- 1496 Okunma
- 10 Yorum
- 1 Beğeni
DARAĞACINDA ÜÇ ADAM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
12 EYLÜL DARBECİLERİNİN YAPTIĞI EN HAYIRLI İCRAAT.
Bugün 27 Mayıs...
Bundan elli dokuz sene önce yani ben henüz altı yaşındayken bu ülkede bir askeri darbe yapıldı ve işte o darbe 3 Nisan 1963 de alınan bir kararla Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak kutlandı.
Demek oluyor ki ben ilk okul üçüncü sınıftayken başlamıştık 27 Mayıs ihtilalini Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak kutlamaya ve bu kutlamalar ben eğitim hayatımı bitirip öğretmen olduktan sonraki üç sene boyunca da devam etmişti.
1960 Darbecilerinin getşrdiği bu uğursuz bayram 1980 Darbecileri tarafından 18 Nisan 1981 de bir başka Bayramla birlikte kaldırılmıştı. O bayramın adı da 1 Mayıs idi ama darbeciler ‘’ Hazır elimiz değmişken’’ Diyerek 1 Mayıs İşçi Bayramını da 1 Mayıs bahar bayramını da kaldırmışlardı. Bu arada gazete haberinde de görüldüğü gibi 23 Nisan sadece ana sınıflarında ve ilkokullarda kutlanan bir bayrama dönüştürülmüştü. Büyüklere tatil filan olmadığı gibi anma filan da yoktu.
Neyse, konumuz 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı...
Biz tam olarak neyin bayramını yapıyorduk?
Adı Hürriyet ve Anayasa bayramı olduğuna göre Hürriyetin ve Anayasanının bayramını yapıyorduk (!)
Peki 1960 İhtilaline kadar hür değil miydik?
1961 Anayasası yapılmadan önce bir anayasamız yok muydu?
Önce birinci soruya cevap verelim:
1960 İhtilali ile birlikte ilk kez Örfi İdare yani Sıkı Yönetim denen bir kavramla karşılaştık. Bu sıkı yönetim 1925 Yılında Şeyh Sait isyanı, 1930 Ağrı İsyanı, 1937-1938-1939 Dersim İsyanı sebebiyle yürürlüğe konan sıkı yönetimlerden sonraki ilk sıkı yönetimdi ve daha öncekilerden farkı bu sefer devlete karşı isyan edenin bizzat ordu olmasıydı.
Peki sıkıyönetim olan bir ülkede hürriyetten bahsedilebilir mi? Elbette hayır. Yani ilk etapta 1960 İhtilali ile hürriyet gelmiş değil tam tersine hürriyetler kısıtlanmış, hatta belirli saatlerde insanların sokaklara çıkması, ve hatta hatta beş kişinin bir araya gelerek konuşması bile yasaklanmıştı.
Ya anayasa? 1961 Anayasası öncesinde bir anayasamız yok muydu? Elbette kş vardı. Hem de ülkenin başında Mustafa kemal Atatürk varken yapılmış olan 1924 Anayasası vardı.
Bu durumda 27 Mayıslarda aslında neyi kutluyorduk?
Açık ve net: Zamanın Başbakanı Adnan Menderes’in, Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun idam edilmesini kutluyorduk Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak.
Bu üç isim idam edilmeli miydi? İdam edilmeleri adil bir karar mıydı hep tartışıldı ve öyle sanıyorum ki daha da tartışılacak. Öyle sanıyorum ki ülkemizde bazı vatandaşlar bu isimler için ‘’ Demokrasi şehitleri ‘’ Demeye devam ederken bazı vatandaşlarımız da ‘’ Bir değil bin kez idam edilmeleri gerekiyordu’’ Diyecektir ama hemen şunu söyleyeyim. 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı bu ülkede hiç bir zaman bir 23 Nisan, bir 19 Mayıs, bir 30 Ağustos, bir 29 Ekim, hatta bir 1 Mayıs gibi coşkuyla kutlanmadı. İnsanların içine sinen bir bayram olamadı hiç bir zaman.
Milletin bir kısmının için için göz yaşı döktüğü bir günün bayram olarak kutlanması mümkün değildi zaten.
