Prof.Dr.Fuat Sezgin ve İslam Bilim Tarihi
FUAT SEZGİN HAKKINDA
Türkiyede hatta dünyada İslam bilim tarihi ile ilgili çalışmalar yapan kişiler arasında en önemlisi şüphesizki Prof.Dr.Fuat Sezgindir.24 ekim 1924 tarihinde Bitlis’te dünyaya gelen Fuat Sezgin Erzurumda ilkokul ve liseyi bitirdikten sonra 1943 yılında İstanbula gelir.İstanbul Üniversitesine kaydını yapar.Önceleri matematik okuyup mühendislik alanında ilerlemek isteyen Fuat Sezgin, İstanbul Üniversitesinde ders veren dünyaca ünlü oryantalist Helmut Ritter ile tanışır ve ondan çok etkilenir. Helmut Ritter’inde tavsiyesiyle İslam bilim tarihine yönelir. Prof.Dr.Fuat Sezgin bu konu ile ilgili şunları söyler :
“1943 yılında Istanbul üniversitesinde sarkiyat tahsiline basladıgımda,dünyanın, geçmiste ve bugün için en büyük sarkiyatçısı olarak tanınan Hellmut Ritter’in ögrencisi olmak sans ve nimetine kavustum. O bana, fazla tembel bir ögrenci olmadıgıma inanınca, dogal bilimlerle, özellikle matematik ile ilgilenmemi, modern matematigin temelinde Islam bilginlerinin kitaplarının bulundugunu söyledi; misal olarak Harezmî, Ibn Yunus, Ibnü’l-Heysem ve Biruni’nin adını andı. Onların batı dünyasında tanınan en büyük bilginler seviyesinde oldugunu söyledi. O gün eve gittim.Çok zor, uykusuz bir gece geçirdim. Bir taraftan genç hafızamda eve götürdügüm 4 addan baska çok sey bilmek askı, öbür taraftan, ilkokula basladıgım ilk haftalarda süslü püslü hanım ögretmenimden duydugum söz: ‘Islam bilginlerinin dünyanın bir öküzün boynuzu üzerinde durduguna inandıkları’. Sabahın olmasını,hocama çok çok seyler sorma saadetine kavusma anını sabırsızlıkla bekledim.”
Hocası olan Helmut Ritter’in bilimlerin temelinin, "İslam Bilimleri"ne dayandığını söylemesiyle bu alana yönelen Fuat Sezgin, 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatı üzerine doktora yapar. . Istanbul Üniversitesi’nde bilimler tarihi okutmaya baslayan Fuat Sezgin bir röportaj esnasında kendisine sorulan “Sizi, bilim tarihi, özellikle de Islam bilim tarihi sahasında çalısmaya iten sebepler nelerdi? Niçin bu alanda çalısmayı seçtiniz?” sorusuna da Sezgin asagıdaki cevabı vererek, kendisini Islam bilim tarihin alanında çalısmaya iten sebepleri söyle açıklamaktadır:
“Ben bu bilgileri ögrenmeye 1943 senesinde basladım. Daha sonra Istanbul Üniversitesi’nde dünyanın en büyük müstesriki tesadüfen bulunuyordu. Zaten de ünlüydü. Ona gittim. Onun talebesi oldum. O bana dünyaya bakan baska gözler kazandırdı. O çok zor bir adamdı. Kısa zamanda diller ögrenmemi zaruret hâline soktu, kırbaçladı. Bu kırbaçların tesiri altında bazı dilleri ögrendim. Kendisi tamamen bilimler tarihi âlimi olmamakla beraber bilimler tarihi sahasında kendine ulasan bilgileri azar azar bana ulastırdı. O zamanlar bilimler tarihini ögrenmek merakı bende hâsıl olmustu. Tam bir bilimler tarihçisi olma isine Almanya’ya ilk gittigim 1953 senesinde merak bende o zaman uyanmıstı. Frankfurt Üniversitesi’nde bilimler tarihi derslerini takip ettim. Türkiye’ye döndükten sonra bilim tarihçisi olmaya karar verdim. Istanbul Üniversitesi’nde bilimler tarihi okutmaya basladım. Istanbul Üniversitesini yahut umumiyetle üniversiteyi terk edip Frankfurt’a, Almanya’ya gitmek zarureti, kaderi ortaya çıkınca artık tamamıyla bilimler tarihini seçtim. Bilimler tarihi sahasında yeni bir fabrikasyon, doçentlik yaptım. Böylece bilimler tarihçisi olma yoluna girdim yavas yavas. Ben o arada Islam-Edebiyat tarihi yazıyordum, bunu zamanla Islâm bilimler tarihi haline çevirdim ve bugüne kadar yazdıgım Islâm bilimler tarihinin, yakınlarda 14. cildi çıkacak; bunun her cildinde Islâm bilimlerin madde sahasını yazmaya çalıstım, gayret ettim. Tabii bunları yaparken daima kendi araçlarımla yapmadım. Çok sahalarda, çok oryantalistler var. Onlar çok tetkik etmis vaziyetteler Müslümanların sahalarını, islerini. Onları toplayarak, onları okuyarak, tanıyarak kısmen onlara eriserek, kısmen de kendi arastırmalarımla Islâm bilimlerinin tarihini yazıyorum.
