- 518 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİSİZ SEVGİ (Komedi)
“ S e v g i s i z S e v g i ”
B i r E r g e n l i k O y u n u
K o m e d i
2 P E R D E
Yazan: Hakan YOZCU
8 Ocak 2 0 1 7 G a z i m a ğ u s a
O y u n d a k i K i ş i l e r :
M e h m e t B e y
A y ş e H a n ı m
K a ğ a n
K a r d e l e n
K a d ı n
NOT: Oyuncu sıkıntısı çeken yönetmenler “Ayşe Hanım” ile “Kadın”ı, farklı karakter ve kostümlerle aynı kişiye oynatabilir.
Bu oyunu oynamak isteyen yönetmenlerin, kurum ve kuruluşların, tiyatro gruplarının, okulların ve/veya tüm tiyatro emekçilerinin nezaketen oyun yazarından izin almaları rica olunur.
e-p osta [email protected]
Tel: 0533 867 88 22
1. Perde
1.Sahne
Ayşe Hanım
Sabahın erken saati. Salon ve mutfak iç içedir. Amerikan mutfak tarzı düşünülebilir. Sahne boştur. Dağınık bir görüntü. Ayşe Hanım, büyük bir telaşla salona girer. Sağa sola bakar. Kısa süreyle bazı şeyleri düzeltir. Mutfak kısmına geçer. Kahvaltı hazırlamaya koyulur. Bu arada sürekli dışarı bağırır…
AYŞE HANIM: Hadi kalkın! Herkes kalksın! Geç kaldıııııık! (Mutfak kısmında oyalanır. Masaya, bardak, tabak, çatal, kaşık koyar. Bir kahvaltıda ne gerekiyorsa onları gelip gidip masaya bırakır. Bu arada da durmadan bağırır) Kağaaaaaan! Kardeeeleeeeeen! Hadi çocuklar servisi kaçıracaksınız!
KAĞAN: (Dışardan uykulu) Tamaaaaam!
AYŞE HANIM: Kardeleeeeeen!
KARDELEN: (Dışardan) Offffffff!
AYŞE HANIM: Offlama, oflama! Hadi kalk, geç kaldık…
KARDELEN: (Dışardan İsteksiz ve uykulu) Tamaaaaaaaam!
AYŞE HANIM: Elini yüzünü yıka!
KARDELEN: (Daha yüksek) Tamaaaam!
AYŞE HANIM: Kağaaan! Kalktın mı?
KAĞAN: (Dışarıdan) Kalktım. Giyiniyoruuum
AYŞE HANIM: Elini yüzünü yıkamayı unutma.
KAĞAN: (Dışarıdan) Tamaaam…
2. Sahne
Ayşe Hanım- Mehmet Bey
MEHMET BEY: (Sahneye girer. Masaya geçer oturur) Ya Hanım, ne var bu kadar bağıracak? Yıktın ortalığı. Bütün komşular, tekmil ayağa kalktı sayende…
AYŞE HANIM: Sana göre hava hoş. İşe geç kalan benim. Çocuklar da servisi kaçıracaklar. Ondan sonra işin yok uğraş.
MEHMET BEY: Canım ne olacak? Biz de işe gideceğiz.
AYŞE HANIM: Senin başında durmadan “dır dır” eden bir müdür yok hiç değilse. Kendi işinde rahatsın…
MEHMET BEY: Tamam tamam… Olmadı, ben götürürüm çocukları. Sabah sabah, evde terör estirmenin ne âlemi var?
AYŞE HANIM: Terör mü? Canım acele etmek, çocukları kaldırmak ne zaman terörden sayılmaya başladı? Sen terör görmemişsin… Önce, bir günaydın demesini öğren. Modern insanlar, sabah kalkar kalkmaz, karşılaştığı kişilere günaydın derler…
MEHMET BEY: Günaydın canım. Yani, insanın hatalarını bulmada, üstüne yok doğrusu.
AYŞE HANIM: Sana göre hava hoş. Beyimiz, geçti masaya, Sultan Süleyman gibi kuruldu. Ben de cariyeniz, köleniz Hürrem Sultan…
MEHMET BEY: Ne alakası var canım bunun kölelikle? Hem, Hürrem dediğin kadın, koskocaman Cihannüma padişahı, tüm dünyanın Muhteşem kabul ettiği Kanuni Sultan Süleyman’ı yönetmiş. Koskocaman bir İmparatorluğu, parmağında oynatmış kadın. Aslında doğru söylüyorsun. Benzetmen tam yerinde. Ne de olsa bu evi yöneten, idare eden sensin. Eninde sonunda, hep senin dediğin oluyor. Bizim sözlerimiz havada kalıyor nedense…
AYŞE HANIM: Yine başladık. (Alayvari) Hoş geldin canım.
MEHMET BEY: Hoş bulduk.
AYŞE HANIM: Hadi, bırak şimdi, boş lafları da kalk, bana yardım et biraz. Şu zeytinleri, peynirleri masaya koy, domatesleri, hıyarları doğra…
MEHMET BEY: (Kalkar. Söylenilenleri yapar) Hıyarları… (Eline hıyarı alır. Kendi kendine) Allah bilir ya, beni de bu hıyar gibi görüyordur…
AYŞE HANIM: Anlamadım canım…
MEHMET BEY: Bir şey yok canım, kendi kendime konuşuyordum… Ben, sana hiçbir şey diyebilir miyim?
AYŞE HANIM: Kendi kendine konuşana ne derler biliyorsun…
MEHMET BEY: Evet, canım, biliyorum. Birazcık “Deli” derler… Yani, beni deli de ettin ya helal olsun sana…
AYŞE HANIM: Estağfurullah… Sen, bu evin şahısın, kralısın… Benim ne haddime…
MEHMET BEY: Etkisiz ve yetkisiz şah…
AYŞE HANIM: Lütfen sabah sabah gene başlamayalım.
MEHMET BEY: Tabii başlamayalım. Ne de olsa yine sen haklı çıkacaksın. Ben, ne dersem diyeyim sonunda hep senin dediğin oluyor…
AYŞE HANIM: Ya, Allah’ını seversen, söyler misin bana, benim dediğim ne zaman oldu şu ana kadar?
MEHMET BEY: Tabii… Hay hay! Hatırlatayım: Evlendiğimizin ilk günlerinde evdeki tüp bitmişti. Yeni tüpü alıp gelmiştim. Sırtımda, üç kat yukarı çıkmıştım. Nefes nefese kalmıştım. Tüpün saati takılacaktı. Saati takmanı söyledim. “Tüpün saatini sen takacaksın” dedin. Ben, “bizim evde hep kız kardeşim takardı” dedim. Sen de “Bizim evde de tüpü hep babam takardı” dedin. Ben, “baban değilim” dedim. “Evet, Babam değilsin; ama bu evin erkeğisin. O nedenle tüpü sen takacaksın” dedin. Ben de inatla takmam dedim. Saatlerce tüp bana, ben tüpe baktım. Sen, zaten oralı dahi olmadın. İnat ettin, takmadın.
AYŞE HANIM: Evet, takmadım. Sonra?
MEHMET BEY: Sonraaa, açlıktan ölmemek için çaresiz tüpün saatini ben taktım…
AYŞE HANIM: Ne güzel etmişsin işte. Bak, takmışsın saati. Doğru olanı yapmışsın. Ne var bunda?
MEHMET BEY: (Taklit ederek) Ne var bunda?
AYŞE HANIM: Onda bir şey yok. Görevini yapmışsın.
MEHMET BEY: Tamam. Onda bir şey yok. Peki, evin sıvasına ne demeli?
AYŞE HANIM: Evin sıvası mı?
MEHMET BEY: Evet. Evin sıvası. Hatırlarsan evin sıvası ipek sıvaydı. Ben, onları çok seviyordum. İkinci sene tutturdun “Bu sıvalar su alınca soluyor, eriyor, rutubet yapıyor” dedin. Ben, “Bir şey olmaz. Güzel duruyor.” dedim. Sen “Hayır efendim, güzel durmuyor, sıvayı değiştirip normal boya atalım” dedin. Ben, hayır olmaz dedim. Sen, üç gün sonra ben evde yokken ustaları çağırıp, sıvaları söküp değiştirdin. Beni hiç dinlemedin…
AYŞE HANIM: Çünkü ben haklıydım. Sıvalar, gerçekten yağmurlu havalarda nem alıyordu. Ev, rutubet kokuyordu… Sonra evin içi mis gibi oldu…
MEHMET BEY: Peki dolaba ne diyeceksin?
AYŞE HANIM: Ne dolabı?
MEHMET BEY: Ne dolabı olacak? Ben evlenmeden, ilk maaşımla aldığım antika dolap!
AYŞE HANIM: (Güler) Ha ha ha… Evet, o da senin gibi antikaydı doğrusu…
MEHMET BEY: Bir gün dedin ki, “Bu dolap çok büyük, yer kaplıyor. Kesip ikiye bölelim. İki ayrı köşeye koyarız, ne dersin?” dedin. Ben, şiddetle karşı çıktım. Olmaz dedim. O, benim için çok anlamlı dedim. İlk maaşımla aldım, dedim. Peki, dedin dokunmadın… Ama sonra ne yaptın?
AYŞE HANIM: Ne yaptım?
MEHMET BEY: Daha ne yapacaksın? Bir akşam eve geldim. Evde anlayamadığım bir değişiklik var. Ne oldu bu eve dedim. “Eve bir şey olmadı. Dolaba oldu” dedin. Eve usta getirmiş, dolabı ortadan kestirip ikiye bölmüştün. Birini bir köşeye, diğerini öbür köşeye yerleştirmişsin…
AYŞE HANIM: Kötü mü oldu? Ne güzel bir dekor olmuştu. Eve ayrı bir güzellik vermişti…
MEHMET BEY: Önemli olan o değil…
AYŞE HANIM: Neymiş önemli olan?
MEHMET BEY: Önemli olan, benim düşüncemin sorulmaması…
AYŞE HANIM: Bak, burada haksızlık yapıyorsun? Ben, her şeyde önce senin düşünceni sordum… Sormadım mı?
MEHMET BEY: Sordun… Sordun, ama yine de kendi bildiğini yaptın…
AYŞE HANIM: Şimdi bu mu sorun oldu?
MEHMET BEY: Sadece bu olsa iyi!
AYŞE HANIM: Daha başka ne var?
MEHMET BEY: Makarnayı asla soslu yapmadın.
AYŞE HANIM: (Şaşkın) Makarna?
MEHMET BEY: (Sakin) Evet, makarna. Defalarca dediğim halde hiç soslu yapmadın…
AYŞE HANIM: Ben, hellimli seviyorum çünkü.
MEHMET BEY: Ben de soslu seviyorum. Arada bir soslu yapsan olmaz mıydı?
AYŞE HANIM: Olmazdı. Çünkü çocuklar da hellimli seviyor. Soslu makarnayı yemiyorlar.
MEHMET BEY: Benim zevkim ne oluyor? İsteklerim, sevdiklerim…?
AYŞE HANIM: Canım sen 1 kişisin. Biz, 3 kişiyiz. Tabii ki 3 kişinin isteği olacak… Demokraside böyle…
MEHMET BEY: (Taklit ederek) Demokraside böyle… Peki, Ağaç?
AYŞE HANIM: Ne ağacı?
MEHMET BEY: Evin bahçesindeki ağaç. O da mı demokrasiye kurban gitti?
AYŞE HANIM: Anlayamadım canım.
MEHMET BEY: Hatırlarsan, ilk evlendiğimizde evimizin arkasında bir dut ağacı vardı. Karadut…
AYŞE HANIM: (Alayvari) Haa şu şiirler okuduğun ağaç. Dur bakayım. Nasıldı? (Ellerini de açıp şiir okuma pozisyonu alır, komik bir edayla)
“Karadutum, çatalım,
benim güzel çingenim…”
MEHMET BEY: Öyle değil o şiir bir sefer. Bari, şiiri olsun, katletme. Şöyle okuyacaksın: (Şiiri Okur. Kendinden geçer)
“Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın, ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.”
AYŞE HANIM: Hiç unutmam o şiiri… İlk tanıştığımızda da okurdun hep… Bir tane daha vardı sürekli söylediğin:
“Haydi Abbas, vakit tamam.
Akşam diyordun işte oldu akşam”
MEHMET BEY: Evet. Çünkü hatırası vardı. Aşkımızın bir ürünüydü o şiirler. Ama sen ne yaptın?
AYŞE HANIM: Ne yapmışım?
MEHMET BEY: Daha ne yapacaksın? Taktın ağaca.
AYŞE HANIM: Nasıl takmışım ağaca?
MEHMET BEY: Dedin ki, “Bu ağaç, sinekleri, arıları çekiyor. Pislik yapıyor. Hem de bahçede fazla yer kaplıyor. Bunu kesip, buraya çiçekler ekelim” dedin. Ben, şiddetle hayır dedim. Çünkü doğayı doğa yapan ağaçtır. İnsana hayat verir. Huzur verir. Oysa sen ne yaptın?
AYŞE HANIM: Ne yapmışım?
MUSTAFA BEY: Bir hafta sonu almışsın kardeşini de yanına, ağacı bir güzel kesmişsin. Katletmişsin.
AYŞE HANIM: Ha şu mesele…
MEHMET BEY: Hadi sen neyse de kardeşin nasıl sana uydu? Ki, O, ağaçları, çiçekleri çok seven biri.
AYŞE HANIM: Ya Allah’ını seversen bunlara mı taktın bunca yıl sonra? Biz evleneli 19 sene oldu. Bak 2 tane ergen çocuğun var. Biri 15 yaşında, diğeri 13 yaşında. Bırak bunları da çocukların sorunlarıyla ilgilen biraz…
MEHMET BEY: Ne yani, ben çocuklarımla ilgilenmiyor muyum demek istiyorsun?
AYŞE HANIM: Öyle bir şey demedim canım. Sadece geçmişi unut demek istiyorum. Anı yaşa. Şu anı. İçinde bulunduğumuz anı…
MEHMET BEY: Unutmasam ne yazar ki. Ne de olsa hep senin dediğin oluyor. Aradan 10 sene de geçse düşündüğün şeyleri aynen yapıyorsun. Biz neyiz bu evde? Bir hiç!
AYŞE HANIM: Olur mu canım. Bak, şimdi ayıp ettin.
MEHMET BEY: Bizim düşüncemizin hiç önemi yok.
AYŞE HANIM: Olmaz olur mu? Bak ne güzel sana sormuşum ve düşünceni almışım… Neresi kötü bunun?
MEHMET BEY: Önemli olan düşünce almak değil. O düşünceyi eyleme dökmek…
AYŞE HANIM: Eyleme dökülecek düşünceleri mutlaka eyleme dökerim.
MEHMET BEY: Neden dökmedin o zaman?
AYŞE HANIM: Demek ki düşüncen eyleme dökülecek düşünce değilmiş. Benim düşüncem, senin düşüncenden daha üstünmüş.
MEHMET BEY: Şimdi de bana düşüncesiz mi demek istiyorsun?
AYŞE HANIM: Ya ben sana öyle bir şey dedim mi? Bak boş yere vaktimi çalıyorsun. Vakit epey ilerledi. Çocuklar servisi kaçıracak. Ben, işe geç kalacağım. Şu çocuklara bir sesleniver de gelsinler artık..
MEHMET BEY: (Küçük sesle) Çocuklar!
AYŞE HANIM: Yani ben bile duymadım, çocuklar nasıl duysun bu sesi? (Dışarı bağırır) Çocuklaaaaaar! Nerede kaldınız? Hadi sofraya gelin. Kahvaltı hazır. (Çocuklar girer.)
Sahne 3
Ayşe Hanım- Mehmet Bey- Kağan
KAĞAN: Ya anne, ne var bu kadar bağıracak? Sağır değiliz. Yıktın ortalığı. Bütün mahalle ayaklanacak şimdi… Duyuyoruz işte.
AYŞE HANIM: Oğlum duyuyorsunuz da bir türlü gelmek bilmiyorsunuz.
KAĞAN: Geldim işte (Babasına) Günaydın Moruk.
MEHMET BEY: (Kızarak) Oğlum o ne be?
KAĞAN: Ne-Ne baba?
MEHMET BEY: Moruk ne demek biliyor musun sen?
KAĞAN: Ne demekmiş?
MEHMET BEY: Domuzun yaşlısına moruk derler
KAĞAN: Ya geç bunları baba ya?
MEHMET BEY: Ayıp değil mi oğlum? Hadi onu geçtik diyelim… O saçlarının hali ne öyle?
KAĞAN: Ne olmuş saçlarıma?
MEHMET BEY: (Taklit ederek) Ne olmuş saçlarıma? Ne olacak, taramamışsın yine…
KAĞAN: Çıkarken tararım moruk, merak etme…
MEHMET BEY: Hala moruk diyor ya? Terbiyesizliğe bak.
KAĞAN: Yapma baba ya!
MEHMET BEY: Be oğlum, saçların yine çok uzadı. Ne zaman keseceksin şu saçlarını? Okulda bir şey demiyorlar mı bu saça?
KAĞAN: Saçımın neyi var baba?
MEHMET BEY: Neyi olacak? Papaz gibi olmuşsun. Baksana. Bu kadar uzun saç olur mu?
KAĞAN: Bu saç uzun mu baba?
MEHMET BEY: Yoook, hiç uzun değil! Ulan benimle dalga mı geçiyorsun? Bizim zamanımızda olsaydı, öğretmenlerimiz, o saçı, makasla ortadan keserler, bir tren yolu açarlardı. Ondan sonra istersen gidip kestirme. Biz, berbere gider, saçımızı, alaborus kestirirdik. O zamanlar moda idi.
KAĞAN: O da ne?
MEHMET BEY: Saç stili. 70’li yılların modasıydı. Yanlar, makine ile alınır, ön kısım biraz makasla kesilirdi. Tabii o zaman makineler klasikti. Berber, makineyi ellerine alır, saçımıza sürer, ellerini açıp kapatarak, saçlarımızı keserdi. Arada saçlarımızı makine çeker, canımızı acıtırdı. Şimdi, elektrikli makineler kullanıyorlar. Her şeyin kolayına kaçıyorlar. Alaborus saç şekli Şimdiki subay traşlarına benzerdi. Çok yakışırdı bee…
KAĞAN: Baba, o sizin zamanınızdaymış.100 sene önceden söz ediyorsun. Şimdi zaman değişti. Öyle bir şey yok. Bunu neden anlamak istemiyorsun. Neden hala geçmişte yaşıyorsunuz anlamıyorum.
MEHMET BEY: Geçmişte falan yaşayan yok. Bak, seninleyim. Seninle şu an, aynı çağda yaşıyorum.
KAĞAN: Tamam baba. Öyle olsun.
MEHMET BEY: Öyle zaten
KAĞAN: Tamam. Öyle. Zaten, ne dersem beni hiç anlamıyorsun ki? Ama bil ki bu saçın hiç bir şeyi yok.
MEHMET BEY: Yok mu? Saça bak hizaya gel. Papazlarda bile bu kadar saç olmaz be! Ne biçim okul? Ne biçim idare? Size karışan bir öğretmen yok mu okulda? Bir şey söylemiyorlar mı? Müdür de mi görmüyor hiç?
KAĞAN: Baba, okulda, 1 müdür, 4 tane muavin 80 tane de öğretmen var. Saçta bir kusur olsaydı bunlardan biri mutlaka bir şey söyler, beni uyarırdı her halde…
MEHMET BEY: Hay senin okuluna da, öğretmenlerine de, sana da… Bizim zamanımızda olacaktı ki sen görecektin gününü?
KAĞAN: Ya baba, geçti artık o günler. Neden anlamıyorsun? Gerçi sen ne bilirsin ki?
MEHMET BEY: Hee ancak sen bilirsin. Biz, hiç görmedik, yaşamadık. Şuna bak. Benden Dünyaya gelen, beni beğenmiyor…
KAĞAN: Ya moruk, neden böyle bir hisse kapılıyorsun. Yok öyle bir şey.
MEHMET BEY: Moruk deme, moruk deme.
KAĞAN: Aman baba senle de konuşulmuyor valla.
MEHMET BEY: Tamam tamam. Sen de aynı annen gibisin. Ne desem bildiğinizi yapıyorsunuz.
AYŞE HANIM: Bana da çatmazsan yapamazsın.
MEHMET BEY: Tamaaam. Kapattık. (Kağan’a)Söyle bakalım dersler nasıl gidiyor? Okulda bir sorun var mı? Haytalık yapıyor musun?
KAĞAN: Hiçbir sorun yok baba?
MEHMET BEY: Umarım öyledir. Peki, Sınavlar nasıl gidiyor? Ne yaptın son sınavlarda? Notlar nasıl, notlar?
KAĞAN: 5 aldım…
MEHMET BEY: Oooo geçtin yani… Nasıl oldu bu iş?
KAĞAN: Edebiyattan 1 aldım, Tarihten 1 aldım, Matematikten 1 aldım, Felsefeden 1 aldım, İngilizceden 1 aldım…
MEHMET BEY: Neee? Ulan hepsi 1 ise nasıl 5 aldın peki?
