- 682 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AKLIN ZULMÜ
Bugün şöyle yerden epey yükselerek , dünya gözüyle bize bir bakayım dedim. Az gittim- uz gittim, dağ- tepe düz gittim, bir de baktım ne göreyim...
Hayvanlar karın tokluğu derdinde yine. Karıncalar, küfesiz hamallar, ot- çöp taşıyor can hıraş. Ötekiler kimi uyuyor kimi av peşinde, kimi de neslini sürdürme derdinde. Galiba en zoru kedi- köpek gibi sokaklarda yaşayanların işi.
Biliyorsunuz, bizim buralarda bir kıvılcıma bakıyor ormanlarda yaşayanların alev alıp cayır cayır yanarak ölmesi.
Ya denizdekiler, oltaya damağını kaptıran ve balıkçı teknesinden çekilen ağların içinde nefessiz kalıp çırpınarak boğulan balıkların yerine koydum da bir an kendimi...
Gelelim insana...
Ne menem bir şeymiş bu insan olmak…İnsanın hakimiyet kurma çabası, belki de yerine başka şeyler konularak yok edilebilecek iç güdüsel bir davranıştır. Varoluşundan beri geçen süreçte bunu kavramış ve başarmış olanlar elbette var. Ancak, ne yazık ki dünyadaki neredeyse bütün toplumlar bu bilince erişemeyenler, ilkel benliğinden sıyrılamayanlar tarafından yönetilmekte…En küçük toplumda, yani ailede başlıyor bu hükümranlık savaşı.
Sülale, aşiret, klan, boy, millet olana kadar geçen yollarda bu savaş da büyüyerek süregeliyor. Hükmetme duygusunu tatmin etmek için önce karşısına alacak ve yenebileceğine inandığı birini buluyor . Sonra onu, evire çevire ezmeye, aşağılamaya hatta bazen yok etmeye çalışıyor. Böylece kendi varlığını sağlamlaştırmış oluyor.
Bu iç güdüsel davranış modeli özellikle siyasette çok işe yarıyor. Rakibi kötüleyerek kendisi için prim yapmak yani. iktidar-muhalefet kavgası yani. “O kötü ben iyiyim” ya da “Benim dışımdakilerin hepsi kötü”…
Aslında, canlılar içinde insanı bir tarafa ayırmakla hatta üstün görmekle başlıyor sorun. İnsan zeki, insan konuşabiliyor, insan şu, insan bu, eeee? İnsan diğerlerinden üstün bir varlık noktasına geliniyor..Hadi ya? Peki o zaman, biraz da gelin, insana varlığını sürdürmekte olduğu gezegen açısından bakalım. insanın bu gezegene yani dünyaya nasıl bir girdisi var? Varoluşundan bu yana ne faydası olmuş?
Öyle ya, yeryüzündeki bütün varlıkların en iyisi…Peki, sorumuza gelelim. Bu en donanımlı canlı türü olarak insanın, yaşadığımız dünyaya; bu dünyanın havasına, suyuna, toprağına, kayalarına, denizlerine ve kendisinin dışındaki canlılara nasıl bir katkısı olmuş… İnsanoğlu, 4,54 milyar yaşına gelmiş dünyamızdaki 195.000 yıllık ömrü-hayatında deyim yerindeyse, bu gezegen için hiçbir bir çivi çakmamış. Aklınıza hemen binalar, yollar, köprüler, barajlar filan geliyorsa, yanlış düşünüyorsunuz, bunların hepsi kendi hayatını kolaylaştırmak ve mutlu olmak için birer yanılsamadır. Depremlerden sonra, dayanımı yüksek ve güvenilir olsun diye yaptığı betonarme yapıların enkazından kurtulanlar çadırlara ve barakalara sığınmıştır. Bu ironik gerçekten , tabiatın kendisine verdiği bu dersten hiçbir şey anlayamayacak kadar “zekidir” işte insanoğlu. Yaptıkları, kendi konforu için yaptığı herşey gezegenimizi baltalayan, inciten imalatlardır. Bütün bu yaptıkları, doğayı kirletmekten, yaşamsal kaynakları tüketmekten yani bindiği dalı kesmekten başka bir şey değildir. Etrafında gördüğü her şeyi kendisi için bir nimet olarak görmüş. Toprağı eşelemiş, kazmış, oradan almış, öte yana dökmüş, üzerini betonla kaplamış, akarsuyun yolunu kesmiş, önüne bent yapmış, böylece doğal bitki örtüsünün kaderini değiştirmiş, ağaç sökmüş ve dahi yakmış, suları kirletmiş, havayı kirletmiş, balığı yemiş, börtü böceği, kuşu, gergedanı, atı, deveyi yemiş, daha yetmemiş üretmiş,canlı üretmiş onu yemiş. Koyunun bebesinin sütüne, arının balına , tavuğun yumurtasına göz dikmiş…
Özetle, yakmış, yıkmış, yemiş, yutmuş… Üstün varlık dünyaya bunları etmiş. Alkışlayacak mıyız?
