- 646 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOCUKLUK MANTIĞIM-3
Hayattan geçerken neden uzun yol çizerler?
Çocukluğumda köy evlerinin girişinde “güneşlik” denilen giriş bölmesi bulunur, oradan “ha-yat” denilen koridora çıkılır, oradan da diğer odalara girilirdi. Her zaman oturulan, mutfağın ve ocak başının da bulunduğu odaya “içeri” denirdi…
Biz çocuklar içeriden hayata çıkışta hemen kapının çıkışından düz bir çizgi üzerinden gidece-ğimiz tarafa doğru yönelirdik. Oysaki büyükler hayata çıkışta bir yay çizerek hayatın ortasına gelir oradan gideceği kapıya doğru giderdi. Çocukluk aklımla onların yolu gereksiz yere uzat-tığını düşünürdüm. Tabi ki o zamanlar yürümenin yararlarını ve ivme, merkezkaç kuvvet v.s. gibi şeyleri bilmezdim.
Büyüklerdeki yaralar daha az mı acır?
Köyde düşe kalka büyürdük. Sık sık oramız buramız yaralanırdı. Tabi ki çocukların ilk tepkisi ağlamak olurdu. İyi ama aynı yaralar büyüklerde olduğu halde neden onlar ağlamaz, yalnızca yüz ifadeleriyle acı duyduklarını belli ederlerdi. Hatta bazen onu bile yapmazlardı…
Bir kardeşim düşmüş, yara almış ama ağlamamıştı. “İyi ki büyüğüm, yoksa çok acır ağlarım” demişti… Yani büyüklerin yaraları az acır, küçüklerin fazla acırdı ona göre…
Geleceğin matematikçisi o zamanlar belli miydi ne! Ben şöyle düşünürdüm… Büyüklerin vücudu daha büyük olduğundan aynı büyüklükteki yaranın vücut büyüklüğüne oranı çocukla-ra göre daha küçük oluyor, o nedenle daha az acı duyuyorlardı.
Belki de doğrusu onların acılara daha dayanıklı oluşu ama çocukluğumda bunu anlayamazdım.
Öğretmene çiçek vermek
Giresun’un o yem yeşil fındık bahçeleri içinden geçerken gördüğümüz o rengârenk çiçeklerden koparıp öğretmenimize götürürdük. Öğretmenimiz buna çok memnun olur ve mutlu bir ifadeyle bizlere teşekkür ederdi. Öğretmenimizin bu derece memnun oluşunu asla anlam ve-remezdim. Bu çiçeklerin hiçbir güzel tarafını göremezdim. Birçoğu ya hiç kokmaz veya koksa da pek hoş bir kokusu bulunmazdı.
O zamanlar öğretmenimizi asıl memnun eden unsurun o minicik ellerden kendisine uzanan çiçekler değil de kendisine çiçek yerine sevgilerini veren o minicik yürekler olmalıydı.
Bir gün yine okula giderken bahçemizden geçerken öğretmenime vermek üzere bir demet çiçek toplamıştım. Okula varmadan önce bir sınıf arkadaşım elimdeki çiçeği görünce benden istedi. Bunu öğretmenime vereceğimi söyledim ama o da zaten öğretmene vereceğini söyleyince çiçeği ona vermekte bir sakınca görmemiştim. Daha sonra ablam elimde çiçeği göremeyince sordu, ben de o arkadaşıma verdiğimi söyledim. Öğretmene vermek istediğimi hatırlatınca zaten onun da öğretmene vereceğini söyledim. Ablam “Öyle miiii!” diye tepki göstermişti. Bu tepkiye bir anlam veremediğimi görünce “Öğretmenin gözüne o giriyor ama!” diye kısa bir açıklama da yapmıştı.
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim. O güne kadar öğretmene verilen çiçeği yalnızca onu memnun etmek için vermiştim. Onun teşekkür etmesini bize karşı olan sevgisinin değil kendi-sinin memnuniyetinin ifadesi olarak düşünmüştüm.
Keşke o zamanki sevgiden karşılık beklemeyen benliğime geri dönebilsem. Keşke herkes hediyeden amacın onun sevgisini kazanmak değil de mutlu olmasını istemek olduğu görüşünde olsa… Çocukluğumdaki ben gibi…
(devam edecek)
Kadir Tozlu
02.04.2019
YORUMLAR
Çocukluğumuzdaki biz.
Hala saklı o yanım ve o günlerim.
Kadir Babam, yüreğinize sağlık değerli büyüğüm.
Ellerinizden öpüyorum.
Kandiliniz mübarek olsun.
Her daim saygımlasınız, Kadir Babam.
Selam ve sevgimle.
superbaba
Sevgiler...