1954 yılında "Buhari’nin Kaynakları" isimli doktora tezini bitirerek doçent olan Fuat Sezgin Bu teziyle, hadis kitabı olan Buhari’nin bilinenin aksine sözlü kaynaklarla değil yazılı kaynaklarla ilişkisini ortaya koydu.Bu yazılı kaynakların, İslam’ın erken dönemine; hatta 7. yüzyıla kadar geri gittiğini tezini savundu. Bu tez, Avrupa merkezli şarkiyatçı çevrelerde hala tartışma konusudur.
Fuat Sezgin, 1960 darbesiyle , "Zararlı Profesör" arasında görülerek üniversiteden atıldı.1961 senesinde ülkesini terk etmek zorunda kaldı.Fuat Sezgin bu olayı şu şekilde anlatmaktadır:
"1960 yılında, bir hükümet darbesi oldu. Askerler devletin idaresini ele geçirdiler. Milli Egitim Komitesi diye bir komite kurdular. Bir gün bunlar, ’hangi profesörler zararlıdır?’ diye bir liste çıkarmıslar. Bunların listeleri kanun gibiydi. Gazeteler, 147 profesörün atıldıgını yazıyordu. Benim de adım vardı. Askeri idarenin, bir mülki idareyi bertaraf ederek devletin basına geçmis olmasından memnun olmadım. Birçok seyler bekliyordum, ama bir gün üniversiteden atılacagımı beklemiyordum. Hatta Türkiye’yi kendiligimden terk etmeyi de düsünmüyordum. Çünkü memleketime çok baglıydım. Bu hadiseden bir yıl evvel, Almanya’da misafir doçent olarak bulunuyordum. Bana orada, doçentlik yapmamı teklif ettiler. Bu teklifi gülerek reddettim. ’Ben Istanbul’u, Türkiye’yi nasıl terk ederim?’ dedim.Özür dilediler. Gazetedeki ’zararlı profesörler’ listesini ve ismimin bu listede oldugunu görünce, ülkeden gitmemin, artık benim iradem dısında oldugunu anladım.”
Sezgin anlatmaya söyle devam etmektedir:
"Gazeteyi çantama koydum, Süleymaniye Kütüphanesi’ne gittim ve hemen orada üç tanıdıgım dostuma mektup yazdım. Iki Amerikalı, bir de Frankfurt Üniversitesi’nin eski rektörü olan dostlarıma; ’Bana bir yer bulun,gelecegim’ diye yazdım. 30 gün içinde üçünden de cevap geldi. Üçü de beni,memnuniyetle kabul ediyorlardı. Ancak ben Frankfurt’u tercih ettim.Frankfurt’a gittim. Türkiye’yi, Istanbul’u terk edecegim aksam, Galata köprüsünün Karaköy tarafına gittim. Oradan 15–20 dakika kadar Üsküdar’a baktım. Güzel bir geceydi, artık vakit de gecikiyordu. Döndügümde,gözlerimin yasını silmek zorunda kaldım. Iste son hislerim buydu.Kızmadım da, o zaman tabi üzülmüstüm. Bugün bir kızgınlık duymuyorum.Memleketime, yine ne vermek mümkünse onu vermeye çalısıyorum.
Fuat Sezgin Almanyaya gittikten sonra Islam bilimleri ,llgili çalısmalarını sürdürürken 1966 yılında kendisi gibi bilim tarihçisi olan Ursula Sezgin ile evlenmiştir.
1961 yılında fişlerle başladığı çalışmaları, zaman ilerledikçe ona ün kazandırdı.
1978 yılında "Kral Faysal" ödülünü kazandı ve Arap dünyasının devlet adamlarıyla tanıştı, aklından geçen büyük projeyi onlara aktarma imkanı buldu. Düşüncelerinin destek görmesiyle Sezgin, 1982 yılında, J.W.Goethe Üniversitesi’ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nü ve 1983 senesinde de buranın müzesini kurdu.Enstitü’ye bağlı olarak kurduğu müzede, Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin, yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı örnekleri sergilenmektedir.
Fuat Sezgin’in Türkiyeye gelmesiyle beraber 2008 yılında Almanya da kurulan müzenin bir benzerini İstanbul Gülhane Parkında "İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi"adıyla kurdu. Müzede Müslüman bilim insanlarının buluşlarının örneklerini çalışır vaziyette yaptırmıştır.Bu eserler şu an Gülhane Parkı’ndaki "İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi"nde sergilenmektedir.Türkiyede yaptığı bu faaliyetler sayesinde Türk insanı onu çok daha yakından tanıma fırsatı buldu. Aynı zamnada Türkiyede onun adına 2010 yılında İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesinin çalışmalarını yürütmek amacıyla Prof.Dr.Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde ise 2013 yılında Prof.Dr.Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü kuruldu.
