BAHAR BAYRAMI
BAHAR BAYRAMI
Sabah sabah bacada yüzünü yıkadı. Karşı balkona geçti. Segmangilin dutta karakuşların "fiyuu.. fiyuu... ıslıklarını duyayım diye... " Yine yoklar!
"Ninem, gözlerinin çapağını kuşlar görmezse onları yenersin" derdi de...
Kollarını balkonun kanına koydu. Duta baktı.Baktııı!... "Yine, kuşları yenmem yarına kaldı" diye iç sesi seslendi de kendine geldi.
Bayırlarda kızılcıklar sapsarı. "Buradayız buradayız" diye yerlerini gösteriyor. Yol kıyılarında ki sarollar durur mu? Gelin gibiler. Armutlar, elmalar okul yolu boyunca "sıra bizde" der gibi yüzüne gülümsüyorlar. Dutlar kukullaştı top top. Ya cevizler "gel gel dalımı kes de ıslık yap, öttüre öttüre git, okuluna..." diye, ünler gibiler.
Komda kuzular, me... me... mee... Mezarlıkta anneleri... Özlediği yeşili koparırken yanıt verir. Mee.... mee... "buradayım" diye..
Danadamında buzağı durur mu? O da anne özlemiyle seslenir. Seslere ses katar. "Möö... möö...möö..., muu..." Varlığını duyurur... "Ben de varım. Benim payımı ayırın" dercesine...
Bayırtarlanın kıyısı boyunca çıkar okula. Çantasında ki; defter yaprakları bitmekte, kitaplarda da yazı ve resimler silinmiş gibi... Kalemi ise pirpita kadar... Öğretmen evinden dönme okulun bahçesinden sesler geliyor. "Esir almaca oynanıyor. Biz de ayağım kale kurarız" diye söylendiğini ancak kendisi duydu.
Oyun oynandı. Zil çaldı, derse girildi. Zil çaldı, teneffüse çıkıldı. Defterin bir iki yaprağı daha tükendi. Kalem sivrildi. Çanta açıldı, kapandı. Komşu okul çocukları geldi, gitti. Beşinci sınıftan iki ağabey ogeçede ki okula yollandı. Öğle paydosunda eve gidildi, gelindi. Son derse girildi...
Orta kapıyı açtı öğretmen. Dört beşlerle tek sınıf olundu. Marşlar, şarkılar söylemek için.
Ogeçeye gidenler geldi.
Öğretmen ;
-Ne bilgi getirdiniz çocuklar?
- Evet öğretmenim. Geliyorlar.
Öğrenciler için sır olan bu konuşma. Kuşkuları tavana vurdurdu. Bir birine bakış.. Kaş, göz imleri... Tam fısıldaşma başlamakta idi ki, öğretmen;
- Arkaya yaslanın, çocuklar!.. Şimdi beni iyi dinleyin, dedi.
Ardından da;
-Biliyorsunuz yarın 1 Mayıs Bahar Bayramı. Hava açık olursa, geziye gideceğiz. Aileleriniz izin verirse yiyecek ve oyun araçlarınızla... sözünü tamamlamadan sınıf:
- Yaşasın!.....Hey!.... diye gürledi.
Öğretmen:
-Anlamayan var mı? Yarın ne yapacağını herkes anladı mı? Sorularına aldığı yanıtların ardından "iyi akşamlar" dedi. Çantasını alan koşar adım sınıftan çıktı.. "Yarın geziye gideceğiz. Üsteliye komşu köy çocukları ile... Oynayacağız. Yarışacağız. Hem de Boğanciyet’ de...."
Bu coşum uçurdu çocukları evlere doğru.
Şahin, ev yolunda anasından neler isteyeceğini kurguladı. "En başta yumurta... Kıp kırmızı olacak. Yumurta tokuşturma, gezinin en vazgeçilmezidir. Katmer ketesini de çok sever. İstese yapar mı? Meyve almadan da olmaz. Ceviz, kah, elma... Elma belki un içinde kalmıştır."