KAĞAN: Hepsini toplarsan 5 yapar baba.
MEHMET BEY: Oğlum, sen benimle dalga mı geçiyorsun? Futbol bahsi oynar gibi, ne bunlar böyle? Tabii. Hiç ders çalışmıyorsun ki, varsa yoksa internet. Başını bir an olsun internetten kaldırmıyorsun. Sonra elinde bir telefon, çat çat çat onunla bununla çetleşip duruyorsun? Geriye kalan vaktini de gitar çalmaya ayırıyorsun? Her saat dın dın dın… Çalgıcı mı olacaksın?
KAĞAN: Ya Moruk, merak etme sen. Bana güven. Ne zaman ben sana zayıf not getirdim. Sene sonunda karneye bak. Zayıf olursa ondan sonra ne dersen de…
MEHMET BEY: Tamam da oğlum, madem geçeceksin, şunu, zamanında halletsen olmaz mı?
KAĞAN: Son sınavlarda hallederim merak etme. Geçen defa da birkaç dersten 1 almıştım. Son sınavda hepsinden 8-9 alıp geçtim. Ben, kendime güveniyorum. Onun için merak etme… Lütfen sen de bana güven baba…
MEHMET BEY: Sana güveniyorum da, bize dokuz doğurtmasan olmaz mı?
KAĞAN: Bir şey olmaz merak etme…
MEHMET BEY: Valla ben fazla üzülmem. Hatta kalman işime yarar. Sevinirim.
KAĞAN: Niye ki?
MEHMET BEY: Niye olacak. Kalırsan seni yanıma çırak olarak alırım.
KAĞAN: Oldu canım! Başka?
MEHMET BEY: Eeee! O zaman, çalışacaksın. Başını, bilgisayardan kaldırıp biraz da derslerine zaman ayıracaksın.
KAĞAN: Ya moruk her şey ders mi? Tutturdunuz ders, ders, ders…Notlar iyi olursa her şeyin iyi olacağını sanıyorsunuz. Hayat denen bir şey var. Biraz da onu yaşamak lazım.
MEHMET BEY: Ne yani? Biz yaşamıyor muyuz o hayatı?
KAĞAN: Farklı frekanslardayız moruk. Senin yaşadığın çağ ile benim yaşadığım çağ aynı değil. Birbirimize ayak uyduramıyoruz. Sen başka çalıyorsun, ben başka… Makamlarımız aynı değil… ben rock dinliyorum, sen hicaz…
MEHMET BEY: Başlarım senin yaşadığın çağa. Bizim zamanımızda…(Dışardan Kardelen bağırır)
KARDELEN: (Dışardan) Anneeee!
AYŞE HANIM: Ne vaaar!
KARDELEN: Pantolonumun fermuarı patladı!
AYŞE HANIM: Aferin sana! Nasıl becerdin?
KARDELEN: Patladı işte giyerken… Yedek nerde?
AYŞE HANIM: Yıkayamadım. Kirli daha?
KARDELEN: Of ya anne! Ne giyeceğim şimdi ben?
AYŞE HANIM: Ne bileyim kızım.
KARDELEN: Sen bilmezsen kim bilecek?
AYŞE HANIM: Elinin körü bilecek. Eşofmanını giy.
KARDELEN: Neyi?
AYŞE HANIM: Eşofmanını!
KARDELEN: Hocalar kızar?
AYŞE HANIM: Ne yapalım? Anlatırsın uygun bir dille. Hoşgörülü davranırlar.
KARDELEN: Hiç sanmıyorum. Hemen eve yolluyorlar.
AYŞE HANIM: Şansını deneyeceksin artık.
KARDELEN: Nerede?
AYŞE HANIM: Ne bileyim kızım ben? Dolabına bak. Oradadır.
KARDELEN: Bakıyorum anne! Yok. Kirlilerin arasında olmasın?
AYŞE HANIM: Hayır. Kirlileri topladım. Ne var, ne yok biliyorum.
KARDELEN: Of anne ya! Oraya koymuştum bak işte.
AYŞE HANIM: Kızım, yok diyorum.
KARDELEN: Oraya koydum anne. Orada olması lazım.
AYŞE HANIM: Kızım yok diyorum. İnat etme. Çantana bak. Bazen çantanda unutuyorsun.
KARDELEN: Off anne! Ben aptal mıyım? Çantama koysam bilirim. Oraya koydum diyorum.
AYŞE HANIM: Ben de adım gibi biliyorum. Burada yok. Çantana bak diyorum…
KARDELEN: Tamaaam! (Birkaç saniye sonra) Bulduuum!
AYŞE HANIM: Neredeymiş?
KARDELEN: Çantamdaymııış!
AYŞE HANIM: Dedim ben sana… (Kocasına) Ne kadar dağınık şu kız bilmem ki?
MEHMET BEY: Bilmeyecek ne var, aynı anası… Hık demiş burnundan düşmüş. Çekmiş sana işte.
AYŞE HANIM: Farkındaysan kızın artık bir ergen. Ergenlikte de unutkanlık, dağınıklık normaldir. Bunlar hep ergenliğin belirtileri…
MEHMET BEY: Her şeyi de hemen ergenliğe bağlamazsan iyi. Biz de ergen olduk. Hiç böyle değildik…
AYŞE HANIM: Kim bilir sen ergenliğinde nasıldın?
MEHMET BEY: Nasıl olacağım? Kuzu gibiydim. Babamın sözünden çıkmazdım. Anamın dizinden ayrılmazdım. Bunlar gibi isyankâr, asi değildim. Derslerime günlük çalışırdım. Örnek bir öğrenciydim?
KAĞAN: Moruk, köprünün altından çok sular geçti
MEHMET BEY: (Biraz kızgın) Babama moruk demezdim hiç değilse.
KAĞAN: O dediğin masallarda bile geçmiyor artık baba.
MEHMET BEY: Heee ancak çat çat çat internetlerde geçiyor.
Sahne 4
Ayşe Hanım- Mehmet Bey- Kağan- Kardelen
KARDELEN: Herkese günaydın. (Babasına) Kanki, ne habersin?
MEHMET BEY: Günaydın kızım.
AYŞE HANIM: Kızım bu ne hal?
KARDELEN: Ne oldu gene?
AYŞE HANIM: Yüzünü yıkamamışsın, saçını taramamışsın.
KARDELEN: Yıkadım anne…
AYŞE HANIM: Yıkamamışsın kızım. Hadi geç yıka. Hem saçını tara. Ayıp ya, koskocaman genç kız oldun. Arkadaşlarının arasına böyle Çingene gibi mi gideceksin?
KARDELEN: Ya kanki, şu sevgili eşine bir şey söyler misin? Yıkadım diyorum yüzümü.
MEHMET BEY: Bakayım bakayım, yıkamış mısın? Mmm gözler yıkanmış ama sanki yanaklar yıkanmamış… Yüzün, “Ben yıkanmadım” diyor.
KARDELEN: Evet. Gözlerim “yıkandım” diyor. Çünkü sadece gözlerimi yıkadım.
AYŞE HANIM: Nasıl yani?
KARDELEN: Anne nasılı mı var? Parmaklarımı suya batırdım ve gözlerime sürdüm. Böylece gözlerim de yıkanmış oldu. Geriye kalan kısımları da nasıl olsa melekler yıkar…
AYŞE HANIM: Kız, başlarım şimdi sana da meleklerine de . Git şu yüzünü iyice yıka da gel.
KARDELEN: Offf anne ya off! Üstüme bu kadar gelmesen diyorum.
AYŞE HANIM: Üstüne mi geliyorum ben senin?
KARDELEN: Evet. Hem de çok üstüme geliyorsun. Yeter artık. Ben çocuk değilim. Hala bana çocuk muamelesi yapıyorsun. Bıktım artık çocuk gibi görülmekten.
AYŞE HANIM: Benim kızım büyümüş de kocaman bayan olmuş.
KARDELEN: Evet anne. Büyüdüm ben, büyüdüm…
AYŞE HANIM: O zaman bir yetişkin gibi davran. Elini yüzünü yıka, saçını tara. Zira büyükler öyle yapar.
KARDELEN: Off anne of! Gelme üstüme, gelme ya, gelme… (Çıkar)
Sahne 5
Ayşe Hanım- Mehmet Bey- Kağan
AYŞE HANIM: Allah’ım bu kız, nasıl böyle? Bu kadar dağınıklık, bu kadar boş vermişlik olur mu? Resmen Paçoz. Bıraksak okula böyle gidecek. Arkadaşları ne diyecek buna bilmiyorum ki?
KAĞAN: Bir şey demeyecekler. Çünkü onlar da aynı kendi gibi… Hiç birinin diğerinden farkı yok…
MEHMET BEY: Eee ergenlik…
KAĞAN: Ne alakası var? Hemen ergenliğe bağlıyorsun baba.
MEHMET BEY: Ergenlik işte… Baksana şundaki çalıma…
AYŞE HANIM: Başlarım onun çalımına
Sahne 6
Ayşe Hanım- Mehmet Bey- Kağan- Kardelen
KARDELEN: (İçeri gireri Annesine) Olmuş mu canım?
AYŞE HANIM: Olmamış canım. Saçlar taranacak…
KARDELEN: (Sert) Oki anne!
AYŞE HANIM: Allah’ım servis geldi oldu. Bunlar hala oyalanıyor. Daha sofraya bile oturmadılar. Hadi geçin sofraya. Kahvaltınızı yapın.
KARDELEN: Ben kahvaltı yapmak istemiyorum.
AYŞE HANIM: Ne demek ben kahvaltı yapmak istemiyorum. Kahvaltı yapılacak. Okula aç gidilmez. Zihniniz açılır kahvaltı yaparsanız. Yoksa hiçbir konuyu anlamazsınız…
KAĞAN: Amaaannn! Bunlar gerçekten Nuh zamanından kalma düşünceler… Artık biraz çağ atlasanız diyorum. 50 yıl önceki Dünyadan kurtulup günümüze gelseniz… İçinde bulunduğumuz anı yaşasanız nasıl olur?
AYŞE HANIM: Şimdi sen bize geri kafalılar mı diyorsun?
KAĞAN: Ben, öyle bir şey mi dedim?
AYŞE HANIM: Hiç kusura bakmayın efendim. Biz, anamızdan böyle gördük. Böyle olacak…
KARDELEN: Ya var ya, ben, daha geçen seneye kadar, annemle babamın her şeyi bildiğini düşünürdüm. Şimdi sizi böyle görünce hiçbir şey bilmediğinize hükmediyorum.
AYŞE HANIM: Sen fazla konuşma çokbilmiş. Her şeyi siz bilirsiniz zaten...
MEHMET BEY: Eee ne de olsa bilgisayar çağı çocukları. (İki elinin parmaklarıyla çetleşme işareti yaparak) Çat çat çat… Nasılsın kanki?, iyiyim kanki, ne habersin kanki? iyidir kanki, bize gel kanki, oki kanki…
KARDELEN: Yav he he… (Masaya geçerler)
AYŞE HANIM: Sadece 5 dakikanız kaldı. Bu süre içinde kahvaltı bitecek.
KARDELEN: Yav sorun değil… Zaten otobüs her zaman 5 dakika geç geliyor.
KAĞAN: Hayır canım. Otobüs vaktinde geliyor. Her defasında sen gecikiyorsun ve herkes seni orada bekliyor.
KARDELEN: Sen konuşma. Bekleyiversinler. Ne olacak?
AYŞE HANIM: Olur mu canım? Nasıl konuşuyorsun öyle? Birbirinize saygılı olun. Herkes mecbur mu seni beklemeye. Bu gibi şeylere dikkat edin. Başkalarını rahatsız etmeye hakkınız yok.
KARDELEN: Ben saygısız değilim. Kimseyi de rahatsız etmiyoruz canım…
AYŞE HANIM: Umarım öyledir… Ergen olunca…
MEHMET BEY: (Ortamı değiştirmek ister) Bir gün, ben, Londra’da gezerken…
KAĞAN VE KARDELEN: (Aynı anda bağırarak) Hayır baba! Yine başlama…
MEHMET BEY: Ne oluyor ya! Başımdan geçen komik bir olayı anlatacaktım sadece… Lafı ağzıma tıkadınız…
KAĞAN: Bayatladı artık bu espriler ya… Daha başka, daha değişik bir şey bulsan ne var?
KARDELEN: Her yemekte aynı espri. “Ben, Londra’dayken” Baydık valla…
MEHMET BEY: Küçükken merakla dinlerdiniz ama… Siz ne anlarsınız espriden? (Dışardan korna sesi. Servis gelmiştir.)
AYŞE HANIM: Servis geldi. Hadi hadi çabuk. (Telaşlanma. Koşuşturma. Kağan ve Kardelen kalkar)
KAĞAN: Ben çıkıyorum. (Çıkar)
Sahne 7
Ayşe Hanım- Mehmet Bey - Kardelen
KARDELEN: (Babasına) Kanki para…
MEHMET BEY: Ne parası?
KARDELEN: Aman baba!
MEHMET BEY: Kızım ne parası? Daha geçen gün verdim ya harçlığınızı.
KARDELEN: Baba, o harçlıktı.
MEHMET BEY: Tamam işte, verdiiiim.
KARDELEN: Yav kanki ver işte. Uzatma…
MEHMET BEY: Para, para, para… Başka bir şey bildiğiniz yok…
KARDELEN: Sanırım Napolyon da öyle demişti. Lidyalılar parayı bulduğundan beri babalar hep öyle diyor…
MEHMET BEY: Hanımefendi söyler misiniz bana, bu, ne parası?
KARDELEN: Yav kanki anla işte…
MEHMET BEY: Anlayamadım…
KARDELEN: Kontörüm bitti.
MEHMET BEY: Kontör mü bitti. Kızım daha dün 20 liralık kontör yükledim ya…
KARDELEN: Adama bak ya… Dün dediğin geçen haftaydı. Aradan koskocaman 5 gün geçti… Kontör mü kalır bu zamana (Dışardan korna sesi)
AYŞE HANIM: Kızım servisi kaçıracaksın hadi çabuk…
KARDELEN: Beklesin o da ya… Acelemiz mi var?
AYŞE HANIM: Senin yok, ama araçta bekleyenlerin var. Hadi çık artık.
KARDELEN: Kontüüüür…
MEHMET BEY: (Cüzdanından çıkarıp verir) Ama bak bu son. Yemin ediyorum o telefonunu alır paramparça ederim…
KARDELEN: (Parayı alır) Yav he he.. (Çıkar)
Sahne 8
Ayşe Hanım - Mehmet Bey
AYŞE HANIM: Çok yüz veriyorsun şuna. Canım çocukların her istediği de yapılmaz ki. Sen de çıkarıp hemen veriyorsun.
MEHMET BEY: Ne yapayım? Dayanamıyorum işte…
AYŞE HANIM: Tamam da, hayatın zor olduğunu, parayı kazanmanın öyle kolay olmadığını anlamaları lazım. Armut piş, ağzıma düş… Oh ne güzel… (Kapı birkaç kez hızlı hızlı çalar.)
MEHMET BEY: Hayırdır?
AYŞE HANIM: Ne olacak. Küçük hanımefendi ya çantasını unuttu, ya da ödevini (Kapıyı açar. Kardelen Koşarak içeri girer)
Sahne 9
Ayşe Hanım-Mehmet Bey- Kardelen
KARDELEN: (Telaşla) Çantam! Çantamı unutmuşum. Anne çantam nerede?
AYŞE HANIM: Dedim ben. Ya çantasını unuttu ya da ödevini..
KARDELEN: Sahi ödevim de vardı. Onu da unuttum. Nerde?
AYŞE HANIM: Çantanda canım merak etme…
KARDELEN: Oki Anniş. Seviliyorsun. Byeee (Çantasını alır. Çıkar)
(Karartma)
Sahne 10
Ayşe Hanım - Mehmet Bey
(Ayşe Hanım ile Mehmet Bey Dışardan içeri girerler. Ayşe Hanım kaygılı, Mehmet Bey meraklıdır. )
MEHMET BEY: Ne oldu?. Neden acele eve çağırdın beni?
AYŞE HANIM: Biraz konuşmamız lazım. Çocuklar gelmeden biraz konuşalım istedim.
MEHMET BEY: Ne oldu çocuklara? Suratından düşen bin parça. Bir şey mi oldu? Bir sorun mu var?
AYŞE HANIM: Canım, çocuklar hakkında konuşalım biraz. İkisi de artık çocukluktan çıktı. Ergen oldular.
MEHMET BEY: Eeee ne var bunda? Hepimiz ergen olduk. Hepimiz o dönemlerden geçtik.
AYŞE HANIM: O kadar basit değil. Çocuklardaki değişimi görmüyor musun?
MEHMET BEY: Hee görüyorum. Oğlanın sesi boru gibi oldu. Kalın kalın çıkıyor. Yüzü sivilce doldu. Kız da gelişip büyüyor.
AYŞE HANIM: Onlar sadece fiziksel değişmeler.
MEHMET BEY: Kimyasal değişmeleri de mi var?
AYŞE HANIM: Offf’ Olaya hep yüzeysel bakıyorsun. Baksana oğlan ne kadar hırçınlaştı. Söz dinlemiyor. Sorumluluk duygusu hiç yok. Evde bir şey yapmıyor. Kardeşiyle durmadan dalaşıyor. Bütün gün odasına çekilip yalnız kalıyor.
MEHMET BEY: Ders çalışıyordur. Kitap okuyordur. Müzik dinliyordur. Bir de şu gitar çalması olmasa iyi…
AYŞE HANIM: Ders çalışsa, kitap okusa belli olur. Öyle değil. Durmadan “Canım sıkılıyor” deyip duruyor.
MEHMET BEY: İyi, bir tornavida alıp gevşetiriz.
AYŞE HANIM: Ya biraz ciddi olamaz mısın? Olayın boyutu çok ciddi. Sen hala dalga geçiyorsun.
MEHMET BEY: Tamam tamam. Başka?
AYŞE HANIM: En küçük isteklerini sert bir dille anlatıyor. Adeta patlamaya hazır bir barut fıçısı gibi. Kardeşini kızdırmaktan zevk alıyor.
MEHMET BEY: Ama kız da onunla uğraşmaktan zevk alıyor.
AYŞE HANIM: O da dikkat çekmeye çalışıyor. Ben de varım demek istiyor. Onun sorunları da ayrı zaten.
MEHMET BEY: O daha çocuk.
AYŞE HANIM: Canımm kız 13, oğlan 15 yaşında. Nasıl çocuk diyebilirsin? İkisi de ergen.
MEHMET BEY: Tamam ya ergenler. Tutturdun bir ergenlik gidiyorsun. Ne kadar önemliymiş bu dönem?
AYŞE HANIM: Evet. Gerçekten çok önemli. Dikkatli olursak kolay atlatırız. Bu dönemi çok zor atlatan veya hiç atlatamayan aileler de var. Sonu trajedi ile biten olaylar var…
MEHMET BEY: Anlaşıldı. Başka?
AYŞE HANIM: Oğlan çok durgunlaştı. Karamsarlığa çabuk düşüyor. Sanki yaşamaktan zevk almıyor. Ara sıra hiç yoktan huysuzlaşıyor. Sert karşılıklar veriyor. Çok alıngan oldu. Ne dersem hemen küsüyor. Odasına çekiliyor.
MEHMET BEY: Âşık olmuştur. Bu yaşta her önüne gelene âşık olmak normaldir. Ben, o yaştayken, her gün birine âşık olurdum.
AYŞE HANIM: Kız ayrı bir sorun.
MEHMET BEY: O ne yapıyor? O da mı âşık olmuş?
AYŞE HANIM: Ya ne alakası var? O da ilgi istiyor. Varlığının hissedilmesini istiyor. Bu nedenle istekleri bitmiyor. Her istediğini yapmamızı istiyor. Maşallah sen de bir dediğini iki etmiyorsun. Şımartıyorsun…
MEHMET BEY: Çocukların isteklerini yapmak, yerine getirmek suç mu?
AYŞE HANIM: Değil. Ama her istekleri de yerine getirilmez. Yapılacak olan var, yapılmayacak olan var.
MEHMET BEY: Anlaşıldı. Başka?
AYŞE HANIM: Aşırı süsleniyor.
MEHMET BEY: Oğlan mı?
AYŞE HANIM: Kıııız Ne oğlanı?
MEHMET BEY: Aman öyle de. Bir an korktum. Başka şey diye…
AYŞE HANIM: Zaten hep olumsuz yönlere bakarsın. Kız da artık, ben büyüdüm, çocuk değilim. Siz bana karışamazsınız diyor. Senden çekindiği için dolambaçlı yollara sapıyor. Çok harçlık istiyor. Hep gezmek istiyor. Derslerine boş veriyor. Banyoya zorla sokuyorum. Bir türlü banyo yapmak istemiyor. Bırak banyoyu, elini yüzünü bile yıkamak istemiyor. Bıraksan öyle gidecek okula…
MEHMET BEY: Eeee normaldir bunlar bu yaşta. Ne de olsa ergenlik.