Fuat Sezgin 30 Haziran 2018’de tedavi gördüğü hastanede 94 yaşında hayatını kaybetti.Bilimler Tarihi alanında dünyanın sayılı otoritelerinden birisi olan Profesör Fuat Sezgin; Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dahil, 27 dili çok iyi derecede biliyordu.Fuat Sezgin hayatının tamamını çalısarak geçiren ender bilim insanlarında biriydi.
1.BÖLÜM
İSLAM BİLİM TARİHİ İLE İLGİLİ YAPTIĞI ÇALIŞMALAR
Fuat Sezgin, yaşamının büyük bölümünü İslam bilim tarihine adamış ve bu yoldaki çalışmaları sayesinde bilim tarihinde bir çığır açmıştır.Dünya bilim tarihinde bir çok şey onun titiz çalışması ve gayretleriyle gün yüzüne çıkmış.Onun bu gayretleri bilim tarihi ile ilgili olan insanlara farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.Doğru kabul edilen bir çok yanlış algının kırılmasına vesile olmuştur. Özellikle İslam Coğrafyasının dünya bilimine olan katkıları yok denecek derecede az kabul edilirken ortaya çıkardığı orijinal eser ve belgelerle bunun aksini ispatlamıştır. 7.Yüzyıl ile 13.Yüzyıl arasındaki dönemde İslam Coğrafyasındaki bilimsel çalışmaların dünya bilimler tarihinin temelini oluşturduğu gerçeğinin kabul edilmesinde onun büyük bir etkisi vardır.Prof.Dr.Fuat Sezgin neden böyle bir alana yöneldiğini bir söyleşide şöyle ifade etmektedir:
"Müslümanların ilim dünyasındaki yeri bilinmiyordu. Bütün bilinenler birkaç tane usturlâb (veya astrolab) ve birkaç rubu’ tahtasından ibaretti. Batı dünyası bunu örtüyor, bizimkiler farkında bile degildi. Ben Islâm dünyasının böyle olmadıgını ve Islâm’ın insanlara aktarıldıgı gibi ilimle alâkasız bir din olmadıgını düsünüyordum. Geri kalmıslıgımızın sebebi olarak da Islâm dininin suçlanmasını kabul edemiyor ve geri kalmıslıgımızın sebebinin İslâm olduguna inanmıyordum. Bütün bu yanlış anlayışları tashih etmek için bu çalışmalara basladım.’’
Başka bir yerde bu konuyla ilgili yine sorulan bir soruya şu yanıtı vermektedir:
‘’Müslümanlar ilimler tarihindeki muazzam yerlerini bilmedikleri için yahut müthiş yanlış şeyler bildikleri için Avrupa Dünyası karşısında büyük bir aşagılık duygusu içindeler. Benim amacım onlara ecdatlarının, atalarının ilimler tarihindeki muazzam yerini ögretmek, onları bu aşagılık duygusundan kurtarmaktır ve onları yapıcı yapmaktır.’’
KURULUŞUNDA ÖNAYAK OLDUĞU KURUMLAR
Prof.Dr.Fuat Sezgin’in çalışmalarını kronolojik olarak sıralamak istediğimizde ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadir:
1.1982 yılında Frankfurt Goethe Üniversitesi’ne bağlı Arap-İslam Bilimler Tarihi Enstitüsü’nü kurmuştur.
Bu enstitünün kurulmasında Prof.Dr.Fuat Sezgin’in 1978 yılında Arapların nobeli olarak bilinen Kral Faysal ödülünü almasının büyük etkisi olmuştur.Bu ödül sayesinde bir çok Arap devlet adamıyla tanışan Fuat Sezgin onlarında desteğiyle bunu başarmıştır. Fuat Sezgin bir söyleşide bunu şu şekilde anlatmaktadır:
“Her seyden önce ilimler tarihinin çok genis bir çapta ele alınmasının zaruretine inandım. Bununda bir müessese çatısı altında yapılması sarttı. Çünkü parçalı ve bölünmüs çalısmaların degeri çok fazla anlasılamıyor ve koordinasyon olmuyordu. Böyle bir müessese de her seyden evvel maddi bir kaynaga dayanmalıydı. Bugün bile enstitü kurmanız çok kolay bir hadise degildir. Bir de o zamanın Almanyasında, yabancı bir memlekette, henüz kendisini tam olarak gösterememisseniz, çok zor bir is. Bu sırada ortaya Allahtan bir fırsat çıktı.Yazdıgım kitaptan dolayı, Islam âleminin Nobeli sayılan “Kral Faysal Mükâfatı”verildi. Milletler arası bir mükâfat oldugu için törene birçok devlet adamını çağırmışlardı. Bu törende Arap âleminin ileri gelenlerini ve zengin imkanlarını tanıma fırsatı buldum. Onlarda beni daha yakından tanıyınca bu fırsatı degerlendirdim.”
2. 1983’te 800’den fazla objenin sergilendiği Arap-İslam Bilimler Tarihi Enstitüsü Müzesi’ni kurmuştur.
