- 580 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TARIMSAL KALKINMA OLMADAN OLMAZ -1. bölüm
Kalkınma, bir sermaye birikimi sürecidir. Ülke nüfusunun bir bölümünün sermaye birikimi işlerinde çalışabilmesi için, bunların cari tüketim gereksinimle-rinin nüfusun geri kalan kısmı tarafından karşılanması gerekir.
Geri kalmış ülkelerde, tüketim mallarının en önemli bölümünü, gıda maddeleri oluşturduğundan tarım sektörünün, kalkınmada özel bir önemi ve rolü bulunmaktadır.
Gerçekten, insanlar ancak tüketmek zorunda oldukları gıda maddeleri başkaları tarafından üretildiği ölçüde yatırım işlerinde çalışabilirler.
Bu olanak da tarım sektöründe, adam başına verimin arttırılması ile sağlanabilir.
Türkiye olarak sanayileşme ve diğer bazı alanlarda gelişmeler kaydediyor olmamıza rağmen tarımsal alanda maalesef sürekli geriye gidiyoruz. Bunu her yıl ithal etmekte olduğumuz tarımsal ürünlerin çeşitliliğinden de anlamak mümkün.
Elbette ki sanayileşme olacaktır. Elbette ki her alanda gelişmeye ve büyümeye ihtiyacımız var. Ancak tüm bunları yaparken eğer tarım sektörünü kendi haline bırakır isek aslında diğer alanlarda göstermekte olduğumuz ilerlemenin de uzun vadeli olamayacağını
Bilmemiz gerekir. Tarım ile sanayileşmenin birlikte yürütülmesi kalkınma açısından çok önemlidir.
Dünyanın birçok ülkesinin sahip olmadığı coğrafi konuma sahip bir ülkeyiz. Ancak, ne tarım alanında ne de sanayi alanında marka olmuş bir tek isme sahip değiliz dünya piyasasında. Bu gerçeği görüp, bu noktadan hareket ettiğimizde Türkiye’nin gelişiminin tarımsal kalkınma hamleleri ile mümkün olacağını görürüz. Çünkü ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili, akarsuları ve su kaynakları doğru kullanıldığında yeterli seviyede olan verimli topraklara sahip bir ülkeyiz. Bunun yanında dört mevsimin bir arada yaşanabildiği ve uygun iklim koşullarına sahip bir ülkeyiz. Tarım alanında çalışabilecek yoğun bir işgücüne sahibiz. Tarım için gerekli tüm şartlara sahip kaç ülke var dünyada hiç düşündünüz mü? Biz bu şartların hepsine sahip iken ve dünya sıralamasında ilk sıralarda yer almamız gerekirken maalesef içler acısı durumdayız.
Gelişmiş bir ülke olabilmemiz ve sürdürülebilir büyümeyi devam ettirebilmemiz için tarım sektörünün gelişmiş olması gerekir. Şayet, tarımın ihtiyacı olan insan gücünü karşılayıp geri kalan insan gücünü farklı alanlarda kullanırsanız yani önceliği tarıma verirseniz gelişmişlik düzeyiniz artar ve bu her alanda gelişmeye etki eder. Tarım için elverişli topraklara sahip iseniz ve bu toprakları gereği gibi kullanıyorsanız gelişmeye katkı sunabilirsiniz. Aksi halde balon şişer şişer ve bir yerde patlar. Tarım alanında çalışan bir kişi ürettiği ve kazandığı ile bir kişiyi daha besleyip bakabilecek, onun her türlü ihtiyacını eksiksiz giderebilecek durumda ise siz gelişmişlikten söz edebilirsiniz. İkinci kişiyi de alır o zaman tarım dışı istihdamda kullanırsınız. Öncelikle işsizliği önlemiş, köyden kente göçü önlemiş ve köylünün refah düzeyini katlamış olursunuz ki, tarım gelirlerinin yükselmesinden kaynaklı birikimi de diğer sektörlerin gelişimi için kullanırsınız.
