- 1393 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
İSLAM DÜNYASINDAN KAYNAKLANAN(!) TERÖRÜ NASIL KINARSIN Kİ?
Yahu elimde değil, sinir oluyorum, ifrit oluyorum, delleniyorum, sigortalarım atıyor.
Nedir Allah’ınızı severseniz her katliam haberinin arkasından yayınlanan ‘’Kınıyorum ‘’ mesajları ?
En okumuşumuzdan en cahlimize, en yüksek makamlarda oturanlarımızdan en işsiz güçsüzlerimize, en fikir sahibi olanlarımızdan en fikirsizlere, en yetkilisinden en yetkisizine herkes kınıyor da kınıyor.
Şimdi de bugün Yenizelanda’nın Christchurc şehrinde iki ayrı camiye yapılan saldırı sonucunda kırk dokuz Müslümanın katledilmiş olmasını kınıyor bizim devlet büyüklerimizden tutun da en sade vatandaşımıza kadar neredeyse herkes.
Nereden ve nasıl adet edindik bu kınama işini? Daha doğrusu niçin adet edindik?
Beyler ve bayanlar! Kınama nedir biliyor musunuz?
Türk Dil Kurumu sözlüğü şöyle tarif etmiş:
Kınama: Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek, ayıplamak.
Okullarda hala var mıdır bilmiyorum. Bizim zamanımızda disiplin cezalarından biriydi kınama. Ama en hafif ceza olduğu için öğrenci milletinin hiç de sallamadığı bir cezaydı. Çünkü okuldan uzaklaştırması yok, siciline işlenmesi yok. Disiplin Kurulu sadece ‘’Şimdilik bu yaptığını kınıyorum. Yani yaptığın hareketin doğru olmadığını sana söylüyorum. Bir daha yapma. Eğer yaparsan daha ağır ceza alırsın.’’ Diyordu. Çoğu kez de disiplin Kuruluna gelen öğrencinin başını okşuyor. ‘’ Bunu senden hiç beklemezdim. Çok ayıp etmişsin. Kınıyorum seni ‘’ Deyip göstermelik bir ceza ile öğrenciyi salıveriyorduk. Kınama işte budur. Basit suçlar, hatta suç bile teşkil etmeyen kabahatlere karşı uyarıdır kınama.
Akşam saat altıda mutlaka evde olması gerektiğini sıkı sıkıya tembih ettiğimiz evladımız saat yedide gelirse onu kınarız.
Eşiniz doğum gününüzü veya evlilik yıl dönümünüzü unutmuşsa kınayabilirsiniz.
Komşunuzun arkanızdan dedikodu yaptığını öğrendiğinizde onu kınayabilirsiniz
Öğrencinizi sınavda kopya çekerken yakalarsanız kınayabilirsiniz.
Size olan borcunu zamanında ödemeyen arkadaşınızı kınayabilirsiniz.
Verdiğiniz randevuya geleceğini söylediği halde gelmeyen dostunuzu kınayabilirsiniz.
Mesela sitede siyasi veya genel adaba aykırı yazı yazdığım takdirde beni kınayabilirsiniz.
Kınama işte bu ve buna benzer daha pek çok durumlar için söz konusudur. Kabahatleri kınayabilirsiniz, Suçları değil. Hele de katilleri kı-na-ya-maz-sı-nız.
Şimdi size basit bir soru:
Bir kişi, anneniz, babanız, eşiniz, çocuklarınız ve yakın akrabalarınızdan tam kırk dokuz kişiyi öldürse siz bu katile ‘’ Seni fena halde kınıyorum. ‘’ Der misiniz? Yani karşınızda sizin sülaleden kırk dokuz insanı öldürmüş bir var ve siz ona ‘’ Yaptığın çok kötü bir şeydi. Bunu sana hatırlatıyorum. Bir daha sakın yapma. Ayrıca da hiç yakıştıramadım.’ Der misiniz?
Terörü ve teröristi kınama aslında hiç farkında bile olmadan bu ve benzeri katliamları oldukça hafife alma anlamına geliyor maalesef.
