Sevgi Bağı
İnsan yaşlandı mı formül netleşiyor,
Yaşlılık =3H+3U+S
3 H = Halsizlik, Hastalık, Heyecansızlık
3 U = Unutkanlık, Uyumsuzluk, Uykusuzluk
S = Sevgisizlik
İnsan yaşlandı mı çocuklaşıyor
Felç oluyor altından alınıyor
Hasta oluyor ağzından lapa veriliyor
Her konuşmasında bilinci yitirmiş pot kırıyor
Çok konuşuyor
Tembelleşiyor veya bilinçsiz hareket ediyor.
Çocukluk ve yaşlılık arasında ki tek fark, yaşlılar büyümeyi değil ölümünü bekliyor.
Çocuklar nasıl ilgi görmüşlerse büyürken, yaşlı kişilerde çocuklarından aynı ilgiyi bekliyorlar.
Çocuklar öyle enerji dolular ki, yaşlanmış ana babasına uyum sağlamak yerine hayatlarını yaşıyorlar, adeta onlardan kaçıyorlar. Sanki onlar yaşlanmayacaklar, hem aynı enerjiyle gezip tozacaklarmış gibi umursamıyorlar bu duruma… Bir de gayeleri varmış gibi güzel şeyler yaptıklarına inanmaları yok mu, ne acı!
Yaşlılar için çocuklar ara öğün gibi. Onları çok az gördüklerinden kırıntı yemek yer gibi tat alıyorlar. Çocuklar asla ana öğün yemek olmuyorlar, aslında olmaları gereken ve beklenti de bu yönde.
Biz yaşadığımız hayatın için de ne çocukları anlayabiliyoruz ne de yaşlıları. Bu iki evre bize çok uç geliyor. Hayat ortadan gidiyor, çoğunlukla.
Yaşlılar ıslah evlerinde, kendileri gibi sevgiye muhtaç insanların arasında ömürlerini sonlandırmaktalar. Sanal dünya, insanı insan yapan gerçekliğini hızla yok etmektedir.
Birbirini anlamayan üç evre, çocukluk, gençlik ve yaşlılık sırtımızda kambur gibidir. Çığlıklar dört duvar arasında, ya da sanal pencerelerde birbirini duymadan devam edip durmaktadır. Çocuk ebeveynini taklit edecek kadar birlikte değildir, ya hayat şartları ya da zenginliğin bakıcılık ucu ikisini bir araya getirmiyor. Adı ne olursa olsun, verilen mücadele ebeveynlerin kendi hayatlarını yaşamasına yön veriyor. Ana-babadan kopuk çocuk genç olduğunda hayatını yaşarken yaşlıdan da kopuyor. Yaşlılar kısacası bedel ödüyorlar.
Her şeyin sebebi sevgisizliktir. Bu sevgiyi biz nereye gömdük ki… Biz hangi yaşta olursak olalım nerede durduğumuzu bilmeyecek kadar cahiliz, sorumsuzuz ve vurdumduymazız. Zincirler ancak sevgiyle birbirine bağlanabilir. O Sevgi de ancak Allah’ı tanıyan ve ondan korkan bir öğreti ile kazanılabilir. Allah’ı tanımak, ona teslim olmak ve yap dediğini yapmak insanı dünyadan uzaklaştırmaz. Bu ne acı bir ön yargıdır toplumda. Aksine dünyayı bir mesire ve piknik alanı gibi görüp, ne bulduysak fıtratımızca sofrasında tat ala ala yemek, içmek ve nefes almak demektir.
Eğer bu sofrayı kuramazsak, yaşlandığımızda biz de aynı şeyleri belki de daha zor formuyla yaşamış olacağız. Allah için sevmek, birinci slogan bu… Üç kuşağı birbirine bağlamak bu da ikinci slogan… Sonsuz mutluluk ise üçüncü sloganımız.
Haydi, elimize alalım flamaları bunları yazıp yürüyelim. Var mısınız?
Saffet Kuramaz