Bu müzede yaklaşık 800 eserin prototipi sergileniyor Fuat Sezgin İslam coğrafyasına ait el yazma eserlerde yer alan bu esereleri önce araştırıyor keşfediyor, çalışma prensiplerini öğrenerek atölyelerde ustalarına bunları yaptırıyor. Fuat Sezgin’in özverili çalışmaları sonucu bu eserler ortaya çıkıyor. Bu müze dünyada bu alanda ilk müzedir.
3. 2008 yılında İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni kurmuştur.
Gülhane Parkında bulunan müze dokuz bölümden oluşmaktadır.Bölümlerde sırasıyla usturlaplar, saatler, savaş teknolojisi, tıp, madenler, optik, fizik-matematik, coğrafya ve mimari eserlerden oluşan yaklaşık 570 eser yer almaktadır.
4. 2010 yılında Prof.Dr.Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı’nın kurulmasını sağlamıştır.
5. 2013 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Bilim Tarihi bölümünün kurulmasını sağlamıştır.
6. 2015 yılında Prof. Dr. Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı Yayımevi’nin Kuruluşunu sağlamıştır.
ESERLERİ
‘‘’1.Arap İslam Bilimleri Tarihi
2.İslamda Bilim ve Teknik 1
3. İslamda Bilim ve Teknik 2
4. İslamda Bilim ve Teknik 3
5. İslamda Bilim ve Teknik 4
6. İslamda Bilim ve Teknik 5
7.İslam Uygarlığında Astronomi Coğrafya
8.İslam Uygarlığında Mimari Geometri,Fizik,Kimya,Tıp
9.Katip Çelebi’nin Esas Kitabı-ı Cihannüma’sı ve Coğrafya
10.Amerika Kıtasının Müslüman Denizciler Tarafından Kolomb öncesi Keşfi ve Piri Reis
11.Tanınmayan Büyük Çağ
12.1984 Yılında 2011 Yılına Kadar Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü Yayınlarına yazılan Avrupa Dillerindeki Önsözler
13.Buharinin Kaynakları
14.Bilim Tarihi Sohbetleri
15.İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar’’
2.BÖLÜM
BİLİM TARİHİ İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMELERİ
Prof.Dr.Fuat Sezgin’e göre bilim tüm insanlığın ortak mirasıdır.Bilim ve teknoloji sadece üretildikleri toplumlada değil,tüm toplumlar için bir anlam ifade etmektedir. Mısır,Mezopotamya, Uzakdoğu, Aztek-İnka ve Anadoluda kurulan uygarlıklar bilim ve teknoloji tarihine büyük katkıları olmuştur.Onlardan sonra gelen her medeniyet bu insanlık mirasına yeni şeyler ekleyip sonraki zamanlarda ortaya çıkacak olan uygarlıkların bu mirastan yararlanmasını sağlamıştır.Bundan dolayı bilim ne Batı’nın ne de Doğu’nundur.Bilim bütün insanlığa aittir.Bunun ile ilgili Prof.Dr.Fuat Sezgin şunları söylemektedir:
“Modern ilimlerin temelini Müslümanlar oluşturdu demiyorum. Bu bir bakıma dogru. Fakat, ben ilimler tarihine bir bütün olarak bakıyorum. Bilimler tarihi bütün bir insanlıgın tarihidir. Bunda birçok kültür merkezleri zaman zaman faal olarak ortaya çıkar. Bir kısmı pasif olarak kalıyor. Ancak, faal olarak ortaya çıkan kültür merkezlerinin yerleri, ilim adamlarının dikkatini celb ediyor.” “Benim için bilimler tarihi bir bütündür. Bilim tarihçisinin ödevi, bu bütünü meydana getiren parçaları gerçege uygun bir şekilde, hislerden, önyargılardan uzak, tam bir objektivite ile değerlendirmek ve tanıtmaktır.
Hocanın bilim tarihi ile ilgili tanımı ve bu konu hakkında görüşleri ise şöyledir:
“Bilim tarihi ne demek? Bilim tarihini çok çesitli sekillerde tarif edebilirsiniz. Ama bugün aklıma geleni size söyleyecegim: beseriyetin,baslangıçtan bugüne hayat sartlarını gelistirmek ve hayatı, içinde yasadığı kainatı tanımak hususundaki bütün çalısmalarının neticesini gösterme gayretidir. Benim burada (Frankfurt) çok hürmet ettiğim Matthias Schramm isimli çok büyük bir alim dostum vardı, birbirimizi çok severdik. Fizigin kurucusu diye Ibnü’l Heysem vesilesiyle Arapçayı çok iyi bilirdi. Benden biraz gençti ancak birkaç sene önce vefat etti. Onun kaybıyla hakikaten çok yıkıldım. Mathiasın kullandıgı bir tabir vardı ve ben de onu çok severek kullanıyorum. O diyor ki: “ Geschichte der Wissenschaften der Ganzen Menschenheit.” “ tekbir beseriyetin bilgilerinin tarihi” diyor, yani birçok beseriyeti kabul etmiyor, “ tekbir beseriyet, tek insanlıga ait bilimlerinin tarihi” diye bir kavram koyuyor. Insan büyük bir kütledir. Birçok kavimler muhtelif sartlar altında gelmisler, sartlar yardımcı olacak sekilde talihleri yaver gitmisse kendilerini ortaya koyarak, güzellikler, kesifler ve icraatlar ortaya koymuslar. Vazifelerini yaptıktan sonra geri çekilmisler. Bunların bazılarının katkıları çok büyük, bazıları orta derecede, bazıları ise küçük olmuş. Fakat bütün bunlar, yine de insanlıgın müşterek eseridir. Aynı bilim duvarına değişik kavimler, değişik medeniyetler, farklı toplumlar farklı zamanlarda tuğlalar koyarak insa etmisler ve inşaya devam etmekteler. Fakat ilmin ve medeniyetin bu kadar gelistigi günümüzde bu mefhum henüz hakim degil maalesef.”
