ALİ ÇOBAN İLE HEKİM DEDE
Bir zamanlar, yüksek yüksek dağların üstünde, küçük bir köy varmış. Bu Köyde Ali Çoban ve ailesi yaşarmış. Onlar çok zengin değillermiş ama öyle tatlı, öyle keyifli insanlarmış ki, bu ailenin yaşadığı kulübeleri bile etrafa huzur ve neşe yayarmış. Dağların zirvelerine doğru uçan kuşlar, yayladaki taze otları yemek için tırmanan keçiler, Sığırlar, hatta buharlaşan sular bile Ali Çoban’ın köyünden Geçmek için can atarmış. Ali çoban her gün köyün hayvanlarını toparlar onları otlatmak için Ormanın en güzel yerlerine götürürmüş. Boş zamanlarında da hemen arkadaşı Hekim Dede’ye gidermiş. Hekim Dede öyle iyi bir insanmış, öyle bir insanmış ki iyilikten kalbinde ayna oluşmuş. O aynaya ne zaman baksa Ali Çobanı görür, eğer Ali Çoban’ın bir sıkıntısı varsa da, hemen imdadına yetişirmiş.
Köylüler Ali çoban ve ailesi ile arkadaşlık etmek için birbirleriyle yarışırlarmış. Yalnız, köyün çirkin kızı Ali çobanı sevmezmiş. Çünkü herkes, Ali Çoban’ı bu çirkin kızdan daha çok severmiş. E çirkin kız Ali Çoban’ı kıskanmakta haksız mı? Bitkiler en güzel sebze ve meyvelerini bu aileye saklarmış. Yabani Sığırlar her gün gelir süt verir, Yabani keçiler Yünlerini vermek için gelip Kapıya yatıverirmiş. Adını bile bilmediğimiz tuhaf tuhaf kuşlar yumurtalarını bırakıp gidermiş kulübeye. Ali çoban ve ailesi ormandaki herkesin dertleriyle ilgilenip yardım eder, hem insanlar, hem hayvanlar hem de bitkiler de, bu güzel ailenin iyiliği için ellerinden geleni yaparlarmış. Hep birlikte çok mutlularmış. Orman onların kocaman yuvalarıymış.
Günlerden bir gün Ali Çoban ormanda hayvanları otlatırken bir ses duymuş. Etrafına dikkatlice bakmış. Seslenen şırıl Şırıl akan dere değilmiş. Başını yukarı kaldırmış, yüksek yüksek kayalıklardan sarkan sarmaşıklar da değilmiş seslenen. Acaba şu bembeyaz bulutlarda bekleyen yağmurun sesi miydi diye düşünürken Kalın, kaba bir ses Ali Çoban’ı azarlar gibi bağırmış;
‘Yavaş yürüyen geç kaldı.
Hem de yolu kapadı.
Hızlı yürü geçelim.
Askerlerim aç kaldı.’
Ali Çoban bir kez daha etrafına bakınmış, kimsecikler yok. Tam yola devam etmek için adım atacakmış ki, yerde minik bir karınca olduğunu fark etmiş ve sesin karıncaya ait olduğunu hemen anlamış.
Yol almam sürümü beklerim.
Öylesine gezinirim.
Yanımda azığım var.
İste hepsini vereyim.’ demiş.
karınca beyi de bunun üzerine teşekkür ederek;
‘Azığın senin olsun.
Karıncalar yuvayı bulsun.
Hadi müsaade et bize,
Allah yardımcın olsun.’ demiş.
Ali Çoban şaşırmış. Ne diyeceğini bilememiş. Küçücük karıncalar tıpkı askerler gibi sıralanmışlar, komutanlarının emir verip yolun karşısına geçmelerini emretmesini beklemiyor mu? Onların küçücük boylarına rağmen nasıl birlik ve beraberlik içinde olduğuna şaşıp kalmış.
Ali Çoban şaşkınlık içinde kenara çekilmiş. Karıncaların düzen ve tertip içinde karşıdan karşıya geçişlerini seyretmeye başlamış. Ne biri diğerini itekliyor, ne de sırayı bozuyormuş. Ah’ demiş, ’şu karıncalar ne iyi, ne güzel arkadaşlar.’
Ali çoban karınca ordusuna bakarken birden bire karşısında çirkin kız belirivermiş.
‘ Ali Çoban burada.
Ne yapıyor acaba?’ diye sormuş.
Ali çoban da Çirkin kıza karıncaları seyrettiğini söylemiş. Çirkin
kız bütün çirkinliği ile birden bire karıncaları ezmeye başlamış.
Ali çoban ne yapacağını bilememiş.
‘Dur yapma! Diye bağırmış ama nafile. Çirkin kız yine kötülük yapmak istiyormuş. Ali çoban bakmış çirkin kız karıncaları ezmekten vazgeçmiyor, hemen yerinden fırlayıp çirkin kızı yere itmiş.
‘Zavallı karıncalardan ne istiyorsun sen? Çabuk buradan git yoksa seni hekim dede’ye söylerim ’ demiş.
Çirkin kız da o çirkin sesi ile ağlaya ağlaya köyün yolunu tutmuş. Çirkin kız tam da oradan uzaklaşırken, Koyun beyi, Sığır beyi ve keçi beyi, Ali çobanın yanına gelmiş. Hayvanların artık Köye dönmek istediğini bildirmişler. Sürünün bir an evvel yola çıkması gerektiğini de hatırlatmışlar. ‘Peki’ demiş Ali Çoban. Hep birlikte köye doğru yol almışlar.