Merdiven başında oturan annesine;
-Anaaa!... Yarın geziye gideceğiz. "Yiyecek ve oyun arçlarınızla gelin" dedi öğretmen. Ogeça, Kariboğullar, Petoban ve Norgiyal öğrencileri de gelecek.
Bir Mayıs geleneksel gezi günüdür. Yöre okulları için... Hava uygun oldukça... Komşu okullar anlaşır, bir araya gelir. Çayırlıkların kuruluğuna, uzaklığına ve düzlük alan ile pınarın olmasına bakılarak yer seçilir.
"Nenemden istesem top yapar mı? Kışın dokunan kilimden renk renk ipler arttı. Anam izin vermez ondan istemeyeyim. Ninem dayanamaz isteklerime. Anamın, nineme hayırı da yoktur."
Şahin kurgusunu seslendirmek için mezarlıkta koyun otlatmakta olan nenesinin yanına koştu. Nineden, "olur" yanıtını alınca mutluluğu katlandı.
Nine, koyun otlatımını torununa bıraktı, eve doğru eğri belle, ayaklarını sürte sürte dayanağına tutunarak yol aldı.
***
Yatakta dönüp durdu Şahin. Nine; "yuğla artık, ne kudurgan oluyorsun" diye kızdı. Aslında ne yaptığını bilmiyordu. Rüyasında oynadığı oyunların hareketleridir nineyi rahatsız eden. Rüyasında kâh top oynadı. Kâh halat çekti. Kâh birdirbir.....
Anası gece uğraştı, didindi kete pişirdi. Sabah erkenden kalktı. Ocağa; bakır güvecinde soğan kabuklarıyla yumurtaları sürdü.
Soğan kabuklu güveci fokur fokur kaynar buldu, kor üstünde Şahin. Anasını aradı gözleri. Boğazına sarılarak duyumcunu boşaltmak için. Buldu. Sarıldı. Anası bağrına sıkıca bastırdı Şahin’ i. Sıktı kuvvetince. Coşkusunu paylaştı.
Coşku paylaşımı anında anası;
-Yumurtadan da keteden de fazla fazla koyacağım çantana. Öğretmenin olmayanlara paylaştırır, dedi.
Gezilerde yiyeceksiz gelen, katıkları tükenen ya da olmayanlara öğretmenler fazla olanlardan aktarır. Kendilerine de alır. Gezi günü öğretmenler yiyecek götürmez. Adettendir. Öğrenci yiyeceklerinden tadımlık alarak hem çeşidi az olana paylaştırır hem de kendi karnını doyurur.
Ninesi de yaptığı topu verdi. Hangi ara topu yaptı!... Ona da coşkulu coşkulu sarıldı, öptü.
Gördükleri ile rahatladı. Düşledikleriyle okula gidecek. Dünyalar onundur artık.
Kilim çantasından kitap, defterlerini çıkardı anası. Yiyeceklerini çantasına yerleştirdi. Bir taraftan da;
-Sakın ha!... Üzerine oturmayasın. Sağa sola sallayıp çarpma. İçindekileri ezme. Ağaç dalına as!.... Tembihledi.
Çantayı boynundan geçirdi. Sağ yanından sallandırdı. Merdiven basamaklarını ikişer ikişer inerek yola çıktı. Bahçe duvarını dönünce Dilber’le burun buruna geldiler. "O da ne? Dilber’in çantası yok yanında. Geziye gelmiyor mu? "
- Günaydın Dilber!... Geziye gelmiyor musun?
- Gelmez olur muyum?
-Çantan yok da!.... Öğle sandım.
- Ablam getiriyor.
Derslerde, oyunlarda yarışırlar Dilber’le. Özellikle oyunlarda hep rakip olurlar. Dilber, hızlı hızlı okula doğru yokuşu tırmanıyordu. Şahin’in çantası var. Ağırlığına rağmen geri kalmamak hatta ilerde yürümek için zorluyor. "Benim yüküm olmasa ileri gidemezsin ya" için için yakınarak yol tükeniyordu.
