Yağmurla yaşlanan çiçeğe beni o gönderdi.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sağanak halinde değildi hiçbir yaşanan, aramızda kurduğumuz köprüler en eski tarihlerden bize bırakılmıştı adeta, yalnızca kendimize düşmememiz için…
‘’Hayattan kaçarak huzur bulamazsın.’’diyordu filmde o kadın.
Okuldan çıktığımda anlamını bilemediğim bir sıkıntı kaplamıştı her yanımı, yağmurda hiç olmazdı aslında, bir sıkıntı duysam yağmurda yürürüm biraz, belki ıslanırım en çok, sonra kahve yaparım kendime, pencereden seyrederim dağları, geçer…
Ama geçmeyen sıkıntılar da duyuyorum demek ki…Okuldan çıkışta arabada oturdum biraz, ne yapacağımı düşünmem gerekiyordu, en kötüsü de bu ya, ne yapacağını bilememek…Öğrencilerimden birkaçı pencereye tıklayıp, bir sorun olup olmadığını anlamaya çalışıyor, gülümseyerek el sallıyorlar bana, ben de gülümsüyorum. Bu gülümseme sadece bir vedalaşma biçimi değil aramızda. Bu, el sallama ve tebessüm seni çok seviyorum anlamında aramızda gizli bir anlaşma gibiydi.Çocuklar uzaklaşıyor yavaş yavaş, bense aynı yerde duruyorum kararsızlık içinde…
Karanlık içimizde de olur mu bazen?
İçimde en uzaklarda, ulaşamadığım ,dokunamadığım sessizlik, en çok korktuğum ama hiç anlam veremediğim…
En çok sevdiğim bu yağmurlarda bile sevginin en incinmiş yanını duyumsuyorum, yaralayıcı bir şeyler çoğalıyor içimde,yağmurdan mı geliyor bu acı his…Yoksa yaşanmışlıkların su’ya adanmışlığı mı bu?
En iyisi su’ya gitmek..
Su’ya…
Akşamüstü yüreğine sığınıp, yağmurlarla hüznüme yaslanmak için…
Yağmur ıssızlığında tenha ve uzak göklere neden çoğalır göç hiç düşündün mü? demiştim bir şiirimde.Ve işte:
Karanlık serüvenin öteki adı : Duygular…Duygular…
Kaçmak… veya bir yerlere yetişme hissi… arasındadır aslında insan hep…Bunun ayrımını bile yapamaz bazen belki..Enlerin arasında yok olmak en acı olsa da..En mutlu olduğunda hüngür hüngür ağlamak gibidir bazı anlar..Farkında olmak ne kadar yıkıcı ise olmamak da o kadar korkunç bir bakıma…
Yüzleşmekten kaçma kendinle diyorsa içindeki ses, gitmeli…
Gittim ben de…
Çam ağacı belli belirsiz görünüyordu, o üç küçük mezar...Dağ yamacında öylece bir köşede..Ve boydan boya uzanan zeytin ağaçları..
Onlar hep burada…diyorum içimden,
hep aynı yerde durmak nasıl bir duygu acaba bunca sağanak yağmurlarda…hiç hareket etmeden…Islanmak… ıslanmak iliklerine kadar..
Bekliyorum...bekliyorum orada...Su’yun karşısında..
Şimdi biraz benziyordum onlara, o küçük mezarlara…İncecik çam ağacına ve zeytin ağaçlarına..
Oysa… su akıyor…Durmadan hıncahınç akıyor…İnsan, eliyle bozduğu dengede, belki de içinde sürükleneceği bulanık geleceğin işaretini görüyor..
Su da insan gibi öfkeleniyor en sonunda…Öfkeyle hüznün tam ortasında yağmurda ve yıkılmaya yüz tutmuş bir köprüden bakıyorum o mezarlara…
Çok uzak değiliz şimdi, bunu o an hissediyorum.