AYŞE HANIM: Bir psikoloğa mı gitsek acaba?
MEHMET BEY: Deli doktoruna mı? Canım abartma. Çocuklar deli mi?
AYŞE HANIM: Psikologlar deli doktoru mu?
MEHMET BEY: Öyle demezler mi?
AYŞE HANIM: Bırak Allah’ını seversen. Sen üniversite bitirmiş adamsın. Cahil cahil düşünme öyle. Artık günümüzde psikologların önemi yadsınamaz oldu. Her ailenin mutlaka bir psikologa başvurması gerekir. Ve bu aileler, ondan kendilerini yönlendirmesini ister. Her ailenin de mutlaka bir psikologu olması gerekir. Bence bu şart.
MEHMET BEY: Eh o da bir yöntem çeşidi. Olabilir.
AYŞE HANIM: İşte çocuklar, bu durumu, nasıl karşılar onu bilmiyorum.
MEHMET BEY: Büyük bir ihtimalle istemeyeceklerdir. Bu durumda biz ne yapacağız sen onu söyle?
AYŞE HANIM: Her şeyden önce sabırlı olmalıyız. Sevgi ve hoşgörü ile onlara yaklaşmalıyız. Bu sevginin maddi değil, manevi bir boyutta olduğunu hissettirmeliyiz. Onları anladığımızı kendilerine göstermeliyiz. Onlara “Biz sizi seviyoruz” mesajını vermeliyiz. Hatalı davranışlarına anlayışla yaklaşmalıyız. Bir yanlış yaptıkları zaman, hemen şiddete başvurmamalıyız. Onlarla iletişimi en iyi şekilde kurmalıyız. Daha ziyade biz, dinleyici pozisyonunda olalım. Bırakalım onlar konuşsun. Dertlerini, sorunlarını anlatsın. Yani onlara, kendilerini anlatma fırsatını verelim. Aile ile ilgili sorunlarda onların da fikirlerini alalım. Katılımcı olmalarını sağlayalım. O zaman onlar da kendilerine önem verildiğini anlayacaklardır.
MEHMET BEY: Canım, bu söylediklerinin hepsini ben, zaten yapıyorum. Ne zaman şiddet uyguladım onlara? Ne zaman önem vermedim çocuklara? Bir babanın yapması gereken her şeyi yaptım.
AYŞE HANIM: Hemen savunmaya geçme lütfen. Tamam, yapıyorsun ama bundan böyle daha çok dikkat etmek lazım.
MEHMET BEY: Merak etme. Ederim. Ben, iyi bir babayım.
AYŞE HANIM: Evet, kötüsün demedim zaten. Biraz daha dikkat etmek gerek. Bu dönem gerçekten çok önemli. Onu vurgulamak istiyorum.
MEHMET BEY: Yav sadece bunu demek için mi beni işimden gücümden ettin. Dünya kadar yapılacak işim vardı benim.
AYŞE HANIM: Gene umursamaz gözle baktın olaya. Ya, bunlar önemli diyorum sana. Neden ısrarla anlamak istemiyorsun?
MEHMET BEY: Tamam tamam anladık. Başka bir şey var mı?
AYŞE HANIM: (Biraz sesini düşürür. Endişeli) Aslında var.
MEHMET BEY: Ne var?
AYŞE HANIM: Kağan’ın okulundan aradılar bugün. Çağırdılar. 2 ders boşum vardı. Gittim. İdareden bir hayli şikâyet ettiler.
MEHMET BEY: Ne olmuş?
AYŞE HANIM: Kavgaya karışmış.
MEHMET BEY: Kavgaya mı karışmış? Yok canım. Kağan asla öyle bir şey yapmaz. O, öyle bir çocuk değil.
AYŞE HANIM: Bilmiyorum. Duyunca ben de şaşırdım. İnanamadım.
MEHMET BEY: Neymiş sorun?
AYŞE HANIM: Sınıfta birinin doğum günüymüş. Gelenekmiş. Arkadaşları, sözde doğum gününü kutlamak için çocuğu aralarına alırmış. Hep birlikte üzerine yüklenip sırtına yumruklarla, tokatlarla vururlarmış. Sırtına su dökerlermiş. Buna da öyle yapmışlar. Sanırım biraz ileri gitmişler. Çocuğu hayli hırpalamışlar. Ağzı, burnu kanamış… Çocuk, babasını çağırmış. Babası da okulda terör estirmiş. Hepsinden şikâyetçi olmuş. Polise vermiş. Okul idaresi de adamı yatıştırmaya çalışmış. Ama gel gör ki adam bir türlü yumuşamamış. Bir tek çocuğu imiş.
MEHMET BEY: Canım herkesin çocuğu kıymetlidir. Senin çocuğuna aynısını yapsalar sen ne yaparsın?
AYŞE HANIM: Evet ama iş tamamen şakadan ibaret…
MEHMET BEY: Buna eşek şakası derler. Dur bakalım. Çocuğu bir dinleyelim. Hemen yargılayıp suçlamayalım onu.
AYŞE HANIM: Kağan, suçu kabul etmiş. Verdiği ifadede “Vurdum” demiş.
MEHMET BEY: Kağan mı vurmuş?
AYŞE HANIM: Bilmiyorum. İfadesinde öyle yazıyor.
MEHMET BEY: Gördün yani ifadesini…
AYŞE HANIM: Evet. Müdür Muavini ve disiplin kurulunda bulunan öğretmenlerle konuştuk. Öyle dediler.
MEHMET BEY: Sen demedin mi Kağan öyle bir şey yapmaz diye…
AYŞE HANIM: Dedim, ama yazılı ifade olunca bir şey diyemedim…
MEHMET BEY: Gelsin bakalım. Bir de onu dinleyelim. Bakalım o ne diyecek?
AYŞE HANIM: Sakın çocuğa bağırıp çağırma. Zaten ergen. Alttan al. Arkadaş gibi konuş. Parlayıp da çocuğun psikolojisini bozma.
MEHMET BEY: Heee! Ben psikopat bir babayım ya! Kodum mu yapıştırırım yere çocuğu! Ya sen beni ne zannediyorsun? Basit, cahil, kendini bilmez, sıradan, psikopat bir insan mıyım ben?
AYŞE HANIM: Ya, ne bileyim olur ya! Kendine hâkim olamazsın. Sesini yükseltirsin. Zaten çocuk hassas. Yanlış anlar, psikolojisi bozulur…
MEHMET BEY: Bu psikoloji de ne menem bir şeymiş! Hemen her şeyde bozuluveriyor… Bozulmasın canım. Ben babayım her halde…
AYŞE HANIM: İşte ben de onun için alttan al diyorum. Ne olur ne olmaz.
MEHMET BEY: Tamam tamam. Uzatma. Ben ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilirim. (Kapı çalar)
AYŞE HANIM: Hah geldiler. Lütfen sakin ol. Kızma. Bağırma. Sesini gayet yumuşak tut. (Kapıya gider ve açar)
MEHMET BEY: Tamam tamam. Hadi aç şu kapıyı…
Sahne 11
Ayşe Hanım- Mehmet Bey- Kağan- Kardelen
KARDELEN: Biz geldik. (Babasına) Ooo kanki, evdesin bu saatte. Hayırdır?
MEHMET BEY: Evime de gelemeyecek miyim artık?
KARDELEN: Bir şey mi dedik ya? Ne kızıyorsun?
MEHMET BEY: (Sert) Kızmıyorum.
KAĞAN: Anlaşıldı. “Acı haber çabuk duyulur” derler. Okuldan haber çoktan verilmiş bile.
AYŞE HANIM: Kağan, bir şey mi oldu bu gün?
KAĞAN: Önemli bir şey yok (İçeri geçer. Çantasını atar. Üzerini çıkarıp sağa sola atar. Oturur.)
MEHMET BEY: (Kızgın) Önemli bir şey yok diyorsun; ama bu gün okuldan çağırılıyoruz beyefendi…
KAĞAN: Ya moruk, önemli bir şey yok…
MEHMET BEY: Moruk moruk deme bana. Ben, babanım senin. Biraz saygılı ol!
AYŞE HANIM: (Düşük sesle) Sakin ol…
KAĞAN: Evet baba. Biraz sakin olsan iyi olur. Ben de çocuk değilim artık.
MEHMET BEY: Çocuk olmadığınızı gördük bu gün beyefendi. Okulda kavgaya karışmışsınız. Kocaman adam… Terör estirmişsiniz okulda… Cinayet işlemişsiniz…
KAĞAN: Abartma baba! Ben, kavgaya falan karışmadım.
MEHMET BEY: Oğlum, karışmadın da neden okuldan çağırdılar?
KAĞAN: Çağırabilirler. Ama ben, kavgaya karışmadım.
AYŞE HANIM: Ama idareye öyle dememişsin. Vurduğunu kabul etmişsin.
KAĞAN: Evet, kabul ettim. Vurdum, dedim.
MEHMET BEY: Vurmadın mı?
KAĞAN: Ya baba, ben öyle şey yapar mıyım hiç? Ne vurması?
MEHMET BEY: Ama vurdum demişsin oğlum.
KAĞAN: Demedim. Demek zorunda kaldım.
AYŞE HANIM: Nasıl yani?
KAĞAN: Zorla dedirttiler…
MEHMET BEY: Oğlum, şu olayı baştan bir anlatsana! Detaylarına kadar. Kızdırma adamı…
AYŞE HANIM: Ya dur bi. Kızmayıver sen de iki dakika…
KAĞAN: Bu gün sınıfta bir arkadaşın doğum günüydü. Arkadaşlar, çocuğu kapana aldı. Doğum gününü kutladılar. Tabii bu, okulda bir gelenek. Doğum günü olan herkesi kapana alıp sırtına vuruyorlar. Yani, 5-6 kişi, çocuğu arasına alıp okşarlar… Anlayacağınız arkadaşlar da biraz ileri gitti. Çocuğu biraz fazla okşayıp hırpaladılar.
MEHMET BEY: Sen neredeydin peki?
KAĞAN: Oradaydım.
AYŞE HANIM: Ne yaptın? Vurdun mu sen de?
KAĞAN: Ne vurması ya? Çocuk benim arkadaşım. Ben, ellerinden aldım. “Durun lan yapmayın. Eşek şakası bu” dedim.
MEHMET BEY: Eee?
KAĞAN: Çocuk, olaydan sonra cebiyle babasını çağırdı. Babası da okula geldi. Bağırdı çağırdı. Sövdü, saydı… Polise haber verdi. Müdür, “Polislik bir şey yok. Önce biz bir araştıralım” dedi. Müdür muavini de herkesi tek tek çağırdı. İçlerinden biri gıcıklık olsun diye benim de vurduğumu söylemiş. Vurmadım dediysem de Müdür muavini vurduğumu ısrar etti. Ben de seninle uğraşamam dedim. Vurduysam vurdum dedim. Sonra polis geldi. Hepsi bu…
MEHMET BEY: Oğlum yapmadıysan, yapmadığın bir şeyi niye yaptım diyorsun?
KAĞAN: Ya bir şey olmaz. Sorun etmeyin. Zaten diğer arkadaşlar, benim vurmadığımı söylediler.
AYŞE HANIM: Ama okul idaresi seni suçlu buluyor.
KAĞAN: Ya gelmeyin üstüme. Bulsunlar ne olacak? Ne yapacaklar? Çok çok 2 gün okuldan uzaklaştıracaklar. Uzaklaştırsınlar… Ben de 2 gün tatil yaparım.
MEHMET BEY: Oğlum sen manyak mısın? Yapmadığın bir şey için neden ceza alacaksın?
KAĞAN: Evet baba. Bazen oluyor öyle. Bak, bu gün yapmadığım başka bir şey için ceza aldım.
AYŞE HANIM: Başka bir şey mi yaptın?
KAĞAN: Yapmadım. Yapmadığım için öğretmen ceza verdi.
MEHMET BEY: Oğlum yapmadığın bir şey için öğretmen ceza verir mi?
KAĞAN: Ben de onu anlayamadım işte. Ödevimi yapmadım diye öğretmen beni cezalandırdı?
MEHMET BEY: Nasıl yani?
KAĞAN: Ya anlayacağın öğretmenin verdiği ödevi yapmadım?
AYŞE HANIM: Ne yaptı peki?
KAĞAN: Ne yapacak. Önce sınıfta tek ayağım üzerinde durdurdu. Kızdı, bir hayli söylendi, sonra idareye gönderdi.
MEHMET BEY: Bu olaydan önce mi sonra mı?
KAĞAN: Hemen sonra.
MEHMET BEY: İdare ne dedi?
KAĞAN: “Bu günlerde her taşın altından sen çıkmaya başladın. Kendine biraz dikkat et” dedi.
MEHMET BEY: Bu günlerde mi? Demek başka şeyler de yaptın.
KAĞAN: Ben, bir şey yapmadım. Bir arkadaş yaptı.
MEHMET BEY: Ne yaptı?
KAĞAN: Bir kız arkadaş vardı. Onunla konuşuyordum. Sevgilisi beni çekip “Onunla bir daha konuşmayacaksın” dedi. Tehdit etti. Yanımdaki arkadaşım da onu itekledi. Çocuk, biraz hırpalandı.
MEHMET BEY: Sonra?
KAĞAN: Sonra çocuk idareye gitti. Şikâyet etti. Müdür muavini de çağırıp bize kızdı. Sonra bizi barıştırdı ve sınıfa gönderdi. Olayı da kapattı.
MEHMET BEY: Bizim neden haberimiz olmadı bu olaydan?
KAĞAN: Dedim ya olay kapandı.
MEHMET BEY: Oğlum olur mu? Kavga, kötü bir şey.
KAĞAN: Kavga değildi baba. Sadece it dalaşı…
MEHMET BEY: O dediğin savaş uçaklarında olur…
KAĞAN: Her neyse işte…
MEHMET BEY: Peki, neden yapmadın ödevini?
KAĞAN: Ya moruk, niye bu kadar takıntılısın? Her şey ders değil. Bunu neden anlamak istemiyorsunuz?
MEHMET BEY: Ne demek her şey ders değil? Bir de bunu öğrenmişsiniz. Papağan gibi tekrar edip duruyorsunuz… Peki, her şey ders değilse nedir beyefendi? Söyler misin lütfen?
KAĞAN: Ya baba! Sen hiç yalnız kaldın mı? Yalnızlık nedir bilir misin? Arkadaşsız kaldın mı? Arkadaşsızlık nedir bilir misin? Seni dinlemeyen, seni anlamayan arkadaşının olmaması ne demek bilir misin? Arkadaşlarının arasında hain biri olarak tanınmak ne demektir bilir misin?
MEHMET BEY: Oğlum sen yalnız mısın? Arkadaşın yok mu? Neden hain olarak tanısınlar seni?
KAĞAN: Var. Var da şimdi, ben vurmadım, deseydim, beni, hain ilan edeceklerdi. Bu defa idare, benden kimlerin vurduğunu söylememi isteyecekti. Ben de söyleseydim ispiyoncu durumuna düşecektim. Dolayısıyla bu defa arkadaşlarım bana ispiyoncu diyerek farklı gözlerle bakacaklardı. O nedenle ben de idareye “vurdum” dedim. Çünkü yapacak bir şey yoktu. Arkadaşlarımın gözünden düşmek istemedim. Bundan bir şey çıkmaz. Zaten çocuk da benim vurmadığımı söyledi.
AYŞE HANIM: Ama idare öyle demiyor.
KAĞAN: Çünkü idare bir kurban arıyor. Olayı, en az şekilde hafifletmek istiyor. Bir iki tane suçlu bulup olayı kapatmak istiyor. Bu, ben olmuşum, başkası olmuş önemli değil.
MEHMET BEY: Ne demek önemli değil.
KAĞAN: Ya, zaten idare de biliyor benim suçsuz olduğumu. O nedenle zorla kabul ettirdiler bana. Ben de onların istediği gibi davrandım. Öyle davranınca da olay kapandı. Bu kadar basit.
MEHMET BEY: (Taklit ederek) Bu kadar basit! Oğlum sen ne biçim adamsın ya? Yapmadığın bir şeyi yaptım diye kabul ediyorsun…
KAĞAN: Eeee sizin deyiminizle “Ne de olsa ergenlik…” (Susma) (Odasına çıkar)
Sahne 12
Ayşe Hanım - Mehmet Bey- Kardelen
MEHMET BEY: (Arkasından) Hemen çıkıp odana gidiyorsun. Hücrene girip kendi dünyana kapanıyorsun. Çık o odadan biraz. Dışarıda hayat var. Çık dışarı, kendi hayatını yaşa. Gerçek dünyaya gel…
AYŞE HANIM: Tamam. Tamam. Sakin ol lütfen…Neler söylüyorsun öyle?
MEHMET BEY: Tamam sakinim.
AYŞE HANIM: Hadi kızım. Sen de dersinin başına geç. Ödevlerini yap.
KARDELEN: Tamam anne. (Dışarıdan yüksek seste gitar sesi gelir. Rahatsız edicidir. Kağan, odasında gitar çalmaya başlamıştır)
MEHMET BEY: Başladı seninki. Diskoya çevirdi evi. (Dışarı bağırarak) Oğlum kes şunun sesini! Biraz kıs hiç olmazsa! Bu evde, yalnız sen yaşamıyorsun! (Ses azalır. Kısık sesle ara ara bir süre gelmeye devam eder.) (Kızına döner) Senin okul nasıl gidiyor hanımefendi? Sen de böyle şeyler yapıyor musun?
AYŞE HANIM: Lütfen biraz sakin olur musun? Çocuklarla öyle konuşulmaz.
MEHMET BEY: Nasıl konuşulurmuş?
AYŞE HANIM: Onlar da birer birey. Duygu ve düşüncelerine saygı duymak gerekir. Hassas dönemdeler. İncitmemek gerekir.
MEHMET BEY: Doğru. Ondan sonra gidip okulda terör estirsinler…
AYŞE HANIM: Canım mesele anlaşıldı. Olur öyle şeyler. Ortada büyütülecek fazla sorun yok. Çocukları suçlayıp, onurlarını kırmayalım. Her şey düzelecek. Her şey daha güzel olacak.
MEHMET BEY: Tamam, tamam. Yine sen haklısın. Yine senin dediğin olsun. Zaten hep öyle oluyor.
AYŞE HANIM: Ya gene başlama lütfen. Gerçekten bunu ciddi bir sorun haline getirmişsin beyninde. Yok öyle bir şey… Nereden çıkarıyorsun bunları?
MEHMET BEY: Yaşadıklarımız öyle söylüyor. Tecrübe…
AYŞE HANIM: Yanlış söylemiş… Lütfen rahat ol ve sakinleş.
MEHMET BEY: Tamam, tamam… Sakinim ve rahatım.
AYŞE HANIM: Kızım, yarın da senin okula gelip öğretmenlerinle konuşacağım. Bir sıkıntı var mı? Önceden bilip gidersem iyi olur.
KARDELEN: Yok anne. Her şey yolunda.
AYŞE HANIM: Emin misin?
KARDELEN: Evet anne. Hiçbir sorun yok. Notlarım gayet yüksek.
AYŞE HANIM: Sadece not için değil kızım. Okuldaki davranışların, öğretmenlerinle, arkadaşlarınla olan ilişkilerin, ders dinleyip dinlememen, derslere katılıp katılmaman çok önemli.
KARDELEN: Merak etme anne. Her şey tamam. Bir şey yok diyorum.
AYŞE HANIM: Peki, yarın görürüz bakalım. Hadi şimdi odana çıkıp ders çalış ve ödevlerini yap.
KARDELEN: Olur anne. (Çıkar. Gitar sesi artarak gelmeye devam eder)
Sahne 13
Ayşe Hanım - Mehmet Bey
MEHMET BEY: Yine başladı şu zımbırtıya. (Bağırarak) Ya oğlum şu zımbırtıyı kesemez misin? Kafamız şişti ya!
KAĞAN: (Dışardan) Ne vaaar!
MEHMET BEY: Elinin körü var! Kes şu müziği. Kafamız şişti.
KAĞAN: Tamaaaaamm! (Müzik Susar)
AYŞE HANIM: Ya bırak sen de.Taktın çocuğun müziğine. Oyalanacak başka nesi var?
MEHMET BEY: Otursun ders çalışsın. Her gün dımbır dımbır, zımbır zımbır!. Komşular bir gün şikayete gelirse karışmam.
AYŞE HANIM: Komşular biraz uzak. Hem oğlanın odası arka tarafta olduğu için komşulara o kadar ses gitmez.
MEHMET BEY: Sen öyle san. Ben önlerinden geçerken öfkeyle bana bakıyorlar.
AYŞE HANIM: Bu olayı çok büyütüyorsun canım. Belki başka bir şey içindir.
MEHMET BEY: Heee… Eşiyle kavga etmiştir de acını benden çıkarmak için kötü kötü bakıyordur… (Dışardan gitar sesi gelmeye devam eder) Şuna baksana… Hala utanmadan devam ediyor. Şeytan diyor, git şunun odasına, o gitarı kafasında parala…
Ayşe Hanım: Sakin ol canım, sakin ol…
MEHMET BEY: Sakin olmak elde mi? Baksana şu gürültüye!
