- 2089 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
GÖKYÜZÜNE AÇILAN PENCERE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
El yordamıyla korkuluk demirleri bile olmayan hiç bir düzenlemesi yapılmamış çimento merdivende duvara tutuna tutuna dar ve oldukça dik merdivenlerden çıkmaya çalışıyordu.
Merdivenin ilk basamağına henüz adım atmıştı ki apartman içini aydınlatan lamba aniden sönünce etraf zifiri karanlığa gömülmüştü.
Olduğu yerde korkudan paniklemiş bir ayağı zeminde, bir ayağı basamakta çığlık atmamak için zor tutmuştu kendini.
Apartmandakileri ayağa kaldırırsa hoş bir durum olmayacaktı. Oldum olası hep korkardı karanlıktan. Bir süre hareket etmeden durup gözlerinin ışığa alışmasını bekledi. Beş katlı apartmanın tavan arasına çıkmaya çalışıyordu. Zira kaldığı yer orasıydı. Henüz yeni kiraya çıkmasına rağmen ilk ayın kirasını ödeyebilmiş iş yerinden maaşını alamadığı için diğer ay ev sahibinin " Ya kiramı ver ya da evimi bir an önce boşalt, yoksa seni icraya veririm" Tehdidiyle karşı karşıya kalınca dis dünyaya karsi fazla tecrübesi olmadigindan ister istemez tedirgin olmuştu. Ev sahibi oldukça kaba bir adamdı. Hakaretli bir şekilde " Kirasını ödeyemeyeceğin bir yeri niye tutup da beni de zor duruma sokuyorsun" Diye de hiddetlenmişti.
Öyle ya hayatında icra nedir bilmiyordu. Ömründe tek başına kiraladığı ilk daireydi. Ne yapacaktı şimdi şu koskoca şehirde. Üstelik işsiz ve parasızdı. Nereye gider kime sığınırdı. Burası kendi memleketi değildi.
Kaldigi apartmanın tavan arasını keşfetmişti. Gizlice eşyalarını buraya taşımış on beş günden fazla burada geceliyordu.
Gözleri karanlığa biraz alışmış dik merdivenlerden duvara tutuna tutuna ilerlemeye çalıştı. Son basamağa gelince derin bir nefes aldı. Odasına gelmişti. Tabi buraya oda denilirse üstelik kapısi da yoktu.
Bir süre ayakta bekleyip etrafa göz gezdirdi. Odaya derin bir sessizlik hakimdi. Oda hafif loş olmasına rağmen onun için yeterliydi.
Şöyle ki: Çatıdan tavan arasında küçük de olsa bir pencere vardı. Odayı azda olsa aydınlatıyordu. Gerçi camları yoktu ama bunu mesele yapacak halde değildi. Allah tan yaz mevsimiydi. Kış olsa burada hasta olmama ihtimali oldukça düşüktü. Pencereden gökyüzüne baktı. Gökyüzü olanca güzelliğiyle karşısındaydı. Yer yatağını hemen pencerenin karşısına yapmıştı ki uykuya dalmadan önce yıldızları seyredebilsindi. Yatağının kenarına oturup bir süre bakışlarını odada dolaştırdı. Hayret bu gece hiç bir fare ortalıkta dolaşmıyordu. Tabi onu yakalamaya çalışan iri yarı aslan yavrusu gibi kedi de yoktu. Merakla biraz daha arandı odada. Çıt yoktu. Nasıl olur her gece bir oraya bir buraya köşe bucak cirit atan kedi ve farelerden ses yoktu. Yoksa dedi " Bunlar kediyle dost olup bi köşede sessizce sohbet mi ediyorlardı ". " Hadi canım daha neler" deyip bu komik düşüncesinden vazgeçerken bir yandan da ayakkabılarını çıkarıp yatağın kenarına itinayla koyduğu terliklerini giymeye calisiyordu. Ayakkabılarından kurtulan ayaklarının ilk kez nasılda ağrıdıklarını hissedip sanki ayaklarından özür dilercesine ayak bileklerini ovuşturdu. Biraz kendine acırcasına ne yapabilirim ki diye düşündü. Gazete ilanlarından bütün gün sokak sokak iş arıyor her başvurduğu ilana " Bulduk hanımefendi" cevabıyla karşılaşıyordu. Hayıflandı. Biraz, biraz içerlendi. Fakat umutsuz değildi. Koskoca şehir bir benimi barındıramayacak diye kendi kendini teselli etti. En azından sokakta değildi.
