- 640 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÇALINAN İNSANLIK...
G/örgülü yalnızlığın üçüncü yakasında, şehre sunduğum meşru kahkahamı kimseler şuh sınıfına sokmasın hani.
İçimdeki pencereye mağdur serçeler konarken, adını anmadığım kötünün ve lanetin izi düşüyor üstüme ansızın.
Kıvamı koyu bir kan gibi ve damarlarımda akmayı unutan şehla bir düş gibi…
Şehir meclisi yeni toplandı ve aforoz ettiler kazanılmış mağduriyetimle bir bir didiklendi yüreğimin tarhı.
Kepaze düşlerin yorgun bekçisiyim belki de şehrin asası.
İçimdeki diri hüzünle kucaklıyorum şehri ve şehir de yetim başımı okşarken ben yeni hikâyeler örüyorum.
Kimliğimin derdinde olan ben değilim ne de olsa içimdeki afakı müjdeledi ölüm belki dirilmeyi temenni ettiğim yine yüreğin bataryasında zıt kutupların akımına kapıldığım.
Göğün minberi.
Yüreğin de sık sık zılgıt yediği.
Sanrıların gerçeğe dönüştüğü ayan beyan ve göğün şafağına beslediğim hürmetle içimdeki yavru kuşları besliyorum.
Mavi gözlerinde sevdanın, şen olmayan bakışlarla kundaklandı şehir ve kıramadığım kalemle kırılan yüreğimi eşleştiriyorum.
Zamanın hangi boyutunda olduğum tartışılır ve ben paralel evrenlerde gidip geliyorum.
Damarıma basan bir hümayun.
İpliği pazara çıkan kırık tekeri ikiyüzlü dünyanın.
Saf tuttuğum insanlığımla iştigal ve insani olmayan muamelelere maruz kaldıkça atıyor şafağım.
Sevgiden yana derdi olmayan kim ise ne de olsa kindar bir düzende kirlenmemek adına da uzağındayım insanlığın.
Alt yazı geçerken hesaplıyorum yine kaç ocağa yeniden ateş düştü, diye oysaki ateş peşinde sigara müptelaların da umurunda değilken mütemadiyen geçen alt yazı.
Sorguluyorum illa ki insanlığımı.
Ufalıyorum sonra da içimdeki Ramazan pidesini.
Elim titriyor ne zamanki göğün kanatlarında ölüm meleğini görsem ve istifli acıların son bulmadığı ömrün kıyısında kendi derdimi unutup memleket meselelerine dalıyorum.
Zamanın zembereği.
Aşkın da ibresi.
Bozuk atan bir nida.
Şen kahkahaları yeri göğü saran ayyuka çıkmış şehvet.
Ölü toprağı serilmişçesine üzerimize.
Ve alt yazı akıp gidiyor.
Şu şehrin şu bucağında kaybolan çocuk dere yatağında ölü olarak bulundu.
Derken bir çığlık duyuyorum ve içindeki sükûneti kaybeden yaşlı teyze avaz avaz bağırıyor, çalındı, diye.
Çalınan ne çok şey.
Çalınan insanlık ve mazlumun yorgun sesi.
Ya da sofrasını adam akıllı donatamayan acılı bir baba üstelik günün üçte ikisini işte geçirirken aldığı maaş bir ayın üçte birine bile yetmiyor.
Kabullenmek sahi ne zaman böylesine kabul oldu?
Kundaklanan bir araba ve zemini kıyan bir bina.
Derken göçük altında kalanlar.
Yetmiyor ve yetmiyor.
Adam akıllı bütçe yapıp yine de denkleştiremiyoruz hesabı.
Asgari ücretin her kuruşu illa ki cepten dökülüyor aslında yüzümüzden düşen bin parça ve ötekileştirilen insanlar doyamıyor ayrışmaya.
Bölünen kesirli sayı gibi bölünüyoruz ve yuvarlanıyoruz.
Tetikçi kimse artık.
Aslında sevgi deyip de çıktığımız yolda nefretten yolda ve sınıfta kaldığımız.
Kötülük, derken bir diğeri; kötüyü de sevmelisin diyor.
Lanetin biri bin para.
Kaybolan değerlerin hatırına ilerliyoruz düşe kalka.
Pazar yoluna çıkmayı unutanlar.
Kimi ise aşk derdinde.
Kimi ise yetinmiyor eşiyle.
Kimse yetinmeyi bilmiyor.
Açık ara farkla ölüyor ve öldürüyoruz.
Yorgun şehrin yorgun tebaası.
Hüzün çökmüşken İstanbul’a aslında şehir tüm ülkenin hüznünü sırtlanmışken.
YORUMLAR
Merhaba Gülüm hanımefendi, şair-yazar duyarlı yürek. nazım usta yıllar önce memleketimden İnsan Manzaraları" yapıtıyla ülkemizin foroğrafını çekmişti.
Siz de aynı duyarlılıkla ülke hallerini ne güzel betimlediniz. Ülkede bazıları ecelsiz ölürken, bazıları da zenginliğine zenginlik katıyor. kural, kanun dinlemiyor.
Dilerim baharı karartanların yaz mevsiminde yüzleri kararacak. Kibir, kin yerini sevgiye, dostluğa, insanlığa bırakacak...