Son…ve
Sonsuzluk…
Ne kadar yakın iki kelime…
Eskiden de bu köprüden geçerken korkardım ama söyleyemezdim kimseye. Halam ’’hadi tutun ellerimden köprüyü geçene kadar, sonra koşun dağlara, bakalım en çok kekik toplayacak ’’ derdi. Kekik toplamak derdimiz yoktu aslında, ama kekik kokusunda dağ yamacında yuvarlanmak, üstümüz başımız toprak, çiçek…Güneşten renkleri biz çalardık,yeşilin mavinin en güzel tonu bizimdi. bahar toprak gibi avuçlarımızda, dağ yamaçları boyunca sevinç çığlıklarımız..
Şimdi…Sadece eskiyen bir şeyler var aramızda…Su’yla benim aramda…Köprüyle yağmur arasında…Yaşlı bir adam geçiyor yanımdan, ağır ağır yürüyor, simsiyah kocaman şemsiyesi olanca yağmura meydan okur gibi, o da köprüye yaklaşıyor, suya bakıyor sonra bana…’’bizi bir gün bir şeyler alacak, belki bu su…belki başka şey…’’der gibi bakıyor bana…Saçlarımdan süzülen damlalar gözlerime yanaklarıma dudaklarıma akıyor, ellerim titriyor, üşüyorum. Adam uzaklaşıyor..Yağmur yağıyor..Köprüye daha çok yaklaşıyorum,halamın sesi kulaklarımda:’’Tutun ellerimi köprüyü geçene kadar,sonra koşun dağlara…’’Adam uzaklaşıyor,şemsiyesinin içinde kayboluyor adeta…
Köprüye daha çok yaklaşıyorum, su’ya bakıyorum, boz bulanık akan su’ya.
Şimdi çok yakınız işte…son’a ve sonsuzluğa…Üç mezar karşımda, çam ağacı ve zeytin ağaçları…Titreyen sesimi duyuyorum yağmur seslerinin arasında:
‘’Sonra fark ettim ki
Su akıyor, rüzgar esiyor, yağmur yağıyor
Her şey yine ve aynı şekilde oluyor..
Öyle bir yere geldim ki
Sıcak ve soğuk, aşk ve nefret, savaş ve barış
Üşümek ve sonra ısınmak gibi..’’
Kenarları yırtık çiçekli perdelerin zamanlarından,olağanüstü bir düşten geçiyordum, duvarların hep aynı çiçekli olduğu o uzun akşamların düş dolu sabahlarından..
kekik toplamak için gittiğimiz şu dağlarda yürüdüğümüz adımlarım burada, sarı çiçekler toplamak için okuldan kaçıp nehirden geçiyorum,
bir demet sarı çiçek ellerimde yamaçtan bakıyorum ötelere sonsuz bir sevinçle..
‘’Mutlu olacak o, diyorum...
Bu kadar güzel çiçekleri sevmez mi bir insan’’
Kokluyorum ellerimde tuttuğum çiçekleri, yeniden bir daha, bir daha… tüm dünya çiçek kokuyor, saçlarım, ellerim ve gök… her yer çiçek kokuyor…
Aklımda üç mezar,üç çam ağacı, yağmur,çiçekler ve o.
Yürümeye başlıyorum.
Mutlu olacak o,
Çok mutlu olacak.
ve sevecek beni…
YORUMLAR
senin bu duru anlatımını seviyorum hena...bazılarımız içini olduğu gibi dökerler ortaya...o an başka hiçbir şey düşünmeyiz...başkaları ne der? ne düşünür?, bunların hiçbirine kafa yormayız...boş yere kolumuzu kanadımızı kıracak veya bozuk niyetli olanlara bu fırsatı vermeyiz...çünkü bu fazlalıklar ve yaşamın bu gereksiz bulanıklığı yollarımıza taş koymaktan başka hiçbir şeye yaramaz...kim bilir o an aklımızdakilerle ve düşüncelerimizi kemiren ne kadar çok şeyle meşgulüzdür ve boğuşuyoruzdur ki; gözümüz bu çetrefilli ayrıntılara bile takılmaz...en doğru olanı da, olması gerekeni de budur zaten yazarken...'kendim için konuşuyorum, kendim için varım' içselliğine yolculuk da denilebilir buna...
