- 823 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ESKİLERDE ESKİLER ESKİ İNSANLAR
ESKİLERDE ESKİLER ESKİ İNSANLAR
O zamanlarda tohumlar daha bozulmamıştı.
DNA lar GD ler daha orijinalleri varken bir başka idi. Nesil daha genetik yapıları ile oynanmamış halis muhlis saf arı tertemizdi. İlaçlar tozlar eczaneler zehirler yoktu. Maraz maraza ne idir bilinmezdi. Ne zaman ki folidol geldi naturamız bozuldu. Folidol bizi ve doğamızı zehirledi. Leylekler bile gelmez oldular.
Gara buğday gitti sarı buğday topumuzu yedi. Biz öldük de dirildik. Tamam, ömürler uzadı ama neden nasıl gel de sor bir bakalım. Kesile biçile bir hal olduk. Ne fıtığımız kaldı, ne saframız. Kalbimizi de ellediler. Ömürler uzadı 60lar 100lere dayandı. Lakin koftiyiz. Bakın eskilerden bahsedelim; nasıllarmış görelim bir. Goca garı ilaçları deyip geçmeyin, onlar ilacın hası. Bozulmamış doğadan alınan çareler umarlar. Lokman eserleri. Yan tesirleri olmayan acı dülekler. Bilen ler gelecek nesillere taşırlardı. El verilir ser verilirdi. Otacılar şimdi lerde yasaklandı. Ehil değiller deye. Onlar insanları öldürmediler. Şimdilerdeki tıp baronlarının işine gelmiyor. Neyse bunları hepimiz biliriz. Biz eski bizleri duyalım duyuralım.
Helvacı mıza 100 yıl öncesi sadece ekin arpa burçak vardı. Tarım deyince bu bilinirdi. Bağ pamuk akala yoktu. Sarı goza denilen bir tür vardı. Goza didilirdi. Tabi gabak da; öküz kabağı bal kabağı, saplı kabak bunlar varda. Bostan haliyle ihtiyaçlar. Mal maşatla birlik yenen ürünler. Buğday adama, arpa hayvana, gabak öküze gerek. Dedemin Azaklıda bir gabak tarlası hatırlarım. Rahmetli Cavit pehlivan la gabakların arasında saklambaç oynardık. Gabağın arkasına eyice pusar saklanırdık. Semer kadar varlardı her biri. Gece ay ışığında ürkütücü görünürdü korkardık. Ekin, arpa tarlalarını severdim ben. Biçildiğinde bir hoş olur oraları. Dokuz dönümlerin oralar olduğu gibi tamamı anız tarlası olurdu. Aynen, havaalanı gibi. Bir yıl oraya askeri pırpır uçakları indi. Koştuk baktık merakla bütün çocuklar oradaydık. Daha tren görmeyen bizler uçak görmüştük yerde. Hayatımızın anısı oldu. Yeri geldi o ekinler nasıl biçilir döğülür; arpa buğday olur. Ali cin gibi afacan. Baba akşamdan söyler, yarın ben öbür tarlaya gidecem, oragcı gelecek sen oragcıyı yol azındaki tarlaya götür. Sabah güneş doğalak varılar ekin talasına; cin Ali cinlik yapar gene oragcının orağını gıyı boyundaki ormanlığa saklar. Oragcı Aliye git orağı bul getir ben biraz kestireyim der. Akşam olur baba sorar ne yaptın der. Ali baba orakcıyı kandırdım, orağını sakladım der. Der de şamarı da yer. Bu boşuna değil o zamanlar orak vardı. Orakçı da vardı. Orta boy bir tarla. Aynı tarlamı değimli siz bilin. Yol kenarında bir ekin tarlası. Bu defa dümbelek Veli öle deyelim adını. Oragcı Hamza güneş doğalak ekin talasının gıyısına oturmuşlar sangi sapsarı denize bakarlar. Güneş bir adam boyu çıkmış, geçen geçmiş yoldan, kendi tarlasına iş başı etmiş. Hamza gürbüz iri yapılı. Veli ufarak narin ama tırlak ve fırlak. Sanısın dümbelek söz ezgi nağme ustası. Ayaklı gramafon mübarek. Hamza alır eline orağı, atla sırtıma vur dümbeleğe der Veliye, eğilir çalar orağı ekinlere. Veli de Hamza nın sırtında kurar bağdaşı çalar söyler. Akşam olmuştur dönenler ne görsün tarla biçilmiş. Destinin üstünde şımşırık silik terden beyazdan dönmüş reng atmış grileşmiş. Biraz bekle terin gurusun destiyi dikme demiş geçen ihtiyar. Veli Hamza nın eğilip de doğrulmayan belini çiğnemiş düzlemiş. Geçenler maşallah demişler her ikisine de. Dahası bunun harmanı var, döğme si var.
Başka sofraya…
_____________20Vahdettin19__________
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.