da biliyorum sinirlidir..
tuttum oradan ulaştıryorum, sonra mütahhidin yeğeni bir şeyler geveledi, işte ben sana kolaydık sağladım da ev sahibi oldun gibi, senetleri vermeseydim görürdün gününü gibi mealen..
komşum ne cavp verdi hatırlamıyorum ama tapu sahibi kadın da biraz cırlak çıktı,
sesler karıştı.. sonra müteahhit birden hızlandı bu sefer onu tut...
sonra müteahhidin kankası "piç ana avrat küfre dönmesin mi bizim yöneticye..
film koptu...
bizim yönetici de ağını bozdu, sinirleri tavan yaptı...
ana baba günü gibi derler ya... çocuklar kadınlar erkekler ihtiyarlar lakin edilen lafların kıyısı köşesi yokk
3-4 kişi zor zaptetdiler, bu arada müteahhitle kankasını zor bela arabalarını bindirip içimden küfür ederek Allah aşkına uzaklaşın diyerek postaladım...
birisinin belinde silah olsaydı...işin sonu karakolluktu...
devletin veya belediyelerin para için çıkardığı imar affı gibi konularda hiç. cinayet işlendi mi okumadım gazetelerde.
şimdi bizim müteahhit hacı olmuş yani..
genelleme yapamayız..
lakin böyle bir bir bir, ne geliyorsa hacı hocadan dedikleri çıkıyor ortaya...
insanlık mı, dürüstlük mü, din mensubiyeti mi, kültür mü?
millet barut fıçısı ve cahiliyet bir çok konuda paçalardan akıyor üstadım..
sonumuz hayrolsun...
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Değerli yazarımız Serhat bey,
Naif ve ortayolcu duruşunuz her zaman sevilen biri olmanıza neden oluyor. Bazen size imreniyorum. İnsan kendi hassasiyetlerine gösterilmesi gereken saygıyı karşısındaki ne neden yapamaz? Çünkü empati sözcüğü sadece sözcük olarak kalmakla yetiniyor ne yazık ki.
Site içinde bile bazen hiç ummadığımız büyüklerimiz den öyle ayrışmacı yazılar okuyoruz ki şaşırmamak elde değil. Ve hatta bu yazı tarzı normal konuşma repliği gibi kaleme alınınca insan çok daha fazla şaşırıyor. Çünkü yazılan yazı bilinçaltından, süzülmeden öylece çıkıp gelmiş ve işte bu daha da üzücü.
Umarım anlaşılmak için önce anlamamız gerektiğini birgün öğreniriz.
Sevgilerimle
Serhat BİNGÖL
Mensubu olmaktan şeref duyduğum İslam dini dahil eleştirilmeyecek hiçbir şey yoktur. Fakat eleştir başka şeydir doğrudan hakaret içeren iğrenç iftira ve yalan başka. Naçizane ben buna tahammül edemiyorum açıkçası tahammül etmek gibi bir niyetimde yok.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Değerli kardeşim, o kişiyle tartıştım, ağız kavgası yaptım, hatta birbirimize girecektik neredeyse, deseydin, herhalde bu durumda kınanacak kişi sen olurdun. Çünkü;
- O kişinin konuşma biçimi, kendisiyle tek kelime konuşulmayacak biri olduğunu baştan göstermiş zaten...
- Bu durumda; o kişinin insanca konuşma idrakine ve kültürüne sahip olmadığı görülür ki, savunduğunu sandığı tarafa en yıkıcı saldırıyı kendisi gibiler somutluyor...
- O kişi, savunduğunu sandığı tarafın değerlerininin böyle bir tavır doğurduğuna bir kez daha şahit olunduğunu veya büyük ihtimalle tavrının böyle değerlendirileceğini anlamıyor...
- Bugün 'kutuplaşma' sorunumuzdan özellikle hangi cenah elemanlarının sorumlu olduğunu da farkedebiliyoruz bu durumda...
-......
-......
Değerli kardeşim, millet için samimi, üretken, yapıcı-onarıcı olmayanların, buna hem bireysel hem grupsal planlarda gönlü, niyeti, azmi ve donanımı olmayanların tipik davranış biçimi böyledir...
Bu yargı/vargı günlük hayatta sürekli doğrulanır...
Değerlerimiz, diye savundukları gerçekleri nasıl ve ne kadar anlayabildiklerini ve anlama-anlatma biçimleriyle değerlerine asıl zararı kendilerinin verdiğini bir kez daha kaydedelim...
Velhasılı, ben/biz neden kaybediyoruz, diye sorma bilincini taşıyamayan, sonra kendisini değiştirme/dönüştürme cesaretini ve iradesini gösteremeyen bireysel ve/veya grupsal özneler ortaya çıkan kaosta nesneleşirler, çözümün değil problemin iflah olmaz elemanları olarak gafletten dalalete, dalaletten ihanete varan uçlar arasında bir sarkaç olup çıkarlar...
Değerli kardeşim, yazınız sıradan bir durumu anlatıyor gibi görünse de, bugün rahat olmadığını bildiğimiz coğrafyamızın ve toplumumuzun elzem, hatta acil olan çözüm önerilerinin özüne ilişkindir ve dolayısıyla hep göz önünde tutulması gereken bir durumun somutlanmasıdır...
Varolasın...
Selam ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Neyse sizin de dediğiniz gibi aslında bu tür insanlar tek kelime konuşulacak kişiler değiller ama maalesef bazen yaşam içerisinde yollar kesişebiliyor.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Her türden aşırı tahrikler var maalesef
Bu işin kökeninde insanın mayasındaki hamurun bozulmasından kaynaklı bir sebep var bence
Bu hamuru nasıl tekrardan karıp düzelteceğiz çok güç soru bu?
Çözümü bende var lakin gücüm yok;))))
saygılarımla
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
MÜSLÜM BAYRAM
ACİL DEMOKRASİ VE HUKUK
SAYGIMLA