İdam edilen bir insanın boynuna geçirilen ipin parasının daha sonra ailesinden hem de icra yoluyla tahsil edilmesi 27 Mayısın ne kadar acımasız bir bayram olduğunu göstermesi açısından oldukça önemli bir delildir. Evet yanlış okumuyorsunuz...Boynuna geçirilen ipin parası, hapishanede yattığı günlerde yediği yemeklerin, kullandıkları ilaçların, hatta kefeninin parasından bahsediyorum. Bu olayı açıklayayım mı biraz:
Adnan Menderes’in idamından sonra evine polis bir kağıtla geliyor.
“Kağıdın üzerinde Adnan Menderes Anayasayı ihlal suçundan 17 Eylül saat 13.30 da idam edilmiştir’’ Yazıyor. Kağıdı kapıya asıyor. Bir hafta boyunca bu yazı kapıda asılı kalıyor.
Bir hafta sonra tekrar polis geliyor. Bu kez icradan bir ödeme emri getiriyor. İdam edilen Adnan Menderes’in cellat parası, ip parası ve kefen parası...
Yukarıdaki resimlerden birinde Yassıada mahkumlarından biri olan millet vekili Agah Erozan’ın hapis yattığı koğuşu görmekteyiz. Yattığı yatak ve tuvaleti...
İşin ilginç bir başka noktası da 1963 Yılından başlayarak Hürriyet ve Anayasa bayramı diye bir bayram kutladık ama 1961 Anayasası da bu milletin içine öyle fazla sinmemişti. Nitekim bu anayasa % 61 evet oyuna karşı % 39 Hayır oyu ile kabul edilmişti ki ‘’ Adnan Menderes Merhum’’ Demenin bile hapse atılma sebebi olduğu yıllarda bu kadar ‘’ Hayır ‘’ Oldukça manidardı.
Velhasılıkelam 1980 Darbecileri, 1960 Darbecilerinin bizlere Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak itelediği bu bayramı kaldırarak belki de yapabilecekleri en hayırlı işi yaptılar.
Gerek 1960 gerekse 1980 İhtilalini kuzu kuzu seyreden, her iki dönemde de yapılan anayasalara kuzu kuzu ‘’Evet ‘’ Diyen bu milletin 15 Temmuz 2016 da ‘’ Hayır ‘’ Demiş olması işte bu bakımdan oldukça önemlidir ve inşallah bu ülkede bir daha ne 27 Mayıslar ne 12 Eylüller yaşanacaktır. Gayet eminim ki bir kez daha 15 Temmuz yaşatmak isteyenler ise gereken cevabı en şiddetlisinden bir kez daha alacaklardır. ‘’İnşallah böyle bir girişim bir daha yaşanmaz.’’ Diyerek noktalıyorum.
YORUMLAR
İdamlar keşke olmasaydı,malesef
şuda bir gerçek ki 1961 Anayasası ileri ve geniş bir anayasadır,isteyen inceleyebilir uzun uzun,uzun anlatmak istemiyorum,80 darbecileri bu anayasa size geniş geldi diyerek insanları boğan,hak ve adaleti gasp eden bir yasa getirdiler,DP seçimle gelip nisan 1960 da menderes hükümetinin kurduğu tahkikat komisyonu. savcıların, sivil ve askerlerin bütün yetkileriyle donatılmıştır bu komisyonun üstünde bir merci yoktu ve kararları kesindi muhaliflerini susturmak ve korkutmak için kullandılar, hükümet tarafından demokrasiye indirilmiş sıkı bir yumruktuan bir dayatmalar terörü getirmişlerdir,şunu da unutmamak lazımdırdır,çok sıkarsan bir yerde patlar,pandoranın kutusu açıldığında olacakları kestirmek imkansız olur,büyük bir ateş yaktılar ortasında kaldılar malesef unutmamak lazım.
sami biberoğulları
Aslında DP hiç bir zaman sütten çıkmış ak kaşık değildi. Mesala ben Kore'ye asker göndermemizi, askerlerimizin hiç oğruna öldürülmüş olmasını kabullenmem hiç bir zaman.
Selam ve saygılar.
Bir insan ne yaparsa yapsın, öldürülmesine karşıyım. Hele i ile başlayan bazı kelimelere ayar olmam bu yüzdendir. İptida, intihar, ip, ilmek, ihtilal ve İDAM.
Arabasının motoru bozuldu diye arabasını yakan görmedim hiç. Ama şuurun işlediği bir suçu bedene çektirmek isteyen çok idam çığırtkanı gördüm, diyebilirim.