İSLAM BİLİM TARİHİ İLE İLGİLİ TESPİTLERİ
610 Yılında Hz.Muhammed’(s.a.v.) e gelen vahiy ile beraber Hz.Muhammed’in gelen vahyi insanlara bildirmesi ile ortaya çıkan yeni din olan İslamın ilk emrinin oku olması Müslüman olan kişileri okumaya ve ilim öğrenmeye teşvik etti.Kuranda yer alan : “De ki: Ey Rabbim! İlmimi artır.” , “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” , “Allah içinizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.” , “Allah’tan kulları içinde ancak ilim sahibi olanlar korkar.” …gibi Kuran ayetleri ve Hz.Muhammed’in “Kim ilim taleb ederse, bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur” "Yalnız şu iki kimseye gıbta edilir:Allah’ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse;Allah’ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse." "Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır." Ya âlim, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol! Sakın beşincisi olma, yoksa helâk olursun. …gibi hadis öğretileri sayesinde Hz.Muhammed zamanında İslam coğrafyasında adeta bilimin tohumları atıldı .Dört reşit halife döneminde islamın yayılmasıyla beraber yeni kültür çevreleriyle tanışan Müslümanlar oralardaki bilgi birikimlerini de alarak sentez bilgiler oluşturdular.Bu süreç Emeviler ve Abbasilerle devam etti. Emevilerin İspanyayı feth etmeleriyle beraber o bölgelerde kurulan üniversiteler vasıtasıyla karanlık çağını yaşayan Avrupada da yavaş yavaş bir aydınlanma süreci başlar.Özellikle 9.Yüzyılda Abbasiler döneminde Bağdatta kurulan Beyt-ül Hikme (Hikmet Evi) İslam coğrafyasının dünyanın bilim merkezi olmasını sağlar.Bu kurumda o zamana kadar dünyada var olan yazılı kaynaklar Bağdata getirilir.Bu eserler araştırılıp işe yarayanlar arapçaya çevirilir ve bazılarına zeyller yazılarak daha anlaşılır hale getirilir.Bu çalışmlar ile Müslümanlar bilimde zirve noktaya ulaşırlar.Daha sonraki süreçlerde Moğol istilası,haçlı seferleri,coğrafi keşifler ve Avrupada başlayan ekonomik gelişmeler gibi etkenlerle İslam coğrafyasında bilim önce bir duraklama dönemi yaşar daha sonraki süreçte ise gerilemeye başlar.İslam coğrafyasında bilimin doğması ve ilerlemesiyle ilgili Fuat Sezgin 12 sebepten bahs eder.Bunlar şöyledir:
“1) İslam’ın erken döneminde Araplar manevî uyanış havasına ve zaferlerden doğan güvenlerine paralel olarak güçlü bir bilgi susamıslığıyla doluydular; böylelikle öğrenmeye tutkun ve yabancı unsurları almaya hazır haldeydiler.
2) Bu şuuru yansıtan yeni din, bilimleri engellemediği gibi üstelik teşvik etti.
3) Emevi, Abbasi hanedanları ve diğer devlet adamları bilimleri birçok yönden desteklediler.
4) Diger dinlerin kültür taşıyıcılarına karşı, memleketlerinin fethedilmesi sonrasında Müslümanlar tarafından iyi davranıldı, değer verildi ve onların yeni topluma katılmasını sagladılar.
5) Daha birinci yüzyıldan itibaren Islam toplumunda, Avrupa’nın Ortaçağ’da ve sonrasında malumu olmayan, eşi görülmedik, verimli bir ögretmen-ögrenci iliskişi gelişti. Öğrenciler sadece kitaplardan değil, bunun yanı sıra doğrudan doğruya hocalar tarafından verilen dersler yoluyla bilgiler edindiler. Bu, öğrenme eylemini kolaylaştırıyor, böylece güvenilir bir bilginin garantisi oluyordu.
6) Doga bilimleri ve felsefe, filoloji ve edebiyat başlangıçtan beri, teolojik değil, dünyevi bir anlayışla yapıldı ve sürdürüldü. Bilimlerle uğraşmak, sadece din adamları sınıfının imtiyazı değildi, bütün meslek gruplarına açıktı. Bu yüzdendir ki biyografik ve bibliyografik eserlerde
Arap-İslam kültür dairesinin çoğu bilim adamının baş adları meslek nitelemeleridir, terzi, ekmekçi, marangoz, demirci, deve sürücüsü ve saatçi gibi.
