- 1047 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BANDIRMA VAPURUNDAN İDAM SEHPASINA --2. BÖLÜM --
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Oldukça yakın arkadaşı Mehmet Arif, Atatürk’ün hayatına kast etmiş miydi? Kast etmişse bunun sebebi neydi? Niçin yıllar sonra Atatürk’ten onun hayatına son verecek kadar nefret eder olmuştu? Ya da hakkındaki bu iddialar doğru muydu?
İşte bu sorulara cevap vermek için öncelikle 16 Haziran 1926 da İzmir’de Mustafa Kemal’in hayatına yönelik bir suikast girişimi oldu mu? Sorusunu cevaplamamız gerekir.
16 Haziran 1926 Da Mustafa Kemal Ankara’dadır. Ankara’da olan bir insana İzmir’de suikast yapılamayacağına göre de bir suikast, hatta girişimi bile değildir.
E o zaman nedir bu suikast davası? Ortada bir suikast, hatta girişimi bile yoksa davası nasıl oluyor?
Ortada bir suikast yok ama 16 Haziran 1926 dan hemen sonra başlatılan mahkemelerde, alınan ifadelerde bazı isimlerin Mustafa Kemal’i öldürmek için planlar kurdukları ortaya çıkmıştır. Yani niyet var ama bu niyeti gerçeğe döndürmek için yapılan, yapılabilen herhangi bir eylem yok. Çünkü 16 Haziran 1926 da İzmir’de olması gereken Mustafa Kemal o tarihte İzmir’e gelmiyor. Gelmeyince Mustafa Kemal’i öldürecek olanları motoruyla Yunanistan’a kaçıracak olan Giritli Şevki adlı motorcu korkuyor ve durumu İzmir Valisi Kazım Dirik’e bildiriyor ( Kazım Dirik de Atatürk’le Samsun’a çıkan subaylardan biriydi. )
Giritli Şevki tabii ki bazı isimler de veriyor...Bu isimler yakalınca artık isimlere yeni isimler karışmaya başlıyor ve görülüyor ki bu işin tertipçileri Lazistan( Rize ) Mebusu Ziya Hurşit, Gürcü Yusuf,Laz İsmail, Çopur Hilmi,Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasından İzmit Mebusu Şükrü Bey, Eski İttihatçılardan Kara Kemal adlı kişilerdir. Ancak soruşturmalar derinleştikçe Atatürk’ün en yakın silah arkadaşlarının neredeyse tamamı da Atatürk’e suikast ile ilişkilendiriliyor. Mesela sınıf arkadaşı, hatta evlerinde yatıya kaldığı Ali Fuad Cebesoy bile... Samsun’a birlikte çıktığı Refet Bele, Erzurum’da ‘’ Ben ve kolordum emrinizdeyiz paşam!’’ Diyerek Milli mücadeleye en büyük desteği vermiş olan Kazım Karabekir, Milli mücadele kahramanları Rauf Orbay, Cafer Tayyar Paşa ve yazımın konusu olan sınıf arkadaşı Mehmet Arif... ( O tarih itibariyle Eskişehir Milletvekilidir. )
Bu isimlerin hepsinin ortak bir özelliği var: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensubu olmaları. Hatta kurucularıdır...
Atatürk’ün en yakın silah arkadaşlarının dahi idamla yargılandığı bir davaya dönüşür birden bire iş bu İzmir Suikast davası... Düşünün ki Kazım Karabekir bile idam talebiyle yargılanır. Kazım Karabekir gibi bir kahramanın bu mahkemelerde süründürülmesi, idam talebiyle yargılanması İsmet İnönü’yü isyan ettirir ve onun kurtarılması yönünde girişimlerde bulununca İstiklal mahkemesi tarafından ‘’ Kellenle oynama ‘’ Mealinde tehdit edilir ülkenin başbakanı olduğu halde...