Bu ülkede suçlu arıyorsak önce kendimize bakmalıyız. Belki idamlık suçlar işlemiyoruz ama gücümüz o kadarına yetiyor, o kadarının kuyruğuna basıyoruz, halbuki imkan verilse bir bankayı hortumlayabiliriz mesela. Oysa gücümüz ‘ fiş almazsam ne kadara olur abicim’ çapında olduğundan ve çok insan yaptığından masum bile görülebiliyor. Aslında hırsızlık niceliğe bakmamalı, niteliğe parmak basan bir zihniyet meselesi olmalıdır.
Sizin gibi Adnan Menderes’e merhum diyemeyeceğim. Çünkü ülkemiz, demin bahsettiğim gibi nicelik bakımından hırsızlığı kutsadığı için, Adnan Menderes’in CHP döneminden sonraki dikey geçişinin, Türkiye’nin en büyük toprak ağalarından birisi olmasıyla olan bağıntısını göz ardı ediyor ve yeterince araştırmıyor diye düşünüyorum. Bir insan mütedeyyin insanların hoşuna giden demeçler veriyor diye bu onun ahlaklı ve dürüst olduğunu göstermiyor.
Ve kesinlikle hiç bir ihtilal diğerinden demokratik, çağdaş filan falan diye de meşrulaştırılamaz. Bu konuda söylediklerinize katılıyorum.
Ayrıca bir kalkışma, devlet dediğimiz kurum tarafından değil de halk tarafından tepki görüp engellenmeye çalışılmış ve bunda da halk galip gelmişse, bu devletin utanç bayramından başka bir şey olamaz. 250 tane insanın ölmesini engellemek için haklı sokağa davet etmekten başka planı olmayan bir yönetim, en azından benim için, kendimi geçtim, iki tane oğlum için düşündüğümde, o güven ortamını hissettiremez. Devlet aciz olursa taciz eden çok olur. Saygılar.
sami biberoğulları
Merhum, bildiğiniz gibi rahmetli demektir. Biz tamamen masum olmasa da mazlum insanların arkasından öldüklerinde merhum deriz. ( ben derim daha doğrusu, herkesi karıştırmayayım) Ha,Yüce Rabbim kime rahmet eder, kime etmez işte o kısma da karışamayız. Dolayısıyla çok çok önemli değildir Menderes'e merhum demek ya da dememek.
250 Kişinin ölümüne yol açan bir darbeyi devlet değil de halk önlüyorsa bu onun utanç bayramı mı olmalıdır?
Size göre evet.
Bana göre değil.
Çünkü halk sokağa çıkmasa darbeye taraftar olmayan asker de ''Ulann halk zaten dünden razıymış, o halde battı balık yan gider, ben de katılıyorum darbeye'' derdi. İşte o zaman zaten ortada devlet diye bir şey kalmazdı. Hem devlet dediğiniz nedir? Devlet, devlete karşı isyan bayrağını açmışsa buna kim dur diyecek?
Ancak şu konuya da açıklık getirmek lazım: 15 Temmuz darbesini sokağa çıkan halkın bizzat kendisi etkisiz hale getirmedi. Yine askerimiz, polisimiz etkisiz hale getirdi. Ama dediğim gibi halk sokağa çıkıp da '' hayır bu sefer istemiyoruz'' Demeseydi şu nada bile sokak ve caddelerimizde tanklar dolaşıyor olacak, gece belirli bir saatten sonra sokağa çıkamıyor olacak ve hepsinden önemlisi yüzlerce idamın arkasından konuşuyor olacaktık.
Selam ve saygılar.
ikiodabisalon
Siz de hırsızlara, katillere merhum demezdiniz de, şimdi merhumun tanımını yapıyorsunuz, komik olan bu.
Devlet böyle bir kalkışmayı istihbarat teşkilatıyla en güçlü döneminde göremiyorsa ve bunun için bir B planı üretememişse acizdir.
Kelimeleri ayıklayıp ayıklayıp işinize gelene işinize geldiği gibi cevap vermeniz bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor.
ATV ve A Haber yüklemesini fazla yaptığınızı görüyorum.
