- 407 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GAHBE AVRATLIYIM VERDİRMEM !
GAHBE AVRATLIYIM VERDİRMEM !
Zalim yıllar ne de çabuk geçiyor. Arkasında sayısız günler bırakırken, bir de geriye dönüp bakıyorsun ki tanıdığın, bildiğin kişiler yavaş yavaş yaşlanıyor, güneşin suyu kuruttuğu gibi aramızdan tek tek sessizce ayrılıyorlar.
Çolağın İbili, yaşlanmış, eski gücü, kuvveti kaybolmuş, artık vücudu onu taşıyacak durumda değildir. Her gün bir yeri ağrıyıp sızlamakta “ahla ofla” ömrü geçmektedir. Yine de nüktedanlığına devam edip eşi-dostu güldürmeye çalışsa da eski neşesinin kalmadığının kendisi de farkındadır. Oğulları onu kolundan tuttuğu gibi Kırşehir’e getirip birkaç doktora muayene ettirdiler. En son muayene olduğu Dr. Rıfat Kayadelen onu Devlet Hastanesi’ne yatırdı. Birkaç tetkikten sonra şimdiki gibi tahlil “netice alacak” imkanlar olmadığından “kesin netice alması,” yani hastalığın adının konması için daha iyi imkanlara sahip olan Ankara’da bir hastaneye İbili’nin sevkini yapar. Oğlu Duran, refakatinde Ankara’ya bindikleri otobüsle iki saatlik bir yolculuktan sonra Mamak’ta ikamet eden ağabeyi Şık Hasan’ın oğlu Ali’nin evine misafir olurlar.
Ali yıllar öncesinden tarlanın, tapanın karın doyuramayacağını anladığından askerden sonra Ankara’ya gitmiş, bir dairede iş bulup çalışmaya başlamıştı. Aradan geçen zaman içerisinde kendi gayretiyle çok sıkıntılar çekmesine rağmen evlenip çoluk çocuğa karışmış, Mamak semtinde de bir gecekonduya sahip olmuştu. Hoşbeşten sonra yemek, çay, kahve, şuradan, buradan laflama derken gecenin ilerleyen saatlerinde yataklarına çekilirler.
Sabah Ali ve hanımı erkenden kalkıp misafirlerine yavan yaşşık bir kahvaltı hazırlayıp onları yataktan kaldırırlar. Kahvaltıdan sonra bindikleri Belediye otobüsüyle Ali’nin çalıştığı işyerine yakın bir yerde otobüsten inerler. Ali misafirlerini dairenin önünde müsait bir yere oturtup doğru müdürünün odasında soluğu alır.
Müdüre olanı biteni anlatıp ondan bir hafta mazeret izni aldıktan sonra misafirleriyle tekrar bir Belediye otobüsüne binip bir müddet yolculuktan sonra Numune Hastanesi’nin önünde inerler. Hasta kayıt kabule İbili amcasını yazdıran Ali onun oturması için altına bir sandalye arama telaşındayken doktorun kapısındaki hemşirenin “İbrahim Derinyol sıran geldi” duyurusuyla Duran’la beraber amcasını odaya alıp muayene sedyesine yatırırlar.
Doktor hastasını baştan aşağı muayene ettikten sonra kan vermeye gönderir. Kan tahliliydi, yok efendim idrar tahliliydi derken işler uzamakta her gün hastaneye gidiş gelişler sorun olmaktadır. Ali, amcaoğlu Duran’ı ikna edip onu köye işlerinin başına gönderir.
Arkası gelmeyen hastane, ev gidiş gelişleri ve yeme içme masraflarını amcasının itirazlarına rağmen Ali karşılamakta amcası da buna çok kızmaktadır. Hayatında paraya, pula önem vermeyen, ömrü bonkörlükle geçen Çolağın İbili’ye bu durum “Yeğenime yük oluyorum” ezikliği vermektedir.
Yapılan tetkiklerde İbili’nin kanser olduğu, az bir ömrünün kaldığı anlaşılmıştı. Doktor bunu hastasına duyurmadan Ali’ye bir bir anlatmış, dolayısıyla da Ali’nin yüzü üzüntüyle biraz asılmıştır.
Doktor hastayı yarın son bir defa daha getirmesini, ona göre ağrı kesici ilaçlar yazacağını Ali’ye anlatırken konuştukları, üzüntüden kendinden geçmiş olan Ali’nin kulağına girmiyordu bile.
Akşam otobüsle eve dönerlerken Ali’nin üzüntüyle yüzünün asık olması amcasının dikkatinden kaçmaz. “Acaba bende kötü hastalık var da yeğenim benden saklıyor yüzü ondan mı eğri, yoksa aileye yük oluyorum da bunun için mi” diye veise kapılır. Gerek Ali’nin ona para harcatmaması, gerekse hastalığı onun moralini iyice bozmuş, sabahı yatakta beri öte dönmekle diri etmiştir.
Sabah son defa hastaneye gitmek için bindikleri otobüs ağzı beraber tıklım tıklım dolmuş, yolcuların çoğu ayakta güçlükle durmak suretiyle yolculuk etmektedirler. Ali, rica minnet ayakta yolculuk yapan amcasına oturması için bir gençten müsaade alıp onu oraya oturttuktan sonra bilet almaya yönelir. Kalabalığı yararak düşmesin diye tuttuğu parayı havada elini yumruk yaparak biletçiye doğru yönelirken haliyle ceketinin kolu da dirseğine doğru toplanmış bileği meydana çıkmıştı. O anda hastalığı bir yana bırakan Çolağın İbili boyunun da uzunluğundan faydalanarak fırladığı gibi “Gahbe avratlıyım sana para verdirirsem” diye o gür sesi otobüste yankılanırken uzun koluyla, Ali’nin bileğini havada kavramış, kolların görünümü dışarıdan bakıldığında adeta “çomak çeken” bir el şeklini almıştı.
Yolcular arasında o gür sesin verdiği gürültü ve hayatta asla duymadıkları bu yemin karşısında oluşan “şaşkınlık ve panik havası” bir süre sonra yerini gülüşmelere bıraktı. Şoku atlatamayan şoför yolcuları bir durak sonra indirirken kimi olanlara gülüyor, kimi de niçin ilk durakta durmadın diye şoföre bağırıp, çağırıyordu.
ERDOĞAN ÇALIŞKAN 02 02 2012 KIRŞEHİR. GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR.
NOT: Öyküleri şahısları küçük düşürmek mirasçılarını rencide etmek için yazmadım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.