- 753 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YAZMA HAKKIMI KULLANIYORUM SADECE...
İhtimal dâhilinde olduğunu düşünmüyorum kuramların. Bir hipotez olma ayrıcalığına sahibim nasıl olan.
Mevsimin dişleri dökülürken, yadsıyamam da hani: ne ölü bir iklime denk düştüğümü ne de soytarı bir hikâye kahramanı olup önünü alamadığım yazma dürtümle sahip çıktığım dünya ve yaşama sevinci başlığı altında mesela…
Bir açılım getirmek ne derecede doğru, sorarım sizlere.
Kaşınması durmuş hangi yaraysa pek mi elzem yeniden d/eşmek sonra da al başını gitsin satırlar ve ben sözüm ola yazar kimliğimle etik bir yürek olmanın ötesinde bir çan eğrisi olmanın özrünü mü sunacağım okuyucuya?
Yazmakla filan da ilgisi yok hani: hem kuramların hem de üzerimizde eğreti duran giysinin. Aman yakam açık olmasın; aman vücudun kıvrımları gözükmesin ve kim bilir yine mi yanlış anlaşılacağım edasıyla oturduğum sandalyede biri sanki raptiye unutmuş gibi sandalyenin yumuşak dokusunda sonra da ehemmiyet verdiğim hangi durum ve duyguysa sil baştan telaffuz ettiklerim…
Çok oldu üzerinden zaman geçeli: siz deyin yüz sene ben diyeyim yüz asır.
İlk gençlik yıllarımda hala bir şeyleri gerçekleştiremediğim kaygısıyla nasıl da kariyer planları yapıyordum sonra da psikolojide karar kılıp sözüm ona çözeceğim memleket meseleleri ki o zamanın dokusunda her nasılsa insanlar birbirini sanki daha çok seviyordu… Kocaman bir yanılgı işte.
Ben salınırken kampusta ve acaba eksik ders notlarını kimden tedarik ederim diye ve sonra içime düşen o korku… Başarısız olma ihtimalimi görmezden gelip bölümde okuyan en iyi yüksek lisans öğrencisi olmak adına gün aşırı uyuduğum bir de uyum sağlamak adına bölüme, sayısal öğrencisi olduğumu tamamen devreden çıkarıp aldığım eğitimin de hakkını vermek adına koşullandığım.
Konu ne dünü deşmek ne de bir övünç gibi o günlerden bahsetmek sadece kaygılı benliğimde depreşen her sıkıntıyı azımsayamadığım gibi çözüm getirmek işte hayattaki boş vermişliğimize belki de kişilik yapım kilit noktası iken ve o günden bu yana hiçbir şeyi değiştiremediğim yetmezmiş gibi yeni sorunlar yüklendiğim.
Hayat okulu ne anlama gelir? Şunun şurasında üç beş sene oldu hayat okulunun koridorlarında yürümeye başlayalı; kim ne der ya da nasıl yanlış anlaşılmayı önleyeceğim gibi binlerce kaygı dolu soruyu da asla bertaraf edemediğim.
Ve işte bıçak kemiğe nasıl da dayandı, gibisinden bir özümseme ile kendime batırmaktan vazgeçmediğim çuvaldızı.
Sorular…
Aslında sorunlar…
Bir de sorumlu kılındığım gerçi kim bana bir görev tanımlaması yaptı gibisinden sayısız detayı da görmezden gelemediğimi adım gibi biliyorum ki bizzat benim bana ağır gelen.
Dünya nüfusu üstüme gelse kimse benim bana yaptığım dayatmayı ve zulmü asla gerçek kılamaz.
Bir görev aşığı olarak ya da tanımlanmayan hangi pozisyonsa hayat okulunda iştigal olduğum.
Sıfatlar ve de…
Bir de sanrılar.
Ve herkesin kafasında ayrı bir resim: neyin neyle kıyaslandığını bilmeden kendimi hep bir önceki kendimle kıyasladığım ve kendimi aşmak iken tüm meselem.
Hal de böyle olunca dış faktörler ikinci planda kalıyor bir de eklendi mi şahsi problemlerime ayıkla pirincin imgelerini.
Zaten neyi doğru yaptığım da tartışılır başkalarının gözünde hangi ben’e denk düştüğümü de kestiremezken ya da bir başka kimlik benim boy ölçüşmek adına sorgulandığım belki de yaftalanmak işin doğası mademki biteviye bir kıyaslama…
Gerek evlat olarak gerek bir abla gerek bir komşu gerekse toplum kurallarına göre hangi kategoriye denk düştüğüm.
İnsan an geliyor şüpheye düşüyor kendinden ve herkesin farklı bir tanımlaması var kendince ve herkes kendince bir uzlaşma sunuyor iyi de ben neyi nasıl yapacağımı kimseden öğrenecek değilim de bu saatten sonra.
Ne zamanki akademik kariyerime bir nokta koydum sık sık da dönüp baktım geriye: farklı bir bölüm ya da başka bir üniversitede şansım ne olurdu, diye ve kendimi suçlamaktan asla vazgeçmediğim.
Nokta’nın özrü aslında benim bıkkınlıkla arkama bakmadan kaçtığım ve sancılı bir döneme girip bayağı sıkıntı çektiğim: ruhen çökkünlüğüm ve arkadaşlarımın gözünde başka bir kimlikle eşleştiğim ve beni terk eden sayısız insan…
Derken hayatı ve beynimi nadasa aldığım takriben on yıllık bir süre ve eleğimi astığım başucumda amaçsız geçen uzun bir süre.