AYŞE HANIM: Nerede yanlış yapıyoruz biz, bilmiyorum ki. Bu çocuklar neden bu kadar vurdumduymaz oluyor ki?
MEHMET BEY: Sistem canım, sistem. Biz, çocukken hata yaptığımızda babamız, hemen sopaya sarılırdı. Kodu mu otuttururdu. Sıkarsa bir şey yap ondan sonra.
AYŞE HANIM: Canım hangi devirde yaşıyoruz?
MEHMET BEY: (Taklit ederek) Canım hangi devirde yaşıyoruz? Sen, böyle olduğun sürece bunlar düzelmez. Ellerinde cep, çat,çat,çat, “MeReBe kanki”, “Aseleme kanki”… 4 bin yıl önce bu sistem kullanılıyormuş. İlk çağlara geri döndük.
AYŞE HANIM: Bunlar da olacak. Zamanın getirdiği şartlar. Teknoloji gelişiyor durmadan.
MEHMET BEY: O zaman, şikâyet etmeyeceksin hanımefendi. Bırakacaksın çocukları, teknoloji ile makine beyinli olsunlar. Robotlaşsınlar…
AYŞE HANIM: Olaya biraz da onların gözüyle baksan olmaz mı?
MEHMET BEY: Olmaz canım. Silsile denen bir şey var. Bazı şeyler, babadan oğula geçer. Nesilden nesile geçer. Yaaa, önceden böyle miydi? Çocuklar, sokağa çıkar, koşarlardı. Parklara gider, oynarlardı. Şimdi odadan dışarı çıkmıyorlar; varsa yoksa “çat çat çat…” Sokakta bir tane çocuk yok. Kim icat etmiş bu bilgisayarı? İnsanlığa büyük zarar vermiş valla…
AYŞE HANIM: Yerinde ve amacında kullanılırsa hiç de öyle değil.
MEHMET BEY: Bırak Allah’ını seversen. Ortalık dolandırıcı kaynıyor. İnternette bile insanları dolandırıp binlerce liralarını alıyorlar.
AYŞE HANIM: Bilinçli ve uyanık insanlar faka düşmezler canım. İnternet, amacı doğrultusunda kullanıldığı sürece insanlık için iyidir.
MEHMET BEY: Hee! Söyler misin bana, kim amacında kullanıyor bu mereti? Bir bak faceboka, twitter’a… Mübarek, sosyal medya değil, sosyal evlendirme memurluğu. İnsanlar tanımadığı, hiç bilmediği kişilere arkadaşlık isteği yolluyor ve ertesi gün evlenme teklifi ediyor. İnanılacak gibi değil.
AYŞE HANIM: Neden öyle düşünüyorsun? Belki kafasına göre, düşüncesine göre bulur.
MEHMET BEY: Bırak ya bırak. İnternette evlilik mi olurmuş? Hep yalancılarla dolu. Erkek sandığın bayan çıkıyor, bayan diye tanıştığın erkek çıkıyor. Kimse gerçek kimliği ile orada değil. Hep çakma isimlerle, sahte resimlerle dolu. Anlamadığım, bu resimdeki bayanlar hep mi alımlı, bakımlı, güzel. İçlerinde bir tane dahi çirkin kadın yok.
AYŞE HANIM: Ne o? Hayırdır güzel bayan mı arıyorsun?
MEHMET CANIM: Olur mu canım? Benim dünyalar güzeli eşim var. O dururken başka birine bakar mıyım hiç? Sen, benim ilk göz ağrımsın. Başka hiçbir kimseyi gözüm görmez benim.
AYŞE HANIM: Mmmm! İnanayım mı acaba?
MEHMET BEY: İnan canım, inan… Sen benim ilk ve son aşkımsın…
“Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.”
(karartma)
Sahne 13
Ayşe Hanım – Kardelen
KARDELEN: (Odada ders çalışmaktadır) Offf! Offf! Rivayet Bileşik Zaman “Gelmişmişim-gelmişmişsin-gelmişmiş- gelmişmişiz-gelmişmişsiniz-gelmişmişler…Böyle zaman mı olur? Böyle konuşma mı olur ya? Mişmiş mişim-mişmiş mişim, miş de miş, miş de miş… Ne bu miş miş mişler ya? Neden bu dili bu kadar zora sokarlar ki?. ( Ayşe Hanım, yandan içeri girer)
AYŞE HANIM: Yemek pişti sanırım. Kokusu buraya kadar geldi. (Mutfağa gider. Ocağın altını söndürür) Mmm! Mis gibi oldu makarna. Buna güzel bir de hellim rendeleyip dökersek harika olur. (Kızına dönüp bakar.) Ne yapıyorsun? Ders mi çalışıyorsun? Aferin kızım. Çok sevindim…
KARDELEN: (Sert) Hayır anne! Deli gibi dönüp dans ediyorum. (Düşük) Sence ne yapıyor olabilirim?
AYŞE HANIM: Çalış kızım çalış. Türkçeye mi çalışıyorsun?
KARDELEN: (Sert) Hayır anne! Arapça, Urduca, Hintçe, Çince çalışıyorum… (Yumuşak) Sence neye çalışıyor olabilirim?
AYŞE HANIM: Hangi konular kızım?
KARDELEN: Zamanlara çalışıyorum anneciğim. Rivayet Bileşik Zamanı: Miş miş miş…
AYŞE HANIM: Peki “Ben güzelim” dersem ne olur?
KARDELEN: Büyük bir yalan olur anne?
AYŞE HANIM: Nedenmiş o?
KARDELEN: Hiç aynaya bakmıyorsun sanırım. Artık zaman aşımına uğradın. Senden geçti güzellik. Yaşlandın. Kabul et artık bunu.
AYŞE HANIM: Hadi oradan sen de! Biraz saygılı ol annene…
KARDELEN: Zaaa! Zoruna mı gitti…
AYŞE HANIM: O ne öyle zaaa! Çok ayıp. Artık kocaman kız oldun. Çocuk değilsin. Büyü biraz. Gençliğe adım attın. Kurtul çocukluktan.
KARDELEN: Ben, sizi anlayamıyorum ya. İşinize gelirse genciz, işinize gelmezse çocuğuz. Hangisiyiz, şuna bir karar verin de biz de bilelim ne olduğumuzu…
AYŞE HANIM: Okuluna gittim bu gün…
KARDELEN: (Susma) …….
AYŞE HANIM: Öğretmenlerinle konuştum. Notlarında biraz düşüş varmış. İkinci sınavlarda notların biraz düşmüş.
KARDELEN: Çok değil. Sadece bir iki tanesi düştü…
AYŞE HANIM: Kızım, neden söylemiyorsun? Biz, sana soruyoruz. Her defasında “Sorun yok” diyorsun. Öğrenmek için illa okula gidip sormak mı lazım?
KARDELEN: Önemli bir şey yok anne. Önümüzdeki sınavlarda çalışır, notlarımı yükseltirim.
AYŞE HANIM: Kızım, neden düşürüyorsun notlarını? Öğretmenlerin “Düşüş var. Ders’e olan ilgisi azaldı. Kapasitesini tam olarak kullanmıyor. Performansını düşürdü. İstese daha iyi notlara sahip olabilir” diyorlar. Bir de son günlerde hep yalnız kalıyormuşsun. Dalıp dalıp gidiyormuşsun.
KARDELEN: Sorun yok diyorum anne! Neden inanmıyorsun bana? Hem, her şey not değil anne!
AYŞE HANIM: Kızım, iki de bir de bunu söylüyorsunuz. Neden her şey not değil? Siz öğrencisiniz. Sorumluluğunuz ders. Biz, sizden derslerinize çalışmanızı ve sorumluluklarınızı yerine getirmenizi istiyoruz. Başka bir şey de istemiyoruz.
KARDELEN: Sorumluluklarımı yerine getiriyorum anne.
AYŞE HANIM: Kızım, böyle mi yerine geliyor sorumluluklar?
KARDELEN: Düzelecek anne. Merak etme…
AYŞE HANIM: Peki, geçen gün dersten çıkıp dışarıda ağlamışsın? Öğretmenin, sana “Neden ağladığını” sormuş, söylememişsin.
KARDELEN: Önemli bir şey yok anne.
AYŞE HANIM: Kızım, nasıl önemli bir şey yok? Önemli olmazsa dışarı çıkıp ağlamazsın. Bu kadar önemli ki dışarıda ağlamışsın…
KARDELEN: Bir şey yok anne… Lütfen üzerime gelme…
AYŞE HANIM: Üzerine gelmiyorum kızım. Sadece bir anne olarak bunun sebebini öğrenmek istiyorum. Sanırım bu da benim hakkım…
KARDELEN: (Bozulur. Ağlamaklı) Gerçekten önemli bir şey değil anne…
AYŞE HANIM: Kızım, lütfen anlatır mısın? Ben, senin annenim. Sorunlarını benimle paylaşmazsan kiminle paylaşacaksın? İstersen babana söyleyelim o öğrensin…
KARDELEN: (Ağlar) Anne lütfen! Babamı bu işe karıştırma.
AYŞE HANIM: Kızım lütfen! Sen de her şeyi açık açık anlat bana.
KARDELEN: Ayça ile kavga yaptık.
AYŞE HANIM: Ayça kim?
KARDELEN: Voleybol takımından bir arkadaşım.
AYŞE HANIM: Niçin kavga yaptınız?
KARDELEN: Önemli bir şey yok anne.
AYŞE HANIM: Kızım, anlatırsan memnun olurum. Hem sen de rahatlarsın…
KARDELEN: Ayça, o gün bana geldi. Seninle artık arkadaşlık yapmak istemiyorum dedi.
AYŞE HANIM: Neden istemiyormuş?
KARDELEN: Ortak bir arkadaşımız var. İkisi de aynı erkekten hoşlanıyor.
AYŞE HANIM: Ortak arkadaşınız kim peki?
KARDELEN: Nermin. O da voleyboldan arkadaş.
AYŞE HANIM: Sorun nedir peki?
KARDELEN: Nermin ile Ayça geçen gün kavga yapmışlar. Nermin Ayça’ya “Benim hoşlandığım erkeği elimden almaya çalışıyorsun” demiş. O da “Bunu sana kim söyledi?” deyince o da benim söylediğimi söylemiş.
AYŞE HANIM: Peki, sen öyle bir şey söyledin mi?
KARDELEN: (Ağlayarak) Hayır anne! Yemin ederim ben öyle bir şey demedim. Sonra Ayça da gelip bana, “Sen ispiyoncusun. Aramızda konuştuklarımızı gidip başkasına anlatmışsın. Artık seninle konuşmak istemiyorum” dedi.
AYŞE HANIM: Tamam. İstemiyorsa sen de onunla bir daha konuşmazsın olur biter…
KARDELEN: Ama ben onunla konuşmak istiyorum.
AYŞE HANIM: Neden konuşmak istiyorsun peki?
KARDELEN: Anne, O, benim en iyi arkadaşımdı. Sırdaşımdı…
AYŞE HANIM: Peki, aynı sınıfta mısınız?
KARDELEN: Hayır. O, son sınıfta. Benden büyük.
AYŞE HANIM: Peki kızım, neden senden büyük insanlarla arkadaşlık yapıyorsun?
KARDELEN: Anne, aynı takımdayız. Antrenmanlarda, maçlarda hep bir arada oluyoruz. İster istemez arkadaş oluyoruz.
AYŞE HANIM: Kızım, tamam da okulda, teneffüslerde kendi sınıfından olan kızlarla arkadaşlık yapabilirsin. Seni anlayan, seni dinleyen, en önemlisi de seni seven kişilerle arkadaşlık kurman gerekiyor.
KARDELEN: Ama anne, bunca zaman arkadaşımdı o benim.
AYŞE HANIM: Olabilir kızım. Mademki seninle arkadaş olmak istemiyor, mademki arkadaşlığınızı bitirmiş, o halde senin de artık buna bir son vermen gerekiyor. Bundan sonra senden rica ediyorum, senden büyük olanlarla arkadaşlık yapma. Özellikle de tanımadığın, bilmediğin yabancı insanlarla asla arkadaşlık kurma.
KARDELEN: Anne, ben yabancılarla arkadaşlık yapmıyorum.
AYŞE HANIM: Yapıyorsun demiyorum. Sadece seni uyarıyorum. Bir de, o, cep telefonunu çok kullanıyorsun. İnternete çok giriyorsun. Her an, her saat, birileriyle çetleşiyorsun. Bu da dikkatimi çekiyor. Yanlış bir şey yaparsın diye korkuyorum.
KARDELEN: Ben, hiç yanlış bir şey yapmadım anne.
AYŞE HANIM: Yaptın demiyorum kızım. Zamanımız o kadar korkunç oldu ki, her an her şey olabilir. Özellikle sosyal medyada o kadar sahte, o kadar tehlikeli insan var ki, kime güveneceğini şaşırıyor insan. Lütfen, sosyal medyada tanımadığın kimselerin arkadaş isteklerini kabul etme. O kadar tatlı yalanlarla geliyorlar ki inanmamak elde değil. Özellikle sizin gibi gençliğe henüz adım atan bayanları seçiyorlar. Ne yapıp edip kandırıyorlar. Sonra da uyuşturuculara alıştırıp kötü şeylere sürüklüyorlar. Bunun sonu, eroin, kokain hatta fuhşa kadar gidiyor. O nedenle çok dikkatli olmak lazım. Zaman çok kötü…
KARDELEN: Anne, hiç merak etme. Ben, bunların hepsini biliyorum. Okulda arkadaşlarla sürekli konuşuyoruz bunları.
AYŞE HANIM: Peki kızım. Sana güveniyorum. Yalnız tedbir amaçlı sınavlar bitene kadar, telefonuna el koyuyorum. Sınavlardan sonra kendini gösterip ispat edersen tekrar iade ederiz telefonunu…
KARDELEN: Anne! Bari telefonuma el koymasan…
AYŞE HANIM: Bir süre dedim ya… Notlarını yükselt, telefonunu geri al…
KARDELEN: Peki anne. Merak etme. Notlarım düzelecek.
AYŞE HANIM: Sana güveniyorum.
KARDELEN: (Sesi düşer) Eee, şey, anneee!
AYŞE HANIM: Efendim kızım.
KARDELEN: Bu akşam üniversitede Bahar Konseri varmış. Ünlü bir sanatçı geliyor. Biz de arkadaşlarla anlaştık. Bu konsere gideceğiz.
AYŞE HANIM: Kızım, kimden izin aldın?
KARDELEN: Geçen gün demiştim sana anne. Derslerini, ödevlerini bitir, bakarız demiştin.
AYŞE HANIM: Gördün mü bakarız demişim. Gidebilirsin dememişim.
KARDELEN: Ya ne var bunda anne? Arkadaşlarla gidip geleceğiz işte?
AYŞE HANIM: Babanla da bir konuşmak lazım. Bakalım o ne diyecek?
KARDELEN: Sen, “oki” dersen babam bir şey demez.
AYŞE HANIM: Peki, saat kaçtaymış bu konser?
KARDELEN: Akşam 9’da başlayacak.
AYŞE HANIM: Akşam 9’da mı?
KARDELEN: Evet. Önce yerel sanatçılar çıkacakmış. 11 gibi de ünlü şarkıcı “Hadise” çıkacak.
AYŞE HANIM: 11 gibi mi?
KARDELEN: Evet.
AYŞE HANIM: Kızım 11’de başlayan bir konser kaçta biter? 1 saat sürse 12’de biter. Bu da gece yarısı demektir. Biraz da uzasa gece 1’de biter. Geleyim gideyim derken saat sabahın 2’si olur?
KARDELEN: Ne var bunda anne?
AYŞE HANIM: Ne var olur mu kızım? Senin yaşın kaç daha?
KARDELEN: (Büyükmüş gibi Vurgulu) 13 yaşındayım anne!
AYŞE HANIM: Kızım, 13 yaşındaki bir kız, sabahın geç saatlerine kadar sokakta gezer mi?
KARDELEN: Sokak mı anne? Üniversite. Herkes orada olacak.
AYŞE HANIM: Olmaz kızım. Sapığı var, manyağı var. Ne olur ne olmaz. Senin yaşında bir kız, o saatte dışarı çıkmaz. Gidersen de anne ve babanla gidersin. Yoksa olmaz.
KARDELEN: Ama anne arkadaşlara söz verdim.
AYŞE HANIM: Kızım, anne babandan izin almadan nasıl arkadaşlarına söz verebiliyorsun?
KARDELEN: İzin vereceğinizi düşünüyordum.
AYŞE HANIM: Olmaz. Bu durum başka. Hem bundan sonra anne ve babana sormadan arkadaşlarına söz vermezsin.
KARDELEN: (Ağlamaya başlar) Anneeeee! Ne var bunda? Söz verdim diyorum. Şimdi bana gülecekler. “Çocuk, izin alamamış” diye benimle alay edecekler. Ne var gitsem, ne olacak?
AYŞE HANIM: Kızım olmaz diyorum. Dışarıda her türlü pislik var. Erkeklere güven olmaz. Etraf sapık dolu diyorum. Allah korusun her şey olabilir. İzin veremem. (Kapı çalar. Mehmet Bey gelir.) Hah bak baban da geldi. Bakalım o ne diyecek? (Ayşe Hanım kapıyı açar)
Sahne 13
Ayşe Hanım – Kardelen- Mehmet Bey
MEHMET BEY: Merhabalar… Mmm Makarna kokusu geliyor… Şöyle mis gibi soslu makarna olsa da yesek… Zira kurtlar gibi açım…
AYŞE HANIM: Hoş geldin canım. Ama üzülerek söyleyeceğim soslu makarna yok.
MEHMET BEY: Bu koku nedir? Makarnaya benziyor…
AYŞE HANIM: Bildiniz. Yemek, makarna… Ama soslu değil. Hellimli…
MEHMET BEY: Yine mi? Olsun olsun! Makarna olsun da nasıl olursa olsun… Siz ne yapıyorsunuz? Ders mi çalışıyorsunuz?
AYŞE HANIM: Güzeller güzeli kızım, ders çalışıyordu. Bu arada biraz sohbet ettik.
MEHMET BEY: Öyle mi? İyi. Beni çekiştirmediniz umarım.
AYŞE HANIM: Çekiştirmez olur muyuz.
MEHMET BEY: Hah ha ha… İnanmam. Neyim var da beni çekiştireceksiniz? Hem, kızım beni çok sever. Benim hakkımda asla kötü düşünmez. Değil mi kızım?
KARDELEN: (Seslenmez. Nerdeyse ağlayacaktır. Ama ağlamaz) …….
MEHMET BEY: (Şaşkın) Ne oldu? Bilmediğim bir şey mi var?
AYŞE HANIM: Yok bir şey. Sen, buyur otur.
MEHMET BEY: Olur mu canım? Baksana, benim melek kızım ne hale gelmiş?
AYŞE HANIM: Peki, o zaman kendisi açıklasın. Buyur kızım anlat babana.
KARDELEN: (Ağlayarak) Baba ya, bu akşam üniversitede konser var. “Hadise” çıkacak
MEHMET BEY: Hadise mi çıkacak? Kızım hadisenin içinde ne işin var senin?
KARDELEN: Öyle hadise değil baba. Sanatçı bu. Adı Hadise.
MEHMET BEY: Haaa! Öyle desene. Ben de kavga falan edeceksiniz sandım.
KARDELEN: Olur mu baba ya?
MEHMET BEY Olmaz tabii…
KARDELEN: Arkadaşlarla anlaştık. Bu konsere gitmek istiyorum. Annem “olmaz” diyor.
MEHMET BEY: Neden olmaz diyor peki?
AYŞE HANIM: Kızınıza bir sorun bakalım, konser kaçta bitiyormuş?
MEHMET BEY: Kaçta bitiyor?
KARDELEN: Ya baba! Kaçta biteceğini ben nereden bileyim. Hadise 11’de çıkacak.
MEHMET BEY: Yani biraz gecikeceğini düşünecek olursak ve konserin de uzayacağını eklersek sabahın 2 veya 3’ünde bitecek. Doğru mu?
KARDELEN: Bilemeyiz ki! Erken de bitebilir.
MEHMET BEY: Tamam kızım. Biz seni götürürüz. Ailecek gider geliriz. Bizim için de iyi olur.
KARDELEN: Baba, olmaz.
MEHMET BEY: Neden olmaz?
KARDELEN: Arkadaşlarıma söz verdim diyorum. Sonra benimle alay ederler.
MEHMET BEY: Seninle neden alay etsinler kızım?
KARDELEN: “Büyümemişsin daha” derler. “Bebek, git evinde otur” derler. (Ağlar)
MEHMET BEY: Onların ne demesi önemli değil kızım. Önemli olan senin yaşında bir kızın o saatlerde anne ve babalarının yanında olması. Anne ve baban olmadan dışarıya çıkman doğru olmaz. Bu konuda annen haklı. Ben de annen gibi düşünüyorum. İstersen beraber gidebiliriz.
KARDELEN: Olmaz baba!
