- 473 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ertaç Hazer İle Kültür Sanat
Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Uzman Sanatçısı Sayın Ertaç Hazer ile Lefkoşa’da Kültür Ve Sanat Üzerine küçük bir sohbet gerçekleştirdik.
Ertaç Hazer, “Kültür ve Sanat üzerine konuşalım” deyince gülüyor. Bu gülüş, adeta birçok şeyi anlatıyor. Dile getirilmeyen birçok gerçeği dile getiriyordu.
Hazer, tereddütsüzce söze “Devletin bir kültür sanat politikası yok” diye keskin bir dille başladı. Yani en sonda söyleyeceği sözü en başta hem de kestirmeden söyleyiverdi. Sözlerine devam etti: “Olup olmaması ayrı bir tartışma konusu. Bunun muhasebesini sağlıklı yapmak gerekir. Devlet dediğimiz mekanizma, yönetme erkini elinde bulunduran hükümetler vasıtasıyla sanatçıya destek olmalı, sanatçının önünü açmalı, Kültür Dairesi’nin yasasını değiştirip bireysel çalışan örgütsüz sanatçıların da finansörlüğünü sağlamalıdır.”diyor.
Ertaç Hazer, ülkede birçok festivalin yer aldığını ama uluslararası kültür sanat festivallerin yeteri kadar yapılmadığını belirtiyor: “Kültür ve sanat adına ulusal ve uluslararası festivallerin daha geniş ve daha çok yapılması gerekir. Başka ülkelerden tanınmış sanatçıların bu festivallere katılımı sağlanmalıdır. Ülkemize gelmeleri için teşvik edilmelidirler. Uluslararası sanatçıların ülkemize gelerek konferanslar, seminerler vererek, eksik kalan yönlerimizin giderilmesi gerekiyor. Devletin ve hükümetin, özellikle ilgili bakanlığın buna ön ayak olması gerekiyor. Bunun gibi kendi sanatçılarımızın da uluslararası arenada boy göstermesi gerekir. Sanatçılarımız Dünyanın birçok ülkesinde becerilerini, yeteneklerini çeşitli konserler, gösteriler, konferanslar ve seminerlerle sergilemelidirler. Bu anlamda bunlara destek verilmelidir.”
Hazer, sanat alanında bir hayali olduğunu, ölmeden önce bu hayalinin gerçek olarak görmek istediğini belirtiyor: “Ençok istediğim şey, hayatım boyunca düşlediğim tek hayalim Ülkemizde bir kültür sanat köyünün kurulmasıdır. Ülkemizde bozulmamış, bakir kalmış, el değmemiş bir köyümüz var. Bu köy, otantik yapısı ile eski Kıbrıs’ı anımsatıyor. Burası bir sanatçı köyü olarak düzenlenirse burada, sanatsal faaliyetler, festivaller yapılabilir.
Dünyanın birçok yerinden sanatçıları buraya getirip sanat üretimi sağlanabilir. Böylelikle hem dünyadaki diğer sanatçılar ile kendi sanatçılarımızı bütünleştirebilir; hem de bu sayede ülkemizin tanıtımını yapmış olabiliriz. Buraya gelen her sanatçı ülkelerine dönünce burada gördüklerini anlatacaklar ve bizleri tanıtmış olacaklardır. Bu da ülkemizin kültür ve sanat alanında ileriye gitmesini ve dünyada söz sahibi bir ülke olmasını sağlayacaktır.”
Ertaç Hazer, Kültür Bakanlığı’nın hep hor görüldüğünü, diğer bakanlıklar arasında geri planda kaldığını, yasa gereği diğer bakanlıklara bağlanılarak “Ve Kültür Bakanlığı” ibaresiyle dışlandığını, küçültüldüğünü vurgulayarak, bu yanlış uygulamadan derhal vaz geçilmesi gerektiğini ve ayrı, bağımsız bir “Kültür Ve Sanat Bakanlığı”nın olması gerektiğinin altını çiziyor. Bu olmasa dahi hiç olmazsa ayrı bir müsteşarlık halinde kültür ve sanat işlerinin kendi bünyesi içinde yapılmasını ve işlerin bu şekilde yürütülmesini söylüyor.
Ülkedeki bütün kültür ve sanat ile ilgi ne kadar daire varsa (Kültür Dairesi, Devlet Tiyatroları, Devlet Senfoni Orkestrası, Bale ve Opera gibi) bunların bu müsteşarlığa veya bakanlığa bağlanması gerektiğini söylüyor. Böylece radikal kültür ve sanat alanında radikal bir adımın atılabileceğini belirtiyor. Böyle bir yapının oluşmaması için kültür ve sanat adına yapılan tüm çalışmaların palyatif yani anlık çalışma olacağını dile getiriyor.
Ertaç Hazer, Ülke kültür ve sanatının gelişmesine gerçekçi bir yaklaşım gösterilmediğini, bu nedenle kültür ve sanatımızın tam anlamıyla ilerleyemediğini ve hak ettiği yere bir türlü ulaşamadığını söylüyor. Şöyle devam ediyor: “Bu durum, var olan bir gerçeğimizdir. Çünkü Kültür ve sanat geçmişin binlerce yıl öncesinin kültür ve sanat insanları tarafından sentezlenerek, çalışarak güne ve geleceğe aktarılmasıdır.
Ülke coğrafyamız, kendi kültürümüzü yaratmıştır. İnsanımız bu kadar yıldır, bu küçücük adada bıkmadan, usanmadan üretmiş ve bunca zamandır kültürünü meydana getirmiştir. Bunu siyasilerin elinden kurtarmak, radikal kararlarla geleceğe aktarmak gerekir. Çünkü insan geleceğe ancak ve ancak kültürünü ve sanatını taşıyabilecektir. Bunun için müzelerin kurulması sanat ürünlerimizin korunması ve ileriki yıllara sağlıklı bir şekilde miras bırakılması gerekir. Kültür ve sanat arşivleri oluşturulmalı, bunların da sağlıklı bir şekilde araştırılarak hayata geçirtilmesi gerekir.
Bu gün baktığımızda devlet sanatçısının nerede olduğunu bilmiyor. Kendi içinden çıkan sanatçılara önem vermiyor. Onları kollamıyor, onlara gerçek anlamda destek vermiyor.
Cemaliye Kıyıcı ismini bu gün kaç tane siyasetçimiz biliyor? Hangi kültür bakanımız bu ismi duymuştur? Onun için kim ne yapmıştır?
Mezzo soprano opera sanatçısı olan Cemaliye Kıyıcı’yı kim biliyor, tanıyor? Onun varlığından ve ölümünden dahi hiç kimsenin haberi olmadı. Peki, böyle bir sanatçıyı bilmeyen, tanımayan varlığından dahi haberi olmayan siyaset mekanizması bu topraklarda yaşayan sanat ve kültür insanlarına nasıl sahip çıkacaktır? Bu sorgulanmalıdır.
Cemaliye Kıyıcı Mağusalıdır. Papa’ya Vatikan’da opera okumuştur. Böyle bir değere ne insanımız, ne de siyasetçilerimiz sahip çıkmıştır. Öldüğünden dahi kimsenin haberi olmamış ve cenazesine tek bir siyasetçi katılmamıştır. Bu da bizim büyük bir ayıbımızdır. Bunun gibi birçok sanatçımız yurt dışında ömür törpülemektedir. İşin en üzücü yanı ise devlet denilen mekanizmanın bunlardan haberi dahi olmamaktadır.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.