Oyumun Değeri Ne kadar?
Ne zaman sandığa gitmeden akıllı telefon uygulaması ile veya internet üzerinden oy verebiliriz, 30 yıl içinde mümkün alabilir mi? Zor..
Olabilmesi için belkide, son on yılda dünya gündemine giren blockhain teknolojisi veya coinler kullanılabilir.
Şöyleki; bu teknolojide değişmezlik kuraldır. ancak ileri bir teknoloji ile üç kod üretilip;sanal alemde; biri sandık mahaline giriş, biri oy verme işlemi ve deftere (white papere yazım) son işlemde ikinci işlemi gerçekleştiğinin mühürlenmesi ve silinmesi olabilir. Yine de çok ileri bir teknoloji gerekiyor ki, imkansıza yakın.. neyse... teknik bilgim sınırlı, felsefesiyle idare edin.
Seçimlerde, kapalı kabin içinde kimin kime, nereye oy verdiği belli olmuyor ki, en doğrusu da bu.
Oy verirken sanki ağır ceza hakiminin gerekeli karar yazması gibi, ergenlik dönemindeki bir gencin sevdiğini terkedip etmeme kararını düşündüğü gibi bir vicdan-akıl ve gerçeklik muhasebesi gerekiyor.
Son seçimlerde medyaya bazı fotoğraflar yansıdı. Seçmen, kime oy verdiğini belgeler nitelikte fotoğraf çekebilmiş.. Yani kendini kanıtlama peşinde.Kime yaranmak istiyorsa... Bu yasak. lakin sandık kurulunun bunu farketmemesi de bir başka sorun. Cep telefonuyla kabine girilmez. bunu sağlamak için devletin yaptığı sınavlar gibi seçmenlerin üzerinin aranması mı gerekiyor illahi..Gerekiyorsa bu da yapılmalı.
Geçenlerde de bir haber çıktı yine.
Japonya’da; lise mezunu olmayan ve yaşı epey ilerlemiş insanların oy kullanmadığı yazıldı, çizildi.
Yalnız bu haber, teyit.org sitesi tarafından araştırılıp yalanlandı. Japonya’da kanuni hakkı olan herkes oy kullanabiliyormuş, doğrusu bu.
Lakin bu haber yalan da olsa, bir gerçeklik içeriyor..
Kulakları cınlasın bir manken vardı; dağdaki çobanla benim oyum eşit mi olacak diye...
Ne köpürmüştük o zamanlar..
Eşitlik ilkesine aykırılıktan tutunda, insanı hor görme, daha ileri boyutta köylüyü, işçiyi, hor görme türünden verdi veriştirmişti büyük çoğunluk..
Lakin haklı çıktı be!
İlgili manklenin ismini unuttum ama fikir olarak; mankenlik mesleği yapanların da bir çoğumuzdan ileri olabileceğini yaşayarak öğrendik. Mankenlik mesleğine saygı bile duyulmaya başlandı belki de, tefekkür ehli bakımından.
Yeni ekonomik çağ dönüşümü arefesindeyiz.
30 yıla çok şeyler değişicek, yaşarsak göreceğiz, teknolojinin felsefesi geçmiş çağlardan gelen bir çok fikri değiştirecek.
Ülkemizde de seçmenin oy değeri değiştirilmek zorunda.
Nasıl değiştirilir?
Diplomaya göre mi?
Zenginlik-fakirliğe göre mi?
Diploma türüne-dalına göre mi,
Yaşa göre mi,
Coğrafi olarak büyüdüğü yere göre mi,
vb vb
Lakin bu konu gittikçe toplum tarafından tartışılır hale gelecek, gelmek de zorunda.
Çünkü, kuşak farklılıkları bariz ortaya çıktı artık. Gittikçe de ebeveyn ile çocuk arasındaki anlayış farklarının arası açılıyor.Bunun önüne kimse geçemez. Değişim kaçınılmaz denir ya, aynen öyle veya değişmeyen tek şey değişimin kendisidir gibi...