Birileri en yakın silah arkadaşlarını Mustafa Kemal’den, Mustafa Kemal’i en yakın silah arkadaşlarından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Peki kimdir bu birileri? Onların kim olduklarını asla isim isim bilemezsiniz ama var olduklarını bilirsiniz. Mustafa Kemal’in son arzularından biri olan Kazım Karabekir ile helalleşmesi isteğini asla Kazım Karabekir’e iletmeyenler her kimse işte onlardı o şer güçler. TBMM ni Kur’an okuyarak, kurbanlar keserek, dualarla açmış olan Atatürk’ü övme ve yüceltme adına ‘’ Atatürk ekber...’’ Diye ezan yazanlar, ‘’ Ne örümcek, ne yosun/
Ne mucize, ne füsun/ Kâbe ‘Arap’ın olsun / Bize Çankaya yeter. ‘’ Diye şiirler yazanlar ve onların arkalarındakiler her kim idiyseler işte onlardı o şer güçler.
İşte o şer güçler istikballerini ve ikballerini Mustafa Kemal’in eski silah arkadaşlarını ondan uzaklaştırmakta görüyorlardı. Bunun için de o zamanın şartları içinde akla gelecek ve gelmeyecek her yola baş vuruyorlardı. Mustafa Kemal’in etrafında oluşan yeni halka en yakın arkadaşlarını ona ve onun önderliğinde kurulan yeni düzene düşman,saltanatçı- hilafetçi olarak gösteriyorlardı. İşte bu duruma isyan eden Refet Bele bakın ne diyordu TBMM de:
‘’Refet Paşa gibi bir adamın saltanatçı ve hilafetçi olamayacağını pek ala bilirsiniz.Saltanat idaresi tarafından üç defa idama mahkum edilmiş bir insanın, artık şahsi hakimiyet süren şunun bunun arkasından gitmeyeceğini bilmelisiniz. Zaten bu sözleri siz çıkarıyorsunuz. Bu meclise ben arkadaşlarımla geldim. Beraber oturuyoruz. Dört kişi oturmuşuz, beş kişi oturmuşuz hemen ‘’ Dörtler Meclisi, beşler meclisi’’ gibi laflar çıkartıyorsunuz. Kaç kişi olursak olalım size ne.’’
Ali Fuat Cebesoy da şöyle dile getirir kendilerine karşı oluşan tavrı:
‘’Biz ne kadar dürüst hareket edersek, baştan beri büyük bir itimad ve samimiyetle bağlandığımız Atatürk’den hiç bir vechile ayrılmadıksa, bizim, yeni arkadaşlarını seçmekte kendisini serbest bırakışımızdan bila istifade ile iltihak edenlerden bir kısmı maalesef bu hüsn-ü niyetimizi suistimal ettiler, manalandırdılar ve bizi hayalimizden geçmeyen padişahçılık, halfelicilik gibi gericiliklerle malül göstermekteki gayretleriyle Atatürk’ün hakkımızdaki hislerini başka istikamete çevirdiler.’’
Evet...Kısaca Ayıcı Arif’in durumu da Ali Fuat Cebesoy ya da Refet Bele Paşa’nın durumundan farklı değildi.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkanın Şeyh Sait isyanı ile ilişkilendirilerek kapatılması( 5 Haziran 1925 ) Mustafa Kemal’in eski arkadaşlarını hiç de parlak günlerin beklemediğinin habercisiydi adeta. Daha şimdiden ‘’Cumhuriyet Düşmanı’’ olmakla suçlanmaya başlamışları bile... Evet, bu komik bir iddiaydı aslında. Zira bu insanların hepsi Mustafa Kemal gibi bu Cumhuriyetin kurucularıydı ve insan, ellerine doğmuş olan yavrusuna düşman olamazdı.
İzmir Suikastı ile ilgili olarak Bernard Lewis, mevcut durumu şöyle özetler:“İstiklâl Mahkemeleri soruşturmalarını suikastin çok ötesinde genişlettiler ve hukuk esaslarına aldırış etmeksizin Mustafa Kemal’in bütün siyãsî muhaliflerine karşı kovuşturmaya geçtiler.”
Gerçekten de neredeyse Mustafa Kemal bile Mustafa Kemal’e suikast düzenlemek suçlamasıyla mahkeme huzuruna çıkarılacaktı.
Peki Mustafa Kemal’e karşı düzenlenmesi düşünülen bir suikast yok muydu?