7) Daha 1./7. yüzyılda camilerde umuma açık ders faaliyeti basladı. 2./8. yüzyılda önemli filologlar, edebiyatçılar ve tarihçiler büyük camilerde kendi egitim kürsülerine (ustuvane) [sütun] sahiptiler. Bu egitim ögretimde derslerin ve tartısmaların nasıl olduguna iliskin bize ulasan haberler yüksek bir akademik stile tanıklık etmektedirler. Bu büyük camiler, 5./11. Yüzyılda devlet üniversiteleri kurulana kadar kendiliklerinden ilk üniversitelere dönüştüler.
8) Arap yazısının karakteri, Arapçanın kolay ve hızlı yazılmasına imkân tanıyordu ve böylelikle kitaplar çok geniş bir yayılma alanı bulabildi.
9) Hızlı ve köklü bir sekilde gelisen filoloji, bilginlere eserlerinin redaksiyonu ve yabancı dillerle olan ilişkileri için sağlam bir temel sağladı.
10) Yabancı terminolojilerin alınması ve benimsenmesi, tam tanımlama ve bilimsel kesinlik için bakıs açısını keskinlestirdi, kendine özgü Arapça terminolojinin ve bilimsel dillerin olusturulmasına götürdü.
11) Yazılı aktarım, önce Hicretin ilk yüzyılından beri ilerletilen geleneksel papirüs endüstrisi ile, daha sonra ise Çin’den alınan ve İslam dünyasında yazı malzemesi olarak geniş bir yaygınlık kazanan kâğıdın üretimi için imalâthaneler kurulmasıyla da ciddî biçimde desteklendi.
12) 4./10. yüzyılda daha iyi ve daha uzun süre kalıcı mürekkebin, bir tür karışım olan işten mamul demir palamutu mürekkebinin (karısımda bulunan öğeler: demir sülfatı, meşe palamutu ekstresi, gummi Arabicim/ Arap zamkı ve su) gelistirilmesi siyah koyu bir yazıyı mümkün kıldı, böylece yazıların zaman içerisinde solmadan veya kahverengilesmeden daha uzun süreli kalıcılığı saglandı. Tam hakkıyla iddia edebiliriz ki Arap-İslam kültüründe bilimlerin hızlı, geniş ve köklü gelişimi üzerinde bütün bu faktörler hep birlikte rol oynamıştır ve bu faktörler sadece kısa bir zaman dilimi için değil, aksine yüzlerce yıl etkili olarak kalmışlardır. Sık sık,genelde dinin, özelde ise ortodoksinin, teolojinin veya tasavvufun bilime zarar verici etkisinden bahsetmek haksız bir davranıştır. Bu tür düsüncelerde, Arap-Islam bilimlerinin bilinen gelisiminin yüzlerce yıl boyunca sürekli ilerlediği ve yaratıcılığın 16. yüzyıla kadar gevşemedigini göz ardı edilmektedir.”
İSLAM COĞRAFYASINDA BİLİMİN GERİLEME SEBEBİ
Sezgin’e göre Islam coğrafyasında bilimin gerilemesi bütün kültür dünyalarının başına gelen bir vaka olup normal karsılanması gerekir.İslam coğrafyasının geri kalmasının sebebi olarak bir tek sebepten bahsetmez.Ona göre bu durumun yaşanmasının birçok sebebi vardır.
Prof.Dr.Fuat Sezgin’in bir eserinde geçen dialogta ona sorulan soruya şöyle cevap vermektedir :
‘’-Sefer Turan: Ne oldu da Müslümanlar birden bire böyle geriledi?Yani islam dünyasında ne oldu da bilimlerle birden bağımızı kopardık ?