Allah’ın da ilk emrinde dediği gibi OKU’yun.
sami biberoğulları
Bakın ben öyle dediğim dedik, inadım inat bir insan değilimdir. Daha önce yazdığım bir yazımda gemileri karadan yürütme işinin ilk kez fatih değil Umur Bey tarafından gerçekleştiğini yazmıştım. Bir arkadaşım Umur Beyden de öncesi olduğunu yazdı. Yani eksiği, yanlışı düzeltti. Ben de yazımda kullandım...
Siz peki?
'' Size daha önce de demiştim daha çok okuyun ''
Eee başka bir arzunuz? Ne okuyalım onu da lutfedin bari. Tv de hangi kanalları izleyelim? Halk Tv veya FoX uyar mı?
Ben de size '' okuyun, bol bol okuyun. Okuyun da cahil kalmayın'' diyebilirim. Bu her zaman en kolay ve en kestirme eleştiridir. Daha doğrusu insanlara yukarıdan bakmadır.
Evet, siz daha fazla okuyun ki belki yorumunuza cevap veren insan size '' Selam ve saygılar'' Diye hitap ettiğinde siz de okuduklarınız sayesinde o kişiye en azından nezaketen bir selam gönderirsiniz.
ikiodabisalon
Kimsenin öğretmeni değilim. Alman dili edebiyatından bahsetmiyorsunuz, yakın Türkiye tarihinin belgelerini sunmak gibi de bir görev almıyorum üstüme.
Sıkıntı şu ki; kendinin cahil olduğunu bilmeyen cahillere, cahil olduğunu hatırlatmam gerekiyor. Hepimiz cahiliz ama siz cahil olduğunuzun farkında olmayacak kadar cahilsiniz.
Tekrar söylüyorum okuyun. Bunu da selam olarak kabul edin.
Çok hüzünlü bir olay gerçekten. Allah rahmet eylesin... 27 Mayısa gelince biz ilkokulda iken şarkısı bile vardı ''Yirmi yedi mayıs cuma hürriyeti verdin bana.'' diye sözleri vardı... Sonradan Kenan Evren'in bunu kaldırması çok isabetli olmuş. Dileyelim bir daha yaşanmasın ne 12 Eylül ne 27 Mayıs ne de 15 Temmuzlar... Kutlarım içtenlikle...
sami biberoğulları
Değerli hocam, filmi geri sardıkça görürüz ki, toplumu oluşturan unsurlar birbirilerinden uzaklaşır, bazılarının bugüne göre uzmanlıkları fakirleşse de dokunulmazlıkları güçlenir, hatta tabu halini alır...
Filmi sultanlar çağına kadar geri sararsak ifade etmeye çalıştığım durum iyice netleşir...
Durum bugün öyle değil; ekonominin alt-yapıdan başlayın, politikadan diplomasiye, eğitimden teknolojiye, istihbarattan oyun kuruculuğa kadar her kuvveti belirlediğini, dolayısıyla toplumu oluşturan unsurları birbirine yaklaştırdığını ve bunun da toplumsal sinerjiyi yükselttiğini farkedebiliyoruz...
Öyleyse, şimdi vesayetçiliğin neye tekabül ettiğini, dolayısıyla vesayetçi imajların nasıl insafsız bir istismara uğratıldığını kolayca anlayabiliriz...
Demek ki, 'Demos' dünkü 'Demos' değil, demokrasi de daha anlamlı ve temel şart...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Saygılar Hocam
BİR ÜLKEDE NE KADAR AZ GELİŞMİŞLİK AZ DEMOKRASİ VE DE DİKTATÖRLÜK
BİR ÜLKEDE NE KADAR ÇOK GELİŞMİŞLİK ÇOK DEMOKRASİ EŞİTTİR ÖZGÜRLÜK
YAŞADIĞIMIZ FELAKETLERİN HEPSİNİN KÖKENİNDE BUNLAR VAR
BU NEDENLE ACİL DEMOKRASİ DİYORUM
BU NEDENLE ACİL GÜZEL EĞİTİM DİYORUM
BU NEDENLE HER TÜRLÜ GERİCİLİĞİ RET EDİYORUM
SAYGILARIMLA
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
Kıymetli hocam, sosyolojik yönüyle bakacak olursak ‘’askeri darbeler’’ demokrasi kültürü gelişmemiş korkak ve ‘’kuş kadar beyni olmayan kişilerin, devletin silahlı gücünü kullanarak milletin ve hatta ‘’deha denilebilecek insanların hayatını karartabildiği yasa dışı bir eylem olarak ta tanımlanabilir.