MEHMET BEY: Neden olmaz kızım? Beni yanına mı yakıştıramıyorsun?
KARDELEN: Ne alaka ya?
MEHMET BEY: Ne bileyim ben? Benim gibi yakışıklı bir adamı yanında görmek istemiyorsun gibi geldi…
KARDELEN: Ya baba ya…(Ağlar…)
MEHMET BEY: Ağlama kızım. Madem bu kadar çok istiyorsun ağabeyinle gidersin. O, seni götürür. Birlikte gider, birlikte gelirsiniz…
KARDELEN: O hiç olmaz… Arkadaşlarım var diyorum. Sonra her şeyime karışır. (Taklit ederek) “Şuna bakma, buna bakma… Doğru otur, konuşma, sus!” bilmiyor muyum ben onu?
MEHMET BEY: Özür dilerim kızım. Bunlar dışında izin veremem.
AYŞE HANIM: Evet, sanırım bu sorun çözüldü. Babası da iyice acıkmıştır. Makarna da hazır…
MEHMET BEY: Hem de ne acıkma? O kadar acıktım ki her şeyi yiyebilirim.
AYŞE HANIM: Buyurun sofraya… Zaten, Kardelen de odasına çıkıyordu. Değil mi kızım?
KARDELEN: (Seslenmez. Çıkar)
Sahne 14
Ayşe Hanım – Mehmet Bey
MEHMET BEY: Yanlış bir şey mi yaptım?
AYŞE HANIM: Hayır canım. Doğru olanı yaptın.
MEHMET BEY: Neden bunlar her şeyi böyle sorun ediyorlar? En küçük bir şeyde hemen ağlayıveriyorlar?
AYŞE HANIM: Canım ergenlik işte. Olur bunlar.
MEHMET BEY: Tamam tamam. Bu sözü ne zaman duyarsam, arkasından mutlaka olumsuz bir olay çıkıyor bu evde. Başka bir sorun mu var? Ne oldu? Lütfen söyler misin…
AYŞE HANIM: Bu gün de kızın okuluna gittim.
MEHMET BEY: Çağırdılar mı?
AYŞE HANIM: Hayır. Ben gittim. Çünkü takip etmemiz gerekiyor. Kimlerle konuşuyor, kimlerle görüşüyor, kimlerle arkadaş, dersleri nasıl gidiyor, öğretmenleriyle ilişkileri nasıl bilmemiz gerek.
MEHMET BEY: Tabii canım. Başkalarının yaptığı gibi “Saldım çayıra Mevlam kayıra” diyerek başıboş bırakmayalım çocuklarımızı.
AYŞE HANIM: Öğretmenleriyle konuştum. Durumu hakkında biraz bilgi aldım.
MEHMET BEY: Neymiş peki?
AYŞE HANIM: Ciddi, korkulacak bir durum yok. İşte, ergenlik. Kızın, büyüdüm moduna girmiş. Kendinden büyük öğrencilerle arkadaşlık yapıyormuş. Bu aralar, yalnız kalıyormuş ve dalıp gidiyormuş.
MEHMET BEY: Niye? Âşık mı olmuş?
AYŞE HANIM: Hayır canım öyle değil. Hemen de teşhisi koyuyorsun sen de.
MEHMET BEY: Canım bu yaştakilerin en büyük sorunlarından biri de bu değil mi? Hangimiz o yaşta âşık olmadık?
AYŞE HANIM: Öyle ama bu öyle değil… Tamamen büyüklük kompleksi. Duygusallık. Arkadaşlarına, kendini tam anlatamama. İletişim kopukluğu. Buna benzer şeyler… Arkadaşlığın nasıl olması gerektiğinden söz ettim. Sosyal medyanın zararlarını anlattım. Tanımadığı insanlarla ilişki kurmamasını, onlardan uzak durmasını ve onlardan gelen arkadaşlık isteklerini kabul etmemesini söyledim.
MEHMET BEY: İyi etmişsin. Zira bu zamanda ne gelirse hep o sosyal medya denen lanet şeyden geliyor. Ne var bunda anlamıyorum ki? İnsanlar saatlerce başlarını internetten kaldırmıyorlar. Sahte isimler, sahte resimler, sahte hesaplar… Yalanlar, dolanlar, çirkefler… Ne ararsan var bu sosyal medyada. Özellikle gençleri hedef alıp onları kurban seçiyorlar. Birçok gencin hayatı kararıyor. Evden kaçanlar, kötü yola girenler, uyuşturucunun batağına düşenler… Organ mafyaları… Neler, neler…
AYŞE HANIM: Aman Allah korusun. Allah kimsenin başına öyle şeyler vermesin.
MEHMET BEY: O güzelim dilimizi de bozuyorlar. Kızlar diyor ki “Falanca beni dürttü”, erkekler de diyor ki “Bu akşam bana bir tıkla.” Ulan bunları bizim zamanımızda konuşsalar cinayet çıkardı be! Neyse, iyice konuşup anlatsaydın bari. Senden daha iyi anlardı. İki bayan daha iyi anlaşırsınız. Bana söyleyemeyeceklerini sana rahatlıkla söyler.
AYŞE HANIM: Evet. Konuştuk. Merak etme. Korkulacak bir durum yok.
MEHMET BEY: İyi sevindim.
AYŞE HANIM: Yalnız senin oğlun biraz daha fazla sorunlu gibi. Kendi başına buyruk hareket ediyor. Beni hiç dinlemiyor. Yine hücresine çekildi. Bütün gün bilgisayarın başında. Ara ara da gitar çalıyor. Dersine çalış, ödevlerini yap dedimse de hiç dinlemedi beni…
MEHMET BEY: (Biraz düşünceli davranır. Konuşmaz)…
AYŞE HANIM: Ne oldu? Neden sustun?
MEHMET BEY: Senin oğlun dedin.
AYŞE HANIM: Evet. Ne var bunda? Her zaman söylediğim sözlerden biri…
MEHMET BEY: Bilmiyorum. Böyle konuşman ne kadar doğru diye düşündüm bir an.
AYŞE HANIM: Nasıl konuşmam?
MEHMET BEY: Bak canım, lütfen yanlış anlama… Konuşmana başlarken hemen “Senin oğlun” diyerek başlıyorsun söze…
AYŞE HANIM: Eee ne var bunda? Neden alınıyorsun? Oğlun değil mi?
MEHMET BEY: Oğlum olmasına oğlum da…
AYŞE HANIM: O zaman nedir sorun?
MEHMET BEY: Sen, neden oğlum demiyorsun da hep “Senin oğlun” diyorsun?
AYŞE HANIM: Ne demek şimdi bu?
MEHMET BEY: Yani çocukları birbirinden ayırmayalım. Birini diğerinden ayrı tutmayalım.
AYŞE HANIM: Ben, çocuklar arasında ayrım mı yapıyorum? Onu mu demek istiyorsun?
MEHMET BEY: Yok. Hayır. Aslında onu demek istemiyorum. Ama…
AYŞE HANIM: Aması ne? Açık açık söyler misin lütfen…
MEHMET BEY: Hani oğlanın annesi başka biri olunca…
AYŞE HANIM: Ne demek şimdi bu? Ne demek istiyorsun? Yani, oğlanın annesi ben değilim diye, onu dışlıyorum, öyle mi? Bunu mu demek istiyorsun?
MEHMET BEY: Hayır hayır… Özür dilerim. Onu demek istememiştim.
AYŞE HANIM: Bal gibi onu demek istedin. Ben, seninle evlenirken, seni sevdiğim için evlendim. Bu durumu da bile bile kabul ettim. Anne olmak sadece bir çocuğu doğurmak demek değildir. Belki oğlunu ben doğurmamış olabilirim. Ama ona bunca yıldır kim baktı? Kim büyüttü? Kim sütünü verdi? Kim banyosunu yaptırdı? Kim giydirdi? Kim altını temizledi? Söyler misin kim? Kim? kim?
MEHMET BEY: Özür dilerim. Özür dilerim. Bunu demek istememiştim.
AYŞE HANIM: (Giderek sinirlenir) Ne demek istedin peki? (Bağırarak) Çocuklarımın arasında ayrım yaptığımı, kızı, oğlandan üstün tuttuğumu, ona daha fazla ilgi gösterdiğimi söylüyorsun. Bunun başka ne anlamı var?
MEHMET BEY: Canım yanlış anladın!
AYŞE HANIM: Ben bunları asla yapmadım. Yapmam da…
MEHMET BEY: Lütfen biraz sakin olur musun? Çocuklar duyacak.
AYŞE HANIM: (Sinirli) Ben, gayet sakinim!
MEHMET BEY: Özür dilerim. Yanlış anlaşıldım…
AYŞE HANIM: Ben özür dilerim. Çünkü hiç yanlış anlamadım. Ben, bu ithamları hak etmedim. Ben, bu iddiaları hak etmedim. Hak etmedim. (Ağlamaya başlar) Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! (Hırslı ve ağlayarak çıkar.)
MEHMET BEY: (Sessiz. Kendisi duyacak kadar) Özür dilerim. Öyle demek istememiştim… (İçeri Kağan girer)
Sahne 15
Mehmet Bey- Kağan
KAĞAN: (Şaşkın. Dünyası yıkılmış Duyduklarına inanmayan bir tavır. Çok düşük bir ses tonuyla) Baba!
MEHMET BEY: (Oğlunu aniden görünce şaşkın) Oğlum! (Işıklar Söner)
Birinci Perdenin Sonu
2. Perde
1.Sahne
Mehmet Bey- Kağan
(Kaldığı yerden başlar)
KAĞAN: (Şaşkın. Dünyası yıkılmış Duyduklarına inanmayan bir tavır. Çok düşük bir ses tonuyla) Babaaa!
MEHMET BEY: (Oğlunu aniden görünce şaşkın) Oğlum!
KAĞAN: Duyduklarım doğru mu baba?
MEHMET BEY: Eee oğlum, şey…
KAĞAN: (Sert) Ne baba? Ne? Lütfen geveleyip durma söyle!
MEHMET BEY: Ne duydun oğlum?
KAĞAN: Duymam gerekeni duydum baba! (Susar) (Ses düşük) Neden bunca zamandır söylemediniz bana?
MEHMET BEY: Neyi söylemedik oğlum?
KAĞAN: Baba, bırak şimdi oyun oynamayı.
MEHMET BEY: Oğlum, bak, dinle lütfen…
KAĞAN: Neyi dinleyeyim baba? Neyi dinleyeyim? Yıllarca anne dediğim, anne bildiğim bir kadının, annem olmadığını mı?
MEHMET BEY: Öyle bir şey yok oğlum. Yanılıyorsun.
KAĞAN: Nasıl yanılıyorum baba? Az önce kulaklarımla duydum.
MEHMET BEY: Oğlum, lütfen sakin ol. Anlatacaktık. Söyleyecektik.
KAĞAN: Peki, madem öyle neden sakladınız benden? Neden söylemediniz? Annem olmayan bir kadına neden anne dedirttiniz bana? Özellikle sen baba… Söylemeliydin… Anlatmalıydın… Bilmeliydim. Buna hakkım vardı sanıyorum. Söyler misin baba, aramızda gizli ne vardı? Neyi paylaşmadık bu güne kadar? Hani biz seninle arkadaştık? Hani gizli saklı bir şeyimiz yoktu seninle…
MEHMET BEY: Oğlum. Anlatacaktım. Konuşacaktım.
KAĞAN: Ama konuşmadın.
MEHMET BEY: Çünkü daha erkendi. Zamanı gelince konuşacaktım.
KAĞAN: Çünkü hala gözünde beni çocuk olarak görüyorsun. Hala büyümedim. Hala olgunluğa erişmedim… Hala, hala… Yeter artık baba! Yeter!
MEHMET BEY: Oğlum, her şey bir anda anlatılmazdı ki… Zamanı vardı. Anlayacak yaşa gelmeni bekledim.
KAĞAN: Ya baba, ben, o yaşı çoktan geçtim. Niye bunu anlamıyorsun?
MEHMET BEY: Oğlum, sen hala benim gözümde çocuksun…
KAĞAN: Geç bunu baba, geç Allah’ını seversen. Hayata bir de benim gözümle bak. Sen de genç oldun. Sen de benim yaşlarımdan geçtin. Sen de benim yaşadıklarımı yaşadın. Olaya bir de başka bir pencereden bak…
MEHMET BEY: Özür dilerim oğlum…
KAĞAN : (Taklit ederek) “Özür dilerim oğlum.” Çok geç kalmış bir özür değil mi bu baba?
MEHMET BEY: Sen de kendini benim yerime koy. Sen olsan ne yapardın?
KAĞAN: Ben, cesur olurdum baba. Korkmazdım senin gibi. Seni karşıma alır, adam gibi konuşurdum.
MEHMET BEY: Yapamadım işte. Cesaret edemedim. Büyüdüğünü kabul edemedim.
KAĞAN: İşte bütün hatan bu baba. Bütün hatan bu! (Sahneye Ayşe Hanım girer.)
2. Sahne
Mehmet Bey- Kağan- Ayşe Hanım
Ayşe Hanım: Ne oluyor? Niye bağırıyorsunuz? Kağan, oğlum…
KAĞAN: (Bağırarak) Oğlum deme bana! Oğlum deme bana! (Çıkar)
3. Sahne
Mehmet Bey- Ayşe Hanım
Ayşe Hanım: Mehmet?
MEHMET BEY: (Sessizce. Bitkin) Her şeyi biliyor. Tüm konuşmalarımızı duymuş… (Sessizlik)
(Müzik ve karartma)
4. Sahne
Ayşe Hanım – Kağan
Ayşe Hanım: Bu gün okulun nasıl geçti oğlum. Dersleri dinledin mi? Öğretmenlerin sana soru sordu mu? Cevap verdin mi?
KAĞAN: (Hiç konuşmaz. Dinlemez. Kendi dünyasındadır. Başka şeylerle ilgilenir. Cevap vermez.) …
Ayşe Hanım: Kağan sana diyorum.
KAĞAN: …….
Ayşe Hanım: Okulda bir tatsızlık, bir yaramazlık oldu mu? Kavga falan çıkmadı ya?
KAĞAN: ……
AYŞE HANIM: Derslerine de çalışmaz oldun. Bak, Ödevlerini bile daha yapmadın.
KAĞAN: ……
Ayşe Hanım: Oğlum, sana diyorum.
KAĞAN: (Aniden) Oğlum deme bana…
AYŞE HANIM: Neden?
KAĞAN: Ben senin oğlun değilim.
AYŞE HANIM: Bu ne demek şimdi?
KAĞAN: Çünkü beni sen doğurmadın.
AYŞE HANIM: Neden böyle konuşuyorsun oğlum?
KAĞAN: (Bağırarak) Oğlum deme bana! Ben, senin oğlun değilim…
AYŞE HANIM: Sen benim oğlumsun! Ben de senin annenim.
KAĞAN: Değilsin!
AYŞE HANIM: (Kızgın) Evet! Annenim.
KAĞAN: Değilsin! Beni sen doğurmadın!
AYŞE HANIM: Evet, ben doğurmadım. Bu doğru. Peki, söyler misin? Annelik, sadece doğurmakla mı oluyor? Anne olmak için çocuğu, sadece 9 ay karında taşımak mı gerekiyor? (Ses düşer) Babanla evlendiğimizde sen daha küçücüktün. Seni elime aldığımda küçük bir kelebek gibiydin. Narin, zarif, mini minnacıktın. Dokunsam kanadın kırılacak gibiydi. Bir gül gibiydin. Solup gideceksin diye koklamaya dahi korkuyordum seni. İncinirsin diye elimle dahi okşayamıyordum. Öpemiyordum…
KAĞAN: Hepsi hikâye… Geç bunları… Bunlar, senin, benim annem olmadığın gerçeğini örtemez…
AYŞE HANIM: Yanılıyorsun. Annelik sadece doğurmakla olmaz. Sana kim baktı? Kim, seni büyüttü? Mamanı kim hazırladı? Sütünü kim içirdi? Altını kim temizledi? Geceleri başında kim uykusuz kaldı? Hastalandığında, ateşin çıktığında kim sana ilaç verdi? Sabahlara kadar sana bir şey olmasın diye başında kim nöbet tuttu? Bir an önce iyileşesin diye, sana bir şey olmasın diye Tanrı’ya kim dua etti? Gece 3-4 sefer seni doktora kim götürdü?
KAĞAN: Olabilir… Ama bütün bunlar, benim annem olmanı gerektirmez… Çünkü beni sen doğurmadın…
AYŞE HANIM: Bozuk plak gibi aynı yerde takılıp kalıyorsun. Annelik hissetmektir, özveridir, sevgidir… Seni ben büyüttüm. Sana ben baktım. Kim ne derse desin. Ben, senin annenim. Sen de benim oğlumsun.
KAĞAN: Değilim! Değilsin! Kendini kandırabilirsin ama beni asla kandıramayacaksın!
AYŞE HANIM: Kimse seni kandırmaya çalışmıyor. Senin tırnağına bir şey olsa benim ciğerim yanar. Hatırlıyor musun? (Duygulu) Ailecek pikniğe gitmiştik. Arabanın kapısını kapatacaktın. O kadar acele etmiştin ki parmağın kapıya sıkışmıştı. Nasıl çığlık attığımı, gelip kapıyı açtığımı ve sana nasıl sarılıp ağladığımı hatırlıyor musun? Sen ağladıkça içimin nasıl parçalandığını hatırlıyor musun? Annen olmasaydım öyle yapar mıydım hiç?
KAĞAN: Ama annem değilsin işte. Değilsin!
AYŞE HANIM: Ben ağladıkça, “Anne, ağlama bak bir şeyim yok” diye beni teselli etmiştin.
KAĞAN: O zaman, seni annem biliyordum.
AYŞE HANIM: Annenim ben senin. Anlıyor musun? Annenim…
KAĞAN: Değilsin!
AYŞE HANIM: Ben, sana sevgimi verdim. Kalbimi verdim. Her şeyimi verdim…
KAĞAN: Sevgisiz sevgi… Anlıyor musun? Sevgisi sevgi…Al, başına çal!
AYŞE HANIM: Nasıl böyle konuşabiliyorsun?
KAĞAN: Evet. Konuşuyorum. Çünkü beni gerçekte hiç sevmedin. Hep kızını sevdin. Hep onu kayırdın. Hep ona taraf oldun. Hep ona arka çıktın? Bana bağırırken, ona ses tonunu azalttın. Beni tokatlarken, ona sille bile vurmadın. Bana suratını asarken, ona hep güldün. Onu hep kayırdın. Hep onu el üstünde tuttun…
AYŞE HANIM: Hayır! Doğru değil bunlar…
KAĞAN: Doğru. Beni hep hor gördün…
AYŞE HANIM: Hayır! Ben sizi asla birbirinizden ayrı görmedim.
KAĞAN: Gördün… Peki, söyler misin, ne zaman beni gerçekten sevdin? Ne zaman içten yüzümü okşadın? Ne zaman isteyerek saçlarımı okşadın? Evet, beni hep ayrı gördün. Hep ötekileştirdin. Çünkü beni başkası doğurmuştu… Çünkü ben, senin oğlun değildim!
AYŞE HANIM: Hayır… Hayır… Ben, hiçbir zaman sizi ayrı görmedim. Sizi birbirinizden asla ayırmadım. Aynı derecede paylaştım sevgimi. Nankörlük yapma…
KAĞAN: Bak, şimdi de hakarete başladın. Oğlun olsaydım, beni gerçekten sevseydin söyler miydin bunu?
AYŞE HANIM: Yapma oğlum. Allah aşkı için yapma. Kurulu düzenimizi bozma. Huzurlu ve mutlu bir düzenimiz var. Güzel bir ailemiz var. Bu düzen bozulmasın. Biz, bir aileyiz… Ben senin annenim.
KAĞAN: Boş yere uğraşma. Sen benim annem falan değilsin. Bir daha sana asla anne demeyeceğim.
AYŞE HANIM: Seni doğuran kadın, seni 2 yaşında bırakıp kaçmış. Terk edip bırakmış seni…
KAĞAN: Senin, o, “kadın” dediğin benim annem.
AYŞE HANIM: Evet, ama söyler misin bana, hangi anne, bu yaşta çocuğunu bırakıp gider? Benim bildiğim hiç bir anne, ne olursa olsun, çocuğunu bırakıp gitmez. Onu terk etmez. Eşinden ayrılabilir, onu sevmeyebilir, onunla kavga edebilir, onu dövebilir, hatta onu öldürebilir; ama çocuğunu nasıl bırakıp gider? Kendi canını, canından nasıl ayırıp gider?
KAĞAN: Annemi kötüleyip durma. Onu da dinlemek lazım. Tek taraflı yargıya varılmaz.
AYŞE HANIM: (Ağlamaya başlar) Anneni kötülemiyorum. Ama o, yok şu an. Seni bırakıp gitmiş. Sana, annelik yapmamış. Oysa şu an, ben varım. Yanındayım. Sana annelik yapıyorum. Senin annen benim oğlum…
KAĞAN: Değilsin! Oğlum deme bana. Ben, senin oğlun değilim.