-Fuat Sezgin: Evet, o hakikaten çok zor, çok karışık bir mesele.Bu, 1- 1.5 saati alacak bir mesele. Zira 1956 yılında Fransa’da, bir de Frankfurrt’ta iki kongreye büyük büyük oryantalistler konu yaptılar fakat cevabını veremediler. Herkes bir tarafın ihmaline, bir tarafın yanlış anlamasına filan bağlamaya çalışıyor. Fakat onların aralarındaki tenakuzlar bu işin gerçeğinin henüz bilinmediğini gösteriyor. Ben o iki kongre metinlerini okuduktan sonra mütemadiyen bu problemle meşgul oldum. Kataloğun 1. cildinin 3. faslında bunu yazdım. Bu bir tarihi meseledir. Yani medeniyetler ebedi olarak yaşamıyorlar. Bir takım tarihi hadiseler geliyor, öncekilere son veriyorlar. Yunanlılar vardı, Yunalıların yerine Bizanslılar Yunanca’yı çok iyi bildikleri halde eski Yunanlardan kalmış olan kitaplardan netice çıkaramıyorlardı. Müslümanlar geliyorlar ve üstelik çok iptidai şartlardan geliyorlar. Yani Arabistan’dan , İran’dan , Türkistan’dan geliyorlar.Fakat yeni bir hırsla , yeni bir kuvvetle yeni bir inançla geliyorlar. Yunancayı bilmedikleri halde halifeler, İstanbul’dan ve başka yerlerden Yunanca kitapları taşıyor,Bağdat’ ta tercüme ettiriyor ve bu şekilde tercümelere dayanarak Müslümanlar Bizanslılardan daha çok neticeye varıyorlar ve onları geçiyorlar. Öbür taraftan Bizanslılar hayali şeyler içerisinde uyuyorlar. Uyuyorlar kelimesiyle şunu kastediyorum: 10. yüzyıldan itibaren Bizanslılar Müslümanlardan bilimleri alıyorlar, tercüme ediyorlar Yunanca’ya…Ancak ne diyorlar biliyor musunuz? Müslümanların yeni şeyler keşfettiklerinin farkında bile olmadan, umursamadan: “Bunlar hala bizim, Yunanlıların bilimleri”.Böyle bir rüya içerisinde ta 13., 14. asra kadar geliyorlar ve 1453’te İstanbul’u kaybediyorlar. Bunlar tarihi şartlar. Şimdi bunları saymayacağım ama şu kadarını söyleyeyim; bizde umumiyetle İslam’ı din olarak bu geri kalmadan mesul tutarlar. Bunun tamamıyla tarihi bir hakikat olmadığını söylemeyi bir vazife telakki ediyorum. Buna inanıyorum.’’
Prof. Dr. Fuat Sezgin’in İslam dünyasında bilimin gerilemesiyle ilgili düşünceleri Değerler Eğtimi Dergisinde şu şekilde yer alır:
‘’Fuat Sezgin İslam dünyasının on altıncı yüzyılından sonra duraklama içerisine girdiğini ve bunun sebebinin de ardı arkası kesilmeyen Haçlı Seferleri olduğunu söylemekte, bundan sonra islam dünyasında bilginin hemen bütün alanlarında bir duraklamanın söz konusu olduğunu, özgün çalışmaların pek üretilememeye başladığını ifade etmektedir. Haçlı Seferleri ile islam dünyasını yüzyıllarca tehdit eden Batılılar, Fuat Sezgin’e göre, ulaştıkları yerleri sadece askerî ve siyasî açıdan tahrip edip bölge halklarını katletmekle kalmamışlardı. Haçlılar, bazı dönemlerde gittikleri yerlerde belirli bölgelere yerleşmişler, bölge halkının kullandığı teknolojik ürünlere, özellikle de çeşitli tıbbî alet ve ilaçlara büyük ilgi göstermişler, bunları beraberlerinde Avrupa’ya götürmüşlerdi. Başka bir ifadeyle, İslâm dünyası bir yandan yüzyıllarca Haçlı Seferlerinin tehdidi altInda yaşamış, zaman zaman ağır darbeler almış, diğer taraftan da bir çok teknolojik ürününü Batı’ya kaptırmıştı. Bir yandan Haçlı Seferleri devam ederken diğer taraftan da müslümanların kontrolünde olan Sicilya ve Endülüs’e islam bilim ve teknolojisini öğrenmeleri için Kuzey Avrupa’dan öğrenciler gönderilmişti. Fuat Sezgin’e göre Doğu’dan Batı’ya doğru oluşan bu teknoloji ve bilim transferiyle beraber İslam dünyasının devamlı olarak Haçlı Seferlerinin tehdidi altında kalması birçok alanda İslam ilimlerinin duraklamasına sebep olmuştu.’’
SONUÇ
Bu makalede yaklaşık olarak 75 yıl İslam bilim araştırmalarına hayatını adayan ve 2018 yılında vefat ederken ardında ciltlerce eser bırakan Prof.Dr.Fuat Sezgin’ın hayatı,çalışmaları,eserleri ve düşünceleri hakkında genel bazı bilgiler verildi. Fuat Sezgin’in Bitlisten İstanbula gelerek İstanbul Üniversitesinde matematik alanında ilerlemek isterken yolunun Helmut Ritter ile kesismeşi ve Helmut Ritter’in onu İslam bilim tarihine yönlendirmesi olayı şüphesiz ki İslam Bilim Tarihinin aydınlatılmasında karanlıktaki bir meşale gibi olmuştur.Daha sonraki süreçte Türkiyede yaşanan 60 darbesiyle üniversiteden atılan hocanın Almanyaya gitmesi Frankfurt Üniversitesindeki verimli çalışmaları aydın çevrelerce tanınmasına vesile olmuştur.