Bu soruya ‘’ Hayır böyle bir şey yoktu’’ Demek mümkün değildir. Böyle bir şey vardı. Var olmasına vardı ama böyle bir şeyin varlığı yukarıda belirttiğimiz gibi Atatürk’ü yakın arkadaşlarından tecrid etmek isteyenlerin ekmeğine yağ süren bir durum oldu ve kurunun yanında yaş da yandı. Albay Arif Bey( Son aldığı rütbe buydu ) de bunlardan biriydi.( Bu tabii ki benim kanaatimdir. )
Mustafa Kemal’e suikast düzenlemekle suçlanan Arif Bey’in mahkemesine kısaca göz atarsak olayı daha net anlarız.
Arif Bey, bu olayda Ziya Hurşit’i ve Laz İsmail’i tanımak, onları evinde misafir etmekle suçlanmaktadır. Her iki isim de Mustafa Kemal’i öldürmek isteyenlerin başında gelen isimlerdir.
Sonrasını mahkeme zabıtlarından izleyelim.
MahkemeReisi – Ziya Hurşit’i nerede ve nasıl tanıdınız?
Arif Bey- Bir akşam Ankara’da bizim kulüpte oturuyordum. Ali Fuad Paşa geldi. Yanında bir genç bulunuyordu. Onu eski Lazistan mebusu Ziya Hurşit diye tanıttı. Başla selamlaştık, el bile sıkışmadık.
Daha sonra bir kez daha yine kulüpte görüştük. Benden yanında getirdiği biri için bir memuriyete tayin hususunda aracılık yapmamı istedi. Ben de muhalif bir milletvekili olarak bu konuda bir yardımım olamayacağını söyledim. Yanındaki kişi de Laz İsmailmiş. Onunla da bu vesile ile tanışmış oldum.Başka da bir şey bilmiyorum.
Mahkeme Reisi- Yanılıyorsunuz. Laz İsmail ile temasınızın bundan ibaret olmadığı, bizzat arabanıza bindirip evinize götürdüğünüze dair arkadaşlarınızın ifadeleri var...
Uzatmamak adına tüm konuşmaları yazmıyorum.
Bundan sonrasında mahkeme reisi Laz İsmail’i getirdi mahkemeye ve o Arif Bey’in evine gittiğini, hatta gece orada yattığını söyledi. Arif Bey, bu ifadenin yalan olduğunu söyleyince mahkeme reisi Arif Bey’in şoförü Mehmet ve hizmetçisi Ayşe’yi çağırdı. Onlar da Arif Bey’in, Laz İsmail’i eve getirdiğini, gece boyunca konuştuklarını itiraf ettiler. Arif Bey bu ifadelerin tanıklara zor kullandırılarak verdirildiğini söylediyse de şoförü Mehmet ‘’ Doğru söyleyeceğimize Kur’ana el basarak yemin ettik. Nasıl yalan söyleriz ki’’ Dedi.
Velhasılıkelam Aycıcı Arif, Mustafa Kemal’e suikast olayının baş suçlusu olarak görülen Laz İsmail’i evine götürmek, onu konuk edip ağırlamak, onunla konuşmak, bu suretle de Atatürk’e yapılması planlanan suikast olayında parmağı olmak suçlamasıyla idama mahkum edildi.
Arif Bey, idam cezasını duyduğu anda öfkeyle bağırdı. ‘’ Bana bir kağıt kalem getirin. Mustafa Kemal’e mektup yazacağım’’ Dedi ve istedikleri getirilince şunları yazdı: ‘’ Yirmi yıllık arkadaşınızım. Bir çok meydan muharebelerinde size fedakarane hizmet ettim. Ölüme yaklaştığım şu dakikada beni affedeceğinize eminim.’’
Daha sonra bu notu acele Mustafa Kemal’e iletmelerini istedi ama ona ulaştı mı ulaşmadı mı hiç bilmiyoruz. Ona sadece ‘’ Hemen iletiriz’’ Demişlerdi.
Arif Bey, Mustafa Kemal’den gelecek ‘’ Affettim’’ cevabını bekleyedursun 3Kasım 1926 Tarihinde TBMM de şöyle bir tezkere okunuyordu:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaset-i Celilesine.