AYŞE HANIM: Oğlum… Önemli olan kan bağı değil, o kutsal bağa layık olabilmektir. Ben, elimden geldiğince size layık bir anne olmaya çalıştım. Neden inanmıyorsun buna?
KAĞAN: Boşa çırpınma. Gerçekleri değiştiremezsin. Şunu bil ki elimden geldiği kadar da, senin, bu evden gitmen için uğraşacağım. Babamın seni boşaması için ne gerekiyorsa yapacağım… Anlıyor musun? Kaybeden sen olacaksın…
AYŞE HANIM: Oğlum yalvarırım böyle konuşma…
KAĞAN: Hala bana oğlum diyorsun. (Bağırarak) Ben, senin oğlun değiliiiiiim! Anlıyor musun? Ben senin oğlun değilim. (Ses tonu düşer?) Bir gün Annem gelip beni alacak. (Ses tekrar yükselir) Bir gün annem gelip beni alacak! Bunu biliyorum! Bunu biliyorum… (Çıkar)
AYŞE HANIM: (Bir süre sahnede sessiz kalır. Hıçkırıkları duyulur.) ……..
Karartma)
5. Sahne
Mehmet Bey, Ayşe Hanım, Kağan
Ayşe hanım Sahnededir. Üzgündür. Yukarıdan gitar sesleri gelir. Kağan gitar çalmaktadır. Mehmet Bey içeri girer.
MEHMET BEY: Ev, ev değil. Tımarhane sanki. Sabah sabah bu gürültü ne böyle? Sabah sabah bu gitar çalmanın anlamı nedir ki?
AYŞE HANIM: (Sessizdir) Bırak çocuk eğleniyor işte…
MEHMET BEY: Bu mu eğlenme? Delilik bu delilik… (Karısına bakar) Sen niye durgunsun öyle? Canını sıkan bir şey mi var?
AYŞE HANIM: Yok bir şey.
MEHMET BEY: Var var. Yüzünden düşen bin parça…
AYŞE HANIM: Yok bir şey dedim. Önemli değil.
MEHMET BEY: Ha; yani var da, önemli değil…
AYŞE HANIM: Önemli değil dedim…
MEHMET BEY: Peki… peki öyle olsun… (Gitarın sesi gittikçe artar.Kızar.) Oğlum yeter artık ya… Sabah sabah neyin konseri bu? (Ses artar. Durmaz. Mehmet bey bağırır) Kaaaağaaan! (Gitarın sesinden duyulmaz.) Kaağaaaannnn! Kaağan diyorum….
KAĞAN: (Dışardan) Ne var?
MEHMET BEY: Elinin körü var. Yeter artık yeter… (Müzik devam eder.) Oğlum bana inat mı yapıyorsun? Getirtme beni oraya… (Gitar devam eder. Mehmet Bey çıldırır.) Yeteeeeeeer! Yeter be! Yeter… (Kapıya doğru koşar. Ayşe Hanım koşarak önüne geçer. Mehmet Beyi tutarak engellemeye çalışır.)
AYŞE HANIM: Dur yapma. Ne olursun yapma!
MEHMET BEY: Bırak geberteyim şunu. O gitarı kafasında kırmazsam namertim.
AYŞE HANIM: Lütfen yapma. Sakin ol! Bir tatsızlık çıkarma…
MEHMET BEY: Çıkarsa çıksın. Ne bu be! Her gün kafam ütüleniyor! Her gün kafam şişiyor. Gitar öğren dediysek kafamızı şişir demedik… (Dışarı bağırır) Kaaağannn! Kaaağan!
KAĞAN: (Dışardan) Efendim!
MEHMET BEY: Buraya gel!
6. Sahne
Öncekiler-Kağan
KAĞAN: (Elinde gitarla gelir.) Geldim… Sorun ne?
MEHMET BEY: Şundaki yüzsüzlüğe bak! Bir de sorun ne diyor? Oğlum bu ne be?
KAĞAN: Gitar.
MEHMET BEY: (Sinirli) Ben de görüyorum gitar olduğunu. Ne yapıyorsun öyle?
KAĞAN: Müzik yapıyorum.
MEHMET BEY: Başlarım senin müziğine. Evi gazinoya çevirdin be…
KAĞAN: Kötü bir şey mi yaptım. Altı üstü müzik işte…
MEHMET BEY: Hala konuşuyor. Sus saygısız.
KAĞAN: Size karşı ne saygısızlığım oldu ki?
MEHMET BEY: Daha ne olacak be? Kafa bırakmadın bizde. Komşular şikayete gelecek diye ödüm kopuyor…
KAĞAN: Komşular için mi yaşıyoruz?
MEHMET BEY: Ukala ukala konuşma… Hasta etme adamı…
KAĞAN: (Gitara dokunur. Ses çıkartır) Müzik ruhun gıdasıdır derler…
MEHMET BEY: Yeter be yeter! Kırdırtma bana şimdi o zımbırtıyı… Ver onu bana!
KAĞAN: (Geri çekilir)
MEHMET BEY: Ver onu bana dedim sana…
KAĞAN (Geridedir. Gitarı geri çeker) Hayır... O benim her şeyim…
MEHMET BEY: Bak bak… Ukalalığa bak. Ver şunu bana… (Saldırıp almaya çalışır.)
KAĞAN: (Seslenmez. Geri çekilir. Mehmet gitarı almaya çalışır) Kıracaksın şimdi.
MEHMET BEY: Hem de kafanda kıracağım. Ver şunu bana…
KAĞAN: Veremem…
MEHMET BEY: Ne demek veremem? Ver şunu…
KAĞAN: Veremem…
MEHMET BEY: Bana karşı mı geliyorsun…
KAĞAN: (seslenmez)
MEHMET BEY: Bana karşı geliyorsun ha! (Kağan’ın üzerine yürür. Yumruk yapıp vurmaya çalışır. Ayşe Hanım bağırır.)
AYŞE HANIM: Yapma Mehmet… Lütfen yapma… (Kağan kendine doğru gelen yumruğu eliyle savuşturmak ister. Aslında bu kendini korumadır. Mehmet Beyin eli duvara veya sert bir cisme değer.)
MEHMET: (Bağırır) Elim! Ah elim… Bana mı vurdun sen
KAĞAN: Özür dilerim baba! Sana vurmak aklımdan bile geçmedi. Sadece kendimi savunmak istedim.
AYŞE HANIM: Oğlum sen yaptın?
KAĞAN: Kendimi savundum. Yumruk mu yeseydim. Özür dilerim baba. Seni üzmek veya sana karşı gelmek amacım yoktu… (Dışarı çıkar)
(Karartma)
7. Sahne
Mehmet Bey- Ayşe Hanım- Kardelen
Mehmet Bey: Nereye gider bu çocuk? Nerede kalır? Kime sığınır? Allah’ım, ne olur, sen bize sabır ve güç ver.
AYŞE HANIM: Sakin ol canım. Bir arkadaşına falan gitmiştir. Amcasına, halasına gitmiştir… Merak etme bir şey olmaz. Kocaman çocuk…
KARDELEN: Hayret! Daha düne kadar hep çocuk diyordunuz.
AYŞE HANIM: Sen sus. Daha fazla insanın canını sıkma.
KARDELEN: Tamam tamam sustum.
MEHMET BEY: Yok. Hiçbir yerde yok. Amcasını da aradım halasını da. Gitmemiş. Polisin verdiği bilgiye göre yurt dışına da çıkış yapmamış.
AYŞE HANIM: Yurt dışına nasıl çıkacak? Yaşı küçük. Anne ve babanın izni olmadan çıkış yapamaz. Peki, nereye gider bu çocuk?
MEHMET BEY: Ah onu bilsem sorun kalmayacak. (Kızına döner) Kızım, sana bir şey demedi mi?
KARDELEN: Hayır baba. Hiçbir şey söylemedi.
MEHMET BEY: Ne bileyim, belki bir şey söylemiştir. Bir şey ima etmiştir… Nereye gideceğini belli etmiştir…
KARDELEN: Hiçbir şey anlatmadı baba…
MEHMET BEY: Bir yere mektup falan da bırakmamış. Herhangi bir not da bırakmamış. Kızım, seni arar veya mesaj falan atarsa mutlaka bize söyle. Başına bir şey gelmesinden korkuyorum.
AYŞE HANIM: Allah korusun! İnşallah kötü bir şey olmaz. İnşallah…
KARDELEN: (Telefona mesaj gelir. Kardelen telefona bakar. Heyecanla )Baba mesaj ağabeyimden. (Mesajı okumaya başlar) “Kardelen, kardeşim, beni merak etmeyin. Çok iyiyim. Annemi bulmaya çalışıyorum. Onu arıyorum. İnternette araştırdım. Yakında bulurum. Görüşürüz…”
MEHMET BEY: Manyak mı bu çocuk? Ne yapmaya çalışıyor bu?
KARDELEN: Yazmış ya işte. Annesini bulmaya çalışıyor.
MEHMET BEY: Kızım, sen susar mısın biraz!
KARDELEN: Aman, sustum sustum. Bizim düşünlerimizi söyleme hakkımız hiç yok zaten.
MEHMET BEY: Kızım ne alakası var şimdi bununla?
KARDELEN: Tamam baba. Lütfen üstüme gelme. Zaten bu günlerde çok üstüme geliyorsunuz.
MEHMET BEY: Kızım üstüne falan gelen yok. Bak, şu an çok zor durumdayız. İşin içinden çıkmaya çalışıyoruz. Söz konusu ağabeyinin hayatı…
KARDELEN: Anladım baba. Özür dilerim.
AYŞE HANIM: Parası, pulu var mıydı? Parasız pulsuz ne yapar? Allah’ım sen oğlumu koru…
KARDELEN: Parası vardı anne. Harçlıklarını hep biriktirirdi. Pek para harcamazdı.
MEHMET BEY: Ben, hemen gidiyorum.
KARDELEN: Bence bıraksanız. Kendi halletse daha iyi olmaz mı?
MEHMET BEY: Sen, yarım aklınla karışma.
KARDELEN: Ya baba neden böyle konuşuyorsun? Hep böyle davranmanız yüzünden böyle olmadı mı? Neden hala güvenmek istemiyorsunuz? Az önce “Kocaman adam oldu” diyen siz değil miydiniz? O zaman bırakın. Ne yaşayacaksa, ne görecekse yaşasın, gelsin.
AYŞE HANIM: Bilmem. Sanki haklı gibi…
MEHMET BEY: Olur mu canım? Çocuğun yeri ailesinin yanıdır. El kadar çocuk başkalarına bırakılır mı? Ben çıkıyorum, inşallah geç kalmam. En kısa zamanda beraber döneriz. Merak etmeyin…
AYŞE HANIM: Nerede bulacaksın ki?
MEHMET BEY: Annesini bulmaya gitmiş ya. Annesi de Girne’de olduğuna göre...
AYŞE HANIM: Hayırlısı bakalım. Çocuğu bulunca da kötü davranma. Zaten bunalıma girdi.
MEHMET BEY: Merak etme. Ben nasıl davranacağımı bilirim. Yeter ki başına bir şey gelmesin… Akşama beraber döneriz. (Çıkar. )
8.Sahne
Ayşe Hanım- Kardelen
AYŞE HANIM: Ben, sınav kâğıtlarını okuyacağım. Sen de biraz dinlen, sonra derslerine bak.
KARDELEN: Merak etme anne. Sorun yok.
AYŞE HANIM: Nasıl sorun yok?
KARDELEN: Yarın İngilizce sınavı var. Bu gün dershanede bütün konuları gözden geçirdik. O nedenle merak etme.
AYŞE HANIM: Olsun. Sen, yine de bir göz at. Tekrar et. Tekrardan zarar gelmez. Dershanede konulara göz atmak demek derse çalışmamak anlamına gelmez.
KARDELEN: Ben, ders çalışmam dedim mi şimdi?
AYŞE HANIM: Ne bileyim? O kadar rahat olunca, sanki ders çalışmayacakmışsın gibi geldi.
KARDELEN: Sen merak etme anne. Ben sorumluluklarımı biliyorum. Kağan’ın durumu ne olacak? Girmediği sınavlar var.
AYŞE HANIM: Hele baban alıp gelsin de bakarız. Olmazsa müdürüyle konuşuruz. Olmadı bir rapor alırız. Daha sonra telafi sınavlarına girer. Hadi neyse ben sınav kâğıtlarını okuyacağım biraz. (Masaya geçer. Çantasından sınav kâğıtlarını çıkarıp tek tek incelemeye başlar. Not verir. Puanları toplar. Kardelen de diğer köşede ders kitaplarına göz atar)
KARDELEN: Anne?
AYŞE HANIM: Efendim?
KARDELEN: Aslı’nın sınavı nasıl gitti?
AYŞE HANIM: Aslı’yı nerden tanıyorsun sen?
KARDELEN: İlkokulda aynı sınıfta değil miydik anne? Hem de voleybol takımındaydık beraber.
AYŞE HANIM: Kankaydınız yani?
KARDELEN: Gibi.
AYŞE HANIM: Bakarım biraz sonra. Ama öyle çok parlak bir öğrenci değil. Orta halli sayılacak durumda. Vasat yani.
KARDELEN: Ama bana sınavının çok iyi gittiğini söyledi.
AYŞE HANIM: Ne zaman?
KARDELEN: Sınavdan sonra.
AYŞE HANIM: Nerede gördün sen onu?
KARDELEN: Ya bazen bizim okula geliyor. Görüşüyoruz.
AYŞE HANIM: Hala görüşüyorsunuz yani?
KARDELEN: Ya anne dedim ya, bazen geliyor okula, bazen de maçlarda görüşüyoruz.
AYŞE HANIM: Merak ettim şimdi. Bir bakayım şu kızın kâğıdına. (Arar bulur. Okumaya başlar. Her doğru dediğinde kağıda bir işaret atar.) Doğru, doğru, doğru, doğru… Hayret!
KARDELEN: Ne oldu?
AYŞE HANIM: Bütün soruları doğru yapmış.
KARDELEN: Bana, sınavının iyi geçtiğini söylemişti.
AYŞE HANIM: Evet ama bu kadar yüksek not alacak kadar bir kapasiteye sahip değil.
KARDELEN: Çalışmıştır…
AYŞE HANIM: Acaba?
KARDELEN: Olamaz mı?
AYŞE HANIM: Belki. Ama bu kız, bütün soruları doğru olarak cevaplandıracak bir kapasiteye sahip değil. Kopya çekmiş olmasın…
KARDELEN: Olur mu ya? Her yüksek alan kopya çekmiş olsaydı bizim sınıftakilerin hepsi öyle olurdu.
AYŞE HANIM: Sizin okul ile bunların okulu farklı canım. Var bu işin içinde bir bit yeniği. Yarın ben araştırırım.
KARDELEN: Yok canım. Ne olacak? Çalışmıştır işte.
AYŞE HANIM: Hem senin neden bu kadar ilgini çekti onu anlayamadım.
KARDELEN: İlkokuldan arkadaşım dedim ya.
AYŞE HANIM: Bana baksana sen. Söyle bakayım bu kızla ne kadar zamandan beri görüşüyorsun sen?
KARDELEN: Dedim ya anne. Ara sıra bizim okula geliyor. Biraz görüşüyoruz.
AYŞE HANIM: Özellikle sınav haftasında geliyor anlaşılan.
KARDELEN: Sınav haftası ve sonrası, ne var bunda?
AYŞE HANIM: Şimdi iyice gıcıklandım. Bana bak kızım. Bana doğruyu söyle. Bu kız en son ne zaman geldi sana?
KARDELEN: Geçen hafta
AYŞE HANIM: Yani sınav haftasından önce.
KARDELEN: Evet, ne var bunda?
AYŞE HANIM: İnşallah aklıma gelen şeyi yapmamışsındır.
KARDELEN: Neymiş o?
AYŞE HANIM: Bu kıza, sınav sorularını önceden sen vermeyesin?
KARDELEN: Yok daha neler?
AYŞE HANIM: Kızım, bak, eğer öyle bir şey varsa bana doğruyu söyle. Bunu mutlaka bilmem lazım.
KARDELEN: Anne, ben senin sorularını nereden götürüp vereyim?
AYŞE HANIM: Laptopumda sorular kayıtlı. Şifreyi de biliyorsun. Benden habersiz girip öğrenmiş olabilirsin.
KARDELEN: Anne sen neler diyorsun? Ben, kendimi bilmez biri miyim?
AYŞE HANIM: Bak kızım, bana doğruyu söyle. Eğer öyle bir şey yaptıysan bunu mutlaka bilmem lazım. Başım belaya girer sonra. Meslekten dahi atılabilirim. En azından yaptıysan söyle. Sınavı iptal eder yeniden yaparım.
KARDELEN: Anne, ben o kadar aptal biri miyim? Senin başını belaya sokacak bir şey yapar mıyım hiç? Bana neden inanmıyorsun? Neden bana güvenmiyorsun?
AYŞE HANIM: Sana güveniyorum kızım. Ama dediğim gibi bu kadar yüksek bir not alacak kapasiteye sahip değil.
KARDELEN: Çok çalışmış olamaz mı? Hem kopya çektiyse bile yakalanmamış. Bu da suç olmaz sanırım.
AYŞE HANIM: Doğru. Yakalanmamışsa suç sayılmaz. Ama soruları önceden eline geçirip cevap vermişse bu büyük bir suç olur.
KARDELEN: (Ağlamaya başlar) Ya anne bana neden inanmıyorsun? Ben, senin sorularını başkalarına neden vereyim?
AYŞE HANIM: Tamam kızım. Bu olayı şimdilik kapatalım. Ben, biraz sonra diğer öğretmen arkadaşlara sorar öğrenirim. Ama lütfen bana dürüst ol. Doğruyu söyle.
KARDELEN: (Ağlayarak) Ben, doğruyu söylüyorum anne.
AYŞE HANIM: Peki, hiç senden böyle bir istekte bulundu mu önceden?
KARDELEN: Nasıl yani?
AYŞE HANIM: Soruları falan hiç istedi mi?
KARDELEN: Geçen yıl bir defa şakacıktan demişti. Ama ben asla olmaz dedim.
AYŞE HANIM: Gördün mü bak? İstemiş işte. Bu işin şakası olmaz kızım. Senden ricam, artık bu kızla arkadaşlık yapma. Hemen bu günden arkadaşlığını kes. Sana zararı dokunur.
KARDELEN: Tamam anne. Ama lütfen bana inan.
AYŞE HANIM: Tamam kızım. Sana inanıyorum. Ama yine de diğer arkadaşlara sorayım bakalım. Diğer sınavları nasıl gitmiş. (Cep telefonundan arar). İyi günler hocam, Ben Ayşe Hocahanım. Nasılsınız? Ben teşekkür ederim hocam. Rahatsız ediyorum ama size bir şey soracaktım. 10. Sınıflardan Aslı sizin sınavınızdan nasıl gitti? Öyle mi? Benden de çok yüksek aldı da o nedenle merak ettim. Tamam hocam. Teşekkür ederim. Rahatsız ettim. (Kızına) Bak bu hocadan yüksek not almış. Bir de diğer bir hocayı arayayım bakalım. (Telefonda numaraları çevirir) İyi günler hocam Ben Ayşe Hocahanım. Nasılsınız? Rahatsız ediyorum özür dilerim ama size bir şey soracaktım. 10. Sınıflardan Aslı sizin sınavınızdan nasıl gitti? Yaa öyle mi? Çok teşekkür ederim. Benden de en yüksek notu aldı da o nedenle rahatsız ettim sizi. Hani acaba kopya falan mı çekildi diye endişe ettim. Oldu hocam. Çok teşekkür ediyorum. Görüşürüz… (Kızına döner) Eveeettt mesela anlaşıldı. Diğer derslerden de iyi notlar almış. Demek ki çalışıp notları düzeltmiş. Çalışkan birisi o zaman. Ben yanılmışım. Senden özür diliyorum kızım.
KARDELEN: (Annesine sarılır) Ben, seni hiç üzecek bir hareket yapar mıyım anne?
AYŞE HANIM: Teşekkür ederim kızım. Teşekkür ederim. Ben, sizleri çok seviyorum.
KARDELEN: Sizleri dedin.
AYŞE HANIM: Tabii. Seni, ağabeyini ve babanı… Biz, bir aileyiz.
KARDELEN: Ağabeyim bir gelsin hele
AYŞE HANIM: Gelir gelir, merak etme. O, ergenliğinin gereklerini yapıyor. Biraz sonra babanla çıkar gelir. Her şey düzelir. Buna inanıyorum ben.
KARDELEN: Ben de inanıyorum anne.
Karartma
9.Sahne
Ayşe Hanım- Kardelen- Mehmet Bey
AYŞE HANIM: (Kapı çalmaktadır. Ayşe Hanım) Kapı çalıyor. Ben bakıyorum. (Kapıya yönelir. Açar.) Hoş geldiniz…(Mehmet Bey yalnız girer. Şaşkınlık) Ne oldu? Kağan nerede?
