- 529 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SINIFIN KAPISI
SINIFIN KAPISI
- Günaydın çocuklar,
- Sağol
Eklindeki kitapları kürsüye bıraktı. Şimdi hemen yerine oturmalı, defteri mi yazmalıydı, yoksa kendini tanıtıp öğrencilerle mi konuşmalıydı?
Yeni aldığı derecesiz gözlüğünü düzeltti. Kendinden emin gözükmeliydi. Kürsüye geçti, gözlüğünü bir daha düzeltti. Sınıf defterini açtı. Defteri ve yoklama kağıdını imzaladı. Sınıftan çıt çıkmıyordu. Pür dikkat bu tanımadıkları öğretmeni izliyordu öğrenciler.
Sinirli miydi, uysal mı, nasıl davranırdı öğrencilere, dersi kaynatmaya müsaade eder miydi?
“Gülten Savur “
Yazdı tahtaya. Bu ana kadarki sessizlik birden bozuldu. Sert bir şekilde sınıfa yönelen bakışlarla
Sessizliğin hakimiyeti hissedildi.
- Ben Gülten Savur.
Alışık olmadığı gözlüğü tekrar düzeltti.
- Bu yıl tarih dersinizi birlikte işleyeceğiz.
Öğrenciler bu durumdan pek hoşlanmadılar. Bayan olması iyiydi de; geçen yılki öğretmenlerinin gelmesini ummuşlardı. O gelse dersler gırgır geçecek, ödev yapmak zorunda kalmayacaklar, kimse de dersten kalmayacaktı.
Bir öğrenci:
- Osman Hocamız gelmeyecek miydi dersimize, demiş bulundu.
Öğretmenin kaşları çatıldı, avına saldıracak bir kaplan gibi tüm vücudu gerildi. Çocuk söylediği sözün sonunda olacaklardan korkarken diğer öğrenciler de merak ve korkuyla yeni öğretmene bakmaya ve baktıkça da onlar da korkmaya başladılar.
- Senin adın ne?
Oldukça sert, asabi ve patlamayı andırır bir sesle çıkmıştı bu sözler.
Çocuk titreyen bir sesle:
- Tayfun, diyebildi.
* * *
Gülten öğretmen, kiraladığı ve tek başına kaldığı bu küçük dairenin bir köşesinde duran eski koltukta bugün olanları düşünürken ölçüyü kaçırıp kaçırmadığının muhasebesini yapıyordu. “Yumuşak davranma, ilk derste ağırlığını koy, sonra sınıfı kontrol edemezsin.”demişti babası. O da bir öğretmendi. Tecrübeli emekli bir öğretmen!
Yapısında sertlik yoktu Gülten öğretmenin. Sadece rol yapmış, başarılı da olmuştu. Şimdi öğrenciler yeni tarih öğretmeni konuşuyor, ne kadar aksi bir kadın olduğunu anlatıyorlardı birbirlerine. Sınıflar arasındaki bu geçirgenlik Gülten öğretmenin işine yaramıştı. Her girdiği sınıfta korku ile karşılaşıyor, en küçük bir olumsuzluk gözlenmiyordu.
Sınıflardaki bu sessizlik ve iteatin Gülten öğretmende güven oluşturması uzun sürmedi. Koymuş olduğu kurallar delinmeye başlayınca vermesi gereken cezaları vermemeye başladı. Kurallar delindi, cezalar ertelendi. Cezalar ertelendikçe de kurallar delinmeye devam etti. Sonra kural diye bir şey kalmadı.
Gülten Öğretmen babasından aldığı nasihatları unutmamıştı, ama uygulamak çok zordu. Katı olmak gerekiyordu, acımasız olmak gerekiyordu. Yapamadı, olduğu gibi görünmesi öğretilmişti ona.
Öğrenciler de kısa sürede Gülten öğretmeni çözmeyi başarmışlar, anında da istismar etmişlerdi. Öyle günler vardı ki Gülten Öğretmen ders işlemeden sınıftan çıkıyor, kimi gün sınıfı susturmaktan öte bir şey yapamıyordu.
* * *
Güneş pırıl pırıl, öğrenciler cıvıl cıvıldı. Gençler baharın getirdiği romantik hava ile kendilerinden geçiyor, kimi çiçekler gibi açarken kimi de o daldan o dala konan arılar gibi uçuşup duruyordu. Bu havada, zaten olmayan ders dinleme isteği tamamen gitmiş, sınıflara hakim olmak iyice zorlaşmıştı.