Yatağından kalkıp odanın ortasından bir baştan bir başa gerdiği çamaşır ipinden pijamasını alıp üzerini değiştirdi. Çıkardığı giysilerini özenle askılara takip ipe taktı. İp onun gardorabiydi. Seviyordu tertipli ve düzenli olmayı. Gerçi burada ne kadar başarılıydı malum ama yine de birazcik da olsa etrafına çeki düzen vermeye çalışmış fakat neredeyse değişen bir şey olmamış denilebilirdi. Burası ilk geldiği gün öyle pislik içindeydi ki bir süre ne yapacağını bilmez halde bakınıp durmuş sonra eski bir süpürge bulup süpürmeye çalıştıysa da tozlar sis bulutu gibi havada kümelenmiş göz gözü görmez bir hal almıştı. Oldukça toz yutunca nefes almakta zorlanmış süpürme işinden vazgeçmişti. Yatağını sereceği ve bavullarını koyacağı yerlere eski gazete kağıtlarından zemin hazırlamıştı. Galiba apartman inşa edildiğinden bu güne buraya ayak basan olmamıştı. Örümcek ağları hamak misali her yerde sallanır vaziyetteydi.
Onlardan rahatlıkla belki bir yastık doldurulur diye düşündü. Bir karistan fazla tozlar da tahta zemine yün yapağı gibi yapışıp kalmış hali görünümündeydi.Eşinden boşandığında evden gerekli eşyalardan almamış alamamıştı. Bir yatak bir yorgan bir kaç bavul kıyafetleri ve birde ceviz ağacı yapımı çeyiz sandığı. Bütün eşyası buydu.
Tavan arasına sandığı çıkartırken oldukça zorlansa da sonunda başarmıştı. Uzandı yatağına. Kollarını basının altında birleştirip her gece olduğu gibi gözlerini gökyüzüne çevirip bakışlarını çok çok öteleri görmek arzusuyla daldırdı laciverti andıran gökyüzüne. Sayısız yıldızlara bakışlarıyla delip geçmek istercesine baktı bir süre. İçinde adlandıramadığı bir huzur daha ötelere götürmek istedi. Küçücük penceresinden ne çok yıldızlarla göz göze gelmişti. Ve ne çok irili ufaklı yıldız vardı. Birden kendini Alp dağlarında yaşayan Heidi ye benzetti.
Heidi de tavan arasında dedesinin yaptığı yatakta yatıyor gökyüzünü gören bir pencereden yıldızları seyretmiyor muydu? Arada ki bir çok fark Heidi Peter in işliği ile ya da Peter`in güttüğü keçilerin melemesi ile uyanıyordu.
Odası da tertemiz ve kendisi gibi çaresiz ve yalnız değildi.
Onu seven bir de dedesi vardı.
Sevmek, sevgi bu kelimeleri sanki yeni öğreniyor muş casına beyninde tekrarladı. Sürekli bakışlarıyla gökyüzünde geziniyor bir yıldızdan diğer yıldıza atlıyor hepsine teker teker dokunuyordu.
Öyle güzeldi ki yıldızlar birden geri çekti bakışlarını
En çok parlayan yıldızı aradı. Evet oradaydı.
Doğruldu yatağından bir adım attı.
Yürüdü yürüdü biraz hızlandı.
Yukarı yukarı koşmaya koşarken de kahkaha atmaya başladı.
Yürümeye devam etti. Ne güzeldi burası yan yana yıldızlar.
Oda ne! Dans eden çiftler gördü nasılda mutluydular nasılda sık kıyafetler içinde kadınlar göz kamaştırıyordu yıldızlar gibi.
İlerledi biraz daha. Kendi seçtiği hani en çok parlayan yıldız hemen karşısındaydı.
Koşuyordu. Yemyeşil bir hali upuzun yıldızın kapı önüne serilmişti. Çıplak ayakları gömülü-vermişti halıya.
Halida ilerledi heyecanla.
Kapı önüne gelince kapı kendiliğinden açıldı.Uzunca mermer bir yol vardı.
Etrafında havuzlar, havuzda bembeyaz kuğular yüzüyordu.
İnsanın başını döndüren güzel bir koku ve yolun tam karşısında koskoca bir taht.
Müzik sesi geliyordu bir yerlerden.
Ritme ayak uydura uydura tahtın önünde durdu.
Tahta oldukça yakışıklı hatta hayatında hiç bu kadar yakışıklı birini görmemişti.
Genç adam ayağa kalkıp elini uzattı. Aralarında mıknatıs gücü gibi bir şey oluşmuş yaklaşıp birbirlerine göz göze öylece kalmışlardı.
Bir kaç adım daha attı. Tahttaki adam ayağa kalkıp kadına doğru ilerliyor fakat ikisi de gözlerini bile kırpmaktan bir saniye bile birbirlerinin bakışlarından ayrılmıyorlardı. Kadın hayatında gördüğü en yakışıklı en heybetli adama doğru süzülürcesine yürürken bunca zaman beni niye beklettin ki diye geçiriyordu içinden.