MEHMET BEY: Yok. Bulamadım. Halasına sordum görmemiş. Annesi de bizi muhatap alıp görüşmek dahi istemedi. Anlayacağın eli boş döndüm.
AYŞE HANIM: Nereye gider bu çocuk?
KARDELEN: Bir arkadaşına gitmiş olmasın?
MEHMET BEY: Kim var ki oralarda arkadaşı?
KARDELEN: Vardır mutlaka tanıdığı biri. Mehmethan’dan sorup öğrenebiliriz.
AYŞE HANIM: Mehmethan kim?
KARDELEN: Kağan’ın en yakın, en samimi arkadaşı. Ondan hiçbir şey gizlemez. Tüm sırlarını birbirlerine açarlar.
AYŞE HANIM: Nasıl ulaşacağız Mehmethan’a?
KARDELEN: Bende numarası var. Arayayım.
MEHMET BEY: Bir dakika durun. Acele etmeyelim. Ortalığı kaldırmayalım. Bilmeyen şimdi başka şeyler düşünür. Biraz düşünelim. Fikir jimnastiği yapalım. Mutlaka bir çözüm bulacağız.
AYŞE HANIM: Halası ne dedi?
MEHMET BEY: Ne diyecek? Üzüldü işte. Ağlayıp sızladı. Bir haber alırsa hemen arayacak beni? Onu da üzdük durup dururken. Çocukları çok sever bilirsin.
AYŞE HANIM: Polise mi gitseydik?
MEHMET BEY: Yurt dışına çıkmadığını polisten öğrendim zaten. Biraz daha bekleyelim. Bir haber çıkmazsa tekrar polise gideriz. Bu kadar çılgın değil ya bu çocuk?
AYŞE HANIM: O daha bir ergen.
MEHMET BEY: Ya biz de ergen olduk, ama hiç böyle şeyler yapmadık. Şimdiki zamanın ergenleri ne biçim böyle anlayamadım gitti? (Telefon çalar. Mehmet Bey, heyecanla telefona sarılır) Ablam arıyor. (Açar) Efendim abla. Hayırlı bir haber ver ne olur? Ya öyle mi? Tamam, tamam abla. Çok sağ ol. Çok teşekkür ederim. Bu çok güzel bir haber. Tamam. Tamam abla. Kendine iyi bak…
AYŞE HANIM: Ne oldu?
MEHMET BEY: Halasına gitmiş. Lefkoşa’da imiş. (Diğerleri sevinç çığlığı atar) İyiymiş. “Biraz üzgün ama korkulacak bir şey yok” dedi ablam. “Bugün bende kalsın. Biraz konuşayım onunla. Dertleşiriz. Sonra yollarım. Merak etmeyin” dedi.
AYŞE HANIM: Oh, Allah’ıma şükürler olsun. Şimdi rahatladım.
MEHMET BEY: Şükürler olsun. Hepimiz rahatladık.
AYŞE HANIM: Gidip alsak mı acaba?
MEHMET BEY: Yok. Ablama sende kalsın dedik ya. Merak etme o halleder. Onunla konuşup biraz yumuşatır.
AYŞE HANIM: Peki, sen nasıl istersen öyle olsun. Önemli olan sağ salim olduğunu ve nerede olduğunu bilmemiz. Buna da şükür.
MEHMET BEY: Evet. Çok şükür
KARDELEN: Çok gecikmeden gelseydi bari.
MEHMET BEY: Gelecek kızım, gelecek. Merak etme. (Karartma)
10.Sahne
Ayşe Hanım- Mehmet Bey
AYŞE HANIM: (Okuldan gelmiştir. Mehmet Bey işe gitmemiştir. Oturup konuşmaktadırlar.) Kağan’dan bir haber var mı?
MEHMET BEY: Ablam ile konuştum. Sorun yok dedi. Kağan, çok iyiymiş. Biraz depresyona girmiş ama konuşunca rahatladı diyor. Genelde suskunmuş.
AYŞE HANIM: Ne zaman gelecekmiş?
MEHMET BEY: Bu gün, yarın gelir sanırım.
AYŞE HANIM: Hayırlısı artık. Umarım eskisi gibi oluruz yeniden.
MEHMET BEY: Merak etme. Eskisinden de iyi oluruz. Nasıl olsa artık saklayacak bir şeyimiz kalmadı.
AYŞE HANIM: Keşke oturup bir konuşsa mı idik? Anlatsaydık her şeyi. Belki bu kadar hayal kırıklığı yaşamazdı.
MEHMET BEY: Keşke dememek lazım. Artık olan oldu. Bundan sonra önümüze bakalım. Onun sevgisini yeniden kazanmamız lazım.
AYŞE HANIM: Özellikle benim. Çok daha dikkatli olmam lazım.
MEHMET BEY: Canım, sen elinden gelen her şeyi yaptın. Kendi evladın gibi gördün. Onu kendinden bir parça saydın. Hiçbir zaman ayırmadın, ötelemedin…
AYŞE HANIM: Evet, ama gerçeği öğrenince O, hiç öyle düşünmedi. Sanki düşmanmışım gibi davrandı. Ben de inandım neredeyse kötü bir anne olduğuma.
MEHMET BEY: Olur mu canım? Sen her zaman iyi bir annesin. Çocuklarına müşfik bir anne, eşine de sadık bir dost oldun hep. Hepimizi içten ve gönülden sevdin. Bunu hepimiz biliyoruz. Çocuklar da yaşadı, gördü.
AYŞE HANIM: Teşekkür ederim. Beni mutlu ettin.
MEHMET BEY: Sen, bunu hak ediyorsun. Bakma, dedik ya ergendir bunlar diye. Ergenler çılgın olurmuş. Bu da ergenliğin gereklerini yapıyor işte…
AYŞE HANIM: Hayırlısı ile şu ergenliklerini daha kötü olaylar yaşamadan atlatabilseydik.
MEHMET BEY: Atlatırız, atlatırız… Sen, rahat ol… ( Kardelen içeri girer.)
11.Sahne
Ayşe Hanım- Mehmet Bey- Kardelen
KARDELEN: (Babasına) Kanki, beni kim götürüyor?
MEHMET BEY: Nereye gidiyorsun?
KARDELEN: Buse’lere gidiyoruz.
MEHMET BEY: O da kim?
KARDELEN: Sınıf arkadaşım baba. Kaç defa söz ettim ondan.
MEHMET BEY: Ne bileyim ben kızım Yaşlılık. Unutuyoruz işte.
KARDELEN: Yav he he… Gören de seni yüz yaşında zanneder.
MEHMET BEY: Peki ne yapıyoruz Buse’lerde?
KARDELEN: Yav baba ne yapılır? Her halde ödev yapacağız değil mi?
MEHMET BEY: Matematik mi?
KARDELEN: Hayır Dil Anlatım.
MEHMET BEY: Bizim zamanımızda öyle bir ders yoktu. Sadece edebiyat vardı. Hepsi onun içindeydi.
KARDELEN: Baba, senin zamanın Nuh Peygamber zamanındaydı…
MEHMET BEY: Nasıldı bakayım: “Me fa i lün, fa i la tün, me fa i lün, fa’lün”
KARDELEN: Of baba! Onlar fi tarihinde kaldı. Yer altında fosilleşerek petrole dönüştü.
MEHMET BEY: Peki, peki. Tamam. Annenden izin aldın mı gitmek için?
KARDELEN: Evet baba. Kendisine söylemiştim. Ödev için film çekecektik.
MEHMET BEY: Anlamadım. Film mi çekeceksiniz? Ne filmi?
KARDELEN: Bildiğin film baba.
MEHMET BEY: Kızım, siz Hollywood musunuz; yoksa Bollywood mu? Hadi Yeşilçam’ı geçtik…
KARDELEN: Off baba ya! Sen arıza mısın? Film dedik işte. Birkaç arkadaş bir araya gelip Dil ve Anlatımı geliştirmek için film çekeceğiz.
MEHMET BEY: Dili geliştirmek için film mi çekmek gerekiyormuş?
KARDELEN: Off baba! Sen anlamazsın.
MEHMET BEY: Ya kızım ne demek sen anlamazsın? Ben de üniversite mezunuyum. Senin geçtiğin bu yollardan ben yıllar önce geçtim.
KARDELEN: Tamam baba, tamam.
MEHMET BEY: Kızım, tamam da şu işe bir açıklık getirelim. Şaka bir tarafa, ben tam olarak anlamadım şu film işini. Şimdi siz, ciddi ciddi film çekmeye mi gideceksiniz?
KARDELEN: Evet baba. Birkaç arkadaş, Buse’lerde toplanıp hazırladığımız bir senaryoyu çekeceğiz, ne var bunda?
MEHMET BEY: Şimdi burada biraz duralım kızım. Bu işi ben daha yeni duyuyorum. Bunun için annenden izin aldın mı?
KARDELEN: Anneme söyledim baba.
MEHMET BEY: Hanım, sen izin verdin mi? Ne diyorsun bu işe?
AYŞE HANIM: Ben, kimseye izin vermedim.
KARDELEN: Yalancıya bak!
MEHMET BEY: Çok ayıp. Annelere öyle şey söylenmez.
AYŞE HANIM: Kızım, ben ne zaman izin verdim sana?
KARDELEN: Anne geçen gün dedim ya sana.
AYŞE HANIM: Ne dedin?
KARDELEN:Buselere ders çalışmaya gideceğim dedim
AYŞE HANIM: Ben ne dedim?
KARDELEN: Bakarız, dedin.
AYŞE HANIM: Gördün mü bak. Bakarız demişim. Bakarız demek, gidebilirsin demek değildir.
KARDELEN: Ya anne, yine oyunbozanlık etme şu son dakikada.
AYŞE HANIM: Kızım, ben izin vermedim diyorum. Sadece düşünelim dedim.
KARDELEN: Bunca zaman düşünmedin mi anne? Son dakika mı düşünülür?
AYŞE HANIM: Düşündüm kızım. Düşündüm.
KARDELEN: Eeee?
AYŞE HANIM: Eeeesi şu kızım: Benden sadece ders çalışmak için izin istedin. Film çekeceğiniz hesapta yoktu.
KARDELEN: Anne ödev bu.
AYŞE HANIM: Kızım, ben böyle bir ödevi doğru bulmadım.
KARDELEN: Ya anne ne diyorsun sen Allah’ını seversen? Ödevi ben kendim icat etmedim. Öğretmen verdi.
AYŞE HANIM: Kızım, böyle bir ödev, sizin gibi ergen kızlar için tehlikeli diyorum. Şimdi gideceksiniz ayrı bir odaya çekileceksiniz, telefonlarınızla birbirinizi çekeceksiniz. Bazılarınız muziplik olsun diye olmadık şeyler çekebilir. Uygun olmayan kareler çekebilir. Belki o anda art niyet olmaz, ama sonra ne olacağı belli değil. Bakarsınız, kavga edersiniz, sonra karşıdaki arkadaşın, bu görüntüleri şantaj olsun diye facede veya youtube de yayınlayabilir.
KARDELEN: Ya anne, sen neler söylüyorsun ya? Resmen senaryo yazıyorsun var ya
AYŞE HANIM: Öyle deme kızım. Bunun örneğini defalarca yaşadık. Ergen kızlar, birbirlerinin resimlerini çekip, sonra kavga edince yayınladılar. Geçtiğimiz yıllarda da buna benzer bir olay yaşadık. İki kız arkadaş, bir odada birbirlerinin filmlerini çekmişler, sonra da kavga edince you tubede yayınladılar. Hadi gel de temizle. O nedenle uygun bulmuyorum ben.
KARDELEN: Ya anne olur mu öyle şey?
AYŞE HANIM: Olmaz diye bir şey yok kızım. Bu internet çıktı çıkalı, gizli saklı bir şey kalmadı. Herkes her şeyi facede yayınlıyor. Bazı şeylerin de herkes tarafından bilinmemesi gerekiyor.
KARDELEN: Anne ne alakası şimdi bizim ödevle bunun?
AYŞE HANIM: Çok alakası var kızım. Tedbiri elden bırakmamak lazım. Şimdi içinizden biri sırf muziplik olsun diye gider olmadık şeyler çeker. Bunu da yayınlarsa ne olur, hiç düşündün mü?
KARDELEN: (Ağlamaya başlar) Of anne ya of! Resmen senaryo yazıp inanıyorsun ya pes doğrusu… Baba ya, şu karına bir şey söyle lütfen. Her zaman böyle yapıyor.
MEHMET BEY: Annen bu konuda haksız değil kızım. Özür dilerim ama ben bu konuda annenin yanındayım. Çünkü böyle bir duruma ben de izin veremem.
KARDELEN: Of ya of! Bir de üniversite mezunuyuz dersiniz, hep aydın geçinirsiniz. Oysa ne kadar cahilce düşünüyorsunuz böyle?
MEHMET BEY: Cahilce değil kızım. Ben bir babayım. Eşim de bir anne. Bizler, çocuklarımızın içinde bulunduğu durumu iyice düşünmemiz lazım. Bilerek çocuklarımızı ateşe atamayız. Sen, bunu ancak anne olduğun zaman anlayabilirsin.
KARDELEN: (Ağlayarak) Ya tamam da neden hep son anda hayır diyorsunuz? Önceden deseydiniz olmaz mıydı?
AYŞE HANIM: Kızım, sen önceden izin almalıydın bizlerden. İzin almadan arkadaşlarınla program yapma diyoruz sana. Daha önce de aynı davranışı yaptın. İzin almadan arkadaşlarınla plan yapıp onlara söz verdin. Bizden kesin izin almadan planlar yapma dedik sana.
KARDELEN: (Ağlaması hat safhaya çıkar) Hep böyle yapıyorsunuz. Son anda hayır diyorsunuz. Gitmeyeceğim işte. Ödev de yapmayacağım. Bundan sonra ders falan da çalışmayacağım. Okula falan da gitmeyeceğim işte. Yeter ya, yeter artık! Bitti işte, okul hayatım bu gün burada bitti. İşte o kadar. (Ağlar)
MEHMET BEY: Kızım lütfen ağlama. Düşünelim. Konuşalım. Bir çaresini bulalım. İstersen annen seni alıp götürsün. Arkadaşının annesiyle kahve içerken siz de ödevinizi yaparsınız. Olmaz mı?
KARDELEN: (Alay ederek) Olur canım. Gitmiyorum. Gitmiyorum işte…
AYŞE HANIM: Kızım böyle ağlamakla çözüm olmaz. Bir düşün, diyelim ki filmi çektiniz bunu sınıfta izleyeceksiniz.
KARDELEN: Evet.
AYŞE HANIM: Diğer arkadaşların alay edebilir. Gülebilirler.
KARDELEN: Ne alakası var ya? Herkes çektiği filmi gösterecek. Herkes izleyecek. Kim kime gülüp kiminle alay edecek?
AYŞE HANIM: Öyle deme kızım. Ergenler acımasızdır. Birbirlerini hiç düşünmeden eleştirirler. Yanlış bir söz söylersiniz, yanlış bir hareket yaparsınız, eleştirirler. Mutlaka kusurlu yanlarını bulup ortaya dökerler. Diğerlerini küçük düşürmeye çalışırlar. Çünkü herkes kendi yaptığının en güzeli ve en doğrusu olduğuna inanır.
MEHMET BEY: Annen doğru söylüyor kızım.
KARDELEN: Of baba baba ya off! Bari sen destek verme şu işe.
MEHMET BEY: Ben, her zaman doğrunun yanındayım kızım.
KARDELEN: Olmayıver ya. Bir defa da doğrunun yanında olmayıver.
MEHMET BEY: Olmaz kızım. O zaman kendime olan saygım kalmaz. Ben, sizi hep böyle yetiştirmek istedim. Böyle olmanızı istedim. Anneni dinlersen eminim doğru yolu bulacaksın.
AYŞE HANIM: Şu arkadaşının annesinin numarasını ver bakayım. Bir konuşayım onunla.
KARDELEN: Ne yapacaksın konuşup ya?
AYŞE HANIM: Kızım, konuşmakta fayda var. Çözüm bulmaya çalışıyorum. Bakalım o ne diyecek?
KARDELEN: Al ya al. Telefonda var numarası. (Ayşe Hanım arayıp konuşur)
AYŞE HANIM: İyi günler. Ben, Kardelen’in annesiyim. Nasılsınız? Teşekkür ederim ben de iyiyim. Özür dilerim. Rahatsız ediyorum. Teşekkür ederim. Sizi, çocukların ödevi için rahatsız ettim. Öğretmenleri bir ödev vermiş galiba. Size gelmek istiyorlar. Evet evet. Öyle mi? Kardelen’i mi bekliyorlar? Tamam anladım. Yalnız yanlış anlamazsanız bu konuda düşüncelerimi açıklamak istiyorum. Şimdi bunlar ergen kızlar. Böyle bir ödev ne kadar doğru, tartışılır. Öğretmenleri vermiş saygım var. Ama ben, böyle bir ödevin sakıncalı olacağını düşünüyorum. Evet evet. Mesela bir arkadaşı muziplik olsun diye habersizce çekebilir. Uygunsuz olabilir. Ne bileyim, hoş olmayan görüntüler veya sözler olabilir. Sonra bu da bir şekilde yayınlanırsa rezil olunur. O nedenle çok dikkatli olmak gerekir diye düşünüyorum. Ben götüreyim dedim ama onu da kızımız kabul etmedi. Evet, evet. Bakın bu güzel. Tamam dediğiniz gibi yapalım. Ben, öğretmeniyle de bir konuşayım. Ona göre hareket edelim. Çok teşekkür ederim canım. Rahatsız ettiysem özür dilerim. İyi günleeer…
MEHMET BEY: Ne oldu? Bayanın tavrı nasıldı?
AYŞE HANIM: O da hak verdi bana. “Haklısınız, olabilir” dedi. “Ergenlikte kontrol edilmeyen gençler olmadık yanlışa düşebilir” dedi. “Kendisi film çekerken çocukların başında olabileceğini veya 25 yaşındaki kızının çocukların başında durarak onları kontrol edebileceğini” söyledi.
MEHMET BEY: Bak, bu fikir güzel. Olabilir.
AYŞE HANIM: Bir de öğretmeni ile konuşayım da sonra ne yapacağımıza karar veririz.
MEHMET BEY: Numarası var mı sende?
AYŞE HANIM: Var. Daha önce konuşmuştuk. Arayayım. (Telefon eder.) Hocahanım merhaba. Ben, Kardelen’in annesiyim. (Biraz susma) Evet evet. Teşekkür ederim. Çok sağ olun. Sizi, çocuklara verdiğiniz bir ödev konusunda rahatsız ettim. (Susma) Evet evet. Film ödevi. Arkadaşlarıyla birlikte bir plan hazırlayıp birinin evinde buluşarak film çekeceklermiş. (Susma) Evet, evet dil anlatım ile ilgili…(Susma) Anlıyorum. Dili iyi kullanmak ve geliştirmek amaçlı verilen bir ödev. (Susma) Evet, kızım da aynı öyle söyledi. Benim endişem şu hocahanım: Şimdi bunlar daha ergen. Bir yanlışa düşebilirler. Farkında olmadan yanlış çekim veya uygun olmayan çekimler yapabilirler. Açık seçik kareler çekilebilir veya farkında olmadan çıkabilir. Yanlış bir söz kullanabilirler. Biliyorsunuz ergenler acımasız olur. Birbirlerini acımasızca eleştirirler. Psikolojileri bozulabilir. O an için yapılanın doğru mu yanlış mı olduğunu düşünmeden, sırf muziplik olsun diye olmadık davranışlarda bulunabilirler. O nedenle biraz sakıncalı buluyorum ben. Geçmişte bu tür olayların örneği yaşandı. Tedbirli olmak lazım diye düşünüyorum. (Susma) Evet, evet. (Susma) Tamam. Anladım. Olmazsa öyle yaparız. Anlayışınız için çok teşekkür ediyorum hocam. Tekrar rahatsız ettiysem özür diliyorum. İyi günler.
MEHMET BEY: Ne diyor?
AYŞE HANIM: Anlayışla karşıladı. Bu ödevi uygun bulmayan başka aileler de çıkmış. İtiraz edenler olmuş. Benim düşündüğüm gibi düşünenler de varmış. “Haklısınız” dedi. “İşin o boyutu da var. Olabilir. Hatırlattığınız iyi oldu” dedi. “Dili iyi kullanmak ve geliştirmek için verilen bir ödevdi. Teknolojinin son ürünlerinden de yararlanmayı sağlamak amacıyla böyle bir ödev verdim” diyor. “Olmazsa bireysel olarak da çekebilirler filmi” dedi. Yani tek başına evde kendisi yapabilirmiş.
KARDELEN: Of ya of ya! Bulduğunuz çözüm bu mu şimdi?
MEHMET BEY: Acele etme kızım. Bulacağız bir yol.
AYŞE HANIM: Son çare şu: Buse’nin annesinin veya 25 yaşındaki ablasının kontrolü altında çekilecek film. Öyle yaramazlık, yanlışlık olmayacak şekilde çekilecek. Ancak o zaman içimiz rahat eder.