Gülten Öğretmen de o gün erkenden kalktı. Güneşin etkili ve parlak ışıkları odasının içine dolarken, sıkıntılı başlayan öğretmenliğinin bu ilk aylarından sonra, içinde yeniden başlamak, taze bir başlangıç yapmak arzusu belirdi. Gülümsemeye çalıştı, zorladı kendisini, sonunda gülümsemeyi başardı. Bunu ne kadar sürdürebilirim, diye düşünürken ekmek bırakmak için kapıyı çalan kapıcı ile karşılaştı. Kapıcının yüzünde de gülümseme vardı, bu iyiye işaretti, günü mutlu geçecek, hiçbir şeyi dert etmeyecekti.
Her şey güzeldi bu gün. Hava güzel, okul güzel, öğrenciler güzeldi. Gülten öğretmen mutluydu. Her zorluğun hakkından gelecek kadar da güçlü hissediyordu kendisini.
Okula geldiğinde ilk dersin zili daha çalmamıştı. Arkadaşlarıyla selamlaştı, hatırlarını sordu.
Kendisini bu günkü derslere girmeye hazır hissediyordu. Ders programına baktı. En yaramaz diye bilinen sınıfa ilk iki saat dersi vardı.
- Günaydın arkadaşlar
Haylazlar öğretmenin sınıfa girdiğini görmediği gibi, konuştuğunu da duymadılar. Herkes birbiriyle konuşuyor, şakalaşıyordu. Sıraların üzerinde gezenler bile vardı.
Gülten öğretmen bu hengamede yoklama yapmak üzere kürsüye geçti:
- 308 Ahmet
Duyan yok, cevap veren de yoktu.
- 312 Yasemin
Hayır, böyle bir yoklama yapamazdı. Sınıf başkanını çağırdı. Yoklamayı yapmasını ondan istedi.
Yoklama bitip derse başladıklarında dersin yarısı çoktan geçmişti.
- Hocam, bugün çok şıksınız.
- Teşekkür ederim. Bugünkü konumuz...
- Hocam, Fenerbahçe bu yıl şampiyon olur mu?
- Hocam, Ne olacak bu Fenerin hali?
Hangisine cevap vereceğini şaşırıyordu Gülten Öğretmen. Sessiz bir ortam olsa belki ders de işleyecek, sohbet etmeye razı olacaktı.
Sabahki mutluluk uçup giderken yüzündeki canlılık da kayboldu. Kaşları çatıldı, dişlerini sıkmaya başladı. Bakışlarındaki sertlik başka bir ortamda olsa korku oluştururdu. Öğrencilerin umurunda bile değildi.
- Susun!..
- ………….
- Susun diyorum size!
Ses o kadar yoğundu ki, kendi bağırtısını bile duyamadı. Sonra gitgide artan bağırtı ve azarlamalar da duyulmadı.
Tenefüs zili çalmasıyla Gülten öğretmen sınıftan kendisini dışarı attı. Öğretmenler odasına ilk gelen oydu. Ardından Belgin Hanım girdi, onu görünce:
- Sana ne oldu kuzum, yüzün kireç gibi.
Belgin Hanım oldukça tecrübeli bir öğretmendi. Teselli etti. Yollar gösterdi. On dakikalık tenefüs sonunda Gülten öğretmen biraz olsun sakinleşmişti. Öğretmenler odasını en son terkeden de o oldu.
Koridor bomboştu. Tüm öğretmenler derse yeni girmrş olduğundan sınıflardan yüksek sesle “Sağol” sözleri yükseliyordu. Gülten Öğretmen kendisinde bir yetersizlik hissetti. Kendi sınıflarında bu sesi neden duyamıyordu?
Sınıfa yaklaştıkça ayakları geri geri çekmeye başladı. İçinden bu sınıfa girmek gelmiyordu. Elini kapıya attı. Kolu çevirmeden bir süre böyle kaldı. Cesaretini topladı, kolu çevirdi. Kapıyı yavaş yavaş aralarken gürültü de bu aralıktan yoğun şekilde duyuluyordu. Kapı bir karış kadar aralanmışken aniden tekrar kapandı. Güçlü bir el kapıyı geri itmişti, Gülten Öğretmen elinin sızısını umursamadan kapıyı açmayı tekrar denedi. Hayır, arkada duran kişi kolun çevrilmesine de izin vermiyordu.
Birkaç defa zorladı. “Ben, öğretmeniniz, kapıyı açın, dedi. Gelirsem sonu kötü olur, dedi. Nafile, kapıyı açıp girmek mümkün olmuyordu. Bağırıp da diğer sınıfları rahatsız etmeyi, özellikle düştüğü durumun diğer öğretmenler ve öğrencilerce görülmesini istemedi. Böyle bir şeyle ilk defa karşılaşıyordu. Ne yapacağını bilmez bir vaziyette durdu, bekledi. Yapacak bir şey yoktu. Çaresizlik zoruna gitti. Gözlerinden sızan yaşlarla öğretmenler odasına yöneldi.
Öğretmenler odasında uzun uzun ağladı. Bu odaya belki de son girişiydi.
SON
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.