Yıllardır geliştirilemeyen tarım ekonomisi nedeni ile bugün geldiğimiz noktada bırakın bir kişinin diğer bir kişiyi geçindirebileceği kazancı elde etmesini, kendini geçindirecek durumu olmadığı gibi ağır borçlar altına girmektedir üretici. Bırakın para kazanmayı ürettiğinden büyük zararlar etmekte. Harcamış olduğu kendi işgücü de cabası.
Sanayi hammaddesinin çoğunluğu tarımsal ürünlerden karşılanmaktadır. Tarımsal ürünler yetiştirilmediğinde sanayi sektörü hammaddeyi yurt dışından almak zorundadır. Bu da ithalatı kamçılamakta, üretmek için tüketmek zorunda kalan bir ekonomik sistemin oluşmasına sebebiyet vermektedir.
Tarım üreticileri üretim yapmak yerine, büyük şehirlere göç etmekte ve büyük şehirlerimizde çeşitli sıkıntılara maruz kalmaktadırlar. Bizler kendi üreticimizi kendi elimizle sevgilisi olan toprağa küstürmekteyiz. Gönülden bağlı insanları sevgilisinden ayırırsanız mutsuz ve umutsuz insanlar topluluğu oluşturursunuz. Mutsuz insanların etrafındaki diğer insanları da mutsuz etmesi kaçınılmaz olacaktır.
Türk tarımının olması gereken yere gelmesi için çiftçiyi çeşitli paralarla desteklemekten ziyade emeğinin karşılığını alabileceği sistemler geliştirmemiz lazım. Elbette ki devlet tarımsal üretimi desteklemek zorunda ama bu desteklemeler gerektiği zamanda ve gerçek ihtiyacı olanlara yapılmalıdır. Bu konuda oldukça şikâyetler mevcut. Yapılan desteklemelerde tarımsal faaliyetlere ömrünü adamaya hazır olup bu konuda yeterli imkân bulamayanlar yerine çoğunlukla mevcut işini büyütmek isteyenlere fırsat tanınmaktadır. Kurulu düzeni olan bu girişimciler zaten bu işi yapmaya güçleri yeten kişilerdir. Öte yandan gönlünü, canını ortaya koyan fakat desteklemelerdeki bazı maddeler nedeni ile bu imkânlardan faydalanamayan bir çoğunluk söz konusu. Örneğin; on veya on beş adet koyunu olan bir insana şu kadar metrekarelik bir arazi ya da hazır kurulmuş bir ağıl v.s gibi şartlar öne sürülmekte. Ya da, bilmem son kaç yılını köyde ikamet etme şartı gibi önleyici maddelerle işleri zorlaştırılmakta. On-on beş koyunu olan vatandaş gücü yetse zaten bu sayıyı çok yükseklere taşıyacaktır ya da hayvanlarının barınaklarını yapmış olacaktır. İşte bu durumda kendi çabaları ile ayakta kalmaya çalışan hevesli insanlara destek sağlanmalıdır ki ağılını da yapabilsin, hayvanlarının sayısını da arttırabilsin. İşte bu durumdakilerin eli tutulsun ki verdiği emek o insanı kurtarabilsin. Bu örnekler oldukça çoğaltılabilir. O kadar güzel ve örnek projeler hazırlayan ve bu işe gönlünü, hayatını adamaya hazır insanlar var ki köyde yaşamadık-ları gerekçesi ile bu olanaklardan faydalanamamakta-dırlar. Yaşadıkları ilçe ile faaliyette bulunmak istedikleri köy arasında sadece üç kilometre mesafe olmasına rağmen desteklemelerden faydalandırılmayan üreticiler mevcut. Tarımdan kazanamamış büyük şehirlere göç etmiş sonrasında da “belki desteklemelerden faydalanır yine köyümde üretime katkıda bulunurum” hevesi ile tekrar köyüne dönenler var. Var ama bu seferde, son birkaç yılını köyde ikamet etmiş olma zorunluluğu bulunduğundan tamamen eli kolu bağlı bekleşen ve atıl durumda insanlar var.