Sağdan soldan çocuklar çoğalıyordu yokuş yukarı. Kimi yüklü. Kimi yüksüz. Kimi çantalar şişkin. Kimi basık. Ablası ve ağabeyi olanlar şanslı. Onların elinde oyuncaklar top, ip..... Okula yaklaştıkça coşkulu çocuk sesi, artar oldu.
Arkaya döndüğünde Kürdevan Tepesinin tümü güneş kaplı. Ahorlara indi inecek güneş. İçine sevinç doldu. " Sevincimiz kursağımızda kalmayacak" duyumcunu ilerde yürüyen Dilber’le paylaşır gibi seslice söylendi.
Dilber, duydu. Anladı... Durdu... Arkaya döndü.
-Evet!...Ben de sevinçliğim. Yürü!... Bak Ogeçe dereyi geçmiş Cancahet yokuşuna sarılmış geliyor. Bizde okula ulaşalım. Zilin eli kulağındadır, dedi.
Okula ulaştıklarında öğretmenin etrafını saran arkadaşlarını Hafizgilin önünü geçmekte olan ogeçe okulu öğrencilerini izler buldular. Güneş de Kuyat’a doğru sarktı. Dereye doğru inme uğraşında...
Zili çaldırdı öğretmen. Beşinci sınıfta ki boyu en uzun olan Asım Ağabey’e bayrağı, Nazan Ablaya da sancağı verdi. Arkalarında küçük sınıftan başlayıp, sınıfları ikişerli sıraladı. Asım Ağabey’e;
- Arkanda birinci sınıfların varlığını unutmadan, arayı açmadan ağır ağır yürüyeceksin. Ardından da tüm öğrencilere döndü. Sesini yükseltti.
-Rahat!.. Hazır ol!.. Gençlik Marşı eşliğinde uygun adım Boğanciyet... Marş marş, dedi.
Bayrağın arkasından yürüyüş başladı. Okul bahçesinde ilerlerken "rap rap" ve"Dağ başını duman almış/Güneş Ufuktan şimdi doğar" sesleriyle yürüyüş başladı. Kırk yedi kişiden bir ayak sesi duyulur oldu. Merdivenler çıkıldı. Taşlı yolda ayak ses uyumu yitti. Marş sesleri mahalleyi inlete inlete köy çıkıldı. Marşın biri bitti yenisi başladı. Yol alındı. Uzun yokuşun tepesinde sıra bozulmadan mola verdi öğretmen. Ogeçeliler ve Kariboğulları birleşmiş de marşlar eşliğinde Sincaplı Tepenin eteğinden önlerine geçtiler.
Kolsuzkayada onlara eklemlenildi. Bayrak ve sancak öne geçti. Önde üç bayrak ve sancak arkada öğrenciler düz yolda akıyorlar. Marş sesi yankısı çevreyi inlete inlete... Sitelaburnu dönülünce Boğanciyet çayırlarının yeşilliği göründü. Petoban ve Norgiyal alana ulaşmış. Bayrak ve sancakları yan yana kayanın dibinde dalgalanıyor. Biraz sonra ulaşılacak. Güneş gittikçe ısıtır oldu. Gökyüzünde dermanlık bir leke yok. Bir an önce suya ulaşma isteminde yol tüketiliyor. Bayrak ve sancağın durduğunu görmek için gözler onlardan kopmuyordu.
Ayaklar çimenlere gömülü ilerlerken bayrak, sancak durdu.
Öğretmen:
-Bir birimizden kopmadan, eşyalarımızı güvenli bir yere yerleştireceğiz, dedi. Öğretmenin arkasında sağdaki kayalığın dibine yüründü. Çantalar, gösterilen ağaçlara asıldı ya da kayaların üzerine bırakıldı.
Öğretmen:
Dördüncü sınıfları göstererek;
-Sıra ile ikişer kişi nöbet tutacak. Hiç kimse yemek saatine dek çantasının yanına gelmeyecek. Nöbetçileri belirli aralıklarda değiştireceğim, dedi.
Ardından da:
Orman içine girişlerin sakıncalarını anlattı. Oyun alanımızın sınırlarını gösterdi. Korulu imi konmuş çayırlara girilmeyeceğini açıkladı ve serbest bıraktı.