Yeni Zelanda’da Müslüman kanı döken azılı katile aslında tam olarak şunları söylüyoruz: (Ama farkında bile değiliz. )
-Brentoooon! Koskoca adam oldun hâla akıllanmadın. Şimdi senin şu yaptığın hiç yakıştı mı yirmi sekiz yaşındaki adama?
-Hımmmm. Kırk dokuz kişi öldürmüşsün. Ne ayıp. Bir daha görmeyeyim.
-Yazık yazık. Sana hiç yakıştıramadım bu yaptığını.
-Bak, bir daha bu kadar çok insan öldürürsen kulaklarını çekerim tamam mı?
-Brenton ! Sen uslu bir çocuktun hani? Nasıl yaptın bunu? Gözlerime ve kulaklarıma inanamıyorum.
-Ulan oğlum sana kaç kez insanları öldürme demedik mi? Şimdi oldu mu bu yaptığın? Haydi özür dile de mesele kapansın.
Kınama işte budur beyler ve bayanlar.
Velhasılıkelam terör ve katliam kınanmaz. Becerebiliyorsan teröristin ve katilin tepesine balyoz gibi inersin. Öyle sınamadan, kınamadan...
Buna haksızlığı elle düzeltme denir.
Elinden bir şey gelmiyorsa dillerin bir şeyler söylemeli ama doğru şeyler söylemeli. Büyük bir katliam var ortada. Böyle bir katliam sonucunda mahkeme dese ki ‘’ Ulan, madem ki Müslümanlar kınıyorlar bu olayı o halde ben de katile kınama cezası vereyim.’’ Razı olacak mısınız?
Yani elden bir şey gelmiyorsa dilimizle o haksızlığa karşı olmalıyız ama dil de saçmasapan şeyler söylememeli. Yok öyle kınama mınama. Ben kendi adıma kınamıyorum. Lanetliyorum: ‘’Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun ‘’
Ve tabii ki imanın en zayıf halkası olarak kalben buğz geliyor en son olarak.
Evet bitirelim artık:
İslam dünyasından kaynaklanan terörün bundan böyle bütün dünyada farklı yorumlara yol açmaması en büyük arzum olmak üzere Yüce Rabbimden vatanımız ve milletimizi çok çok daha büyük bir felaket olan VizyonuDAR izanıDAR, FerasetiDAR, İlmiDAR,İrfanıDAR insanlardan korumasını diliyorum.
Evet, bir de tabii ki İslam Dünyasından kaynaklanan terör meselesi var. Sen bütün dünyanın gözünün içine baka baka ’İslam Dünyasından kaynaklanan terör’ Diye başlayan bir cümle kurarsan neyi, nasıl kınayabilirsin? Bu da meselenin bir başka boyutu.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Öfkeyle kaleme almışsın yorumunu. Kim ne yazmış, kim Atatürk'e nasıl saldırmış anlamadım. Ancak sen öfke ile yazınca da pek çoklarının düştüğü hataya düşmüşsün: Atatürk'ü sevmek için Osmanlıya saldırmak gerekmiyor. Osmanlıyı yerden yere çalmak da gerekmiyor. Atatürk'ün 7 Temmuz 1919 sa kadar bir Osmanlı paşası olduğunu unutmamak gerekiyor. Aynı şekilde Osmanlıyı sevmek de Atatürk'e saldırmayı, onun hakkında yalan yanlış şeyler uydurmayı gerektirmiyor.
Velhasılıkelam sapla samanı ayırt etmek lazım. Hele hele de Osmanlı Padişahlarından kaçı özbe öz Türktür gibi bir soru çok yersiz ve haksız olmuş. Hepsi özbe öz Türktür. Siz ne kadar, ben ne kadar özbe öz Türk isek onlar da o kadar...
Selam ve saygılar.
Silahı kullananlar maşalar, Arkasındaki iblisin uşakları, kaşıntıları var.
Müslümanım diyenin korkacak bir durumu yok. Müslüman kefeniyle gezer. Ölürse şehit, kalırsa gazi.. iblisin uşakları için yaşasın sonsuz cehennem.. Bizler Adaletli Merhametin, bekçileri, onlar iblisin acımasız. Sözde medeni köleleri. Merhametimizi ve sabrımızı zorluyorlar..
