ACIYA BULANMIŞ MEKTUPLAR (3)
Aygün annesinin yüzüne utangaç, sıkılgan haliyle baktı. Kendisinin sanki gençlik geçirmemiş gibi davranışına üzülmüştü. Görmemezlikten gelmesini, kendini sevdasının karşısında mahcup hale düşürmemesini istese de bir annenin evlatlarını korumasının da en doğal hakkı olduğunun idraki takıldı aklının bir köşesine. Şu zaman içerisinde nice evlatlar telef olup gittiklerini gazetelerin üçüncü sayfalarında, televizyonların haberlerinde evlenme vaadiyle şarkıcı, artis yapma hülyalarının çocuksu heveslerini kandırılan simsarların çirkefliklerinin gerçeğini göz ardı etmeyen annesine içinden kızıp darılsa da; ona hak vermeden de edemiyordu duydukları, gördükleri gözlerinin önüne gelince. Fakat annesinin en kısa zamanda Göktürk’ü yakıdan tanımasını, onun çok farklı biri olduğunu bilmesini arzılıyordu ama bunu nasıl gerçekleştireceğini kestiremiyordu. Kardeşi Endam’la gece yatak odalarına çekildiklerinde uzun uzun bu durumu anlatırdı. Çok değer verdiği kardeşi Endam’ın fikirlerinden yardım almak için onu bazı geceler sabah ezanı vaktine kadar konuştururdu. Sevda düşürdüğü yüreğine söz dinletememenin sızısını onunla paylaşıyordu. Sırdaşıydı o. Aygün, neleri bahane ederek Göktürk’ü annesine ısındırmayı başaramamanın üzüntüsü onu oldukça yıpratıyordu. Çok sevmişti onu!
Ümmühan hanım Mardin’in kendine has badem kokulu köpüklü kahvesini yudumlarken eşinin sabah aceleyle dükkana gittiğinde müşterilerle nasıl bir alış veriş yapacaklarını kızlarına anlatıyor, Aygün’le Endam’da soğuk içeceklerini içerken pek fazla söze girmeden başlarını sallıyorlardı yarı dinler, yarı dinlemez vaziyette. Aygün’ün aklı karşı masada oturan Göktürk’deydi . Annesine çaktırmadan yerden bir şey alır gibi yaparak gizli gizli bakıyordu sırtı onlara dönük oturan Göktürk’e. Göktürk’lerin masası oldukça sessizdi. Konuşmaları genelde okuldaki durumları ile ilgiliydi. Ümmühan hanımdan yedikleri zılgıt susmalarına yetmişti. Çaylarını içip bir an önce oradan uzaklaşmayı istiyordu Göktürk. Daha ağır sözler söylemesinden korkarak, kafedekilere mahcup olacağı korkusu sarmıştı yüreğini.
Ümmühan Aygün’ün gözlerinin içine bakarak:
-- Aşıııkkk! Ne o, yine dalıp gittin. Önce okulunnn, sonra aşk kızııımmmm! der demez Aygün’ün başı önüne eğildi.
Utangaç minik kız edasıyla başını kaldırıp annesinin yüzüne bakarken ağlayacak gibi oldu. Kızardı yüzü, gözlerini kıstı, yutkunup güç topladı söze başlarken.
-- Anneciğim n’olur fazla üstüme gelmesen! Korkma okul durumumdan. Derslerimin hepsi iyi. İstersen gel okul idaresine sorabilirsin anne. Göktürk sandığın gençlerden değil. O da, ben de okuyacağız. Yüzünü kara çıkartmam annem, cennetim!
Ümmühan gülümseyerek:
-- Biliyorum kız! Anneyim işte, korktuğumu demiştim. Ben kızıma güveniyorum. Tamam, üstüne gelmeyeceğim ve bir gün Göktürk’le de konuşacağım. dediğinde Aygün’ün yüzünde mavi güller açtı. Sandalyesinden kalkıp annesinin yanına giderek yanaklarından öperken,
-- Canım anneciğim, seni çok seviyorum. İyi ki annemizsin sen.
On dakika geçmemişti ki; Göktürk ve arkadaşları garsona çay paralarını ödeyip giderlerken Ümmühan şefkatli bakışlarla onları süzerken hepsinin başları önde yanlarından geçerken:
-- Göktürk oğlum! Çok şaşırmıştı kendisine hitap edenin Ümmühan hanımın sesini duyunca Göktürk. O kadar korkmuştu ki; ne diyeceğini bilemedi. Dili kekemeleşti.
-- Eeee-ffeeen-diimm, buu-yuru-nuz! ecel terleri döken Göktürk’ten iki kelime çıkarabilmişti ağzından.
-- Evladım korkma! Bir gün seninle başbaşa bi görüşelim mi?
-- Siz bilirsiniz efendim. Ben istediğiniz gün ve saatte söyleyeceğiniz yere gelirim, konuşuruz. Hâlâ başını kaldıramamıştı önünden.
-- Tamam evladım, gidebilirsiniz. Ben haber yollarım sana, dedi Ümmühan hanım. Kızları Aygün ve Endam Göktürk’e bakmak isteseler de annelerinden utandıkları için bakamadılar. Onlarda kafeden sessiz, sakince çıkıp gittiler. Aygün’ün yüreğindeki sıkıntılar yerini sevince bırakıyordu. Umutlarına bahar gelmişti.