KARDELEN: Anlamıyorum. Siz neden bana güvenmemekte ısrar ediyorsunuz?
MEHMET BEY: Sana güveniyoruz kızım. Ama tedbiri elden bırakmamak lazım.
KARDELEN: Beni öldürdükten sonra mı?
AYŞE HANIM: Allah korusun kızım! O ne biçim söz? Neden bize karşı hep böyle isyan ediyorsun?
KARDELEN: Özellikle sen anne. Lütfen bana güven. Hep son anda “Hayır” demekten vazgeç.
AYŞE HANIM: Her şey sizin için kızım. Yaptıklarımızın ne kadar doğru olduğunu ilerde anlayacaksın. İş işten geçtikten sonra alınan tedbirin hiçbir önemi olmaz. Hadi şimdi baban seni götürsün.
KARDELEN: Yani bana işkence etmeden söyleseydin şunu ya.
AYŞE HANIM: Hadi hadi. Bak şimdi yine vazgeçerim ha!
(Mehmet Bey ile Kardelen Çıkar. Ayşe hanım kapıdan yolcu eder.)
Karartma
12.Sahne
Ayşe Hanım- Mehmet Bey- Kardelen
KARDELEN: (Sevinçle içeri girer) Şampiyon olduk Kanki. Final maçımızı 3-0 Aldık. KKTC Şampiyonuyuz. Oleyyy! Bu ilk şampiyonluğum benim.
MEHMET BEY: Tebrik ederim. Kolay olmadı ama yine de başardınız.
AYŞE HANIM: Azmin zaferi…
KARDELEN: Beni görmeliydin kanki. Kanatlandım sanki… Uçtum uçtum.
MEHMET BEY: Birkaç maçta izledim seni. Umarım gelecekte iyi bir voleybolcu olursun.
KARDELEN: Önce bir profesyonel olayım. Sonra Galatasaray’a transfer olacağım. Ondan sonra Eczacıbaşı ve tabii ki Milli Takım…
MEHMET BEY: Bizim zamanımızda Büyükdere Boronkay vardı. Türkiye’nin en güçlü takımıydı. Avrupa’da da adından sıkça söz ettirirdi.
KARDELEN: Ya Kanki, bu takımı hep söylersin de bir türlü ben duymadım.
MEHMET BEY: Duymazsın. Ben de daha küçüktüm o yıllar. Yeni genç oluyordum. Sonra kulüp kendini fes etti. Voleybol etkinliklerini durdurdu. Kapandı gitti…
KARDELEN: Eczacıbaşı gibiymiş desene…
MEHMET BEY: Daha da güçlüydü belki…
KARDELEN: Abartma kanki ya… Yıllar önceki voleybol ile şimdiki voleybol bir mi?
MEHMET BEY: Büyükdere Boronkay kapandıktan sonra ben de takip etmez oldum zaten. Allah’tan Galatasaray var da sporu biraz olsun takip ediyoruz.
KARDELEN: Neyse Kanki boş ver sen onu. Paraları hazırla…
MEHMET BEY: Ne parası?
KARDELEN: Ya baba ne kadar cahilsin. Şampiyon olduk dedik ya.
MEHMET BEY: Tamam, ben de tebrik ettim ya…
KARDELEN: Ya baba, haftaya Türkiye’ye gideceğiz. Orada Türkiye Şampiyonasına katılacağız. Tabii biraz paraya ihtiyaç olacak.
MEHMET BEY: Tamam kızım. Masraflarınızı okulunuz veya Bakanlığınız karşılamıyor mu?
KARDELEN: Yol masrafları, kalacak ve yemekleri karşılayacaklar.
MEHMET BEY: Eeeee? Geriye ne kalıyor?
KARDELEN: Ya baba harçlık vermeyecek misin? Üzerimde hiç para olmasın mı?
MEHMET BEY: Ne kadar lazım?
KARDELEN: Ağanın eli tutulmaz. Ne uygun görürsen…
MEHMET BEY: İyi, o zaman, bir 50 TL vereyim…
KARDELEN: Neeee! Baba dalga mı geçiyorsun? Türkiye’ye gidiyoruz Türkiye’ye, Lefkoşa’ya değil…
MEHMET BEY: Kızım, biletler, ulaşım, yemek ve kalacak yer karşılanıyorsa çok paraya ihtiyacın olmaz. Bir hafta için 200 TL harçlık yeter sana orada.
KARDELEN: Hadi 500 TL de anlaşalım.
MEHMET BEY: Oooo çok para! Ben bile o kadar harcayamam orada. En fazla 300 veririm.
KARDELEN: Ya baba cimrilik yapma. Hiç mi alış veriş yapmayalım?
AYŞE HANIM: Hadi 200 TL de benden. Oldu mu?
KARDELEN: Ya anne bi sus. Senden zaten ayrı olarak isteyecektim.
MEHMET BEY: Oldu canım! (Ayşe hanıma döner) Senin bu kızın var ya, tam bir üçkâğıtçı. Dolandırıcı dolandırıcı…
KARDELEN: (Nazlı, gülerek) Yok be baba!… Sadece sizleri çok seven biri diyelim…
MEHMET BEY: Hadi öyle olsun diyelim… (Tam bu esnada kapı çalar. Hepsi heyecanlanır. Bir an susarlar. Birbirlerine bakarlar. Mehmet Bey kapıya yönelir.)
13.Sahne
Ayşe Hanım- Mehmet Bey- Kardelen- Kağan
MEHMET BEY: Kağan, oğlum. (Sarılır) Hoş geldin evine
KAĞAN: (Mahçup) Hoş bulduk baba.
AYŞE HANIM: Kağan, oğlum, hoş geldin…
KAĞAN: ( Başı öne eğik) Hoş bulduk…
KARDELEN: (Sarılır) Hoş geldin ağabey. Nasılsın? İyi misin?
KAĞAN: Hoş bulduk kardeşim. Sağ ol. İyiyim.
MEHMET BEY: Gel oğlum. Geç otur şöyle. (Otururlar)
KAĞAN: Baba… (Yavaş yavaş ve tek tek konuşur) Ben, sizden çok özür diliyorum.
MEHMET BEY: Tamam oğlum tamam. Sen, sağ salim geldin ya, gerisinin önemi yok.
AYŞE HANIM: Kağan, seni çok merak ettik. Çok korktuk başına bir şey geldi diye.
KAĞAN: Merak etmeyin. Ben iyiyim.
AYŞE HANIM: Şükürler olsun iyisin…
KAĞAN: Size sıkıntı yaşattığım için üzgünüm baba.
MEHMET BEY: Hiç önemli değil oğlum. Biz, sadece başına bir şey gelmesinden korktuk.
KAĞAN: Merak etme baba. Ben, ne yaptığımı çok iyi biliyorum. Yanlış bir şey yapmam. Sizi üzecek bir şeyi asla yapmam.
MEHMET BEY: Evet oğlum, evet. Biz, sana güveniyoruz.
KAĞAN: Hep, sizden farklı biri olduğumu düşündüm. Hep büyüdüğümü, çocuk olmadığımı size göstermek istedim. Ben, kendim olmak istedim. Sizlerin olmamı istediğiniz kişi değil. Bu nedenle kendi istediğim kişi olmak istedim.
MEHMET BEY: Anlıyorum oğlum. Biz de galiba fazla zorladık seni. Senin de bir birey olduğunu, fikirlerinin olabileceğini, umutlarının olduğunu, gelecek için planlar kurabileceğini hiç düşünmedik. Bizim isteğimiz doğrultusunda ilerlemeni istedik. Çünkü bazen gençler, yanlışa düşebiliyor. Bazı şeyleri önceden göremeyebiliyor. İşte, bu gibi durumlarda anne ve babaların devreye girmesi ve destek vermesi kaçınılmaz oluyor. O nedenle biz, istedik ki sen bir yanlışa düşmeden, sana bir yol gösterelim…
KAĞAN: Siz, yanlış bir şey yapmadınız baba. Her zaman bana doğru yolu gösterdiniz. İyi bir birey olmam için çaba harcadınız. Doğru ve dürüst biri olmam için beni hep ikaz ettiniz. Öyle ki bu ikazlarınız arttıkça, sıklaştıkça, beni boğuyordu. Benim de düşüncelerim vardı. Benim de duygularım vardı. Kendime göre bir dünya kurmak istiyordum. Öyle ki bazen, ben, her şeyi biliyorum, annem babam bir şey bilmiyor diye düşündüm…
MEHMET BEY: Bunlar ergenliğin getirdiği özellikler oğlum. İnan ki bunu hepimiz yaşadık. Ben, annem ve babamla, onlar da kendi anne ve babalarıyla yaşadı. Önemli olan ergenlik dönemini başarılı bir şekilde veya en az kaza ile atlatabilmek. Bu evrede bazen istenmedik olaylar da yaşanabiliyor. Şükürler olsun ki sen, bunu büyük bir olgunlukla atlatıyorsun.
KAĞAN: Teşekkür ederim baba. Bundan sonra her şey daha güzel olacak… Buna emin olun.
AYŞE HANIM: Kağan, oğlum. Neler yaptın bunca zamandır? Nerelere gittin? Nerede kaldın? Anlatmak ister misin? Çok merak ettik…
KAĞAN: (Biraz susar. Sonra yavaş yavaş konuşmaya başlar) O gece, Sizin konuşmanızı duyduktan sonra şok olmuştum. Dünyam karardı sanki. İnanamamıştım. Hep, anne olarak bildiğim birinin gerçekte annem olmadığını duymak, bunu tesadüfen öğrenmek beni çılgına döndürdü. Ne yapacağımı bilemedim. Kafamdan bin bir düşünce geçti. Gelecekle ilgili planlar yapmaya çalıştım. Her şeyden önce annemin kim olduğunu öğrenmeye çalıştım. Araştırdım. Birkaç gün hep bu konuya yoğunlaştım. Gizli gizli onu tanıyanlara gittim. Sordum, soruşturdum. İnternetten araştırdım. Fazla uzun sürmedi ve onu buldum… (Sessizlik. Biraz susar. Tekrar konuşmaya başlar)... Ona gitmeye karar verdim. Karşıma alacak ve onunla konuşacaktım. Ben, senin oğlunum diyecektim. Ve o sabah okula gitmedim. Otobüse atlayıp doğruca adrese gittim. Kapıyı çaldım. İçeri girdim. Oradaydı. Odasında…Evde tek başına…… (Karartma)
14.Sahne
Kadın – Kağan
(Işık sahnenin bir bölümünü aydınlatacaktır. Bu sahne, geriye dönük olarak verilecektir. Kağan, yaşadıklarını ailesine anlatırken yaşadıkları adeta göz önünde canlandırılacak şekilde verilmelidir. Geriye dönük olarak.)
KADIN: (Bir masada oturmaktadır. Önünde içki şişeleri, bardak, belki biraz çerez vardır. İskambil kâğıtları ile fal açmaktadır. Arada bir kadehteki içkiyi yudumlar. Dekolte bir kıyafet giymiştir. Bir gecelik de düşünülebilir. Askılı bir gecelik. Kadın bakımsız, saçlar dağınıktır. Elinde bir sigara vardır. Umursamaz bir tavır içindedir hep. Kağan masanın gerisindedir. Kağan’a bakmadan konuşur.) Gel bakalım delikanlı. Hoş geldin…
KAĞAN: Hoş bulduk…
KADIN: Heyecanlısın galiba.
KAĞAN: (Şaşkın. Kelimeler adeta ağzından zor çıkar) Evet.
KADIN: İlk mi?
KAĞAN: Anlamadım.
KADIN: İlk defa mı geliyorsun?
KAĞAN: Evet.
KADIN: Ha ha ha… Milli olacaksın yani. Hep de acemiler beni bulur.
KAĞAN: Anlamadım.
KADIN: Boş ver. Anlarsın biraz sonra.
KAĞAN: Sizi çok aradım.
KADIN: Ha ha ha… Çok mu?
KAĞAN: Evet. Çok.
KADIN: Nasıl buldun peki?
KAĞAN: Araştırdım.
KADIN: Araştırdın mı?
KAĞAN: Evet. Sizi tanıyanlara gittim. İnternetten aradım.
KADIN: O kadar ünlü olmuş muyum ya?
KAĞAN: Sora sora buldum.
KADIN: Sora sora? Nasıl öğrendin peki?
KAĞAN: Annemle babam konuşurlarken duydum.
KADIN: Ne? Annenle baban konuşurken mi? Onlar, beni mi konuşuyorlardı?
KAĞAN: Evet…
KADIN: Ha ha ha… Hadi babanı anladık, bana gelmiş olabilir ama annene ne oluyor? O da mı gelmiş bana?
KAĞAN: Hayır. O sizi hiç görmemiş. Sadece duymuş.
KADIN: Desene baban da az zampara değilmiş. Gidip annene mi anlatmış?
KAĞAN: Bilmiyorum. Ama onların aralarında gizli saklı yoktur. Her şeyi konuşurlar.
KADIN: Baban da gitmiş annene beni anlatmış öyle mi? Ne cesaret be! Başkası olsa karım boşar beni diye altına sıçar.
KAĞAN: O gece aralarında tartışıyorlardı. Ben de gizlice onları dinliyordum.
KADIN: Bak sen! Demek gizlice anneni babanı dinliyordun?
KAĞAN: Aslında tuvalete çıkmıştım. Gitar çalıyordum. Çişim geldi. Tuvalete giderken onların sesini duydum. Gerçeği o zaman öğrendim.
KADIN: Gerçeği mi? Neymiş o gerçek.
KAĞAN: Annemin gerçek annem olmadığı…
KADIN: (Duraklar) Öyle mi? Vah vah! Çok acıklı…
KAĞAN: Babam, anneme “Belki gerçek annesi değilsin diye çocuğa böyle davranıyorsun” dedi.
KADIN: Mmm. Demek annen sana kötü davranıyor.
KAĞAN: Gerçek annem değil. Aslında kötü de davranmıyor. Ama eksik bir şeyler var. Gerçek annem olsa öyle hissetmezdim…
KADIN: Sen öyle san. Ne gerçek analar var ki analıktan daha kötüdür. Canavar gibidir canavar.
KAĞAN: Benim gerçek annem canavar olamaz.
KADIN: Sen öyle san. Peki, ne olmuş gerçek annene? Ölmüş mü?
KAĞAN: Hayır. Ölmemiş.
KADIN: Ya öyle mi? Ne olmuş peki?
KAĞAN: Bırakıp gitmiş…
KADIN: Bırakıp gitmiş mi? Vay hınzır karı! Vicdansız karı! İnsan, hiç çocuğunu bırakıp gider mi? Neymiş derdi?
KAĞAN: Bilmiyorum. Babamın dediğine göre zengin biriyle anlaşıp kaçmış.
KADIN: Ha şu mesele… Para denen meret, gerisini siktir et… Para, insanı bozar. Ne ahlak bırakır, ne de namus… Aile, yuva, sevgi, saygı… bir şey bırakmaz. İnsanın gözü hırs bürümeye görsün. Elindekiyle yetinmeyi bilmezse vay haline. Her şeyin fazlasını istediği an biter insan biter…
KAĞAN: Ben de araştırdıktan sonra size geldim.
KADIN: Teselliyi bende bulacaksın yani.
KAĞAN: Başka gidecek kimsem yoktu.
KADIN: Ha ha ha… Doğru. Benden iyi kimse teselli edemez seni.
KAĞAN: Evet. Ben de onun için koşarak size geldim.
KADIN: Çok ilginç birisin çocuk. Roman gibi hayatın varmış. Baban kim senin?
KAĞAN: Ben, Mehmet Yazıcı’nın oğluyum…
KADIN: (İçki içerken kadeh elinde donup kalır. Konuşamaz. Titrer.) Kimin oğlusun?
KAĞAN: Mehmet Yazıcı’nın…
KADIN: (Kadehi elinden düşürür. Kendi kendine) Mehmet Yazıcı mı?
KAĞAN: Siz, benim annemsiniz.
KADIN: (Aniden değişir. Sert bir tavırla) Tanımıyorum öyle birini.
KAĞAN: Tanıyorsunuz. Ben, daha küçük bir bebekmişim bırakıp gittiğinizde…
KADIN: Ben, kimseyi bırakmadım. Yanılıyorsun. Benim oğlum falan yok…
KAĞAN: Ben, sizin oğlunuzum. Adım, Kağan. Siz, benim annemsiniz.
KADIN: Yanlışın var. Ben, senin annen falan değilim. Kandırmışlar seni.
KAĞAN: Hayır, annemsiniz. Halamla da konuştum. O, sizi çok severmiş. Hala daha, sizin çok iyi bir insan olduğunuzu söylüyor.
KADIN: Tanımıyorum dedim.
KAĞAN: Anne. Sana geldim.
KADIN: Git. Evine git. Yuvana dön. Annene, babana dön.
KAĞAN: Benim annem sizsiniz. Sizi artık bırakmam.
KADIN: Ne annesi be? Ne annesi? Görmüyor musun halimi? Benim kimseye annelik yapacak halim yok. Kim, önüme bir şişe içki getirirse, kim elime üç kuruş para tutuşturursa, kim karnımı o gün doyurursa, kendimi ona veriyorum. Daha ziyade ilk deneyimini yaşamak isteyen toy gençler geliyor. Her gelen bana anne deseydi evin yolunu bulamazdım. Şimdi lütfen hemen çıkıp git buradan. Evine git. Ailene sahip çık. Annene babana sahip çık. Sarıl onlara. Annelik illaki doğurmakla olmuyor. Ben, senin annen değilim. Zaten olsam da sana annelik yapamam. Lütfen çık ve bir daha gelme. Asla gelme buraya. Anlıyor musun? Asla gelme!
KAĞAN: Anne!
KADIN: (Bağırır) Suuus! Annen değilim ben senin. Anne deme bana. Kirletme, o, tertemiz ağzını. Ben, senin annen değilim. Anlıyor musun? Değilim… Git, git, git, giiiiiiiiiiit…. (Kağan hızla çıkar)
14. Sahne
Kadın
KADIN: (Bir müddet başı masada kalır. Ağlar, ağlar…. Belli bir süre sonra) Oğlum. Oğluuumm! Affet beni. Affet beni. Asla beni böyle görmeni istemezdim. Sana analık yapamadım. Para hırsı, zenginlik arzusu beni bu hallere soktu. Babanın üç kuruş maaşı bana çok az geliyordu. Süsüme, kıyafetime yetmiyordu o para. Yemelerime, içmelerime, gezmelerime yetmiyordu. Ta ki o namussuzun, karşıma çıkıp kendini bana çok zengin biri diye tanıtıncaya kadar dayanabildim. Namussuz, şerefsiz adam, beni çeşitli hediyelerle, bol paralarla kandırarak yuvamı yıkmama sebep oldu. Evimi, eşimi, çocuğumu terk edip gittim. Sonra da beni mal satar gibi satmaya başladı. Bu gün bu hale düştüysem, babanın değerini bilmediğim içindir. Yuvamın kıymetini bilmediğim içindir. Gözüm öyle bir dönmüştü ki seni bile bırakıp gittim. Sana analık yapamadım. Seni emziremedim. Sana Ninniler söyleyemedim. Altını temizleyemedim. Şimdi nasıl “ben senin annenim” diyebilirim oğlum. Nasıl annenim diyebilirim… Affet beni. Affet beni oğlum! Affeeeet…….. (Masaya kapanıp ağlar. Işık kararır)
Karartma
15. Sahne
Ayşe Hanım- Mehmet Bey- Kardelen- Kağan
KAĞAN: (13. Sahnedeki son durumdur. Kağan anlatmaya devam eder) Hızla çıktım kapıdan. Ağlıyordum. Dünyam ikinci kez başıma yıkılmıştı. İnsan, gerçeklerle yüzleşmedikçe sevdiklerinin değerini anlayamıyormuş. Çıkıp Girne Limanı’na gittim. Denizi seyrettim. Soğuktu. Dalgalar vardı. Yüzüme su zerrecikleri vuruyordu. Her su zerresi yüzüme vurdukça içimden bir şeyler temizliyordu. Gerçeği anladım. Sevgiyi anladım. Gerçek sevgiyi anladım. Sevgisiz sevgi olmuyormuş. Vakit geç olmuştu. Eve gelemezdim. Kalkıp halama gittim. Onunla uzun uzun konuştuk. Bana doğru yolu gösterdi. Bir iki gün orada dinlenmemi, kendime gelmemi istedi.
MEHMET BEY: Şimdi iyisin değil mi oğlum?
KAĞAN: İyiyim baba. Ben, sizlerden çok özür diliyorum.
MEHMET BEY: Biz de senden özür dileriz oğlum.
KAĞAN: (Ayşe Hanım’a döner) Beni affedebilecek misin anne?
AYŞE HANIM: Anneler her zaman affeder oğlum. (Sarılır kucaklar. Öpmeye başlar?
KAĞAN: Senden çok özür diliyorum anne…
AYŞE HANIM: Oğlum, oğlum, canım oğlum benim. (Sarılırlar. Müzik verilir. Işık yavaş yavaş sönmeye başlar.)
-S O N -
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.