- 548 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şerefine İnsanoğlu
İskele Belediye Tiyatrosu, yeni oyunuyla Gazimağusa seyircisine “Merhaba” dedi.
28 Şubat 2019 akşamı Gazimağusa Rauf Raif Denktaş Kültür Ve Kongre Merkezi’nde Toygun Orbay’ın yazdığı, Sami Yakar’ın yönettiği ve İskele Belediyesi Tiyatrosu’nun sahnelediği “Şerefine İnsanoğlu” adlı oyunu izledim.
Farklı ve bol mesajlar içeren, savaş karşıtı bir oyun. Özellikle günümüzde Dünyanın birçok yerinde yaşanan savaşlar, bu oyunun önemini daha da artırıyor.
Dünyanın her döneminde birçok savaş yaşanmıştır. Bu savaşlarda birçok masum insan ölmüş, yaşlı, kadın, genç demeden birçok canın yok olmasına neden olmuştu. Özellikle çocukların çok fazla olması, tüm kafalarda soru işareti oluşturdu. Neden çocuklar ölüyor?
İşte oyunda “Çocuklar ölmesin” teması ele alınıyor. Çocuklar, Savaşlarda ölmesin vekör bir kurşun ile pisi pisine gitmesin düşüncesi anlatılıyor.
Oyun, sinevizyon destekli olarak savaş sahneleri ile başlıyor. Salonu Silah sesleri, bomba sesleri, çığlıklar kaplıyor. Kendinizi adeta bir savaşın ortasında hissediyorsunuz. Savaşın tüm kötülüğü, ölen çocuklar, masum insanlar, kaçışanlar, yaralananlar gözler önüne seriliyor.
Tabii tüm bunlarla birlikte efektler çok iyi bir şekilde veriliyor. Müzik, oyunun teması ile adeta bütünleşerek aktarılıyor.
Oyunu, genelde ele aldığımızda, her kesimden insanları ele alıyor. Sokakta yaşayan gariban insanlar. Parasız, pulsuz, aç, üstü- başı yırtık, kirli olan insanlar. Diğer tarafta da silah tüccarlığı yaparak zengin olan ve para kazanmak uğruna masum insanların ölmesine göz yuman cani insanlar. Bunlar, savaşın etkisinden rant sağlayan umursamaz, vurdumduymaz insanlar.
Oyunda insan, acımasız, vahşi ve menfaatçi olarak gösteriliyor. Gözü paraya doymayan, bu uğurda diğer insanlara kıyan bir canavar olarak ele alınıyor.
Oyun başladığında kış aylarının soğuk ve karlı gecelerinde sokakta yaşayan Marta ve Charlie sahneye çıkıyor. Bunlar, toplumun atılmış, dışlanan, masum, yoksul ve gariban kesimini temsil ediyorlar.
Yazar, birçok mesajını bu insanlar üzerinden veriyor izleyiciye. “Charlie: Zaten şarap için savaşılmaz,” dediğinde Marta soruyor: “Neden çıkar peki, bu savaş dediğin?” Charli de: “Açgözlülükten... Çıkar, para, zenginlik, ne dersen de... Yani bir şeyler elde etmen lazım, savaşmak için. Daha bolluk içinde olmanı sağlayacak bir şeyler. Toprak gibi, maden gibi. Kısaca, başkalarının olan bazı şeylerin senin olması için yapılır savaş. Yani, açgözlülük olmasa savaş olmazdı. Gerçi, bazen kendini ya da sana ait olanları korumak için de savaşabilirsin; ama o zaman da başkasının açgözlülüğü söz konusudur. Yani, temel neden değişmez.” diye cevap verir.
Marta Charli’ye, “Çok kötü Charlie, çok, çok kötü... Çocuklar ölüyorlar Charlie, koca gözlü çocuklar...” dediğinde Charlie: “Büyükler de ölüyor.” diye cevap veriyor.