Ertesi gün sabah erkenden Ali Çoban’ının kulübesinin kapısı çalışmış. Tahta kapı biraz eski olduğu için, aralardaki deliklerden kimin geldiği beli oluyormuş. Ali çoban bir bakmış, gelen çirkin kızın annesiymiş. Yanında da çirkin kız varmış.
Meğer Çirkin Kız, annesini de kandırıp Ali Çoban ile kavga etmek için gelmiş. Tam da bu sırada hekim dede kahvaltısını yapmış, kitap okuyormuş. Sallanan sandalyesinde tıngır mıngır sallanarak kitabını okurken, birden aklına Ali Çoban gelmiş. Kalbindeki aynasına bakmış. Görmüş ki Ali Çoban’ın başı dertte. Hemen kitabını güzelce kapatmış diğer kitapların yanına koymuş. Üzerini giyinip evinden çıkmış, yürümeye başlamış. Bu sırada Ali Çoban’ın annesi çirkin kızın annesini eve davet etmiş. mâ içeri Girmek istememişler. Ali çoban tam hekim Dede’ye durumu anlatmak için gidecekmiş ki, bir de ne görsün, Hekim Dede kulübenin yakınındaki yokuşta görünmüyor mu? Hemen arka kapıdan çıkıp hekim Dede’nin yanına varmış.
‘Ben de sana gelecektim Hekim Dede’m.
Sen geldin ben gelmeden.
Bir bilsen başıma neler geldi.
Çirkin kız beni annesine şikayet etti.’ Demiş.
Hekim Dede yolda biraz hızlı yürüdüğü için yorulmuş.
Kalbime baktım seni gördüm,
kalkıp geldim yanına.
İnsan sevdiklerini görür,
Kalpte olunca ayna’ demiş.
Yanındaki taşın üzerine oturmuş. Ali Çoban’ı da başka bir taşın üzerine oturması için davet etmiş sevecen bir tavırla.
Ali çoban hekim Dede’nin kendisi için gelmesine çok sevinmiş. Olanları bir bir anlatmış. Ama hekim dede zaten biliyormuş. Ali Çoban’ın karıncaları korumak için Çirkin Kızla kavga ettiğini kalbindeki aynada seyretmiş. Ali Çoban’a sakin olması gerektiğini tembih etmiş ve birlikte kulübeye girmişler.
Onlar içeri girince Çirkin kızın annesi ile Ali Çoban’ın annesi ayağa kalkmışlar. Ama çirkin kız kalkmamış. Çünkü büyüklerine saygı duymuyormuş. Sonra hep birlikte oturup sohbet etmeye başlamışlar. Meğer çirkin kız annesine, Ali Çoban’ın kendisini dövdüğünü söylemiş. Çirkin kızın annesi de, kızının yalan söyleme alışkanlığı olduğunu bildiği için, meselenin aslını öğrenip kızına iyi bir ders vermek istemiş.
Kızına dönmüş ve demiş ki;
‘A benim çirkin kızım,
Yalan fayda eder mi?
Döner gelir ayağına takılır.
Hiç seni güldürür mü?’
Hekim dede sözü almış diline;
‘Birine çirkin dersen?
Güzeli sevdirmezsen,
Çirkin olur özleri,
Yalan olur sözleri.’
Çirkin kızın annesi hatasını anlamış. Bir daha kızına ’çirkin’ dememeye karar vermiş. Hemencecik kızının adını ‘Güzel kız’ olarak değiştirmiş. Çünkü Bir insana nasıl seslenilirse, öyle olurmuş.
Bu sefer söze Ali Çoban’ın annesi katılmış;
‘Benim oğlum çobandır.
Senin kızın işsiz mi?
Bir işe başlar ise,
Uğraşır işi ile.’
‘Tabi ya! ’ demiş Güzel Kız’ın annesi ‘ Benim kızımın hiçbir işi yok. İşi olmadığı için de işleri güçleştiriyor. Ben en iyisi kızıma bir de iş vereyim. Her gün o işi yapsın ki, işleri kolaylaştırsın.
Söz en sonunda Ali Çoban’a kalmış;
‘Güzel kız gel seninle,
Karınca beyine gidelim.
Af dile Çirkin Kız’ın yaptıklarından,
Güzel Kız’a teşekkür edelim.’
O günden sonra Güzel Kız da, tıpkı Ali çoban gibi Hayvanlarla dost olmuş. Hayvanlarla dost olunca Bitkilerle de dost olmuş. Hayvanlarla ve bitkilerle dost olunca insanlarla da dost olmuş. Kimse onun elinden dilinden bir kötülük görmemiş. Aksine, herkese iyilik yaptığı için adı her yerde ‘İyi Güzel Kız’ olarak bilinmiş. Ali Çoban ve Hekim Dede onu hiç yalnız bırakmamışlar. Tıpkı Ali Çoban gibi, İyi Güzel Kız da Hekim Dede’nin kalbinde yer almış. Ömür boyu çok mutlu yaşamışlar. Bizler de İyi Güzel Kız gibi, yaptığımız hatalardan vaz geçersek, kötülük yerine iyilik yaparsak, Hekim dede kalbine baktığında kalp aynasında belki bizleri de görebilir. Ne dersiniz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.