Hayırı ve bereketi günler
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Dervişanız.
Katle karşı kısas, ilahî ferman.
Modern Dünya kendi söylediğine kendi inanmıyor.
Peki sebep neymiş?
Çok saygımla Samî Hocam.
sami biberoğulları
Sebebi bu gece yayınlayacağım bir başka yazımda izah etmeye çalışacağım inşallah. Yazılarıma gösterdiğin ilgiye çok teşekkür ediyor selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
''İslam Dünyasından Kaynaklanan Terör'' İşte burada eli vicdana koyup biraz hatta daha da fazla düşüneceksiniz... Şu soruyu sormamız lazım kendimize Orta Doğu'da ki terör örgütlerini ve dahi dünyanın diğer bölgelerinde ki terör örgütlerini kuran kim? Bunlara silah satan kim? Bu satılan silahlar kimin ekonomisini düzlüğe çıkartıyor? Kınamak tu kaka demek laf salatası, bir şeyler yapmak lazım, daha fazla... Münafık ve kafiri iyi etüt etmek iyi birbirinden ayırmak lazım. Bu ülkelerde idam cezası da yok ki aslında Kur'an da kısas denen bir olay var okuyanlar bilir ''Kısas da sizin için hayat vardır.'' der ayeti kerime, yani bu şu demek ''Ben birini öldürürsem benim de canım gidebilir.'' af yetkisini de veriyor karşı tarafa bir şekilde Kur'an bunu da unutmamalı... Bu zibidi dünyada çektikleri ve çekecekleri için şanslı sayacak kendisini, ahiret azabını görünce tabi ki... Manidar bir yazıydı Sami Hocam...
sami biberoğulları
Değerli hocam, olay olayın aynasıdır, kişi de kişinin...
Millete hizmetten, hep birlikte Türkiye olmaktan, Tek millet+Tek bayrak+Tek vatan+Tek devletten, değiştirip dönüştüren muazzam hizmet yelpazesinden, çağ atlayan güvenlik/askeri gelişimden, bütün bunlardan dolayı özgüveni güçlenmiş milletten ve liderinden, yani bekadan ne anlaşılması gerektiğine şimdi şu katliam bir ayna tuttu...
Kınamanın ötesinde ne yapılması gerektiği de bir kez daha anlaşıldı...
Panorama/büyük resim daha da netleşti...
Boşver, küçük resimlerden medet umanlar sızlanıp dursunlar...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben kendimce gördüklerimi, hissettiklerimi yazıyorum. Bunun dışında kim hangi resimlere bakıyor pek de ilgilenmiyorum.
Selam ve sevgilerimle.
VUKU bulan olay ve vuku bulan olaya gösterilen tepkiler küfür ve sövgüler,sövseniz.... ne olur ancak kalitenizi ortaya koyarsınız,müslüman ahlaklıdır,bir kimsenin yaptığı eylemden sadece onu yapanı sorumlu tutar ailesini sülalesini ırkını değil malesef ,ahlak potansiyalimiz yükseliyor,çok çok yükseklerde ortadada dahada yükselecek ettiğimiz küfürlerle,elim olayı lanetliyor,ailelerine baş sağlığı diliyorum ,selamla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
İlk Diyanet işleri başkanı haham olursa,(Mehmet Rıfat Börekçi)
ilk Milli eğitim bakanlarından biri ermeni olursa,
Bizim imamlarımız da papaz, memur zihniyetinde olursa,
İmamlarımız dini bilmez ki öğretsin. Kendi torpille kopyayla okumuş bir soru sor kem küm. bunların yüzünden insanımız Müslüman görüntülü hırıstiyanlar çoğaldı. Seçim yapalım. camilere sandalye koyalım diyelim. Kabul olma riski çok fazla..
Sana ne? Bana ne? Anama ne? Babaya Ne? Edebimiz çöllere vurmuş kendini, Helal-haram fark etmez ben yutarım. İşte sonuç daha kötülere yakın.. hiç kıvırmam.