Doru bilginin değerini, bir olayın kökünden en uç yaprağına kadar araştıran bir genç nesil geldi, geliyor. Bunun yanında devlet aygıtının milletleri, toplumları zapturapt alma eğilimleri de değişiyor tabii. Lakin gençler otorite konusunda en çok doğru fikre ve bilgiye önem vererek büyüyor. 68 kuşağı, 82 kuşağının büyük bölümü zamanın gerisinde kaldı..
Görünen köy kılavız istemez..
Eğer ki;
Abd’de eyaletler Waşington’dan ayrılma kararları almazsa;
Çin’de siyasi ve üretim anlayışı değişip iç karışıklık çıkmazsa;
Rusya’nun eski SSCB fikri yeni düzene uyarlanıp devam ederse;
Arap bölgesinde petrol tükenmez ve zenginlikleri azalmazsa;
AB içinde ayrılmalar meydana gelmez, birlik çatırdamazsa;
Ülkemizin rekabet gücü birinci lige çıkmaya yetmeyecek gibi çok net bir görüntü içindeyiz.
Önümüzdeki 30 yılı ıskalarsak kaybedeceğiz.
Tarih derslerini bile şöyle düşünürsek, nerede, kimin, nasıl ve neden galip geldiğini mantık sahibi, algoritmik, analitik düşünen herkes yorumlayabilecektir.
Kısaca şöyle izah edeyim.
2. Dünya savaşına girmediğimiz halde bir çok konuda geride kaldıysak, yönetimimizde anlayış sorunumuz var demektir.
200-300 yy dan beri Avrupa’nın gerisinde kalmışız, mesela; ey Hollanda, Fransa, Almanya vb demeden önce, haberlerini takip edin; Avrupalı çifçiler traktörleriyle eyleme çıktıklarında ilgili hükümetler hemen kendine çeki düzen veriyor. Hükümetler başlıyor beyin jimlastiğine, Nerede hata yaptık, ekonomikse düzeltelim, hukusalsa yasa çıkaralım, sosyolojikse hemen gereğini yapalım gibi..
Sarı yelekli eylemlerini duymuşsunuzdur. Fransa’ya ikinci bir rönesans yaşatacak gibiler.. elbette bu tür eylemlerin arkasında derin devlet masalları, hikayeleri, gizli teşkilatların olduğu söylenceleri de bitmeyecektir..
Yanlışım varsa düzeltin, uyarın.
Doğru tarihinden iki adalet örneği:
1- cami inşası için yer arayan müslümanlar, bir yer belirlerler ve o yerin sahibi ya gayri müslim çıkar ya da başka bir din mensubu ve yerini vermek, satmak istemez.. lakin devlet gücü kullanılarak orası alınır. Olay halife nin kulağına gidince işin rengi değişir ve cami yıkılır veya başka yere yapılır.
2- sanırım fatih veya kanuni döneminde, padişah bir camii insaştın işini hakkıyla yapmadığı için bir ermeni ustasının kolunu kestirir, iş kadıya gider ve padişahın da kolununun kesilmesi kararı çıkar. lakin, ermeni usta sonradan ömür boyu maaş bağlanarak sanırım şikayetinden vazgeçerek padişahın kolu kurtulur..
ve o menkibe anlatıldığına göre de;
kadı ve padişah arasında şöyle bir konuşma geçer?(aklımda kaldığınca)
padişah der ki; eğer ki adaleti gözetmeseydin-kılıcını gösterek kelleni alacaktım..
kadı der ki: eğer adalete karşı çıksaydın- gürzünü göstererek kafanı parçalayacaktım...
Nereden nereye geldik...Ekomomik sorunlarımız birinci sırada ise, adalet sorumunuz da ikinci sırada...
Kimin oyunun kaç kişilik sayılması gerektiğini en ince detayına kadar adaletli hale getirmeye mecburuz...
Esen kalın, iyiliğe-güzelliğe-yardımlaşmaya, okumaya ve tefekküre vakit ayırın.
Saygılarımla..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.