- 434 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Allah Teâlâ yükseltmeye, insan alçalmaya çalışır!
“Hani, ‘Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin’ demiştiniz. O da size, ‘İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var’ demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı…” (Bakara 61)
İnsan Allah Teâlâ’nın muradını değil, kendi arzusunu ister. Allah Teâlâ, insanı yükseltmeye, olgunlaştırmaya çalışır, insan ise sürekli ihtiyaçlarını gündeme taşır, onların peşinde tükenmeyi yeğler. İnsan âdeta ihtiyaçlarının esiridir. İsrail soyu, susuz, sebzesiz, gölgesiz çölde, zengindi! İsrail soyunun ihtiyacını, bir emek karşılığı olmadan, Allah Teâlâ doğrudan karşılıyordu. Onları etle, helva ile ve soğuk su ile besliyordu. Hz. Musa ve Hz. Harun ise, onlara öğüt ve nasihatlerde bulunuyor, onları daha büyük işler için hazırlıyor ve Allah Teâlâ’ya karşı bilinçlerini güçlendirmeye çalışıyordu. Fakat onların aklı fikri yiyip içmekteydi.
İsrail soyunun kendi vazifesini Allah Teâlâ’ya yaptırmak istemesi yaşadıkları onca şeye ve gördükleri onca mucizeye karşın hâlâ koyu bir cehalet içinde olduklarını gösterir ve insanın nefsinin peşinden koştuğu o karanlık yüzüne, nankörlüğüne, dikkat çekilir.
İsrail soyunun talep ettiği sebzeler, dünya nimetidir; insanın kesbine (gayret) bakar. Kural açıktır: Eken, biçer! Yaratıcıdan, bahçıvanlık istemek, bir densizlik, bir haddi aşmadır. Ekmeden yemek isteyen, gayreti terk eden, üzerine düşeni yapmayan bu tip, sünnetullahı (âdetullah) da anlamıyor demektir.
İsrail soyunun bu talebi üzerine, Hz. Musa, keşif yaptırdı. Verimli topraklara sahip bir ülke bulundu (Vaat edilen topraklar) ve oraya gidilmesini istedi. Ancak, o verimli ülkenin güçlü hükümeti ve halkı vardı. Gözleri korktu. Bunun üzerine Hz. Musa ile kavmi arasında şu konuşma geçti:
Hz. Musa: “Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz…”
Kavmi şu cevabı verdi: “Yâ Musa! Orada zorba bir toplum var; onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer, oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz. (….) Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız”
Hz. Musa, “Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hâkim olamıyorum; bizimle, bu yoldan çıkmış toplumun arasını ayır” dedi. ”(Maide 21-25)
İsrail soyunun bu psikolojisi, ‘bizim Tanrımız’ dahi diyemedikleri, hâlâ, ‘senin Tanrın’ dedikleri Yaratıcıya ve peygamberlerine karşı nefislerinde ortaya çıkan bir alçaklıktı. Nankörlükleri, beceriksizlikleri, acizlikleri, Allah’a karşı takındıkları bu bayağı tavırları sonucu üzerlerine meskenet (Sosyal gerilik: Tembellik, cesaretsizlik, fakirlik, zavallılık) bir sıfat olarak layık görüldü.
Sonuç: Arz, Allah Teâlâ’nındır; 7 milyarı aşkın insan ve sayısız hayvan her gün bu arz üzerinde yiyip içmektedir. Bu durum her gün yaşanan sıradanlaştırdığımız bir mucizedir. Dünya nimetleri için gayret etmek gerekir, evet, fakat insanın ihtiyacı sonsuz olarak tanımlanmıştır, hâliyle insan her şeyi elde edemez. Bu bir tamahtır (Kapitalizm). Müslüman insan bilir ki, dünyada bulunmasının nedeni soğan sarımsak yemek değildir, Allah Teâlâ’ya kulluktur. Bu yüzden Müslüman Yahudi bireyine benzememek için elindekiyle yetinmesini bilmelidir. Çünkü ihtiyaç, insanı fakirleştirir! Meşru gayret sonucu ele geçen nimete razı olup şükretmek ise insanı mutlu eder, Yaratıcı nezdinde yüceltir. Elindeki imkânı değersiz görmek ise, rızkı verene karşı bir nankörlüktür. Nankörün sonu ise meskenete uğramaktır.
M.Talât Uzunyaylalı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.