Desteklemelerin dışında toprakların bölünüp küçük parçalara ayrılması önlenmiş, arazilerde toplulaştırma çalışmaları başlatılmıştır. Bunun yanında ülkemizdeki birçok köyde, çiftçilerimizi eğitecek, bilgilendirecek ve çiftçilerimizin sorunlarını çözüme kavuşturacak İl ve İlçe Tarım Müdürlüklerince görevlendirilmiş, kendilerine görev aldıkları köyde çalışabilecekleri binalar tahsis edilmiştir. Ne var ki, çiftçimiz bu insanların ne amaçla köylerine gelip gittiklerini dahi bilmemektedirler. Bu konuda yaptığım araştırmalarda çoğu yerde bu görevlilerin yüzlerini dahi gören olmadığı gerçeği var. “İlk zamanlarda gelip binada bir şeyler yapıp birkaç saat kalıp sonra gidiyorlardı. Halkın içine çıktıkları yoktu. Uzun zamandır ne gelen var ne de giden!” serzenişleri oldukça fazla. Sahi bu insanlar görev yerlerinde olmayıp nerelerde oyalanmaktalar? Bu konuda sıkı bir denetim mekanizması neden kurulamıyor? Maaşlarını aldıklarında acaba yarısını köylüye mi yolluyorlar ki bu kadar rahat davranabiliyorlar? Vurdumduymazlık saymakla bitmiyor tarım sektöründe.
Bu çabalar tarımsal sorunları halledecek çözümler değildir. Bizim daha acil çözümler üretmemiz ve uygulamaya başlamamız gerekiyor. Tarımsal kalkınma anlamında soruna farklı bir gözle, farklı açılardan baktığımızda tarımımızın kalkınması için acilen yapılması gerekenleri başlıklar altında inceleyelim.
1-Eğitim ve Modernizasyon: Öncelikle bilinçli üreticiler yetiştirerek sorunu temelden çözmeye başlamalıyız. Bunun dışında üretilecek suni çözümler temelsiz bina inşa etmeye benzer. Dededen, atadan kalma yöntemleri bir defa kenara bırakma mecburiyetimiz var. Tarımsal alandaki yaşlı nüfus yerine konusunda eğitimli, bilgili, donanımlı, kalifiye insanlar ile gençleştirme yapmalıyız. Gençlerimizi gelir arttırıcı tedbirler ile tarım alanındaki çalışmalara yönlendirmeliyiz. Tarımla ilgili daha üst seviyelerde ve ülkemizin şartlarına göre çözüm üretecek okulları devreye sokmalıyız. Araştırma ve geliştirme kuruluşları ile üniversitelerin ortak çalışmalarına imkân sağlayacak düzenlemeleri hayata geçirmeliyiz.
Tarımsal alanda bilgi donanımına sahip üreticiler yetiştirebildiğimizde tarım faaliyetleri de teknoloji alanında yerini almaya başlayacaktır. Modern teknolojiler ile yapılacak üretimler tarımın geleceğini etkileyecek ve verimlilikte yaşanan sıkıntıları en aza indirecektir. Hem zaman, hem insan gücü, hem de ekonomik tasarruflar sağlayacağından bu alanda elde edilen tasarruflar sanayileşme alanında kullanılabilecektir. Bu sebeple, tarımsal kapasitemizi güçlendirerek, tarımsal teknoloji sektörünü geliştirecek adımlar atmamız gerekiyor. Kısacası, tarım, endüstri ve akademik çalışmaları birleştirmemiz ve işbirliği yapmalarına olanak sağlamamız gerekiyor. Tekraren belirtmemiz gerekir ise sadece sanayi veya sadece tarım alanında yapılacak atılım ileride sıkıntılara sebebiyet hazırlayacaktır. Her iki alanı birlikte hareket ettirmek zorundayız. Tarımın sanayiye, sanayinin de tarıma ihtiyacı olduğunu ve birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu unutmamak gerekir.
DEVAM EDECEK.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.