- 405 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DİNİN DÜNYEVİLEŞME SORUNU PROTESTANLIK VE İSLÂM
Max Weber, kapitalizmi Protestan ahlâkının yegâne bir hedefi olarak ele almıştır. İslâm’ı da onu üretip üretmemekle suçlamıştır. Web Er’e göre; dinlerin genel teolojik ahlâkı değil, iktisat ahlâkı önemlidir. Ona göre, Protestan ahlâkı kapitalizmi doğurmuş ama kapitalist birikim Protestan ahlâkını silmiştir.
Protestanlık ekonomik çerçevedeki bütün etkinlikleri tanrı rızasını kazanmaya yönelik bir eylem olarak düşünmüş ve kutsamıştır. Özdeki kurtuluş ve ilahi yardım inancını gittikçe yitirmiştir. Siyasette de aynısı olmuştur.
Luther’in işlediği konu meslek kavramıdır. Herkes bir işin peşindedir. Üstelik tanrı tarafından desteklenmektedir. Çünkü İncil’de komşuya iyi davran buyrulmaktadır. Fırıncının ekmek yapması ferdiyetçiliği doğurmuştur.
Jean Wesley:
“Korkarım ki zenginliğin arttığı yerde dinin içeriği aynı ölçüde azalmıştır.” demektedir. Weber’e göre; İslâm, başlangıçta bir savaşçılar dini olarak ortaya çıkmış, doğduğu ortamın ihtiyaçlarına denk düşecek biçimde gelişme göstermiştir. Protestan ahlâkının ortaya koyduğu somut bir verim olarak kapitalizmi de hiçbir şekilde gerçekleştirmemiştir.
Kur’ân arzın yuvarlaklığını ispat için indirilmiş bir kitap olmadığı gibi bin yıl sonra oluşacak sanayi toplumunun iç çelişkilerini haber verecek bir fal kitabı da değildir. Nietzsche ve Auguste Comte’nin iddia ettiği gibi ne tanrı öldü ne de dinler ortadan kalkıyor ancak bu alanda köklü bir değişim yaşanıyor. Emile Durkheim de en açık ifadesini bulan bu teze göre, her eşey başlangıçta dinden doğmuş ancak zamanla dünyevileşmiş ve din ile olan göbek bağını koparmıştır.
Günümüzde özellikle modern İslâm taraftarları değişik alternatifler ileri sürmektedirler. Mesela laik olan bir şeye dini bir nitelik verilmesi suretiyle bizzat dinin dünyevileşebileceğini ve bunun da mutlaka gerekli olduğunu savunan Fazlurrahman bunun en tipik örneklerindendir.
Gerçekten son iki yüzyılda Cemaleddin Afgani’den, Muhammed Abduh’a, kuzey Afrika’daki Seleliyfe akımlarından Hindistan’daki ıslahatçı Müslümanlara kadar pek çok kişi İslâmi hareketleri dünyaya yönelten bir çaba içerisindedirler.
Sonuç itibarıyla da batı verilerine uyarlanmış bir İslâm ortaya çıkmıştır. İslâm dünyasındaki sekülerleşmenin başka bir yapay biçimi bir siyasî ilke olarak kabul edilen laisizm çevresinde olmuştur. İslâm’ın geleneksel kavramlarını ve örgütlü biçimlerini ortadan kaldırmakla işe başlayan laisizmi dini bireyselliğe doğru çekmeyi amaçlamaktadır.
1993/Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.