Darağacındaki üç adam sadece sembol isimler. Yoksa darbecilerin katlettiği demokrasi şehitleri bu üç insanla sınırlı değil. Kaldı ki katledilen sadece belli sayıdaki insanlar da değil. Bir ülkenin geleceği bir milletin istikbalidir. Dolayısıyla naçizane bedduamdır. Üniformalı veya üniformasız nerede bir darbe heveslisi ve şakşakçısı postal yalayıcısı varsa, siyasi düşüncesinden başka hiçbir suçu olmayan,(kaldı ki suçu ne olursa olsun)insan hakları ihlaline uğramış işkence masalarında acılar içinde can veren kız ya da erkek gencecik insanların çığlıkları kulaklarından hiç eksik olmasın. Öyle ki katledilen o insanların soluk almakta zorlandığı gibi darbeciler ve darbe yanlıları da boğuluyormuş gibi yataklarından kan ter içinde uyansınlar.
Anlamalı bir yazıydı kaleminize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Darbelerin, müdahalelerin ağa babasıdır 27 Mayıs
Üstelikte ordu hiyerarşisine aykırı olanı
Rahatlıkla erken seçimle çözülecek bir konu dallanıp budaklanır bir anda
Eğer ihtilal hürriyet adına yapılsaydı Yassıada peyda edilmezdi
Teatral bir mahkeme icat edilmezdi
27 Mayıs'ın muhtelif nedenleri elbette var da hocam; tetikleyen ve olmasını tüm iyi niyet kaidelerine rağmen muhakkak kılan faktör hükûmetin Sovyet Rusya ile iktisaden yakınlaşma içine girmesi, rahmetli Menderes'in bir Rusya gezisine hazırlanması
Nitekim darbecilerin ihtilal günü radyodan NATO ve CENTO'ya bağlılık mesajları vermeleri de manidar
Öyle ya, bu kurumlara zaten mensup değil miydik?
Allah çarpsın bağlıyız ya havası estirilmesi ne kadar saçma normalde
Yani ihtilalin ne milliyetçilikle ne de yurtseverlikle alakası yok
Nihayet
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket hocam
Saygı ve selamlarımla...
sami biberoğulları
İktidar olsan da, muktedir olan başkaları.
Türk siyasal hayatının özeti bu...
İğrençlikten öte bir şey; bakan başbakan asmak.
Çok saygımla Hocam.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.
Sami Hocam,bu içimde bir "ukde" olarak kaldı hep.
Halkın seçtiği "temsilcilerin" hayatlarının gasp edilmesi nasıl hürriyet bayramı olurdu diye zaman zaman çok sordum kendime.
O yıllarda görev yapan "eğitimcilerin" bu anlayışa ortak olmalarında da bir sorun vardı.Bir özrü de gerektiriyordu bu "ortaklık."
Ben 1968-72 yıllarında ilkokul öğretmeni,1978 'den sonra da ilköğretim müfettişi olarak "çalıştığım "için bundan dolayı,darbelere hayır diyen ve halkın iradesinin demokrasinin mihenk taşı olduğuna inanan herkesten özür diliyorum.
Tekrar edeyim:Özür diliyorum!
sami biberoğulları
Ben 65 yaşındayım ve 1968 de henüz liseye bile başlamamıştım. Demek oluyor ki siz yaşça benden çok çok büyüksünüz. benim hayal meyal ( belki de anlatılanların canlandırması ) hatırladığım pek çok şeye siz bizzat şahit oldunuz. Hatta eminim Menderes'in başını yakan sebeplerden biri olan 6-7 Eylül olaylarını da oldukça iyi bilirsiniz. Aslında konuyla ilgili olarak sizin engin bilgilerinizden ve anılarınızdan faydalanmak çok güzel olurdu.
Özür konusuna gelince: Orduyu peygamber mesabesinde kutsallaştırmış bir milletin bir ferdi olarak '' olmaz böyle bir şey, kabul etmiyorum'' Deseydiniz dahi hiç bir şey elinizden gelmezdi ki.
Ben 1982 Anayasasına evet derken hiç bir baskı, zorlama olmadan evet dedim. Ülkede akan kan durduğu için seve seve, can-ı gönülden evet demiştim darbenin anayasasına...
Selam ve sevgiler.