Sözde Adam başkan olmak istiyor. Müslümandan oy istiyor. bir şey sordu mu İşiniz gücünüz inanç, din başka bir şey bilmiyorsunuz diyor. Müslümanın dinden önemli ne işi olur, Tuvalet adabından başlar, hayatın hen alanında din vardır. her alanında. öyle olmadığımız için. yalan, hile, ihanet, nasıl düzelir bu memleket.. suçlara sık sık af. çık daha kötüsünü yap der gibi.
Geçe bir gazetede okuduk eski cumurbaşkanımız yüzlerce teröristi af etmiş..
Teröristler normal vatandaştan daha itibar görülmüş.. Adam l6-17 yaşında kızla evleniyor çocukları var hapislerde sürün. Parklarda, sokaklarda flörtler de yaş sınırı yok her şey serbest.. Evlenmek yasak...
Ecdada söven, askerden, evlenmekten, sorumluluklardan kaçan, korkak bir nesil..
korkak bir nesil yetiştiren milletlerden kimse korkmaz... her şey yapar.. normal normal.
Gavurun gavurluğu normal. hatta görevi. bizi insandan bile saymazlar, bir biz bilmeyiz.
Müslümanların garvurlardan medet umması hiç normal değil. hiç.
Ecdat gibi Müslümanlığımızı yaşayan günlerimiz nasip olur. İNŞAALLAH.
Şehitlerimiz ve gazilerimiz dualarımızda .. en cesur halimiz bu dua.
Yazınızı okuyup manaya varanlarınız bereketli ve daim olsun.
sami biberoğulları
Rıfat Börekçi'nin haham olduğu, İlk Milli Eğitim bakanlarıından birinin Ermeni olduğu yolundaki iddialarınızın bir delili, belgesi var mı merak ettim bir tarihçi olarak. Zira ben böyle bir belgeye rastlamadım.
Diğer yazdıklarınıza gelince: Yazdığım konudan bir hayli uzaklaşmışsınız.Ancak yazdıklarınız içinde çok çok doğru olan ve kesinlikle katıldığım bir hususu da yazmadan geçemeyeceğim: '' Müslümanın gavurdan medet umması hiç normal değil'' demişsiniz. Aynen öyle..
Selam ve saygılar.
KARINCA
24/11/2013 canmehmet 4 Comments
Önceki Yazı Sonraki Yazı
Bu kadim milletin en güzel tanımlarından birisi de herhalde, “Sağır duymaz uydurur!” ifadesidir.
Okumayı sevmeyenler için meramımızı birkaç cümlede açıklıyoruz.
”..Îlk Diyanet İşleri Reisi olarak da gerçekte Mason (*) Biraderlerden olan Mehmet Rıfat Börekçi (**) atanmıştır.
Diyanet bugünkü Statüsüne 14 Haziran 1935’te çıkardan 2800 sayılı kanunla gelmiştir. Aradaki yıllarda temelde değil, bazı kazai konularda yeni yönetmelikler çıkarılarak işlevselliği güçlendirilmiştir.
Günümüzde yaklaşık yüz bin kişilik bir kadrosu vardır ve çok ilginçtir ki, Türkiye’de toplam nüfusun yaklaşık 120 de biri Diyanet’ten doğrudan veya dolaylı olarak nemalanmaktadır.
Diğer bir anlatımla, toplam nüfus içinde çalışan ve emekli olarak yaklaşık beş yüz bin vatandaş bu kurumdan doğrudan veya dolaylı olarak nemalanmaktadır. (1)
..
Dini ve ahlakı olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar, dediler.
Kendisini hilafet ve saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla latife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen M. Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu izahatı verdi:
Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur..” (2)
…
EYYUP AKMETİN
Kuran düşmanı Bay Necati’nin ibretlik ölümü
*
Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız
M. Kemal Atatürk ve sağında M. Necati
***
M. Kemal Atatürk’ün, Mustafa Necati’nin ölümüne adeta “hüngür hüngür” ağladığını Falih Rıfkı Atay “Çankaya” adlı kitabında yazmıştır. Prof. Dr. Utkan Kocatürk’ün M. Kemal Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan ile 17 Nisan 1976 günü yaptığı söyleşide de Atatürk’ün Mustafa Necati’nin ölümüne ağladığı bildirilir:
“Prof. Dr. Utkan Kocatürk – Peki, Atatürk’ün en sevdiği kimseler kimlerdi? Meselâ Mustafa Necati’nin ölümünde ağlamış değil mi?
Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan – Evet, öyle.
Prof. Dr. Utkan Kocatürk – Yani Atatürk’ün gerçekten samimî olarak değerine inandığı ve ölümüne üzüldüğü kimseler?
Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan – Valla her arkadaşına önem verirdi.. Yalnız Necati Bey’den… işte o, yeni harflerin kabul edildiği senedir ve öyle bir ani ölümü, onda büyük tesir yapmıştı ve acımıştı çok.. Yani çok şey bekliyordu ondan.. (…) Ben tanımadım uzun boylu, ama vefat ettiği zaman Atatürk çok üzülmüştü.. Biliyorum, ağladı..”[1]
***
Şimdi gelelim M. Kemal’in çok değer verdiği M. Necati’nin ölümüne…
BAY NECATININ OLÜMÜ
Onk. Dr. Haluk Nurbaki
Rahmetli babam o zamanlar Konya’nın tek gazetesi olan “Babalık” gazetesinin başyazarı idi. Ondan işittiğim şu olayı aynen naklediyorum:
“Devrin ilk Maarif Vekillerinden (Milli Eğitim Bakanı) Necati Konya’ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü(!) anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti. Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda:
“Eski Harflerle Birlikte Kur’an’ı da Tarihe’e Gömdük” yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10’da verileceği belirtiliyordu.
Akşam, mükellef bir ziyafet verildi. Yemekten sonra bay Necati, ani bir apandist krizine yakalandı ve hemen hastahaneye kaldırılarak ameliyat edildi. Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok, bütün hastahane hatta Konya ayakta idi. Bay Necati kurtulmuş, fakat ne çare ki haddini aşarak Kur’an’a dil uzatmıştı. Gece yarısı, imkansız denebilecek bir şey oldu ve Bay Necati’nin yatağı yan demirinden kırıldı. Hasta yere düşmüş ve ameliyat yeri patlamıştı. Ertesi gün saat 10’da, yani konferansın yapılacağı bildirilen saatte öldü.”
Kur’an’ı tarihe gömmek isteyenler, tarihin en kokuşmuş sahifelerine gömüldüler.[2]
**********
KAYNAKLAR:
[1] Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Prof. Dr. Afet İnan’la Bir Konuşma (1976), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 3, cild 1, Temmuz 1985.
[2] Zafer Dergisi, sayı 213, 1994. (NOT: Resmi kayıtlara göre Ankara’da ölmüş.)
**********
Kadir Çandarlıoğlu
**********
“Belgelerle Gerçek Tarih” isimli 792 sayfalık çalışmamızı ücretsiz indirebilirsiniz:
http://www.mediafire.com/?vgk9k8cozdpy7ez
*
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com
EYYUP AKMETİN
24/11/2013 canmehmet 4 Comments
Önceki Yazı Sonraki Yazı
Bu kadim milletin en güzel tanımlarından birisi de herhalde, “Sağır duymaz uydurur!” ifadesidir.
Okumayı sevmeyenler için meramımızı birkaç cümlede açıklıyoruz.
”..Îlk Diyanet İşleri Reisi olarak da gerçekte Mason (*) Biraderlerden olan Mehmet Rıfat Börekçi (**) atanmıştır.
Diyanet bugünkü Statüsüne 14 Haziran 1935’te çıkardan 2800 sayılı kanunla gelmiştir. Aradaki yıllarda temelde değil, bazı kazai konularda yeni yönetmelikler çıkarılarak işlevselliği güçlendirilmiştir.
Günümüzde yaklaşık yüz bin kişilik bir kadrosu vardır ve çok ilginçtir ki, Türkiye’de toplam nüfusun yaklaşık 120 de biri Diyanet’ten doğrudan veya dolaylı olarak nemalanmaktadır.
Diğer bir anlatımla, toplam nüfus içinde çalışan ve emekli olarak yaklaşık beş yüz bin vatandaş bu kurumdan doğrudan veya dolaylı olarak nemalanmaktadır. (1)
..
Dini ve ahlakı olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar, dediler.