Derken kalemimle tanıştığım ve epey mücadele verdiğim bir altı sene bu da yetmezmiş gibi taviz vermeden kendimden taviz verdiğim huzur ve mutluluk.
Yazmanın her hali.
Aşkın da her hali.
Ve kalemimle aramızdaki aşkı asla izah edemediğim gerçeği.
Kimse yaşadıklarımı bilemez o uzun on sene boyunca boş bir çuval gibi kendimi oradan oraya sabitleyip aklımı ve yüreğimi sıfırladığım…
Derken hayat okulu denen mefhumla olan tanışıklığım hele ki kendimi epey donanımlı bir insan olarak belleyip ve insanların kale dahi almadıkları sayısız ayrıntı oysaki ben her biri için bir ömür kafa patlatıp nasıl da kişilik profilimi sabit kılmıştım.
Yazarak gördüğüm o ki; bilinmezin kucağında sadece bir zerreden ibaretim ve Allah sevgimin de sonsuzluğa rükû ettiği.
Yazmanın her hali işte.
Bir de kırgınlığın haddi hesabı yokken.
Ve yakın çevremde ne yazık ki bir Allah’ın kulu; aferin sana kızım, demezken beni ve yazdıklarımı yok sayan sayısız insan etrafımda olduğunu varsayıp onlarla paylaşmak adına yana yakıla beklediğim.
Ve gereksiz bir beklentiyi gömüp kalemimle sözlendiğimin ertesinde içimdeki Gayya kuyusunu mütemadiyen deştiğim ve boğulmakla yaşamak arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığım.
Boğulmak asla bu kadar zevkli olmamıştı, dersem acaba bölüm hocalarım ne derdi? Ne de olsa psikolojinin piriydi her biri ve ben her birine ayrı ayrı nasıl da güvenip açmıştım içimi.
Hatta artık geriye dönmeyeceğimi söyleyip de noktaladığım o gün, bir hocamın bana sırıtarak bakıp da; emin olmamalısın asla arayışını nihayetlendirdiğin konusunda, deyişi dün gibi aklımda.
Neyi aradığımı ise artık biliyorum.
Kayıp bir çocuk.
Kayıp bir insan.
Yeri geldi mi insanların cinsiyetim konusunda dahi şüpheye düştüğü şu sanal ortamda kimlik derdimin peşinde iken ardı ardına eklenen üzüntüler.
Elbette hayatın girdapları da ayrı bir kaos yaratmışken hayatımda.
Farklı olmaksa aslında herkes gibiyim.
Herkes gibiysem niye kümülatif bir yargıya varıp da bir nokta koymuyorum yeniden?
Nokta koymam gereken bir ayraç aslında neye denk düştüğünü bilmediğim aslında kendimle yüzleşip nasıl daha iyi bir insan ve nasıl daha iyi bir yazar olurum, sorusunu aralıksız kendime sorduğum.
İpuçları ise fazlasıyla afakî.
Sunumu hayatın ne zaman bariz bir harita oldu da ben mi bulamadım yolumu?
Ben mi kurtaracağım dünyayı, deme hakkımı sonsuzluğa kadar mühürledim.
Mademki kullanmayı sevdiğim bir beynim ve ruhum var en azından yazarak bir şeyler ifa edeyim.
An itibari ile çok farklı bir hayatım olabilirdi, demenin ötesinde en azından gelecekte pişman olmayayım eğer ki ansızın bir nokta koyup içimdeki koşturmaya yeniden saksı çiçeği olacağım eski hayatıma da geri dönmemek adına.
Her halükarda bir saksı çiçeği olsam da ne de olsa her gün bakıyorum içimdeki toprağa: bakalım bu gün ne filizlendi, diye.
Sabrı da elden bırakmadan en azından gerçek hayattaki saçmalıkları görmezden gelmek adına bel bağladığım kelimeler ve bu sayede yolumun kesiştiği insanlar sanırım hayatın muhtırası yeniden şekillendi bu günlerde.
Bir dürtü madem yazmak.
Madem sevginin tezahürü her dokunduğumda klavyeye uçuşa geçtiğim…
Polen olmayı seviyorum ben gerçi kendime olan alerjimle sıkı fıkı çözümlemek adına savuşturamadığım sayısız sorunu.
Bir imla hatası da olabilirdim hani.
Ya da devrik bir cümle.
Bense yazma hakkımı kullanıyorum üstelik içimdeki çiçeği de sulamaktan geri duramadığım.
Belki de yediveren bir gül motifi içimde şakıyan bülbülün tek arzusu ve ben dolanmak isterken yere göğe biliyorum ki; yüreğim de umutlarım da sonsuzluğa kanat çırpıyor yeter ki eski hayatım uzak dursun benden…
Bir yenilgi de olabilirim hani belki de bir yanılgı sadece iç hesaplaşmamda kendimle alıp veremediğim ne ise bilfiil uzak durmak dünde yaptığım hatalardan da yeteri kadar başım ağrımışken…
Sizlerin başını ağrıttığım içinse mutluyum ve bu şekilde hedefe ilerliyorum en azından bir gün sonrasının hayali bu günden şekillenirken bir de devasa duygu dünyamda her sözcük yeni bir duyguya yol açarken…
Mevsimin kara yüzü iken aşkın da aydınlığı düşmüşken satırlara gönülden bağlandığım sayısız insan ve umut teknem yalpalasa da ben her halükarda can simidime uzandığım ve sonlanmadan hayat denen macera bir sessiz seyyah içimdeki şehirlerde dolaştığım fersah fersah…
Sevgimle.