İşte savaş böyle kötü bir şey. Savaş, kimlerin öldüğüne bakar mı? Çocuk ölmüş, yaşlı ölmüş, kadın-erkek ölmüş bakar mı? Savaş demek, ölüm demektir. Ve bu ölüm de herkes için vardır savaşta. Savaş, yaş sormaz, cinsiyet sormaz, kimlik sormaz… Önüne gelenin canını alır, yok eder. İşte Charlie buna anlatmak ister Marta’ya verdiği cevapta: “Savaş varsa, ölenler olacak… Küçük ya da büyük… Şişman, zayıf, evli, bekar, zengin, yoksul… Olacak bunlar, Martha !”
Oyunun ilerleyen sahnelerinde insan yaşamının silah tacirlerini temsil eden zengin adamlarını da Howard temsil eder. Eşiyle yaptığı tartışmada bunları dile getirir: “Savaşlar, çoğu kez kar-zarar hesabıyla yapılır yavrum. Bak, ne zaman büyük ekonomik buhranlar kasıp kavurmaya başlasa ortalığı, savaş gelir ardından. Büyük savaşı düşünsene? O savaşın galibi olmasaydık, bu günlerin bolluğunu zor görürdük.”
Bu tür silah tacirlerine göre, insan yaşamının veya hayatının önemi yoktur. Onlar için önemli olan yegâne şey paradır. Silah satılsın, para kazanılsın o yeter. Kim nasıl ölürse ölsün önemli değildir onlar için.
Memleketinden binlerce kilometre uzaktaki bir ülkede savaşan bir çavuşun esirlere işkence etmesinden dolayı savaş suçlusu sayılması ve bu nedenle yargılanması ele alınır. Oyunda, okumuş, yüksek mertebelere gelmiş bir psikiyatrist ve avukatın, onu kurtarmak için verdiği uğraşı izliyoruz.
Yıllarca hapiste yatan ve sinir bunalımları geçiren çavuş hapisten çıkarılır. Ama artık o, normal yaşamda değildir. Savaşı sorgular. Yanında ölen arkadaşlarının suçunu sorgular. Kolsuz, bacaksız kalan, kör olan arkadaşlarını sorgular. Binlerce kilometre uzaklıktaki bir ülkede neden savaştıklarını sorgular. Bu rolün hakkını Yalçın Arıcı en iyi şekilde veriyor oyunda.
Tarih tekerrürden ibarettir dercesine, çavuşu hapisten çıkaran psikiyatrist de cinayet suçundan hapse girer ve Çavuşu anlamaya başlar…
Oyunun, konusu ve verdiği mesajlar bakımından ilgi ile izlenen bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Sıkılmadan ve merakla izleyebiliyorsunuz.
Oyuncular, rollerini hayli özümsemişler. Bana göre oldukça başarılı idiler. Bunda Yönetmen Sami Yakar’ın da payı oldukça büyük. Çünkü oyuncuların ve oyun üzerinde adeta ilmek ilmek işleme yapmış. Dekorundan, müziğine kadar her şeyi yerli yerince düşünmüş.
İskele Belediye Tiyatrosu’nu ilk kurulduğundan bu yana bütün oyunlarını izledim. Diyebilirim ki oyuncular bu alanda hayli mesafe kat etmişler. Kendilerini çok iyi geliştirmişler. Artık çıraklık dönemlerini çoktan geride bırakmışlar. Hatta ustalaşmışlar bile diyebiliriz. Avukat Ralp Hodgson rolündeki Burkay M. Uzun müthiş bir ses tonuna sahip. Profesyonellere taş çıkartacak nitelikte. Yani bir tiyatro için aranan tüm özellikler var bu oyucuda. Yolunun açık olmasını diliyorum.
Oyunda Aliye Bozdağ, Murat Sirhan, Burkay M Uzun, Bilal Dericioğlu, Yalçın Arıcı, Cihan Yıldız, Sıla Akgün rol almışlar.
Teknik sorumlu Arda İlteriş, suflöz Muhterem Hocaoğluları, Ses-Işık-Efektte ise Ebru Kırmızı görev almışlar.
Oyunda görev alan tüm arkadaşları kutluyorum.
Eğer savaş karşıtı iseniz, barış yanlısı bir kişiliğe sahipseniz, zevkli ve hoş bir vakit geçirmek istiyorsanız, bu oyunu mutlaka izleyiniz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.