Taklib-i hükumet maksadı ile Reisicumhur hazretlerine suikast yapmak için uzun müzakerat( Görüşme) ve tatbikattan( prova) sonra İzmir’de meş’um emellerini tatbik etmek üzere iken cürm-ü meşhut ( suç üstü ) halide derdest edilen ebab-ı ceraim ile ( cürüm sahipleri ile ) müctemian hareket ettikleri bilmuhakeme sabit olunan esamizi zirde muharrer Büyük Millet Meclisi’ne mensup olan azanın mülga kanun-u cezanın 55. Maddesi delaletiyle 57. Maddesine tevfikan Haklarında mahkemece İDAM kararı lahik olunduğu..........13 Temmuz 1926 da infaz olunduğu arzolunur efendim.
17 Teşrinevvel 1926
Ankara İstiklal mahkemesi müdde-i umumisi ( Savcı ) Ali Necip
İdam edilenler listesinde şu isimler bulunuyordu.
Eskişehir Mebusu Arif Bey
İzmit mebusu Şükrü Bey
Sivas mebusu Halis Turgut Bey
İstanbul Mebusu İsmail Canpolat Bey
Saruhan ( Manisa) Mebusu Abidin Bey
Erzurum Mebusu Rüştü Paşa
Yukarıda isimleri yazılı şahıslar, millet vekili dokunulmazlıkları bile kaldırılmadan idam edildiler. Ve işin en garip tarafı asla düşünceden eyleme dökülememiş bir suikast olayında nasıl becermişlerse bu kişileri suç üstü yakalamışlardı(!) ( O suçüstünü ben hiç anlayamadım. )
İdam sehpasına konmak üzere darağacına getirildiğinde Arif Bey öncelikle kendisine dini telkinde bulunmak isteyen hocayı payladı. ‘’ Bana dini telkinde bulunacak sen mi kaldın. Ben ne yapacağımı bilirim’’ Dedi. Daha sonra ‘’ Bir yere kaçacak halimiz yok. Çıkarın şu kelepçeleri’’ Dedi ve nihayet ip boynuna takıldığında ‘’ Paşa’dan cevap yok mu? Verir, mutlaka verir. Beş dakika daha bekleyin’’ Dedi ama ne bir cevap vardı ne de sesini duyan...
Sözlerimi yazdığı ‘’Tek Adam’’ adlı eser okullarda TC İnkılap Tarihi dersleri için kaynak kitap olarak gösterilen Şevket Süreyya Aydemir’in bu mahkemeler ile ilgili sözleriyle noktalıyorum:
‘’ Evvelce muhalif bilinenler İstiklal mahkemesini boyladılar.’’
YORUMLAR
Devrim öz çocuklarını yemiştir,güç paylaşım istememektedir,mutlak iktidarı ister,
malesef yaşanmamalıydı,İnönü ELİNDEN GELENİ YAPMIŞTIR,T.C kuruluş ve devrimleri
tek kişinin yapamayacağı kadar büyüktür,büyük kahramanlar barındıran büyük bir pantheondur bir değl binlerce kahramanı barındıran büyük bir pantheondur,hepsi vazgeçilmez nitelikleri olan,dehalardır keşkebunun farkına varabilseydi,sistem yapıcıları
selamla.
sami biberoğulları
Arif bey 20 yıllık arkadaşlığına ihanet etseydi muhakkak ki affederdi paşam! ki; bunu okumuştum bir yerde ama hatırlamıyorum şuan ama Arif beyin suçu adil bir mahkemece sabit görülmüş ve bu suç ihanet şebekesiyle birlikte arkadaşı Mustafa KEMAL'e değildir Türkiye Cumhuriyeti Cumhur başkanına ve vatana olduğu için affetmemiştir devlet adamlığı bunu gerektirir çünkü o makam adam kayırma yandaşlık makamı değildir...
sami biberoğulları
Sorun şu aslında:
Siz'' Arif beyin suçu adil bir mahkemece sabit görülmüş'' Diyorsunuz, bana göre ise o mahkeme hiç adil değildi.