Kendi türüyle yetinmeyip, hayvanlara yaptığı cinsel istismar konusunu da hiç açmayayım. Kim hangi bakış açısıyla nereden bakmak isterse oradan baksın, benim en genel, en dışardan bakabildiğim açıdan, manzara bu…Diğer canlılara göre fazladan olan yetenekleri ve zekasıyla yaşadığı gezegene edebildikleri bunlar.
Sosyolojik açıdan da insanoğlu, İlkel komünal sistemden, kapitalist sisteme, anaerkil aile düzeninden ataerkil aile yapısına geçiş sürecinde yine üstün saydığı özelliklerinden kaynaklanan ilkel benlik duygusuyla, karın tokluğu ve barınmadan sonra yaşamsal gereksinimlerini çeşitlendirmiştir . Zaman içerisinde yerleşik hayatın bir ihtiyaç olarak baş göstermesi ve aidiyet duygusunun tatmin edilmesi için aileden başlayan serüven millet olmaya kadar varmıştır.
E tabi bu arada kendi türü içinde var olma ve iktidar olma mücadelesi, savaşı icat ederek işi, kendi türünü de yok etmeye vardırmıştır. Hatta öyle ki iktidarı elinde tutmak için, kardeşler biribirini, babalar kendi çocuklarını öldürtmüştür.
Aslında iğneği kendine çuvaldızı başkasına batır gibi sözleri söyleyen evrilmiş, sağduyulu atalarının sözlerine rağmen, insanoğlu, kendi türüne ve türünün dışındaki canlılara işkence etmekten geri kalmamıştır. Bana göre; İnsanın en kötü yanı, yaptığı her kötülük için vicdanını susturacak bir sebep bulmaktaki başarısıdır…
…
Diyeceğim o ki yaşadığımız Dünya açısından baktığımızda, sonuç olarak insan; tam bir, talancıdır, yok edicidir. Bu bir sonuçtur. Kendi içindeki aritmetiğine bakacak olursak: Bir toplama işleminde, sanatçıları, çevrecileri, barışçı olan siyasetçileri, hayvan severleri, gezegenimizdeki bütün varlıkları korumak için güzel işler yapan bilim insanlarını ve tüm iyi insanları artı değer olarak yazıp, geriye kalanları da eksi değer olarak düşünürsek, bu toplama işleminde sonuç EKSİDİR. Bu durumu, dini jargonla da söyleyecek olursak; İnsan bütün bunları doğası (fıtratı) gereği yaptıysa ve bu gezegen, insanın, “oyuncağını kıran yaramaz bir çocuk gibi” mahvetmesi için yaratılmışsa, yani tanrının bizden beklediği buysa, biz iyi kullarız ve tanrıdan bir aferini haketmiş durumdayız…Gözümüz aydın olsun. ..
Yok eğer böyle değilse yani bu gezegen, bize koruyup kollayacağımız, gelecek nesillere bozmadan aktarmamız gereken, tanrının emanetiyse, toplama işleminin sonucuna göre, cennetin çok sakin bir yer olacağı kesindir. Sakinlerinin de kendisine ve kendisi dışındaki bütün varlıklara saygı duyan, seven, merhamet eden, azı çoğaltan, kuruyu yeşerten, acıyı dindiren güzel işler yapmış güzel insanlar olacağı belli değil midir?... İnsanlığın ilkel benliğini evirip, sevgiye, merhamete, özveri ve hoşgörü gibi hasletlere erişmesi, artı değerlerimizin yükselmesi dileğimle…