Bir çay molası "Yeryüzünde kayıplık; Sancılı sükunet"
Yaşayabileceğim mülkler kadar sancılıydım. Bir insanın iç huzuru mülküdür. Yazmaksa en güçlü terapi. En girift sözlerin eğlencesiydi yazmak. Yazmak bulduramamaktı güneş iklimini kimi zaman. Göz pınarlarıma inen dünyanın yasıydı. Dünyanın kederiydi. Sükunetti önce. Onu ulaşılmaz kılan neydi? O kimdi. Kalbimi parçalatan bilgece varlık ne şekilde hüküm sürüyordu bende.
İşte tüm bu soruların cevabı belki de ufacık bir su dalgasında saklıdır.
Şimdi varsıl veya yoksul sayıklamalarım beyan niteliğindedir. Her sancı bir sükunettir. Her sükunet bir sancı...
İki göz oda
Bir dünya
söz kalabalığı duellolar. Ölü deniz. Hayat belirtisi gösteren hiçbir şey yok henüz. Çoğu kişi ölüyorum der. Ama yaşıyordur.
Bir gün düş bahçesinden ayrılık gerçekleşti. O gün makus talihimin yüzüme güldüğü gün hüzünün dev hali zamanın bütün kipleriyle sarmaş dolaştır gözümde. Küçük uğraşlar büyük uğraşlara gebedir.
Düşleri mis. Evreni mis. Onu takiben her şey mis. Düşünüşte siyah bantlı bir bulantı. Düşünmek zorundaydık kendimizi. Işte sırf bu yüzden kendimi terk ederim. Sancımı terk ederim.
Oysa
yağmur sözümü kesmeden yol almalıydım olgucu maskeleri çıkarıp.
Yağmur sözümü kesmedi. En okkalı tokatla döndüm yüzümü dünyaya. Şefkat tokadıyla sarsıldım sızım sızım.
Sırf bu yüzden mülkiyet hakkı yalnızlığıma da tanınmış olmalı. Ve matem aramamalı onda.
Ben ki
Bedavacı değildim söz konusu yürekse. Dilimde bir gün olsun israf edilmedi aşk sözcüğü. Çünkü Yürek mahkumiyetidir bencillik. Bencillik ütopyanın ta kendisidir. Bencillik bir dönme dolap...
Küçük dağları kimsemiz yaratmadı. Esasında mülk sahibi Allahtır. Ne istiyorsak ondan istemeliyiz.
Güzel günlere efendim...
Mahvash
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.