Ve gariptir ki yıllar sonra Deniz Gezmiş'in ''Arkanızdaki duvarda adalet yazıyor da ona gülüyorum'' dediği mahkeme ile İstiklal mahkemesi denilen bu mahkemelerin hem ruh, hem işleyiş bakımından hiç bir farkı yoktu. Kaldı ki bu mahkemelerin en tanınmış hakim ve yargıçları olan üç Alilerin ( Kel Ali, Kılıç Ali, Ali Necip) üçü de hukukçu filan değillerdir.
Selam ve saygılar.
Taylan KOÇ
Sizin fikrinize göre her o mahkemeye çıkan masumdur istiklal mahkemeleri katliam yapmıştır
yazınızın sonunda çıkan sonuç saklanıp akla vuruş yapan öznesi bu...
İstiklal mahkemelerinin hangi ahval ve şeriatta kurulduğunu bilirsiniz... İç Anadolu'da savaştan kaçan askerleri yeniden silah altına almak için ki; Bu mahkemeler kurulduktan sonra
100 binin üstünde savaş kaçağı gelip birliklerine teslim olmuştur savaşmak için...
İstiklal mahkemesinde hata olmuş mudur elbette olmuştur!çünkü zor bir süreçte olağan üstü bir durumda kurulan mahkemedir ama Genç Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı İlelebet başkomutanına yapılan bir suikastte ki; Arif bey bu ATATÜRK'ün yıllardır arkadaşı adil bir yargıla yapılmadan ve yeterli delil olmadan idam kararı verdiğini düşünmek ya da ne oldu da bu suiskaste yeltendi demek bana göre akla karmaşa vuruşu sadece...Çünkü ATATÜRK özellikle o mahkemede ince eleyip sık dokumalarını istemiştir...Kesin sonuç olmasa net belge bilgi delil olmasa mahkeme idam kararı vermezdi...
Gelelim
1972 yılına "Ne Amerika ne Rusya tam bağımsız demokratik Türkiye" diyerek 6, filoyu denize döken gençleri o gün sokakta ATATÜRÇÜ ilerici 2 genci katledip sonrada 6, filoyu kıble alıp namaz kılan hainlerin iktidarda ki ağa babalarının 3 bizden 3 te sizden diyerek düzmece yaptığı bir mahkemede 3 gence kıymalarıdır ...Olağan üstü savaş durumu yoktur sadece Amerika'ya menderesin devamı göbekten bağlı iktidarın kendi gençlerine kıymasıdır intikam amaçlıdır...
Fark ne biliyor musunuz?
Suikast davasında 3 Alide olsa ATATÜRK'ün çocukluk ve silah arkadaşına idam kararı vermezdi veremezdi yeterli delil olmasa o idamı ATATÜRK onaylamazdı...
Atatürk'e suikast girişimi olmuştur. Bu pek çok tarihi kaynakta su götürmez netlikte görülür. Bu olay sonrasında söylediği Atatürk'ün '' Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.'' sözü herkesçe bilinir.
Suç üstü durumu ise suikast girişiminde bulunanların silahları ile derdest edilmelerinden kaynaklıdır. Bir evi soymayı planlarken yakalanınca da( çizilmiş planlar, şahitler, soygun gereçleri vs olur olay mahallinde ) mesela buna suç üstü denir.
Mustafa Kemal ''Atatürk'' bizlerin koruması ve yüceltmesi gereken bir değer olduğundan hakkında bahsederken tam adını kullanmak veya Atatürk demek saygımızın göstergesidir diye düşünüyorum. Türklükle sorunu olanlar ''Gazi Mustafa Kemal'' diyebiliyor mesela... Bence bu bahis şekilleri sizi tenzih ediyorum hocam ama kastidir diye düşünüyorum.
Mustafa Kemal Atatürk kendisine yapılan suikast girişiminden duyduğu üzüntüyü yol arkadaşlarının ihaneti olması bakımından pek çok kişi ile paylaşmıştır ve ona dair anılarında kişiler bundan bahsederler. Dönemin gazetelerinde ve dünya basınında boy boy suikast haberleri ve olayın ayrıntıları anlatılır. Yani bu olayın nedenini de biraz tarih bilgisi olanların tahmin etmesi zor değildir. Kazım Karabekir Paşa hakkında nutukta geçenleri okuyunca kendisinden şüphe etmenin mümkün göründüğünü de okuyoruz.