Fuat Sezgin’in düşüncelerine genel olarak bakıldığında bilim tarihiyle ilgili yalnlış bilinen bazı fikirlerin çürütülmesine yönelik çalışmalar yapmıştır.Genel olarak savunduğu fikirler şünlardır:
Antik Yunan bilim ve düşüncesünün temeli daha önceki Mezopotamya,Mısır ve diğer medeniyetlere dayanmaktadır.İslam coğrafyasının dünya bilimler tarihine olan katkıları kasıtlı veya gerçeği bilinmeyerek gün yüzüne yeterince çıkartılmamıştır.Bilimler tarihi tekrardan gözden geçirilmelidir.Avrupalılarca kullanılan rönesans dönemi tabiri bir kandırmacadan ibarettir.İslam medeniyeti Avrupa medeniyetinin temellerini atmıştır.Avrupa medeniyeti İslam medeniyetinin bir öğrencisi gibidir.İslam coğrafyasında bilimlerin gerilemesinin birden fazla sebebi vardır.İslamiyet kesinle Müslümanların gerilemesine neden olmamıştır aksine Müslümanları bilime ve araştırmaya teşvik etmiştir ve onların ilerlemesine vesile olmuştur.Avrupalı bir çok bilim insanının başarılarının kökeninde İslam bilim insanları vardır.Günümüz insanlarında bilim ve teknolojide geri olmalarından kaynaklı bir aşağılık duygusu Avrupalılarda ise bir üstünlük duygusu bulunmaktadır.Fuat Sezgin’in 75 yıllık çalışma hayatındaki amacı bu aşağılık ve üstünlük duygularını yok etmektir.Tüm insanlığın ortak mirası olan bilim tarihinin doğru anlaşılmasını sağlamak için bu uğurda geceli gündüzlü çalışmıştır.
Makalede de Fuat Sezgin’in bu fikirleri hayata geçirmek için islam bilim tarihi ilgili eserleri,çalışmaları,konuşmaları ve konferanslarından bahsedilmiş.İslam kültür dünyasının bilimler tarihindeki yeri hakkındaki düşünceleri işlenmiştir.Fuat Sezgin hakkında bu yazdıklarımız onu hakkıyla tanımak için elbetteki yeterli değildir. Onun hakkıyla tanıyıp felsefesini anlamak için onun yazdığı ciltlerce eserlere başvurulması önerilir.
Ocak 2019
Mustafa SAYHAN
KAYNAKÇA
Buhari. İlim 15, Zekât 5, Ahkâm 3, İ’tisâm 13, Tevhîd 45
Buhari. İlim 10
Ebu Davut. İlim 1
www.ibtav.org/eserleri 25.12.2018
Kenan Seyfi.‘’islâm dünyasının duraklama sebebleri üzerine ünlü ilimler tarihçisi Fuat Sezgin’i dinlemek’’ Değerler Eğitimi Dergisi (2003).
Kışlakçı Turan. ‘’Prof. Dr. Fuat Sezgin, “Dünya Bilimler Tarihi Yeniden Yazılmalı” Dedi. Korkmaz Tayfur. ‘’20.Yy. İslam Bilim Tarihi Çalışmaları George Sarton ve Fuat Sezgin Örneği’’ İstanbul 2009
Kuranı Kerim. ‘’Tâhâ sûresi 20.Sure, 114.Ayet’’
Kuranı Kerim. ‘’Zümer sûresi (39), 9’’
Kuranı Kerim. ‘’Mücâdele sûresi (58), 11’’
Kuranı Kerim. ‘’Fâtır sûresi (35), 28’’
Müslim.Müsâfirîn 268
Müslim. Zikr 39.
Sezgin Fuat. “İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar”, İstanbul, Timaş Yayınları 2012
Sezgin Fuat. “Islam Kültür Dünyasının Ilimler Tarihindeki Yeri”, Islamiyat Dergisi, Cilt.7, Sayı 2
Sezgin Fuat. ‘’ Bilim Tarihi Sohbetleri’’ İstanbul, Timaş Yayınları 2016
Tirmizi. İlm 2, (2650)
Yeni safak Gazetesi, 15 Nisan 2006
Yılmaz İrfan. ‘’Yitik Hazinenin Kaşifi’’İstanbul, Yitik Hazine Yayınları 2009
YORUMLAR
Rahmetli hocamızın özellikle Bilim Tarihi Sohbetleri kitabı, İslam bilginlerinin dünya tarihinde oynadığı rolü çok güzel bir şekilde sohbete dönüştüren çalışma.Burada, Fuat Sezgin hocamızın hayatını islam bilimlerine ve bilginlerine adadığını görüyoruz. 15 ciltlik çalışmanın yanı sıra diğer 5 ciltlik İslam Bilimleri Tarihi kitapları 60 küsur yıllık bir emeğin ürünleri. Frankfurt ve İstanbul' da açılan İslam Bilimleri Tarihi Müzesi, özellikle bu konuda bilgisi olmayanlar açısından önemli bir yer ediniyor. Ayrıca oryantalist bilim insanlarının da İslam Bilimleri ve Bilginleri hakkında objektif katkıları göz ardı edilemeyecek kadar etkili.
Türk ve Dünya bilim tarihi içinde aynı zamanda çok önemli bir bilim adamı Prof.Dr Fuat Sezgin Hoca... Eserleri mutlaka okunmalı, okutulmalı... İnanıyorum ki çok kişide yaşarken Hocanın varlığından haberdar değildi, daha sonra Fuat Sezgin yılı olarak belirlenince, biraz ismi duyulmaya başlandı... Geniş kitlelere eserleri mutlaka ulaştırılmalı. Çok yararlı bir yazı kutluyorum yürekten...