Göktürk ve arkadaşlarının gitmesinin ardından yarım saat kadar daha oturdu Ümmühan kızlarıyla. Daha evleri için alış veriş yapacaklardı. Ama onun aklını en çok meşgul eden işyerlerine gelenlerin eşi işe yapacakları ticaretteydi ve meraklanıyordu başka şeyler de olabilir mi diye. Alış veriş yapmadan önce eşinin yanına gitmeyi düşünüyordu. Sabah evden ayrılırken yarında kalan konuşmasının ardındaki gerçeklerin ne olduğunun da sıkıntısı düşmüştü yüreğine. Kızlarına baktı baktı! İkisini de çok seviyordu. Mardin’in sokaklarına çıktıklarında boylu boslarına, güzelliklerine nazarlar değmesinden korkuyordu. Özellikle okuluna devam eden Aygün’ün başına talihsizlikler gelmesinden endişeleniyor, eşine göz kulak olmasını her zaman tenbihliyordu. Gençlerin bakışları moralini bozuyor, tanımadığı insanların yakın tanıdıklarını evlerine göndererek dünürcülük havası estirmeleri canını sıkıyordu. Bir akşam üç ev ötelerindeki komşusu Aysel yanına bir kaç bayan arkadaşlarını alarak gelmişlerdi elinde bir kutu çikolatayla. Ümmühan çok şaşırmıştı çikolatayla gelmelerine. ’’hayırdır inşallah’’ diyerek eve kabul etmişti. Saatler ilerleyince Aysel hanım ağzındaki baklayı çıkarmıştı. Kızı Aygün’ü Mardin’in toprak ağalarından Şehmuz’un oğlu Ramazan’ın bir kaç kez çarşıda görmesiyle çok beğendiğini dile getirmişti Aysel hanıma. Aysel hanım onların evlerinde hizmetçi olduğu için ona isteğini dile getirmiş ve o da Ümmühan’ları ziyaret ederek durumu açıklamak, kız anasının gönlündeki havanın olumlu olması halinde en kısa zamanda Ramazan’ın aile fertleri ile birlikte Aygün’ü resmen istemeye geleceklerdi. Ramazan’ın etrafında fır dönen kızları bırakıp Aygün’e gölünü kaptırmıştı ama bundan Aygün’ün hiç mi hiç haberi olmamıştı. Olsaydı Göktürk’e söylerdi bunu.
Kahveler ağız tadıyla içildikten sonra Aysel hanım durumu açıklayınca kaynar sular başından dökülmüşçesine bir çığlık atmış, apar topar onları evden kovarken ’’ benim ağaya, zengine kız verecek kızım yok! Alın şu çikolatanızı da gidin buradan!’’ diyerek kovmuştu Aysel’i ve beraberinde gelen bayanları. Ya kocası Ferit bey evde olsaydı! Saha vahim durumlar olabilirdi. Aygün’ü isteyen aileyi hiç sevmiyordu Ferit bey. Ağalık düzenine çocukluğundan beri nefret ediyordu. Elinden gelse şeyhlerin, şıhların, ağaların sömürgesindeki köyleri özgürlüğüne kavuşturacaktı. Mardin’in asaletine gölge düşürenlerin yok olmasını istiyordu. Karın tokluğuna çalıştırılan, ellerinden tüm imkanları alınan insanların sıkıntılarını yakinen bilen adamdı Ferit bey. Kızını bir ağanın oğluna gelin vermeyi arına yediremezdi. Köhnemiş fosiller, ağalık düzenin vampirleri olarak nitelendirirdi toprak ve emek hırsızlarını. Kaç kez başı belaya girmiş, araya valiliğin girmesi ile olaylara meydan verilmemişti ama Ferit’e olan husumetleri devam ediyordu. İki kez dükkanının camları kırılmıştı gece yarısı.
Endam annesinin dalgın dalgın Aygün’e baktığını görünce:
-- Anne! Niye öyle dalgın dalgın bakıyorsun kardeşime? Duyulandın galiba? Canım benim...
-- Senin başını bağladık kızım ama Aygün’üm de elimizden uçup gidecek diye çok korkuyorum. Onun için bazen kaygılarım oluyor da güzel kızım için, dedi üzgün ve duygusal haliyle. Aygün, ablası söze başlamadan atıldı annesinin sözlerine karşılık!
-- Yapmaaaa anneciğim! Kimse beni senden koparamaz! Okulumu bitireceğim. Karşına edebiyat öğretmeni bir kızın olarak çıkacağım. Sen olumsuz şeyler düşünme! diyerek sarıldı annesine.
Gözleri yaşarmıştı Ümmühan’nın. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
-- Tamam, tamam tatlı kız. Haydin babanızın yanına gidiyoruz. Ordan da alışveriş yapar eve döneriz sultanlarım. Yüzlerde gülümsemeler çiçek çiçekti.
Kafeden ayrılarak Mardin’in dar geçitli yollarından babalarının iş yerine yol alıyorlardı huzrula hafiten esen rüzgârın eşliğinde...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
YORUMLAR
Güzel ve akıcı, güzel ve gizemli hikayenin devamını okumayı sabırsızlıkla bekliyorum. Çok güzel gidiyor,saygılar.
direniş
Hikaye devam edecek inşallah. Beğenmen mutlu etti beni. Uzun yazılar pek okunmuyor ve çok hikayelerimi bir kaç kısım yayınladıktan sonra geri kısımlarını yayınlamadım. Kitaplarıma saklıyorum hikayelerimin tamamını.
Abim senin de gurbet yazıların var. Hepsi de çok iyi. Devam etmeni isterim ve yazmayı alışkanlık haline getirmeni isterim ki; süreklilik yazılarda daha mükemmele gitmek için yol alınıyor diyebilirim.
Selam ve saygılar abim..