Kendisini hilafet ve saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla latife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen M. Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu izahatı verdi:
Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur..” (2)
…
Özetlersek…
Diyanet İşleri Başkanı “Mason” olan teşkilatın İmamları da …..! olacaktır.
Resim; http://dunyagerceklerim.blogspot.com/2012/03/papyonlu-frakl-diyanet-isleri-baskan.html
Açıklamalar; (Fazlasını okuyanının araştırmasına bırakmak için alıntılar vikipedi’den yapılmıştır.)
(*)“Masonluk, kökleri her ne kadar 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyılın başlarına kadar dayanıyor olsa da, 24 Haziran 1717 tarihinde Londra’da bir araya gelen dört locanın girişimiyle Londra Büyük Locası’nın kurulması ile başlar. Masonlara göre masonluk akılcılık, bilimsellik ve insanlığın oluşumundan bu yana ortaya çıkarak, insanlığın gelişimine ve bilgi birikimlerine katkıda bulunmuş bir kültür ve fikir üst yapı kurumudur. Ezoterik ve sadece üyelerine açık olan örgüttür. Dünyanın birçok ülkelerinde 5 milyon üyesi ile değişik biçimlerde mevcuttur. Sadece İngiltere, İskoçya ve İrlanda’da 480.000; Amerika Birleşik Devletleri’nde ise 2 milyona yakın üyesi bulunmaktadır.” (Vikipedi)
(*) Mehmet Rifat Börekçi; Börekçizade Mehmet Rifat Efendi (d. 1860 – ö. 1941), (veya, Soyadı Kanunundan sonra, Mehmet Rifat Börekçi, Ankara’nın yerlisi ve müftüsü sıfatıyla, Kurtuluş Savaşı’na ve Mustafa Kemal Paşa’ya önemli destekte bulunmuş bir din adamıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanlığı’nı üstlenmiştir. Kısa bir dönem milletvekilliği de yapmıştır.
Milli Mücadele’de Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasına karşı Ankara Fetvası’nı ilan etti. Fetva 153 müftü tarafından imzalanarak dağıtıldı. Bunun üzerine 24 Nisan 1920 tarihinde padişah imzasıyla Ankara Müftülüğünden alındı ve Divan-ı Harb-ı Örfi tarafından Kuva-yı Milliye’cilere katılmaktan ölüme mahkûm edildi. 1860’ta Ankara’da Beynam köyün’de doğmuştur. Babası Börekçizadelerden Ali Kazım Efendi’dir. Mehmet Rifat Efendi, ilk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladıktan sonra yüksek öğrenim için İstanbul’a gitmiştir. Burada Beyazıt Medresesi müderrislerinden Atıf Efendi’nin derslerine devam edip dini yüksek ilimleri tahsil ederek icazetname (diploma) almaya hak kazanmıştır. Mustafa Sabri Efendi’nin Kuvay-i Milliyecilerin katline ilişkin fetvasına karşı fetva yazarak Milli Mücadeleyi desteklemiş ve Mustafa Sabri Efendi’nin fetvasını geçersiz kılmıştır…
Mehmet Rifat Efendi, 23 Nisan 1920’de toplanan TBMM 1. Dönem’e Menteşe (Muğla) mebusu olarak girdi. Ancak Müftülük görevini tercih ederek, daha sonra milletvekilliğinden istifa etti. Bu arada 23 Aralık 1922-30 Mart 1924 tarihleri arasında Şer’iye Vekaleti Heyet-i İftâ azalığında bulundu. 4 Nisan 1924’te de yeni kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ilk başkanı oldu. Soyadı Kanunuyla Börekçi soyadını alan Mehmet Rifat Efendi, vefatına kadar (5 Mart 1941) bu görevde kaldı…” (Vikipedi)
Kaynaklar;
(1)”DEVLET VE KİMLİK” AYTUNÇ ALTINDAL, 1.Baskı: Nisan 2010, Sahife;94 Paragraf;1
(2) “Kazım Karabekir anlatıyor” Uğur Mumcu, 25. Baskı: Aralık 2009, Ankara, Sahife;75 ve sonrası)
Resim; http://dunyagerceklerim.blogspot.com/2012/03/papyonlu-frakl-diyanet-isleri-baskan.html