bazen yutmaya, bazen boğmaya çalıştığımız iç sesimizle kavgaya tutuşuruz...içimizdeki muhalif bi ses bi ayağımızı koşuya sürerken, öteki ayağımızı yere çiviler hep...işte orda hiç boyun eğmeyen ve daha fazla bastırılamayan dirençli bazı muhtelif sözler başkaldırır ve bütün çıplaklığıyla çıkar açığa...
ne sis...ne gölge...ne de başka bi duvar...baktığın her yerde senden bi hatıra vardır...
güzel yazı...güzel anlatım...
seni tekrar burda görmek de güzel gülüm...
sevgiyle...
hena
Yazıp burada eklediklerimin çoğu genellikle an'lık yazılardan oluşuyor.Yazdıktan sonra değiştirmemek için o an dönüp okumuyorum bile bazen.
Biz yine hep yazalım Gule, kim ne düşünecek diye kaygı taşımadan yazmak istediğimiz için yazalım sadece. şimdi yaptığımız gibi.
Okuman çok mutlu etti canım,
Çok teşekkür ederim Gule..
Çokça sevgilerimle...
İçimde binlerce posta güvercinleri kanat çırpıyor Hena..
Bütün hayellerin suyun altında özgürce süzülen balığa,
düşlerin ise o balığın ağlara takılmasına benziyor..
Küçük kara balığın asiliği hep içindedir ama..
Seni gönderen yağmurlu çiçeği düşünüyorum da
sanki göremediğimiz ama kokusunu duyumsadığımız bir zamandayız..
Sanada oluyordur, çok oluyordur..
Sanki böyle hayallerinle sen birbirinizin etrafında dönüyorsunuz..
Sonra bedenine tuhaf bir ürperti yürüyor..
Beklersin, köklerin kayaları parçalasın diye, kolların bütün hayatı
kucaklar, bütün çocukları..Hayallerine dönük yazarsın akşam şiirini..
Bütün güzel imgelerin toprağın altındadır çünkü..
Saf hüzünlü bir filmin içinde güvende olduğunu sanırsın,
birden bire el altından aksiyon verilir, susarsın.
''Çünkü bilirsin;
Mutlu olacak o,
Çok mutlu olacak.
ve sevecek b(s)eni''…
Mutlu Cumartesi'ler:)
hena
elbette...
Mutlu olacak o,
Çok mutlu olacak.
ve sevecek b(s)eni…
Mutlu Cumartesi'ler:)
İyi ki göndermiş...
Kokluyorum ellerimde tuttuğum çiçekleri, yeniden bir daha, bir daha… tüm dünya çiçek kokuyor, saçlarım, ellerim ve gök… her yer çiçek kokuyor…
Aklımda üç mezar,üç çam ağacı, yağmur,çiçekler ve o.
Yürümeye başlıyorum.
Mutlu olacak o,
Çok mutlu olacak.
ve sevecek beni…
Canı gönülden şeddeli teşekkür ederim, şu çiçek dolu anları Haziran sabahı seher vakti yaşattınız...
Selam ve saygılarımla
Ortaokul Türkçe kitabında " görme anlama merakı" başlıklı bir metin vardı,yazarını unuttum malesef.ismi söylense "aa evet ya nasıl unuttum "derdim ama o kadar kısa unuttum. İyi dinleyenler daha fazla hissederek yaşıyor hayatı.
hena
Ve senin gibi iyi yazanlar Kibritçi...
senin gibi düşünenler..