"Oley çekerek. " dağıldık. Çimenler üzerinde koşan mı, takla atan mı, yuvarlanan mı? Çocuklar bir birine karıştı. Komşu köylerde tanıdıkların bir araya gelişi... Alanda küme küme oyunlar kuruldu. Alan o değin geniş bir ortam ki. Herkese yetti. Arttı bile...
Kümeler oyundan oyuna geçiyordu. Esir almaca, ayağım kale, birdir bir, kız taklası, ip atlamaca, elim kimde, yağ satarım bal satarım, istop,......
Öğretmenler; ikişerli birerli oyun kümelerini gezdi. Bazı kümelerde oyuna katıldı. Bu gezmelerde bazılarını oyundan alıp, nöbete gönderdi. Gözleri, kulakları, kanatları üzerimizde idi...
Oyunda kızıp, darılan, kenara çekilenlerle ilgilenildi. Oyun dışı kalmamamıza özen gösterdi. Yiyeceklere yakın gidenleri uyardı. "Oyuna, çayır çimene doyum sağlandıkça yiyecekler aklımıza düşüyordu." Saklanarak yaklaşma olanağı da yok. Açık alan. Nöbet tutanlar da izin vermiyordu. Nöbetçiler başa çıkamadığında da öğretmene seslenerek, yakındı.
Yakıntıların çoğalması, "toplan düdüğünü" çaldırdı. Her sınıf kendi öğretmeninin yanında toplandı. Yiyecek çantasını alan, öğretmenlerin gösterdiği oyun alanı dışında çember olundu. Otur işareti ile oturuldu. Çıkılar açıldı. Öğretmen gezdi. Bazılarından yiyecekler topladı. Yiyeceği olmayan, eksik öğrenci varlığı gibi amaçla sayım yapıldı. Öğretmen, "afiyet olsun" diyerek başla işareti verdi. Yumurta tokuşturma sağlı sollu, karşılıklı başladı. Neşeli, şakalı, gülmeceler eşliğinde getirilen tüketildi.
Yemekten sonra köyler arası yarışmalar yapılacağı söylendi. Çantasını yerine koyan oyun alanında toplandı. Öğretmenler, yarışları, yarışların sırasını belirledi. Takım ve bireysel olarak yarış türleri duyuruldu. Yumurta, çuval, iğneye ip geçirme dallarında sınıflar düzeyinde bireysel olarak yarışıldı. Takım yarışı olarak da; köyler arası halat çekme, bayrak yarışı yapıldı. Bizim okul halatta ikinci oldu. Birinciliği Yukarı Irmaklar aldı. Çok zevk aldık. Takımlarımız için sesli destek yaparken Boğanciyet inledi. Zavallı yabanıl hayvanlar neye uğradıklarına şaşırdılar mutlaka.
Bulunduğumuz alanın batısındaki Kobola Sırtının gölgesi, alanımıza geldi. Hava serinlemeye başladı ki; "toplan düdüğü" sesi yayıldı Boğanciyet’e...
Bu çağrı; "eve gidiyoruz" çağrısıydı. Çantasını alan öğretmeninin karşısında sıradaki yerini aldı. Bayrak, flamalar yerlerinde, okullar arkalarında...
Yoklamalar yapıldı. Unutulan, yiten eşya, çocuk olmadığı karşılıklı onaylandı. Her okul, geldiği yola koyuldu. Marş ve şarkılarıyla Boğanciyet arkada bırakıldı.
Güneş, arkadan evlere doğru itercesine akıyordu çocuklar. Yorgun, ama neşe dorukta. Kolsuzkaya sırtında ayrıldı yolları okulların. İniş aşağı adeta sel gibi aktı Camii İlkokullu’ ları. Eve gidiş coşkusuyla. Evde anlatılacak gezisi anısı kazanımıyla.
Gezi sabahı arkaya dönünce güneşin Kürdevan ’dan köye inişini gören gözler; şimdi de Kürdevan’nın zirvesine çıkışıyla yarışarak iniyor köye doğru. Çantalar boş... Mideler boş...
01.05.2019
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.