- 521 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ARZUHÂL
ARZUHÂL
.
Arapça bir tamlama. Arz (sunma, bildirme) ile hâl (durum) bir araya gelip “arz-ı hâl”tamlamasını oluşturmuş. Bu tamlama “Arzuhal”e dönüşmüş.
Arzuhalcilik bir zamanlar gözde bir meslekti. Cumhuriyetten önceki zamanları düşünün. Mektep medrese görenler parmakla gösteriliyor. Eli kalem tutan o kadar az ki. Okur yazar olmak büyük bir ayrıcalık. Mevzuatı bilmek her babayiğidin harcı değil.
.
Hal böyle olunca resmi dairelere herhangi bir iş veya konu için yazılı başvuruda bulunulacak. Arzuhalciler ne güne duruyor? Kendi yazamazsa arzuhalciler yazar vatandaşın halini ahvalini. Hem de öyle bir yazarlar ki... Kaymakamlığa verilecek dilekçe şöyle başlar: “Kaymakamlık Yüksek Katına”. Valiliğe yazılmışsa dilekçe: “Vilayet Yüksek Makamına”vb.
Bu dilekçeler pulsuz olur mu? Olmaz. Duruma göre damga pulu yapıştırılırdı dilekçelere. Damga pulu yapıştırılmayan dilekçe resmiyet kazanmazdı. Hey gidi günler!
Tam da burada Aşık Veysel’den alınma bir Sivas türküsü geldi hatırıma. İlk dörtlüğünü bir görelim:
.
“Kurban olam kalem tutan ellere
Katip arzuhalim yaz yare böyle
Şekerler ezeyim şirin dillere
Katip arzuhalim yaz yare böyle”
.
Bir de rahmetli Abdurrahim KARAKOÇ’un İsyanlı Sükut’u var. Sevgili Mustafa Kalın kardeşim hatırlattı. İsyanlı Sükut, bir sessiz çığlık. Altı dörtlük. Bir hikayesi var. Köylü kardeşimiz geliyor makama. Halini arz edecek sözle. Edemiyor. Yutkunup kalıyor. “Şey”diyebiliyor sadece. Keşke bir arzuhalciye uğrasaydı. Bir dilekçe yazdırıp yazılı sunsaydı arzuhalini. Yapmamış bunu. Apışıp kalmış dairede. İlk iki dörtlüğü şöyle İsyanlı Sükut’un:
.
“Gitmişti makama arz-ı hâl için
’Bey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
’Şey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı
’Vay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.”
.
Aziz dostum Abdulhakim Eren anlattı. Adamın biri komşusu ile papaz olmuş. Tartışmışlar. Sözün bittiği yerde kaba kuvvete başvurulmuş. İtişip kakışmışlar. Ayıp kayıp etmiş bunların dalaştığını gören komşuları. Fakat haksızlığa tahammül edemeyen taraf, işi yargıya taşıyacak. Şeriatın kestiği parmak acımaz.
.Gelmiş arzuhalciye. Arzuhalci her derdin ilacı o zaman. Olayı anlatmış. Arzuhalci kemali ciddiyetle daktiloya parşömen kağıdını takmış. Başlamış yazmaya. Çata pata yazmış da yazmış...”Cart!” diye kağıdı çıkarıp uzatmış adama:
-İmzala, demiş.
Adam imzalamış, ama yazı çok fazla. Arzuhalciye rica etmiş:
-Efendi, ne yazdıysan oku da dinleyim.
Arzuhalci başlamış:
“Komşum, ailesi fertleriyle evimi bastı. Beni dövdüler. Eşimi, çocuklarımı da dövdüler. Beni yerlerde sürüklediler. Ellerinden zor kurtuldum. Hanım, çocuklar ne alemde bilmiyorum. Belki de evimi yaktılar ...”diye devam etmiş. Okumuş da okumuş...
.
Adamcağız sükunet içinde dinlerken başlamış ağlamaya. Bir yandan da söyleniyormuş:
-Eyvahlar olsun!.. Bütün bunlar benim başıma mı geldi? Niye benim haberim yok?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.