Nasılda büyülü bakışların var. Fakat kırgınım sana beni nasıl kendinden mahrum edebildin. Çağırmadım mı seni seni arayıp durduğumu hiç mi anlamadın. Bak bak da şu hiç tarife sığmaz o gökyüzünde olmayan hiç kimse de görmediğim mavinin hangi tonu güzel gözlerinle bak ve oku yüreğimi. Duyabiliyor musun şu delice atan kalbimi. Bak bir adım daha yaklaşıyorum sana nasıl istiyorum biliyor musun göğsünün ortasına yaslayıp orda öylece kalmak.
Vakurca yürüyordu genç adam. Her attığı adımda yıldız kümelerinin içinde dans eden onca güzel kadınlar arasında bile fark edilebilecek kadar güzelliğini tarif edebilecek kelimeler bulamadığım geceleri kıskandıracak kadar siyah saçlı beyaz tenli bin bir çiçek tarlasına düşmüş gibi insanın başını döndüren güzel kokulum.
Seni her gittiğin yerde adım adım izlediğim kalbimi yerinden fırlarcasına çarptıran derin bakışlım işte geldin onca bekleyişime mükafat mı bu?
Her gece sen uyurken seni burdan izleyip yanına gelememek nasılda acılar içinde kıvranıyordum bak bakda o derin bakışlarınla in yüreğime oku oku beni sensiz ne zor günler yaşadım. Nasıl dualar ettim nasılda yalvarışlar içinde gözyaşları döktüm. Hiç mi bir yağmur damlasında hissetmedin gözyaşlarımı.
Yakından daha da güzel olduğunu gördüm. Ne olur ne olur bırakma beni kal burda sonsuza kadar.
Bak gökyüzüne her yer bizim istediğin yıldız sarayında her şey emrinde yeter ki kal burda. Sana bu kadar yaklaşmışken seni kaybetmeye dayanamam.
Uzattı elini adam
Kadın tutarak uzanan eli kendini adamın göğsüne bıraktı. Yeri göğü sallayan fırtınadan kurtulmuş gibi sığındı adamın göğsüne. Sardı kadını adam, belinden çekerek kendine biraz daha yaklaştırdı. Bir bütün gibi iki kalp atışları birbirine karışmış her şeyi unutmuşlardı. Sıcacıktı kadının vücudu. Kadın başını kaldırdı. Adamın gözlerinin derinliğine bakarak her gece seni aradım her gece gelmek için bir çare aradım bulmak için seni. Neden göstermedin ki kendini.
Yanımdaydın ruhum bir an bile olsun ayrılmadı senden. Fakat benim dünyaya inmeme izim yok.
Fakat sen geldin. Sen kal benimle gitme.
Ölürüm sensiz yok olurum.
Kucakladı kadını. Adamın kollarında kadın öyle huzur doluydu ki kendini tamamen adamın davranışlarına bırakmış itirazsız susmaya devam ediyordu.
Adam yavaş yavaş yürüyerek geniş bir kapıdan geçerek odanın ortasında etrafı ipek rengarenk tüllerle çevrili yatağa doğru yaklaştı. Bir bebeğin incinmesinden bir çiçeği koparmaya kıyamaz gibi kadını yatağa yavaşça uzattı.
Kapattı gözlerini kadın. Bir gürültüyle aniden açtı gözlerini iki fare hızla yanından geçerken terliklerine çarpmıştı. Kadın heyecanla gökyüzüne baktı. Çok parlayan yıldız diğer yıldızların arasında kaybolmuştu.
Fatma çiçek
YORUMLAR
Fatma Çiçek
Gülüm Çamlısoy tarafından 4/18/2019 1:53:16 AM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
Teşekkür ederim.
Yeter ki gülümsemeleri saklı tutalım ve dostluğa dair bir de iz sürelim.
Fatma Çiçek
Yeter ki gülümsemeleri saklı tutalım ve dostluğa dair bir de iz sürelim.
KAFAM KARISIK YUKARDAKI YAZIYI BEN GÖNDERDIM SANDIM
Gülüm Çamlısoy
GÜLÜMSEMEK İSE HEP İÇTEN GELEN.
ÜSTELİK GÜZELLİKLER SUNMAK ADINA.
DOSTLUĞUN İZİ YÜREKTEN GELİP YÜREKTE SÜRÜLMELİ BU YÜZDEN 7 YILDIR EDEBİYAT DEFTERİNDE HASBEL KADER YAZIP EŞLİK EDİYORUM DOSTLARIMA.
EN MUTEBER DUYGU SEVGİ VE SAMİMİYET.
KAYBETMEK ÇOK MÜMKÜN AMA İNSAN ÖNCE KENDİNE OLAN SAYGISINI VE RABBİNE İNANCINI SAKLI TUTARKEN SEVMEK ZATEN İÇTEN GELEN.
KARŞILIK GÖRMESE DE İNSAN ASLA DA İÇİNİ BOZMADAN YAŞARKEN.