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Gülüm Çamlısoy
İnanmak önem arz eden.
Sabırla ve inançla ve de umutla...
Çok teşekkür ediyorum.
Aydınlık bizlerle olsun İnşallah.
Selam ve saygılarım sizinledir.
Tebrik ediyorum, gerçekle tasviri iç içe birlikte ele almışsınız, yüreğinize sağlık
Gülüm Çamlısoy
Susmak da bir yere kadar sayın hocam.
Gerçekler yansıyan mı yansıtılmak istenen mi?
Çok teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba değerli dost kalem Çamlısoy!
Samimiyetle ifade etmek isterim ki bütün yazılarınızı okuyorum.
Okuyorum da, yazdığınız yazılar oscar ödüllük ben kendimde
yorum yapacak cesareti bulamıyorum.
Ayrıca yorum yazmış olmak için yorum yazmakta bana göre değil.
Bu yüzden bazen boş kağıt veriyorum.
"Sorguluyorum illa ki insanlığımı.
"Ufalıyorum sonra da içimdeki Ramazan pidesini.
Elim titriyor ne zamanki göğün kanatlarında ölüm meleğini görsem ve istifli acıların son bulmadığı ömrün kıyısında kendi derdimi unutup memleket meselelerine dalıyorum."
Keşke devleti yönettiği iddiasında olanlarda sizin gösterdiğiniz duyarlılığın 1000/1 gösterseler. O zaman ne siz ne ben içimizdeki ramazan pidesini ufalayacak derin acılara gark olmayı.
Yazı son günleri çok gerçekçi biçimde dile getirmiş. Usta kalemi kutluyorum.
Saygılarımla.
Gülüm Çamlısoy
Özgürlük...adı var kendi yok.
İnsanlık...kime inanıp da içimizi açacağız?
Rayından çıkan o kadar çok şey var ki.
Dün çok zor bir gündü benim için ve gecenin ilerleyen saatlerinde dayanılmaz bir hal aldı.
Unuttum kendimi sonra ve rüyalarıma girdi hayat.
Yoksa hayat bir rüya mıydı?
Bazen hayat öyle çekilmez bir hal alıyor ki.
En çok beni üzen ne ise, diye sorarsanız...
Sevgiyi, umudu unutmuş insanlar ve birbirine suçlayıcı nazarla bakanlar.
Yığınla acı var.
Bölünen değerler ve bölünen bir toplum.
Sevmeyi unuttuk bizler.
Kendimizi de sevmiyoruz.
Yazmanın en güzel yanı ise: gerçekleri daha kolay algılayıp huzura dönüşen yorgunluğum.
Ülkem de yorgun.
Ve de çocuklarımız...
İnşallah her şey iyi olacak gelecekte.
Biz güzellikleri hak ediyoruz.
İnşallah yeniden sevip birbirimize sıkı sıkı sarılacağız.
Çok teşekkür ediyorum duyarlı yüreğinize.
Selam ve saygılarım sizinledir değerli hocam.
Bu yazıyı yazmama vesile olan o kadar çok şey var ki...
Haber bültenlerinde geçen o alt yazı ve kim bilir hangi haneye ateş düşmüş, demenin de özrü.
Yitip giden değerler aslında değerin anlamını unutan sayısız insan.
İstanbul kaos dolu bir şehir olmayı asla istemedi üstelik haritada kapladığı o ufacık yüz ölçümü ile milyonları ağırlıyor.
Hiç bir edebi kaygım olmadı bu yazıyı yazarken.
Sadece içimdeki acıyı pay etmek istedim ve sayısız insanın boynunun bükük yaşadığı.
Bir ihanet kendimize yaptığımız ve birbirimize sıfatlar yüklediğimiz ve siyasi çekişmenin insanlarda yarattığı çökkünlük ve bıkkınlık.
Ve ekonomin girdiği dar boğaz ve boğazımızdan da geçmezken lokmalar.
Ben mademki bu ülkenin bir vatandaşıyım...
Ben mademki bu topraklarda yaşıyorum.
Mademki bana sunulan imkanlarla iyi kötü bir eğitim aldım.
Siyaset hep uzak kaldığım bir mecra lakin bu, demek değil ki benim inancım ya da siyasi duruşum yok.
Her şeyden önemlisi birbirimizden koptuğumuz ve illa ki tartışmak için bir neden aradığımız.
Dualarımda saklı çok şey ve çok insan var.
Çok şey yapmak isterdim ülkem adına.
Tayin olma hakkım bile elimden alındı ve öğretmen olarak atanma şansımı yitirdim.
Eğer ki özgürsem...
Eğer ki başım dik ve haysiyetimle yaşıyorsam...
Bu ülkenin bir neferiyim madem.
Ben Atatürk'ün ilkelerinden ve inancımdan ve doğrularımdan nasıl taviz veririm?
Yaşasın Türkiye.
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE.
Sevgimle ve saygımla ve de selamlarımla.
Gülüm Çamlısoy
Ama bizler izin vermeyeceğimiz.
Her hikayenin bir sonu vardır ve mutlu hikayeler yazmak istiyorum artık.
Çok teşekkür ediyorum duyarlı varlığınıza.
Selam ve dua ile.