Atatürk hakkında şüphe götürmez tüm gerçekler bizzat kendi ağzından Nutuk ta zaten var. Yakın tarih hakkında bu kadar çelişki yaratılmasının tarihçilik değil tahrifçilik olduğunu düşünüyorum. ortaçağdan bahsetmiyoruz ki şunun şurasında kaç yıllık konular ki bunlar bunca şaibe varmış gibi anlatılsın.
http://ataturkilkeleri.deu.edu.tr/pdf/cilt1sayi1/kemalari1111.pdf
Sevgilerimle...
sami biberoğulları
Bence filli bir saldırı söz konusu değilse bir suikasttan söz edilemez. Ancak bu demek değildir ki Ziya Hurşit,Laz İsmail gibiler suçsuzdur. Asla böyle bir şey söylenemez ve devlet başkanına karşı - fiiliyata konmasa da bir suikast planı içinde olmak en şiddetli şekilde cezalandırılmalıdır. Ama bir kez daha tekrar edeyim: Gerçekten de bu planın içinde yer alanlar, bu plana maddi ya da manevi destek sağlayanlar...
Bir şey daha:''Atatürk hakkında şüphe götürmez tüm gerçekler bizzat kendi ağzından Nutuk ta zaten var.''
Bu sade vatandaş için normal bir yaklaşım olsa da bir tarihçi için normal bir yaklaşım değildir.
Ben de desem ki şimdi '' Kazım Karabekir Hakkında su götürmez tüm gerçekler '' İstiklal Harbimizin Esasları '' Adlı eserinde mevcuttur'' Evet böyle dersem bunu kabul edebilecek misin? ( Bir de bu eserin toplatılmış olma durumu var )
Ya da TBMM Nin ilk Milli Eğitim bakanı, Lozan Antlaşması heyetinde Mustafa kemal'den sonra ikinci adam olan Rıza Nur da '' Hayatım ve Hatıratım'' Adlı beş ciltlik bir şeyler yazmış ''Aldım kabul ettim. hepsi doğrudur'' Diyebilir misin? Diyemezsin.
Kişi kendi döneminde yaşanan olayları ne kadar tarafsız yazarsa yazsın tarihçi o esere her zaman ''Acaba?'' Diye bakmak zorundadır.
Selam ve sevgiler.
DUAMDIR.... ALLAH TÜRK MİLLETİNİ KRALDAN ÇOK, KRALCILARDAN KORUSUN
BENİMDE KAFAMDA HER DAİM TEREDDÜTLER GEZDİ DURDU BU MEVZULARDA
DERİN DEVLET TA O ZAMANDAN KURULMUŞ
BENİM TAHMİNİM MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAKTIR DERİN DEVLETİ KURAN
SİZLER DAHA İYİSİNİ BİLİRSİNİZ HOCAM BELKİ DE YANILIYORUM
SAYGILARIMLA
sami biberoğulları
Yüzde yüz emin olmadığım bir konuda konuşmaktan da yazmaktan da kaçınmışımdır elimden geldiğince.
O bakımdan bilgi sahibi olmadığım bir mevzuda evet ya da hayır demem mümkün değil.
Selam ve sevgiler.
Değerli hocam, işaret ettiğiniz şer güçlerin algı yönetimi biçimine verdiğiniz örnekler, kişiyi "Hakimiyet kaytsız şartsız milletindir" prensibinin önemine ulaştırıp bağlamazsa, ne yüz yıl önce olanları ne de şu 3-5 yıl içinde olanları yeteri kadar anlamasını sağlar;
dolayısıyla sizin şer güçlere karşı burada sabırla ve zahmetle devam ettirmeye çalıştığınız 'Milli birlik ve beraberlik' hassasiyetinin, kişileri birtakım ezberleri sorgulamaya yöneltmesi gerek...
Ne yazık ki, bu noktada şahsen ümitvar değilim...
Ne demişti M.Akif Ersoy: "Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın"...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.